@baskabirevrende_bi
|
Alkın
" Telefonlarını nasıl açmıyorlar! Nerede bunlar? Yoksa bensiz eğeleniyorlar mı? "
Anıl
" Saçmalama işleri güçleri yok sensiz eglenecekler zaten değil mi? "
Alkın
" Neredeler o zaman? "
Anıl
" Bilmiyorum Alkın. Benimle zorla gelmek isteyen sizdiniz. "
Alkın
" Şuan tek düşündüğün bu mu? "
Anıl gözlerinin etrafında oluşmuş yaraların acısıyla derin bir nefes çekip ayağa kalktı ve Alkın'nın yanına geldi. Alkın dolan gözyaşlarıyla birlikte Anıla sarıldı.
" Minik tavşanım. Merak etme ikisi de güvende. "
" Alara evet ama ya Darin? Eğer tek başınaysa benim tatlı, masum, melek kuzişimi her şekilde kandırabilirler. "
Anıl derin bir nefes çekti. Dedikleri doğruydu. Alaraya bir şey olmayabilirdi çünkü o güçlü ve kandırılamaz derecede uyanıktı ama Darin küçük bir söze kanıp herhangi birinin arabasına atlayabilirdi ve kaçırıldığını ancak araba geri dönülemeyecek kadar çok ilerlediğinde fark edebilirdi.
DARİN
Darin gözlerini sonuna kadar açtı.
" Ne yani beni kaçırıyor musun? "
Eren dudağının sağ tarafını hafifçe kaldırıp gülümsedi.
" E biraz öyle oldu tabii. "
" İyi ama nasıl bu şekilde tekrar karşılaşmış olabiliriz ki? Yoksa... "
Eren alaycı bir tavırla kaşlarını ve gözlerini kısıp baktı.
" Yoksa bu evrenin benim için kurduğu bir tuzak mı? "
Eren büyük bir kahkaha attı. Gözünden gelen gözyaşlarını haki tonu unisex atletimsi şeyle silerken göğsü Darin'nin gözüne çarptı ve hızla başını başka yöne döndürdü.
" Evrenin bizim için kurduğu düzeneğe baksana Alacabaykuş. O bile bizim bir arada olmamızı istiyor. "
DİĞERLERİ
ALKIN
Eğer amacı kötü biriyle karşılaşırsa elindeki silahları nasıl kullanması gerektiğini biliyor.
ANIL
" Nasıl "
ALKIN
" Sen anlamazsın canım. "
DARİN
" Sen iyi biri misin? "
Eren bu soruyla beraber olduğu yerde irkildi. Gerçekten garip bir soruydu. Bu soruyu karşılaştığım kişilerde genellikle kendi zihnimden sorardım ve cevabı her zaman evet olurdu ve sonra ihanetler.
" İyi biri olduğumu bilmiyorum. Ama sana zarar vermek istemediğimi bilmelisin. Tek amacım seni bu işten olabildiğince uzak tutmak. "
" Nereye gidiyoruz? "
" Seni evine bırakacağım. Arkadaşlarını arayabilirsin. Eminim seni merak etmişlerdir. "
Kaçırıldığımı sanıyordum ama yanılmışım. Kolumdan tutup bir anda sürüklemesini anlayamamıştım şuanda anlayamıyordum ama yine de bunu sormak aklımın ucundan bile geçmemişti.
Hızla telefonu elime alıp Alkınları aradım.
" Alo Darin? İyi misin canım? Herhangi bir organın eksilmedi değil mi? Miniğim söyle gelelim..."
" İyiyim. Siz eve gidebilirsiniz. Ben de eve doğru gidiyorum. "
Bunu derken bir an Erene göz ucuyla baktım. Tepkisiz ve oldukça rahattı. Ondan bir onay bekliyordum ama onun umrunda bile değildi.
" Emin misin? Eve nasıl gidiyorsun? "
" Taksideyim. "
" Miniğim. Ne oldu? Yoksa seninle yeterince ilgilenemedim mi? "
Üzgün bir ses tonuyla cevap verdim.
" Lunapark'a gitmek istiyordum ama sıralar çoktu. "
Eren göz ucuyla bakıp dudağının kenarını kaldırarak alaycı bir gülümsemeyle baktı.
" Kıyamam. Minik kelebeğim binmek istemişte sıramı ona engel olmuş? Beni çağırsaydın sana nasıl yer kapılır öğretirdim. "
Yanaklarımın yandığını hissederken Eren'nin gülmemek için girdiği halleri izledim. Ama daha fazla dayanamayıp bir anda büyük bir kahkaha attı.
Hızla telefonun mikrafonunu. Kapattım.
" Gülme. "
" Tamam minik kelebek."
" Eren. "
" Minik olduğunu kabul et küçük hanım."
Erenin saçından tutup kendime çektim.
" Bir daha bana minik kelebek dersen seni malf ederim. "
Sesim oldukça ince ve yumuşaktı. Bunu kızarak söylediğim pek söylenemezdi.
" Ahhh. "
Ellerimi pürüzsüz kaygan saçlarından çekip hafif bir tokat attıktan sonra tekrar telefona döndüm.
" O neydi? Yanında kim var? "
" Kimse değil Alkın. Taksideyim. "
" Sesinde kadifemsi bir titretreyiş hissettim. Yalan söylüyorsun. "
" Hayır söylemiyorum. "
" Evet söylüyorsun. "
" Alo? Alkın sesin gelmiyor. S- s - e - e - s "
" Sesin geliyor Darin. Kuziş bir, kuziş iki, kuziş üç... "
Telefonu kapatıp çantama koydum. Eren bıyık altından gülümserken kollarımı göğsümde birleştirip gülmemesini söyledim.
O ise yüzüne yerleştirmiş olduğu alaycı gülümsemesiyle parmağını ritmik bir şekilde sallayıp mırıldanıyordu.
" Hey! "
" Ne? "
" Neyse ki sonsuza dek seni göremeyeceğim. Bunun için çok mutluyum. "
" Yerinde olsam o kadar emin konuşmazdım alacabaykuş. Hayatın neler getireceğini asla bilemeyiz."
Donuk bir ifadeyle ona doğru baktım. Tanımadığım bir insanla aynı arabadaydım ve beni zorla el koymuştu resmen ama ben her şey yolundaymış gibi davranmaya devam ediyordum.
Araba evimizin yakınlarına gelmeden önce durmasını söyledim. Babaannemin beni yabancı bir erkekle görmeyeli uzun zaman olmuştu, hatta belki de hiç görmemişti.
Araba kökler alışveriş merkezinin yanında durduğunda son kez Eren'e doğru donuk bir bakış attım ardından kapıyı yavaşça çarpıp arabadan çıktım. Tam iki adım atmıştım ki Erenin sesini duydum.
" Bir şey unutmuyor musun? '
Ne yani onu öpmemi beklemiyordu herhalde benden.
Arkaya döndüğümde o alaycı suratla karşılaştım. Küçük kırmızı çantamı tutmuş bana doğru bakıyordu.
Mahcup bir suratla yavaşça arabaya yaklaştım. Çantamı tam alacaktım ki çantayı geri çekerek gülümsedi.
" Yoksa seni öpeceğimi mi düşündün? "
" Hayır, çantamı ver. "
Çantayı geri çektiğinde gözlerimiz birbiriyle buluştu. Bir süre bu şekilde kaldıktan sonra çantamı hızla elinden aldım. Tam gidecekken ayağımın altından bir gırlama geldi. Bu orta yaşlı benekli bir kediydi.
Eğilip kedinin başını okşadım. Tüyleri sertti. Kaşınmak istiyor gibiydi. Onu sevmeye dalmışken Eren dışarıya çıkıp yanımda eğilip kediyi benimle birlikte okşamaya başladı. Gözlerim ona takıldı. Bir insan hem dünyanın en çekilmez kişisi hem de bu kadar tatlı nasıl olabilir diye düşündüm. Olamazdı.
Kedi'nin başını avuçlarının içine alıp severken gözlerim onu izliyordu. Şefkatli bakışları kalbimi olduğu yerden çıkartmak üzereydi.
Kendime geldiğimde hızla ayağa kalktım. Eren ise bir süre daha kediyi oksadiktqn sonra ayağa kalkıp gözlerimin içine doğru baktı ben ise öylece yerimde durmaya devam ediyordum.
" Alacabaykuşun rengi yavaşça kırmızıya dönüyordu. "
Gözlerimi hafifçe kırpıştırıp Eren'e doğru masum ve dalgın bir bakış attıktan sonra bir robot misali arkaya dönüp eve doğru yürümeye başladım. Arkadan bir çift gözün beni izlediğini hissedebiliyorum.
Evin bahçesine vardığımda etrafı inceledim. Bugün her şey çok ani gelişmişti ve ben eski günleri düşünmeyi unutmuştum.
Bahçenin arka bahçesine doğru koştum. Orada büyük bir çınarağacının üstünde ahşaptan yapılmış ağaç evimiz hala durmaya devam ediyordu. Hızla ağaç eve tırmanıp flası açarak içeriye girdim. Her şey geçen yaz bıraktığımız gibi değildi. Kitap rafları tozlanmıştı, Alkın'nın aşk mektuplarımızı saklamak için babannemden aldığı ve sonra kırmızıya boyayıp üzerine özelce yazılar yazmamızı söylediği sandığın etrafı örümcek ağlarıyla örülmüştü. Yüzümdeki derin tebessümle kitaplara doğru baktım. Hepsinin benim için büyük bir anlamı vardı.
Anna Karanina okuyup aşktan nefret etmiştim, Gurur ve Önyargı okuyup aşk için neler yapılabileceğini öğrenmiştim, Genç Wartherin acılarını okuyup aşkın nasıl bir şey olduğunu merak etmiştim.
Bana en yakın kitap da buydu zaten. Ben de baş karakter gibi hep platoniktim. Beş yazım isminin Ahmet olduğunu düşündüğüm yakışıklı ve tatlı bir çocuğa bakmakla ya da gözlerimi devirmekle geçmişti. Kimse benim ondan hoşlandığımı anlayamamıştı. Bu aşk mıydı yoksa? Bilmiyordum ama onun şuan yanımda olması benim için dünyanın en imkansız şeyi gibiydi. O benim imkansızımdı. Tüm yaz boyunca onu hayal etmiştim. Yanında mda olmasını, onu tanımayı, diğerleri gibi el ele tutuşmayı, çilekli milkshemi onunla aynı pipetten içmeyi. Bunları düşünürken aklıma aşk sandığı geldi. Bir zamanlar oranın içine Ahmet'in fotoğraflarını koymuştum.
Çantamı bir kenara atıp sandığı açmak için zorladım. Oranın içinde geceleri yatmadan önce bir zamanlar öptüğüm ve kokusunu içime çektiğim biricik ilk aşkım vardı.
Sandığın kilitli olduğunu gördüğümde hızla etrafıma bakındım. Kiliti Alkın saklamıştı kiliti bulabilmek Ahmet'in yanima gelmesi kadar imkansızdı belki de.
Bıkkın bir tavırla bacaklarımı arkaya doğru çarpaz yapıp oturdum. Gözlerim dalgın dalgın kitap raflarına bakarken bir kitap dikkatimi çekti. Bir zamanlar okulda okuduğumda fantastik bir kitap olan Şeytanlık virüsüydü bu. Kitabı raftan yavaşça çekip elimde tuttum. Sayfaları çevirip kitap kokusunu içe çektim. Bu kitabı milyon kez okuyabilirdim. İçinde o kadar çok derin anlamlar ve üzücü olaylar vardı ki bu kitap milyon kez okusam da bıkmayacağım kitaplardan biriydi.
Gözlerim kitaba dalmışken arkadan kısık ama oldukça düz bir ses geldi.
" Merhaba. "
Gözlerim sonuna kadar açılmış olduğum yerde bir süre öylece kaldıktan sonra hızla ayağa kalkıp saçlarımı yüzümün önünden çekip flası çocuğun yüzüne çevirerek arkama döndüm ve o muazzam Yunan tanrıları misali bana bakan iki çift koyu kahverengi gözü gördüm. O bakışlar karşısında donakaldım. Yıllardır çeşitli hayaller kurduğum o adam şimdi karşımdaydı ben ise ona doğru dalgın bir bakışla bakıyordum.
" İyi misin? Darin? İsmin bu değil mi? Babaannen seni çağırmamı istedi. "
" Hı hı "
Bir süre flaşı Ahmet'in yüzüne doğru tuttum. O ise masum bir ifadeyle elini gözlerinin önüne koyup bir şey demeden beni bekledi. Işığı gözüne vurdugumu farkettiğimde hızla telefonu kapattım ana bu sefer de ağaç ev karanlık ve sessiz oldu. Onunla karanlık bir odada yalnızdık. O benim yanımdaydı. Yıllardır hayalini kurduğum kişi hiç beklemedigim bir anda yanımda belirmişti.
" Gidelim mi? "
" Hı hı "
Bir süre karanlıkta bana baktığını düşünerek bekledikten sonra ilk hareket eden o oldu. Merdivenlerden inip eve gidene kadar onun arkasından ona bakarak yürüdüm. Üzerine giydiği beyaz tişört ve altındaki kadife pantolonunu aklımda özellikle tutmaya çalıştım. Anlını kaplayan uzun saçlarını ise bir daha hiç unutmayacağımdan emindim. Saçını kenara çekmek için boynunu eğip sonra ise kaldırdığı anı beynime altın harflerle kazımıştım. Kalın ve orantılı dudakları, ay kadar parlak yüzü, yumuşak teni, burnu, boyu... Gözlerim şenlik ederken beynim yorgun ve bitkin kalmıştı. Her detayı hatırlamak istiyordum.
Birlikte salonda oturmuş televizyon izliyorduk. Eve geldiğimizde babaannem salona geçmemizi söylemişti. Ahmetin annesi de o sırada babaanneme yardım ediyordu.
Televizyonda stranger things'in 3. Sezonunu izliyorduk. Ahmet büyük bir ilgiyle televizyona odaklanmış televizyon izlerken ben ise oturuş şeklini ve merakla bakan o gözlerini göz ucuyla seyrediyordum. Bu gün iki erkeğe birden tatlı demem tuhaftı ama bu Ahmetti. İnanamıyorum. Ahmet. Karşılaşmanın imkansız olduğuna kendimi ikna ettiğim Ahmet. Onunla sığ denizlerde yola çıktığım, hayallerimi süsleyen Ahmet...
Büyük bir strangers olduğu her halinden belliydi. Meraklı gözleri kalbimin atış hızını artırıyordu. O gözlerle bana bakmasını çok isterdim. Babaannem beni çağırdığında irkildim. Ahmet ise benimle ilgili her şey önemsizmiş gibi televizyona bakamaya devam etti. Ama bu hoşuma gidiyordu. Küçük bir çocuk gibi bakan meraklı ve yaramaz gözlerini seviyordum.
" Efendim babaanne? "
" Yemek hazır tatlım. Ahmeti de al gel hadi. "
Ahmet ismini duyar duymaz dudağını büzüp bana doğru baktı.
" Gidelim. "
Gidelim sevgilim, gidelim toprak gözlüm.
Dalgın bakışlarımı başımı hafifçe sallayarak bitirmiştim.
İkimiz de aynı anda ayağa kalktık. Gözlerimi dudaklarına ve komple tamamına bakmamak için zor tutuyordum. Acaba nasıl biriydi? Geldiğimizden beri hiç konuşmamıştık. Oldukça kibar birine benziyordu.
Birlikte babaannem ve Ahmet'in annesi Ayşe hanıma yardım ettik. Tabakları götürüp getirirken bir kaç kez gözlerim toprak gözümün boncuklarıyla birleşti ama her seferinde bir saniyeden uzun sürmedi.
Yemekte hünkar beğendi ve tavuk vardı. Ahmet yavaş ve bir o kadar da iştahlı yerken gözlerim sürekli ona kayıyordu bu yüzden de neredeyse hiç yemek yiyemiyordum. Neden bir anda girdinki hayatıma? Ay yüzlüm benim.
Masaya oturduktan bir süre sonra Ahmet'in annesi babaanneme göz ucuyla bakıp başını onaylarcasına salladıktan sonra konuşmaya başladı.
" Darin, Ahmet... Bugün size bir şey açıklamak istiyorum ve bu ikinizi de ilgilendiriyor... "
İkimizi ilgilendiren bir şey mi?
" Darin beni daha önce tanımadığını biliyorum. Her şey aniden oldu ben Hatice. Hatice abla da diyebilirsin benim için... "
Ne dediğini anlamaya çalışırken babaannem araya girdi.
" Babanla annen boşanıyor Darin. Baban Hatice hanımla yeni bir başlangıç kurmak istiyor. "
Donuk bir tavırla babaanneme doğru baktım. Elimdeki çatal yere düştüğünde gözlerimin dolmaya başlamıştı bile. Babaannem yanıma gelecekken hızla ayağa kakltım ve içimde kırılan kalple hızla yukarıya çıktım. Ahmet usulca annesine baktı. "Gerçekten bunun için mi buraya geldik?"
Annesi gülümseyerek, "Kardeşinle birlikte öğren diye..."
Ahmet, peçeteyle ağzını silip ayağa kalktı ve sakin bir sesle,
"O kız benim kardeşim değil,"
dedi. Kapıya doğru yürürken, kapı bir anda açıldı. Karşısında sarhoş Anıl ve yanında uzun kırmızı ipek elbisesiyle Alkın duruyordu. Alkın, yapay bir gülümsemeyle Ahmet'e bakıp, Anıl'ın omzuna koyduğu elini salladı.
" Merhaba, ııı biraz yardım fena olmazdı."
Ahmet şaşkınlığını hızla sindirip Anılın sol omzuna attı.
İçeriye girip kapıyı kapattıklarında Anıl bağırdı.
" İreeeem. İremi getirin bana. "
Alkın
" Biraz içti de ondan... "
Pınar hanım göz devirip eliyle kovalarcasına
" Belli oluyor. Hadi götürün onu. "
Anıl masadaki yemeklere gözleri parıldayarak baktı.
" Ooo Pınar hanım hünkarlara layık bir sofra kurmuş. "
Pınar hanım iğrenerek göz ucuyla bakıp Ayşe hanımla beraber masaya oturdular.
Yere düşecekken Ahmet tuttu ve Alkınla beraber merdivenlerden bir kat çıkıp koridorda ikinci odaya götürüp yatağa attılar.
Alkın derin bir oh çektikten sonra Anıl büyük bir sesle haykırdı.
" Alkın. Lütfen, lütfen. İreeeem yalan söylüyor... Yalan söylüyor. "
Alkın iğrenircesine Anıla doğru bakıp homurdandı.
" Ox "
" İrem mi? Benim kardeşim olan mı? Sevgilisi olduğunu bilmiyordum. "
" Değiller zaten. Platonik. "
Alkın kısa bir farkındalık yaşayarak Ahmet'e doğru alaycı bir tavırla baktı.
" Acısı yavaş yavaş yayılır. Sevdiğin kişi bazen seni fark etmez bile. Bu tür kişilere ox deriz. Türkçesi öküz. Neyse sen asağıya in. Bana yardım ettiğin için thanks. Sen olmasaydın bu öküzü buraya kadar getiremezdim. "
Ahmet aşağıya Alkın ise Darin'nin odasına doğru yürüdü. Odanın önünde durduğunda büyük bir gülümsemeyle kapıyı açtı fakat yüzü açar açmaz asıldı. Darin kendini kırmızı bir örtüyle sarmış pencereden gökyüzüne doğru bakıyordu. Ay gözlerinde beyaz bir parıldama oluşturuyordu. Kelebek yuvası gibi Sarmalandığı örtü yere doğru uzanıyordu. Alkın aniden yüzüne eklenen şefkatli bakışlarıyla yanına oturdu ve kuzeninin elindeki küçük oyuncak ayıyı gördü. Bu ayıyı kalbi kırıldığında hep elinde taşırdı.
Alkın yavaşça kuzeninin omzuna dokunup merhamet fışkıran bir bakışla baktı.
" Aşko, İnci tanesi gözyaşlarını neden akıtıyorsun? "
Darin gözyaşlarını hafifçe sildi.
" Bi şey yok. "
" Var bir şey. "
" Şimdi konuşmasak olmaz mı? "
" Seni yalnız bırakıyorum ama sonra konuşalım olur mu? "
Darin başını hızla sallayıp onayladı. Gözyaşlarına hakim olmaya çalışıyordu. Alkın son kez Darin'nin yaşlı gözlerinden öpüp elleriyle göz yaşlarını sildikten sonra anlamlı bir bakışla Darin'nin gözlerine baktı ardından yavaşça kapıya yürüyüp Darini odada düşünceleriyle tek başına bıraktı. Darin için anne ve babasının boşanması mutluluk verici olmalıydı. Onların boşanması her şeyden daha iyi olacaktı. Ama yine de sevdiği iki insanın ayrılması yeni bir başlangıç demekti. Tüm düzen bozulacaktı. İyi ya da kötü bir düzeni vardı, bunun bozulmasını istemiyordu.
Sımsıkı sarmalandığı battaniyeyi üzerinden atıp aynanın karşısına geçti. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Aynada gördüğü yansımaya bir süre baktı. Bu görmeye alıştığı Darindi. Aynaya doğru bakarken içinden kendine sitem ediyordu.
" Asla mutlu olamayacaksın. Aşkını bile itiraf edemiyorsun. Dört yıl, dört yaz... Bu süre boyunca ona aşkımı itiraf etmeliydim. Belki de onun acısını içimde yaşamak istiyordum. Annem ve babamın boşanma haberini neden babamın yeni karısından aldım? Babam bana söyleyemeyecek kadar meşgul mü? Benden daha önemli işleri mi var? "
Bir süre aynaya baktıktan sonra yorgun bir halde yatağa doğru yürüdü ve kendini yatağa bırakıp bacaklarını göğsüne doğru usulca çekti. Gözyaşları gözlerinden akarken ne kadar değerli olduğunu düşündü. Acaba ölse birileri üzülür müydü? Arkadaşları ağlar mıydı? Onunla yaşadığı anıları akıllarına gelir miydi? Annesi ya da babası öldüğüne sevinir miydi? Bunu bilmenin bir yolu yoktu. Bu durumda tek bir şey yapabilirdi o da uyumak. Karanlığa dalmak ve o karanlığın aydınlığa dönüşmesini beklemek ya da yeni bir şeylerin oluşmasını beklemek...
Gün ışığı açık bıraktığı pencereden kuş sesleri eşliğinde içeriye giriyordu. Ağaçların tüyleri dikenleştiren sesi tüm odaya yayılmıştı. Kiraz ağacının yapraklarının gölgesi Darin'nin yüzünde dans ediyordu. Kirazlar dallarında yavaşça sallanıyordu. Darin kalkar kalkmaz yorgun bir ifadeyle aynanın karşısına geçti, ardından banyoya gitip elini yüzünü yıkadı ve tekrar aynanın karşısına geçti.
" Bu yaz dışarıya çıkmayacaksın Darin. "
Buna karar vermişti. Dışarıya çıkmazsa belki bu acıları yaşamak zorunda kalmazdı. Ahmeti görmese tüm gününü onu düşünerek üzülmek zorunda kalmazdı. Artık kararını vermişti. Tüm yaz boyunca heykel ve müzik üzerine çalışacaktı. Hiç bir şeyle ilgilenmeyecek, eskisi gibi Acun, Abidin, Alkın, Anıl, Alara ile oynamayacaktı.
Darin hızla oturup bir A4 kağıdı aldı ve yavaşça bir erkek resmi çizdi. Yüzü hafif tombul, dudakları büyük ama orantılı, burnu küçük ve zarif boyu ise ortaydı. Saçları Anlı'nın ortasına geliyordu. Üzerinde haki tonlarında bir atlet ve yine orantılı diyebileceği kasları vardı. Darin ancak resmi tamamladığında Ahmet'i çizdiğini anlayabilmişti. Giyim tarzı Ahmet'e uymasa da her şeyi aynıydı. Yanlışıkla Ahmet'in resmini çizmişti. Bu deliceydi. Kim yanlışlıkla birinin resmini çizebilirdi ki?
Darin başını resme gömdü.
" Neden! Bu... Bu çok saçma. Onu unutmak istiyorum ama bir türlü unutamıyorum bu delice... "
Başını masaya gömüp düşünürken kısa bir süreliğine de olsa uyuya kaldı. Ona koca bir dünya verilse ve istediğini yapabileceği söylense o büyük ihtimalle bir köşede günlerce uyur acıktığında yemeğini yiyip tekrar eski yerinde yatardı.
Alkın bir anda kapıyı açıp büyük bir heyecanla Darini masanın üzerinden kaldırmaya çalıştı. Darin uyku sersemliğiyle başını kaldırıp Alkın' a baktı.
" Ahmet? Sen mi geldin? "
" Şimdilik değil ama sana söz veriyorum kuzişkom sana onu ayaklarına getireceğim."
Darin yüzüne doğru gelen ipeksi kumral saçlarını elleriyle nazikçe çekip başını masaya gömdü. Alkın masada kafasını tekrar kaldırıp arkadaşını karşısına aldı.
" Bana bak Darin! "
Kendine gelmesi için hafif bir tokat attı.
" Bu yaz platonik olmayacaksın. Anladın mı? Bu yaz senin yazın olacak. Bu yaz diğer yazlar gibi olmayacak. Tüm gece boyunca ne yapacağımızı düşündüm. Ahmet'in nerede yaşadığı, nerede doğudugu, onunla nasıl karşılaşacağınızı, kafede oturup ne yiyeceğinizi, limonata mı yoksa aşk meyvesi çilekli süt mü içeceğinizi. Herşeyi. İnan bana kuzişkom bu yaz üzülmene izin vermeyeceğim. Gireceksek depresyona beraber gireceğiz. "
" Nerede yaşadığını biliyorum. Bir keresinde onu evine kadar takip etmiştim gerçi yoluma çıkan bir kuş yüzünden tam öğrenememiştim. Kuşun ayağını yeşil, plastik bir iple bağlamışlardı. O da tıpkı benim gibi can çekişiyordu. Bana çikolata getir. Bir de çilekli milkshak. Çikolata çok olsun. "
" Benimle ağaç eve geliyorsun. Hepsini oraya dizdim. Buz gibi milkshaklar ve çeşitli içecekler de getirdim. "
" Gerçekten mi? "
" Tabii ki. Gel hadi. "
Darin ve Alkın koşarak merdivenleri indi. Salona vardıklarında Pınar Sultan kahvaltı için onları sofraya davet etse de Alkın ağaç evde yiyeceklerini söyleyip geçiştirdi. İki kuzen dışarıya doğru koştuğunda ise arkalarından
" Bugün misafir var haberiniz olsun kızlar. "
Darin ve Alkın sığ çimenlerin içinden zor da olsa geçip ağaç eve tırmandı. Darin küçük buzluğun içindeki çikolataları gördüğünde gözleri sonuna kadar açıldı ve hızla içeriye girip iki tanesi birden açıp çilekli sütle çikolatalı sütü büyük bir bardağa döküp çikolatayla beraber içmeye başladı. Alkın Darinin karşısına onun oturuş şekliyle oturdu. Ayaklarını içine çekip çarpaz olacak şekilde birleştirdi.
" Çilekli sütle çikolatalı sütü karıştırıp nasıl içebiliyorsun? "
" Tadı çok güzel oluyor. İnan bana herkes hayatında bir kez de olsa bunu denemek zorunda özellikle iki çift çikolatayı birlikte yerken. "
" Bir ara denerim. "
Darin dudaklarının kenarlarına yayılan çikolata lekeleriyle tatlı bir ifadeyle başını salladı ve çok güzel olduğunu bir kez daha ifade etti.
" Şimdi asıl konuya gelelim. "
Darin konuşmamak için iki çikolata daha açıp ağzına atacakken Alkın çikolataları elinden alıp paketi yanına çekti.
" Konuşacağız. "
" Konuşacak bir şey yok. "
" Evet var. Mesela Ahmete ne zamandır aşık olduğunu konuşabiliriz. "
" Konuşmak istemiyorum. Ona aşık da değilim."
" Her cavabın bir çikolata değerinde olacak ve... "
Alkın beyaz bir örtünün altından Darin'nin çok sevdiği. Alkın'nın İngiltere'ye gittiği yazlarda yanında getirdiği CupCacoa markalı renkli çikolataların paketini açıp Darin'nin tam karşısına koydu. Darin kırmızı renkli bir tane çikolata alacakken Alkın kutuyu geriye çekti.
" Başlayalım o zaman. "
" Bu yaptığın acımasızlık. "
" Kusura bakma tatlım. "
Darin'nin gözleri çikolataya doğru iştahla bakarken Alkın ayağa kalkıp yukarıdan bir ip çekip beyaz bir tahta açtı ve tekrar Darin'nin karşısında oturdu.
" Her soru başına bir adet. "
" Sor hadi! "
" Ahmet'e ne zamandır aşıksın? "
" Üç yaz önce. Üç yıldır yani. "
Alkın dudağını üzgün bir ifadeyle büküp devam etti.
" Tatlııım. Kıyamam sana. Gözlerin ona bakmamak için o kadar direniyordu ki ondan nefret ettiğini sanmıştım. "
" Ona bakmıyordum çünkü ona aşık olduğumu anlamasını istemiyordum. "
" Neden bana söylemedin? "
" Kendime bile söylemekten utanırken sana nasıl söyleyebilirdim ki? Hem sen hiç buraya gelmezdin ki. Hep İngiltere'de olurdun. "
Alkın dudaklarını büküp
" Ama bu yaz buradayım ve seninle ilgileneceğime söz veriyorum. "
Darin masum bir tavırla.
" Çikolata? Ama iki tane vermelisin. "
Diye mırıldandı.
" Hangi renk? "
" Biri kırmızı diğeri mavi olsun. "
Alkın koyu kırmızı ve koyu mavi tonlarında iki çikolata verecekken Darin üsteledi.
" Çiyan mavisi olsun lütfen. "
Alkın Darinin dediğini yapıp çiyan mavisi paketi olan çikolatayı Darin'e doğru uzattı. Darin çiyan mavisi çikolatasını açıp hızla ağzına attı.
" Hindastan ceviziyle çikolatanın karışımı lezziz bir tat ortaya çıkarıyor. Bunun bir de artı çilekli olanları da var. Aslına bakılırsa çeşit çeşit çikolata var. Her şeyle bir şeyleri karıştırıyorlar. Geçen sene çilekle portakalı özel Noxert tozuyla karıştırmalarını söylemiştim ama belli ki yapmamışlar. "
" Bende istiyorum aşkısı ama yapmıyolar ne yapalım. Devam edlim o zaman. Konuyu değiştirme. "
" Değiştirmiyorum. "
Alkın kaşını yamultup gülümsedi ve siyah tahta kalemi alarak ayağa kalktı. Tahta da Önceden çizilmiş bir yol haritası vardı.
" Öncellikle Gül mahallesinden ilerleyeceğiz ve işte şuraya varacağız. Çok iyi ilk karşılaşma sahneleri var elimde. Birincisinden başlıyorum. Elinde pembe, kırmızı aşk romanları olacak ve ikiniz güllerle çevirili, güneşin yapraklara çarparak üzerinizde hafif gölgeler oluşturduğu, sessiz ve mis kokulu bir mahallede tesadüf eseri çarpışacaksınız. Sen eğileceksin ardından o sana yardım etmek için eğilecek. Gözleriniz birbirini bulacak. Aşk dolu bakışlarla bakışacaksınız. Senin o koca yanakların kırmızı olacak o ise gözleriyle seni büyük bir ilgi bombasına çevirecek. Tam kalkacakken kafalarınız birbirine çarpışacak ayyyy burası çok önemli, iyi dinle. Her şey kafa çarpışmasında olacak. Anlıyor musun? Olay bu. O an bir elektriklenme yaşanacak. Gökyüzünde iki yıldız bir araya gelecek ve koca bir kara delik oluşturacak. "
" Astrolojide böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. O zaman bizim aşkımız için en yakın yıldızla en büyük yıldız olan HR 5171 A çarpışmalı. Ahmet o kadar cana yakın ki Proxima yıldızı tam ona göre. "
Darin gözleri yukarı çevrili aşk dolu bakışlarla bakarken Alkın araya girdi.
" Peki sen? Sen neden büyüksün? "
" Onunla içimde sakladığım hayallerim ve ona karşı olan utancımın simgesi. "
Dedi üzgün bir ses tonuyla. Ardından meraklı ve kırık gözlerle ekledi.
" Sonra ne olacak? "
" Tesadüf. K-Dramalarda hep öyle olurdu. "
" Sana kötü bir haberim var Alkın, burası gerçek dünya. Burada parıltılı aşk hikayeleri olmaz. Platonikler ve kalp kırıklıklarıyla dolu bir diyar burası. "
" Öyle deme her şey çok güzel olacak. İnan bana. "
Darin kırmızı çikolatasını tek hamlede ağzına alıp boğuk bir sesle konuştu.
" Babaannem söylemedi mi? "
" Neyi? "
" O artık benim kardeşim Alkın. Sevdiğim çocuğun annesi dünyada başka erkek yokmuş gibi benim babamla evlenecek!"
" Dur... Ne? Ciddi misin? "
Darin boğuk bir sesle cevap verdi.
" Hiç olmadığım kadar hem de... "
" Dün gece bu yüzden... Aşkitoom bunun için çok üzgünüm. "
Darin gözleri dolarak konuştu.
" Boşanmaları benim için sorun değil. Ama bana kendileri haber vermemeleri kadar vakitleri bile yok anlıyor musun? "
" Öyle düşünme. Bunları kafandan siliyorsun ve yolumuza devam ediyoruz."
Alkın Darin'nin gözyaşlarını hafifçe silip tekrar tahtanın başına geçti.
" 2. Plan bu çok güzel olurmu bilmiyorum ama eğer işe yararsa çok sevdiğim bir anime gibi olacak. Ayyyy. Tamam açıklıyorum. Yine güneş ışığı tam tepeden vuruyor durakta tek başına tramvay bekliyorsun ve işte tam o sırada bir yere yetişmesi gereken Ahmetle karşılaşıyorsun. Durakta sadece ikiniz varsınız, iki aşık ruh ve sessizlik. Ağaçlar sizin aşk dedikoudunuzu ediyor. Kuşlar öpüşmeniz için ötüyor tramvay ruhunuzun birleşmesi için erteliyor. Ahmet senin nereye gideceğini soruyor senin yanakların kızarıyor ama yine de cevap veriyorsun. "
" Ne cevap veriyorum? "
" Anneannenlerin bahçesinde çilek toplayacağını söylüyorsun. Oranın nasıl bir yer olduğunu betimliyorsun. Ahmet senin betimlemene hayranlık duyuyor ahhhh. "
Alkın kendinden geçmiş bir şekilde her detayı anlatıyordu. Darin'nin Alkından geri kalır yanı yoktu. İkisi de aşkın büyülü etkisine kapılmış parıldayan kızıl nehrin içinde boğuluyordu. Sihir tüm ruhlarına yayılmıştı.
" Yanıma aldığım renkli çikolatalardan veriyorum. O hangi renk isterse. Ama ben maviyi alabileceğini düşünüyorum. Ben ise pembe, çilekli Nexport tozlu olandan bir ısırık alıyorum. "
" Sen utangaç bir tavırla ayaklarının birbirine birleştirip küçük ısırıklarla çikolatanı yerken o çikolatanın lezzetli olduğunu söylüyor sana sen ise çikolatanın özelliklerinden bahsediyorsun konu başlıyor. O gözler büyük bir ilgiyle sana doğru bakıyor. Aslında seni dinlemiyor çünkü o senin gözlerinde esir sen ise onun ruhunda. "
Darin suratını asarak devam etti.
" Ya da tüm bunların yerine ben yere doğru bakarım, birbirimizle hiç ilgilenmeyiz ve o her zamanki gibi öylece gider. "
" Ya da tanışır, sevgili olur, evlenir, iki kız iki erkek çocuğunuz, biri Miol diğeri Uwun iki tavşanınız olur. "
Darin'nin bir anda gözleri açıldı. Bunun hayali bile gökkuşağı kadar renkli bir duyguydu. Kalbi hızla atmaya başladı. Tüm bunların olması bilinmeyenler diyarından bir çift bilet almak gibiydi. Dalgın bir ifadeyle çikolatalı sütünden bir yudum içip Alkın'ı dinlemeye devam etti.
" Ya da bir piknikte tanışabilirsiniz. "
" Biz zaten tanıştık Alkın. "
" O zaman karşılaşabilirsiniz demeliyim. Hangisini seçiyorsun? Ya da aklında başka bir fikir var mı? "
" Şu güllü mahalle fikri güzel gibi. Ama ben yapa... "
" Caksın. Yapmalısın. Senin yanında olacağım o zaman. Merak etme. Sana ne diyeceğini teker teker söyleyeceğim. Bu kulaklıkları takacaksın. "
Alkın kırmızı küçük kulaklıkları Darin'e doğru uzattı. Darin kulaklıklerı hızla elinden alıp kulağına taktı.
" Yani yanımda mı olucaksın? "
" Her zaman olduğu gibi. "
Darin gülümsedi. Bunu duymak onu mutlu etmişti.
Alkın Anıl ile konuşup her şeyi ayarladı. Anıl bir süreliğine Alkınn'nın kölesi olacaktı. Ahmeti gül bahçesinden geçmeye ikan etti.
" Ses ver kırmızı tamam. "
Darin kollarının arasında tuttuğu sarı, pembe ve kırmızı renklerindeki kitaplarla güllerle çevrili dar sokağın önünde durmuştu Alkınla konuşuyordu.
" Telsizle konuşmuyoruz. Şimdi ne yapmalıyım? Gelmedi mi hala? "
" Birazdan gelir sen yürümeye başla. Saçlarını yüzünün önüne getir. Neden düzeltiyorsun anlamıyorum sana dağınık olması gerektiğini söylemiştim. Gözlüğünü yamult. "
Darin tepeye dönüp Alkın'a doğru baktı. Elinde tuttuğu milkshak ve gözlerine taktiği pembe gozlukle kendisine doğru mutlu bir ifadeyle el salladı. Darin elini hafifçe kaldırıp selam verdikten sonra tekrar önüne döndü
" Yapabilirsin Darin. Onunla yaşayacağın şeyleri düşün. "
" Darin ne bekliyorsun bebitom. Hadisene."
Darin derin bir nefes alıp yürümeye başladı. Gül dalları ona doğru gülümsüyor, güneş ise tam tepeden tüm sıcaklığıyla yakmaya devam ediyordu. Bir süre sonra Alkın'nın komutuyla beraber adımlarını hızlandırdı. Bir süre sonra kulağına bilgi geldi.
" Yaklaşıyorsunuz. Biraz daha hızlı yürü."
Darin Ahmetin ileriden geldiğini görür görmez kağıtlara ve kitaplara sımsıkı tutundu ve hızla yürümeye başladı. Aralarındaki mesafe azaldığında giydiği kırmızı tişörtünü düzeltip saçlarını biraz daha önüne getirdi ve omuz mesafesine geldiğine omzunu büyük bir darbeyle Ahmet'e vurdu. Kağıtlar ortalığa yayılıp sarı, pembe aşk kitapları sayfaların içerisinden bağıran karakterlerin tiz sesiyle baraber yere düştüğünde eğildi.
Kağıtları tıpkı Alkın'nın kendisine öğrettiği gibi nazik ve yavaş hareketlerle toplamaya başladı. Ahmet ise Darin'nin yanında çömelip kağıtları toplamasına yardım etti. Ahmet kağıtları toplarken Darin onun biraz da alçağında kalıyordu. Ahmet'in yüzü hemen başının üzerindeydi. Gözleri onun boynundan yüzüne kadar dalmıştı. Aşk dolu bakışlarıyla ona doğru bakıyordu. Saçlarının üzerine gül ağaçlarından kırmızı yapraklar düşmüştü. Gül yapraklarının ipeksi saçlarının üzerinde duruşuna doğru baktı ve yemin edebilirdi ki hayatında hiç bu kadar güzel bir şey görmemişti. Tıpkı Yunan tanrılarını anımsatıyordu. Göğsünden gelen tütün ve vanilya kokusu ayrı bir dünya yaratmıştı zaten. Onun üzerine her koku yakışırdı ama bu koku ona biraz daha yakışıyor gibiydi.
Ahmet elindeki tüm kağıtları Darin'nin kucağına verip sarı bir kitabı uzattı.
" Genç Wartherin acıları. Buyrun. "
Ahmet Darin'nin yüzünü görür görmez tanıdı.
" Darindi değil mi? "
Darin saçlarını kulağının arkasına atıp başını salladı.
Ahmet Darin'e doğru gülümseyerek baktı.
" Darindi değil mi? "
" Hmm hım. Evet. "
" Dün gece için üzgünüm. Bunu bende seninle öğrendim. "
" Sorun değil. Unuttum gitti. "
" Buna sevindim. O zaman "
Ahmet saçlarını karıştırıp gideceği yeri parmağıyla gösterdi.
" Ben bu taraftan gidiyorum. "
" Tamam. Şey o zaman. "
Darin önüne gelen saçlarını kafasını hafifçe bükerek düzeltti.
Gözleri birbirine daldığı sırada Alkından ses yükseldi.
" Şimdi çabuk bir şeyini kaybetmiş gibi yap. Bunu beklemiyordum o sana bakacaktı ve etikilenecekti. "
Ahmet yürümeye devam etti.
" Dediğimi yap Darin. "
" Bunu asla yapmam "
" Tüm yazı bir platonik olarak mı geçirmek istiyorsun? "
" Hayır tabii ki. "
" O zaman dediğimi yap. "
" Yalan söyleyemem. "
" Yap şunu. "
Darin ani bir kararla arkaya dönüp beyaz Nike ayakablarıyla gül kokulu sokakta hızlı bir yürüyüşle Ahmet'e yetişti.
" Cüzdanım yok. "
Yüzünü hafifçe buruşturup devam etti.
" Anneannemin bana verdiği aile yadigarı broş vardı. Lütfen bulmama yardım et. "
Alkın izlediği yerden hafifçe doğrulup dudağını gururlu bir ifadeyle büktü.
" Yes my girli. This Queen. "
Darin elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı. Ağlamak için fazla çaba harcamamıştı. Ahmetle bir milimlik yakınlık ve onu hayallerinde canlandırdığı günleri düşünmek bile ağlamasına yetmişti.
" Tamam, beraber ararsak bulabiliriz. Merak etme. "
Darin yaşlı gözlerle Ahmet'e doğru bakıp sarıldı ve Ahmet'in göğsünde hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ahmet elleriyle sırtına dokunarak destek verdi. Bu yaptığı ne kadar mantıklıydı bilmiyordu ama bugüne kadar uzak durduğu yetmişti. Artık uzak durmak istemiyordu. Bir şeyleri kaçırmak istemiyordu. Kararlıydı, bu sefer aşkın ellerinden kayıp gitmesine izin vermeyecekti. Bu yazın diğer yazlara benzemesine izin vermeyecekti.
Cüzdan hangi renkti?
" Koyu kırmızı, küçük yırtmaçlı bir çantaydı. "
Alkın
" Düşünmediğim küçük bir şey. "
Ahmet duvar kenarlarında çıkan renkli çiçekler içerisinde çantayı ararken Darin de diğer tarafa doğru bakıyormuş gibi yapıyordu. Bu yaptığından pişmandı. Ahmet'in çantayı bulmak için gösterdiği çabayı gördükçe kendini kötü hissediyordu. Ahmet çiçeklerin içine bakarken Alkınla konuşmak için biraz daha ileriye gitti ve çiçekleri inceliyormuş gibi yaparken Alkınla konuştu.
Ona söyleyeceğim. "
" Sakın. "
" Ben yalancı değilim Alkın. "
" love is a road full of poison ivy. "
" Ve o zehri ben içmek zorunda kaldım. "
" Aşkım sakın ona bir şey söyleme. 17. Sokağa kırmızı bir çanta ve içine de bir broş koyacağım. Am sen... Koyu kırmızı " yırtmaçlı " çanta ne ya? Başka bir model bulamadın mı? Neyse hadi kapat İrem arıyor. "
" İrem mi arıyor?! "
" Evet. Koyu kurmızı, cırtcırtlı bir çanta arıyordu. "
" Ne? Ahmet'in kardeşinden mi çantayı istedin? "
" Relax Darin. Endişelenme kimseye söylemez o. "
" Alkın... "
Glosunu tazelerken cevap verdi.
" Efendim aşko. "
" Her şey güzel olacak değil mi? "
" Hmmm bilemiyorum. Yani bir erkekle bir şeyler nasıl güzel olabilirse o kadar olacak. "
" O diğerleri gibi değil. "
" Bu sözü iki gün önce bir arkadaşımdan daha duymuştum. "
" Alkın... "
" Ahh hayatım şaka yapıyorum. Her şey güzel olacak rahat ol anın tadını çıkart. "
Darin kendi kendine
" Eğer bir an olursa tabii. "
Ahmet Darin'nin yanına geldi ve yol boyunca güllerin arasında yürümeye başladılar. çantayı yol boyunca ararken bir andan da konuşuyorlardı.
" Polisi arayalım mı? "
" Hayır. Hayır şimdi buluruz. Şu sokağı da geçersek bulacağımızı düşünüyorum. Ayakkabımın bağcığını bağlarken unutmuş olmalıyım. "
" Ayakkabımın bağcığını bağlarken düşürdüm mü? Darin! Daha farklı bir şey düşünemedin mi? "
Ahmet garipser bir tavırla
" Tamam. Devam edelim o zaman. "
( Yürümeye devam ediyorlar. )
Yolda yürürken kalp desenli bir top bir bahçeden tam önlerine düştü. Ahmet eğilip topu aldı. Üzerine yapıştırılmış papatyayı görünce etrafına baktı.
" Garip. "
Ahmet Darin'e doğru alaycı bir tavırla papatyayı uzattı.
" Papatya sever misin? "
Darin'nin yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu. Nazikçe çiçeği alıp saçlarıyla birlikte kulağının arkasına koydu.
" En sevdiğim çiçek. Teşekürler. "
" Devam edelim. "
" Neye? '
" Çantayı aramaya tabii. "
" A! evet devam edeilim. "
Bir süre sonra 17. Sokağa sohbet edip gülücükler içinde gelmişlerdi. Alkın kulağına çantanın sokakta bulunan bir gül ağacının altında olduğunu söyledi.
Darin çantayı bulduğunda " Burada " diye bağırdı yapmacık bir sesle.
Ahmet gözlerini açıp Darin'e doğru baktı. Darin'nin elinden izin alarak çantayı eline aldı.
" Hayatımda ilk kez yırtmaçlı el çantası görüyorum. "
" Ah tabii babam İran'da yaptığı bir yolculukta almıştı. Oralarda bu tür şeyler normal. "
" Öyle mi? "
" Evet tabii ki. "
" Tamam öyleyse benimle işin bitmiş gibi gözüküyor. "
Ahmet tam arkasına dönüp gidecekken Darin hafifçe bağırarak konuşmaya başladı.
" Bana yardım ettiğin için teşekürler. Eğer izin verirsen sana bir kahve ısmarlamak isterim. "
Ahmet hafifçe sırıttı ardından arkaya dönüp onaylayan bir bakışla Darin'e doğru baktı. Bu bir çıkma teklifi sayılır mı? Diye düşündü Darin. O sırada Alkın çıldırmışcasına çığlık patlattı.
Garson yanlarına geldiğinde Darin Alkın'nın komutuyla çilekli milkshak istedi.
" Sen de yazı geçirmek için mi geldin buraya? "
Ahmet sırıttı.
" Annem için geldim. "
" Öyle mi? "
" Evet, çoğu zaman buraya gelirim. "
" Normalde nerede yaşıyorsun? "
" İsviçre. "
Darin başını onaylarcasına sallayıp atıldı
" Bu arada çantamı aramama yardım ettiğin için teşekürler. Sen olmasaydın bulamazdım. "
" Senin için çok önemli olmalı."
" Ne? "
" Broş "
" Ha evet. Anneanemden bana yadigar kaldı. "
Alkın:
" Bu yalanı hiç beğenmedimm "
" Benim için özel olan şeyler de var. "
" Ne gibi? "
Alkın:
"Darin ilk buluşmada Ahmetle iyi geçinmek için ağzına geleni söylüyorsun yapma bunu. Sadece teşekkür bu. "
" Bilmediğim biri tarafından gelen bazı mektuplar var. Bana onları kimin yazdığını bilmek isterdim. "
" Bende eskiden mektup yazardım. Hiçbiri sahibine ulaşmadı. "
" Bu çok üzücü. "
" Evet öyle. "
Ahmet limonatasını içtikten sonra ayağa kalktı.
" O halde sonra görüşürüz kardeşim. "
Dedi ve göz kırptı. Buna karşı Darin utangaç bir tavırla gülümsedi. Ahmet gittiğinde dalgın bir halde Ahmet'in limonatayı içtiği bardağa baktı. Bir süre sonra Alkın'nın o tiz sesiyle birlikte irkildi. Kulaklığı ses yakından geldiği için cızırtılı ses çıkarmıştı. Darin kulakligi çıkartıp Alkın'a verdi.
" Nasıl geçti? "
" Bana kardeşim dedi. "
" Başka bir şey söyledi mi? "
" Bu yetmez mi? "
" O tatlım tabii ki yeter. O ne içti? Sen ne içtin? "
" Bunu neden soruyorsun? "
" Söyle. "
" O limonata bense senin dediğin gibi çilekli milkshak içtim. "
Alkın oturduğu ahşap sandalyede arkaya doğru eğilip elini alnına koydu ardından hızla doğrulup Darin'e baktı.
" Bu çok kötü. "
" Nesi kötü? "
" İlk randevuda yenilen ya da içilen şeylerin anlamı vardır aşko. Limonata içersen limon gibi ekşi olur ilişkinniz. Neyse ki sen çilekli milkshak içtin de bir zıtlık oluştu. "
" Anlamıyorum. Aşık olmak çok zor. Allahım! "
Dedi ve başını masaya yatırdı. Alkın hızla ayağa kalkıp Darin'i ayağa kaldırdı ve yanaklarını her iki eliyle bastırıp Darin'nin bıkkın yüzüne baktı.
" Beni dinle. Ahmet'i kendine sırılsıklam aşık edeceksin tamam mı? "
" Biz kardeşiz Alkın. "
" Üvey. "
" Ne fark eder ki? "
" Çok farkeder. Bugüne kadar bu tür filmlerden ya da kitaplardan kaçtane okudum biliyor musun? Kitap gibi bir aşk seni bekliyor aşkım. Buna hazır mısın? "
" Hazır mıyım? Bilmem hazır mıyım? "
Alkın Darin'nin gözlerine doğru baktı.
" Hazırsın. "
" Umarım. "
" Şimdi alışverişe gidiyoruz. "
Alkın ellerini Darinin yanaklarından çekip elini tuttu.
" Çok uykum var. Eve gitsek olmaz mı? "
" Hayır maalesef. "
Darin çok zor da olsa ikna olmuştu. Birlikte dev bir AVM'nin içine girdiler. Darin yürüyen merdivenlerde sürekli uykuya daldı Alkın ise onu sürekli uyandırmakla uğraştı. Bir oyuncakçıda bir saat geçirdiler. İkisi de bundan memnun kalmıştı. Oyuncakçıda bir çok oyuncakla çıkmıştılar. Alkın peluş bir odun aldı ve alma sebebini,
" Bunu Kenan yerine koyabilirim. Böylece her sinirlendiğimde ona iğne batırır intikamımı alırım. Odun erkolar. "
Bunu o kadar soğukkanlılıkla ve gülümseyerek söylemişti ki Darin'nin tüyleri diken diken olmuştu. Darin kendine küçük bi
Alkın üzerine oldukça kısa bir mini etek üstüne ise karın boşluğunu dolduran kırmızı alev püsküllü bir crop giyip Darin'nin karşısına çıktı ve ona fikrini sordu. Darin ise gözleri parıldıyarak çok güzel olduğunu söyledi. Alkın ise umarsızca onayladı.
" Değil mi? Bence de biraz abartılı oldu gibi ama yine de alacağım sonuçta zenginiz kuziş. "
" Sosyal Medyada işler yolunda gibi. Baban sana para vermediğine göre. "
" Tatlım. Benim para kazanmak için bir erkeğe ihtiyacım yok. I am Queen. Slayy."
Darin hafifçe gülümsedi.
" Hiç bir yere gitmiyorsun hemen geliyorum. "
Darin masum bir tavırla onayladı.
Alkın deneme kabininden çıktığında Darin'nin gözleri açık kaldı.
Alkın'nın üzerinde siyah, oldukça dekolteli bir elbise vardı ama ona çok yakışmıştı. Darin ayağa kalkıp Alkın'nın ellerinden tuttu.
" Çok güzelsin. "
" Biliyoruuuum aşkım. Şimdi sıra sende. "
" Uykum geliyor. "
" Senin uykun her zaman geliyor bebitom. Hadi senin için seçtiklerime bak eminim çok beğeneceksin. "
Darin yalvarırcasına Alkın'a baksa da fayda vermedi ve Alkın tarafından zorla itilerek soyunma kabinine girdi.
İlk giydiği arkadan uzun önden kısa, kırmızı, göğüs dekolteli bir elbiseydi. Alkın büyük bir heyecanla Darin'nin ellerinden tutup etrafında döndü.
" Bu çok güzel. Bunu bir partide giyebilirsin. Ahmet'in de olduğu bir parti mesela. "
Alkın Darin'e göz kırpıp tekrar soyunma odasına gönderdi.
İkinci elbisesi mısır örüğüyle örülmüş uçları olan, ayak bileklerine kadar gelen sarı bir elbiseydi. Elbisenin tüm uçlarında mısır örüğü vardı. Elbisenin zinciri uzun bir mısır örgüsü şekilde aşağıya doğru iniyordu. Alkın elinde sımsıkı tuttuğu odunla konuşmayı bırakıp Darin'e baktı.
" Bir insana bu kadar ki çok yakışır her şey. Sarı tam senin rengin diyebilirim. Çok güzelsin. Diğerlerini de dene. "
Üç, dört, beş, altı, yedi sonunda deneme bittiğinde Alkının aldığı peluş oyuncak paramparça olmuştu. İçindeki pamuk dışarıya çıkmış, dış kumaşınise taneciklerine ayrılmıştı. Darin eski elbiselerini giyip geldiğinde Alkın ayağa kalkıp çok rahat bir tavırla peluş oyuncağı çöpe attı. Ardından Alkın elbiselerin parasını ödeyip mağazadan çıktığında Darin de artık bıkmış bir tavırla " eve gidelim "
Dedi Alkın ise bir süre düşündükten sonra
" Tamam gidelim. Alaraya da uğrarız. Sonra da birlikte ağaç eve gidip film falan izleriz. "
Tam o sırada Alaranın annesi Ahu teyze aradı.
" Alkın. Alara dün sizde mi kaldı?"
Alkın'nın bir anda gözleri açıldı.
" Hayır. Biz anneanemlerde kaldık. Eve gelmedi mi? "
" Hayır. Darinlere gitmiş olabilir bir de onları arayayım. "
" Hayır biz Darinle beraberdik.
Ahu hanım telefonu kapattı.
" Ne oldu "
" Alara dün eve gelmemiş. "
2. Bölümün Sonu
|
0% |