@balsa
|
***
•YAZARINIZDAN;
Değerli okurlar, Öncelikle 1 Kasım Dünya Yazarlar Günü Kutlu Olsun! Tüm yazar okurlarımın gününü kutluyorum. Hem Dünya Yazarlar Günü'nün hem de Hemşireliğe Giriş dersini dinlediğim bu amfi sırasının bana şans getirmesini temenni ediyorum. 🌸
Bu masalsı yolculuğum nasıl bir süreç alır, tutar mı tutmaz mı bilemiyorum. Hayatın yorgunluğu genç yaşlarda da hissedilir. Hayat gâyelerimden biri insanlara iyi gelebilmekti. Bunu kısmen de olsa başardığımı düşünüyorum. Şimdiki gâyem sizlersiniz. Sizin kalplerinizdeki aydınlığı çoğaltmak. Şu devirde güvenmek, inanmak, arkadaşlık, dostluk, komşuluk duygularımız elimizden biz fark etmeden alınıyor. İnsanlar birbirinden, benliklerinden uzaklaşıyorlar. Benim nâçizane isteğim kocaman bir aile olabilmek. Ve bu aileyi hayallerimizle bağdaştırmak. Bir gün hayallerim elime somut bir şekilde gelirse; imza günlerimde her bir okuruma her seferinde kocaman sarılıp sevgimizi büyüteceğime söz veriyorum. Ortak noktamız içimizdeki o renkli evrenimiz olsun.
Olur mu?
O zaman başlayalım. Başladığımız tarihleri buraya bırakalım. Ben bölüm sözlerinin üstüne bölümü yazmaya başladığım tarihi her seferinde yazacağım. Bölümü paylaştığım tarihle, yazdığım tarih farklılık gösterir çünkü bölüm biriktiriyorum. Ve bu yazıyı da geçmişten yazıyorum. Manifestimiz kurgumun tutması olsun diyerek lafı daha fazla uzatmıyorum. Hayallerimizdeki yıldızları burada kaydıralım ve her yıldızı dileklerimizle oylayalım.
Allah’a emanet olun, her biriniz zihnimdeki trenin uğradığı istasyonlarsınız. 🚂
***
🍂📦🛤️
09.10.2024
“Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?”
GEÇMİŞTEN BİR OCAK AYI Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Kış bu sene ayrı bir bastırmıştı. Tipi şeklinde yağıyor ve birkaç saatte etraf bembeyaz bir örtüye bürünüyordu. Ayak basılmamış bu kar manzarası nasıl sevilmezdi ki? En çok kış mevsimi sevilirdi. Sevilmeliydi. Dünya’nın kirlettiklerini ancak bu güzel mevsim örtebilirdi. Bu da en fazla birkaç ay sürüyordu. Ama etkisi bir sonraki kışa kadar insanı içine alıyordu. Karşısındaki bu manzara huzuru hissettiriyor ve hayallere dalması için fazladan bir sebep oluyordu. Bu düşüncelerin sahibi Ayda’dan başkası değildi. Yere kadar uzanan ve bir duvarı boydan boya kaplayan camın önündeki sallanan ahşap sandalyesinde, dizlerinde yün bir battaniye ve elindeki buharı üstünde tüten papatya çayı ile karşısındaki görüntüyü hayranlıkla izliyordu. Ele alıp da çalkalanan ve içinde bankta oturan küçük bir kız çocuğu olan kar kürelerinden farksızdı. Yaşı ve şu anki bünyesi olgun bir kadına ait olsa da düşünceleri ve ruhu en az bir çocuk kadar heyecanlıydı. Hoş yaşı da olgun bir kadın denilebilecek bir yaş değildi ama olsun. Henüz yirmi yaşında bir kızdı. Kız değil, artık kadındı. Ama içindeki ruhun yaşı da beden yaşıyla aynı sayılamazdı. Ya da yirmi yaşında olması beklenen bir kadın nasıl oluyorsa öyleydi. Yani çocuktu. Ama çocuğu olacak bir çocuktu. Sabah mide bulantısıyla uyanıp koşarak banyoya yetişmişti. Son birkaç gündür böyleydi. Üşütmüş olmalıyım diye düşünmüştü ama hiç de öyle hissetmiyordu. Evin önde gelen yâverlerinden olan Servet Bey’in eşini çağırtmıştı. Bu köşkün ilerisindeki müştemilatta kalan Servet ve ailesi bu köşkün de bir ailesiydi. Her sorunda ve sıkıntılı dönemlerde hem bu köşkün ağası olan Ömer Bey’e hem de hanımağası olan Ayda Hanım’a yardımcı oluyorlardı. Bu köşkte olağanüstü bir hâl olacak olursa sözü geçen en yetkili aile de bu aileydi. Validebağ Ailesi. Servet Bey’in eşi Asuman Hanım sabah yaşanan ve hanımını hâlsiz bırakan bu sağlık sorununa telaşla gelerek yardımda bulunmuştu. Evet, yardımda bulunmasına bulunmuştu ama aklına da bir karpuz kabuğu sokmuştu. Yüklü olmayasınız hanımım diye bir soru yöneltmişti. Evleneli henüz 3 ay olmuştu. Bir sevdâ uğruna kaçarak evlenmişlerdi. Bu koca köşkün… hayır, bu koca arsanın hanımı olmuştu. İçeride büyükbaş hayvanlar, tarla sürme alanları, 5 küçük müştemilat, spor binası, basketbol ve futbol sahaları, çardaklar ve tam ortada ise bu köşk vardı. Âdeta küçük bir şehirdi burası. Son sözünü söyleyip ilgilenilmesinin ardından Asuman Hanım odadan çıkmıştı. Ayda ise akşama kadar Asuman Hanım’ın söylediklerini ve bunun olabilme olasılığını düşünmüş ve biraz korku olmasına rağmen çarşıya inenlerden bir yardımcısına eczaneden gebelik testi almasını ama bunu kimseye söylememesini tembihlemişti. Ve nihayetinde sonuç ortadaydı. Hamileydi. Bunu ilkten kabul etmesi zorlaşmıştı ama sonuç ortadaydı. Ne hissettiğini bilemiyordu. O hamileydi. İnanamıyordu. Korku, heyecan, annelik iç güdüsü, mutluluk, hüzün… hepsi vardı. Bu haberi eşine, uğruna herkesi arkasında bırakıp hiç sorgulamadan kaçtığı adama, sevdiğine bunu nasıl söyleyecekti? Annesini, babasını kaybetmesi üzerine bu haber ona iyi gelmeliydi. Ailesini kaybetmişti ama Ayda ona bir aile kurmuştu. Şimdi de o ailenin en küçük bireyi şu anda karnındaydı, kalbi atıyordu. Bu gerçekle yüzleşmek başta onu tedirgin etse de onu tüm kalbiyle istediğinin farkındaydı. Elindeki papatya çayından bir yudum aldı. Telefonunu çıkarıp hayatının merkezine koyduğu o kişiyi aradı. Uzun çalışların ardından açıldı telefon. “Hayatım?” dedi büyük, içten bir duyguyla. Öylesine seviyordu ki kocasını… uğruna her şeyi yapacak kadar. Her anlamda. “Efendim canım.” diyen sesle yüzüne bir tebessüm yayıldı. İçi sıcacık olmuştu. “Ne zaman geleceksin?” dedi hafifçe cilveyle. Ne de olsa hâlâ cicim ayları denilen zamandaydılar. Erken gelmeliydi. Bu sürprizi daha fazla içinde tutamayacaktı. “Yani… geç mi gelirsin yoksa erken mi? İstediğin bir yemek var mı yaptırayım? Yorgun musun? Yorgunsan duşu hazırlattırabilirim.” “Nefeslen önce bir,” diyerek ufak bir kıkırdama sesi duyuldu. Ömer karısının en çok bu hallerine bayılırdı. Gevezelik yaptım, kafanı şişirdim diyordu ama bilmediği bir şey vardı. Dünya’nın en masum en masalsı sesi karısındaydı, haberi var mıydı? “Yoldayım geliyorum öncelikle,” dediğinde derin bir nefes sesi duyuldu. “Bir şeyler hazırlatma çünkü aç değilim. Ayrıca bize güzel, meyveli bir pasta aldım. Bugünü tatlı yeme ve kar tanelerini seyretme günü ilan ediyorum.” En az karısı kadar sürprizlerle doluydu. “Duşa gelirsek,” dedi her heceyi uzatarak. “Beraber alacaksak neden olmasın?” Bu cevaba Ömer göremese de inci tanesi gibi görünen dişleriyle gülümsedi karısı. “Seni seviyorum Ömer Yıldırımay.” dedi Ayda kocasının cümlesinin ardından. Verdiği karar için pişman değildi. Bu mutluluk sonsuza dek sürecek sanıyordu. Ki sürmemesi için hiçbir engelleri yoktu. Şimdilik. “Seni seviyorum Ayda Yemen Yıldırımay.” Bu bir cevaptı onlar için. Ve telefon kapandı. Eve geliyordu. Huzurluydu. Kalbinin tam ortasında kocaman bir güneş vardı sanki. Ruhunu aydınlatıyor ve serinlik veriyordu. Oturduğu sandalyede doğrulup ayağa kalktı. Üstüne güzel bir elbise giymekti amacı. Bunu tamamladıktan sonra yatak odasının düzenini hazırladı. Karşılıklı sandalyelerin ortasına küçük bir sehpa da yerleştirip çayları koydu. Demir kapının sesi gelmişti. Köşke giriş yapmıştı. Kocası gelmişti. Elinde test sonucu odada volta atıyordu. Heyecan doruktaydı. Hizmetlilerden birine söyleyip odaya servis açtırmıştı. Merdivenlerden ayakkabısının topuk sesini duyduğunda odaya girmesine az kalmıştı. Hemen kapının önünde Ayda kocasını, Ömer’i beklemekle meşguldü. Söyleyeceği cümlelere öylesine dalmıştı ki elindeki testi saklamayı unutmuştu. Panikle makyaj masasının üstündeki eski bileklik kutusunu alıp testi içine yerleştirdi. Odaya girmesine az kalmıştı. Hızla açtığı çekmecenin içine kutuyu adeta fırlatır gibi koyup kapattı. Ve içeriye girdi. Bakışları önce karısına sonra odanın düzenine takıldı. “Hayatım,” dedi şaşkınlığını koruyarak. “Neyin hazırlığı bakalım bu böyle?” İlerleyip karısına hafifçe elini doladı. Etraf hazırlanmıştı. Masada bardak, mum ve çiçek yaprakları vardı. Hepsini Ayda kocası için hazırlatmıştı. Ömer elini karısının beline yerleştirip alnına gözlerini kapatarak hisli bir öpücük kondurdu. Bu minnetti. Dudaklarını kaydırıp yanağına da aynı öpücüğü bıraktı. Bu sevgiydi. Ceketini çıkartıp tek hamlede yatağa attı. Hızla karısını belinden kendine çekip bu sefer de dudaklarından öptü. Bu da tutkuydu. Eğer şu an kocasını durdurmazsa hiç durduramazdı. Ayda bunu çok iyi biliyordu. Elini kocasının omzuna atıp hafifçe ittirdi. Ama bu naif bir hareketti. “Gece daha yeni başladı, durmalıyız. Hem…” Son tutkulu öpücüğünü kocasının dudağına bıraktı. Heyecanlanmıştı. “…hem sana bir sürprizim var.” “Bu harika zamandan daha önemli ne olabilir ki?” dedi Ömer boşvermişlikle. Aklından geçen tek şey bu an ve karısıydı. Bu andan daha önemli ne olabilirdi? Karısının kurduğu camın önündeki sandalyeye oturdu. Gömleğinin ilk düğmelerini açtı ve kollarını dirseklerine kadar kırdı. Kravat ve ceketi yatağın üstüne fırlatılmıştı. Ayda da sandalyeye oturacağı sırada odanın kapısı çaldı. Dilimlenip hazırlanmış pasta tabaklarıyla içeriye Asuman Hanım’ın kızı Gülten girdi. 19 yaşında genç bir kızdı. Ayda ile neredeyse yaşıt olduğundan dolayı araları çok iyiydi. Bu köşkün mutfağından ve yatak odası hizmetinden o sorumluydu. Tabakları sehpanın üstüne bırakıp çıkmıştı. Az önceki tutku dolu dakikaların etkisindeydi. Aralarındaki çekimin bu denli yüksek olması normal miydi? Ayda önüne bırakılan kekten bir çatal aldı. Tatlı konuşmadan önce tatlı yemeliydi. Ama bu olmadı. Çatalı ağzına değdirdiği an midesi bulanmıştı. Ani bir refleksle öğürerek ebeveyn banyosuna koştu. Ömer yayıldığı sandalyeden kalkmıştı. Karısının bu hâli onu korkuttu. Ayda’nın peşinden koşarak banyo kapısına gitti. Kapıyı tıklatıp, “Ayda, iyi misin hayatım?” dedi. İçeriden ses gelmediği için tekrar çaldı. “Bak giriyorum içeriye.” diyerek teyit bekledi. Bu sözün karşılığında Ayda’nın panik dolu sesi geldi. “Hayır, girme! Tiksinirsin, beni bu hâlde görmeni istemiyorum.” Ömer sinirlenmişti. O karısıydı, ne saçmalıyordu? “Ayda ne saçmalıyorsun? Sen benim karımsın, canımsın, uğruna herkesi karşıma aldığım, savaştığım kadınsın. Sevdiğimsin, sevgilimsin. Ben seninle iyi gün için değil, kötü günlerine yoldaş olmak için evlendim. Ve senin her hâline hayranım. Şimdi bu saçma düşünceleri bırak ve aç kapıyı lütfen.” Ayda uzatacak durumda değildi. Kapının kilidinin açılma sesi duyuldu. Klozetin kenarında, duvara yaslanmış bir hâlde, yerde oturuyordu. Ömer kapıyı yavaşça açarak içeriye girmişti. Karısını yerde, yüzü gözü sararmış bir vaziyette görünce hemen yanına eğildi. Elini ıslatıp yüzüne boğazlarına sürdü. Ağzını silip karısını yerden yavaşça kaldırdı. Dikkat ederek onu banyodan çıkarttı. Yatağa yatması gerekiyordu. Ama Ayda, Ömer’in kolundan çıkarak yatağın yanındaki komodine doğru ilerledi. Bir saate yakın bir süre önce bıraktığı, en üst çekmesindeki kutuyu aldı ve tekrar sandalyesine oturdu. Kutuyu kocasına uzatırken, “Sürprizin.” dedi. Ömer’in suratına şaşkınlık yayıldı. Bu denli hâlsizken bile sürprizinden vazgeçmiyordu. Karısı için bu kadar önemli olan sürpriz de neydi? Ne olabilirdi ki bu kutunun içinde diye aklından geçirirken kutunun kapağını yavaşça havaya kaldırdı. Daha önce gebelik testi görmüş müydü? Sorduğu soru bunu cevaplar nitelikteydi. “Bu… üstünde iki çizgi olan garip cisim tam olarak ne sürprizi sunacak bana?” dediğinde Ayda solgun bir durumdayken bile bu tepkiye şuh bir kahkaha ile karşılık verdi. Ama hemen sonra ciddi bir yüz ifadesine bulandı. “Evladının sürprizini sunacak.” dediğinde gözleri dolmuştu. Hem sevinçten hem de karnındaki sancıdandı bu gözlerinin doluşu. “Ne?” diye donakaldı Ömer. Az önce yerde oturan o yüzü gözü sararmış kadın şimdi neler söylüyordu? Çocuğu mu olacaktı? Olabilecek miydi? Bu kadın ona evladının olacağını söylüyordu. Her şeyini kaybeden bu adam şimdi çekirdek bir aile mi olacaktı? Doğru kelimeyi söyleyemedi. Dili varmadı. O kelimenin hakkını verebilecek miydi? Tüm bu cevapları ona karısı verecekti. Söylemeye çalıştığı ama cesaret edemediği o kelimeyi nihayetinde ona karısı Ayda söyledi. “Baba oluyorsun Ömer Yıldırımay.” dediğinde Ayda ayağa kalktı. Kocasının elini karnının üzerine yerleştirdi. “Hisset. Orada senin evladın var. Dünya’nın en mükemmel babası olacaksın.” dedi. Ömer dizlerinin üstüne yere çöktü. Hâlâ şoktaydı. Ayda’nın karnına iyice yaklaştı ve kulağını koydu. Sonra ise derin bir öpücük bıraktı. Ayağa kalkıp dolan gözlerle karısını göğsüne çekti. “Teşekkür ederim… sana milyonlarca kere teşekkür ederim. Benim tüm eksiklerimi tamamladın. Beni Dünya’nın en mutlu adamı yaptın teşekkür ederim…” dedi ve karısının alnına da aynı derin öpücüğü kondurdu. Tekrar göğsüne çekti. Kanatlarının altında saklamak istercesine sarıldı. “Seni asla bırakmayacağım. Seni en mutlu kadın, en özel kadın olarak hissettireceğim. Yemin ederim ki benimle cenneti yaşayacaksın. Yaşayacağız.” demişti aynı dakikalarda. Ayda içinden geçirdi: Asla asla deme. Ânın mutluluğuna vermişti ama dememeliydi. Büyük konuşursan başına kesinlikle gelirdi. Göğsüne yaslıyken mırıldandı. “Sadece huzur ve sağlık istiyorum. Çekirdek ailemiz olsun, biz olalım yeter. Sen ol yeter.” dedi şükreder gibi. Her şeyden habersizdi. Herkesten habersizdi. Bazen biz ne kadar dikkat edersek edelim, çevremizdekilerin imtihan sebebi olurduk. Onlar sınanırken biz de onlarla birlikte yanardık. Tüm bu yaşananlardan ve yaşanacaklardan bağımsızca birlikte uykuya daldılar. Bundan sonra her adımında her hareketinde daha da dikkatli olmalıydı Ayda. Özel bir doktoru hep onunla ilgilenecek ve her gün kontrol edecekti. Sağlıklı beslenmeliydi. Bu yüzden mutfak ekibine haftalık menüler oluşturup sıkı bir takibe almıştı karısını. Her şey mükemmel ilerlemeliydi. Asuman Hanım artık her dakika yanındaydı. Günlük raporlar veriyordu Ömer’e. Olası her duruma karşı önlem aldırmıştı. Oysa bilmiyordu. Ne kadar önlem alırsan al takdir Allah’taydı. O can bu Dünya’ya gelecekse şâyet her türlü gelirdi. Biraz fazla abartmıştı. Sadece beklediler. Bu sürecin dolmasını, hayırlısıyla evlatlarını ellerine alacakları günü beklediler. Hele de oğlu olursa kırk gün kırk gece düğün yaptırır, köşkün varisine de sahip olurdu. Günler geçti, aylar geçti ve o gün geldi. İşteydi Ömer. Yaz ayıydı. Havalar artık sıcaktan kavurur derecedeydi. Karısı yedi aylık hamileydi ama zorluk çeke çeke bu aya kadar gelebilmişti. Hiç de beklenildiği gibi bir süreç geçirmemişlerdi. Ömer işte yoğunluktan başını kaldıramıyordu. Karısı ise her gün sancılarla, kusmayla uyanıyor ve Asuman Hanım ile gece gündüz direniyorlardı. Asuman Hanım bir anne edâsıyla onun her ânına destekti. Doktor ise artık günlük olarak eve gelip şeker, tansiyon kontrolleri yapıyordu. Riskli bir gebelik süreciydi. Ve aylardan Ağustosken çok önemli bir toplantıdayken Ömer’in telefonu çaldı. Tüm o şâşâlı dünyasını başına yıkan o telefondu. Açılan telefondan gelen sesleri dinlemesinin ardından toplantı salonunda elinden kayıp yere düşen telefonun sesi yankılandı. O an tek bir söz çıktı ağzından. Başka söyleyecek pek bir şey kalmamıştı. Zorluklarla geçen bir süreç artık geride kalp kırıkları bırakmıştı. Ve son söz yine Ömer’indi. “Oğlum…”
🍂📦🛤️
|
0% |