Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Mucizeyi Var Etmek

@baskabirevrende_bi

Gökyüzüne doğru süzülen makasın içinde iki gülümseyen sürat görülüyordu. İkisi de çılgınlar gibi mutluydu. Korku çığlıklarını içinde mutluluk çığlıkları atıyorlardı. Heyecan bedenlerinin tümünü kaplamıştı. Alara karahindibah'nın gülüşleriyle kahkaha atıyordu. Onun mutluluğu tıpkı gökyüzünde süzülen bulutların eşsiz hareketleri gibiydi. Makas her yükseldiğinde ikisinin de karnını bir gıdıklanma oluyordu hızla aşağıya indiğinde ise bir sonraki çıkış için heyecanlanıyorlardı.

Alara büyük bir heyecanla her seferinde karahindibahına bakıyordu. onun gülüşü onu mutlu eden tek şeydi.

Makastan indiklerinde baş dönmesiyle mücadele ediyorlardı. Bedenleri ara sıra birbirine değip kahkahalara neden oluyordu. İkisi de mutlu diyarın delileri gibi oradan oraya sallanıyor ve birbirlerine tutunmaya çalışıyorlardı. Bu bir süre böyle devam ettikten sonra, kızgın, yemek önlüğünün üzerine kan lekeleri bulaşmış, elinde kasap bıçağı tutan oldukça büyük suratlı bir adamın önünde durdular. Birbirleriyle gülüşmeye devam ederken, Karahindibahı kanlı önlüklü adama doğru döndü ve döner dönmez büyük bir çığlık atıp gözlerini kapatarak Alara'ya sımsıkı sarıldı. Alara hafifçe gülümseyip boks aletinin yanında durdu.

 

"Sadece bir oyuncak bu. Oynayalım mı?"

 

Karahindibahı ürkekçe yaklaştı.

 

"Bir oyuncağın bu kadar korkunç olması çok kötü. İnsanlar buraya iyi vakit geçirmek için geliyor."

 

Alara dudağını büküp kaşlarını çattı.

 

"Bence mükemmel bir şey. Sweeney Todd'a benziyor, şuna baksana."

 

"Iıı, o bir berberdi. "

 

"Sweeney Todd'un berber olduğunu biliyorum umalım ki bu oyuncak saç kesmekten fazlasını yapmaz. Yoksa sonumuz kötü olabilir!"

 

Kısa süren sessizlikten sonra kahkaha patladı.

 

" Tamam başlayalım. "

 

Alara kendini hazırlayıp hırslı bir bakışla baktı ve hizasını ayarladıktan sonra büyük bir darbeyle boks torbasına vurdu.

 

" Wow bu süper. "

 

Alara çizgili gömleğinin havalandırıp sıska kollarıyla güç gösterisi yaptı.

 

" Sıra sende. "

 

" Pek beceremem. Şunlara baksana seninkinden bin kat daha sıskalar. "

 

" Dene. "

 

" Tamam. "

 

Karahindibahı gözlerini kısıp hedefe odaklandı ve yapabileceği en sert darbeyle vurdu ama imge ilk dörte bile girememişti.

 

" Ama yine de iyi ilerledin. "

 

Gülümsedi.

 

" Pek sanmıyorum. Karıncanın dokunuşu bile daha fazla sayı yapardı. "

 

" Kendini çok fazla hafife alıyorsun. Sandığından daha güçlü bir kızsın. "

 

" Aoow Taylor Swift benzetmesi yapmayacaksın değil mi?. "


" Hayır, Taylor Swifti sevmem. Bir grup insanın kendini güçlü ve her istediğini yapabilmek adına bir kişinin ya da bir çok kişinin oluşturduğu toplumların bir kılıfa büründüğü saçma sapan bir kavram. Eğer özgür olmak istiyorsan bir gruba dahil olmazsın bir kere. "

" Bir gruba dahil olmak iğrenç bir şey. "

Biraz daha yürüyünce önlerinde Alara'nın genellikle hile olduğunu düşündüğü " Bardağa top atma " oyununa denk geldiler. Karahindibahı büyük bir hevesle görevliye ücreti ödeyip sarı papatyanın yanına geldi.

" Bunlar hileli oyunlar. O top asla o deliğe girmez ve her atışında topun sana " Bu sefer de mi hile yapacağız. " Dediğini duyarsın. Ve sanki top manyetik bir çekimle itiliyormuş gibi gelir. "

 

" Doğru atış ve hafif hamlelerle yapılamayacak bir şey yoktur. "

 

Karahindibahı oldukça hafif bir atışla başlattı ama top bardağın kenarından sıyrılıp yere düştü. İkinci hamlesinde küçük bir oyuncak ayı kazandı. Üçüncü hamlesini ise Alaraya verdi elinde dört top daha vardı yani toplamda yedi atış şansları vardı.

 

Alara elini cebinden çıkartıp kendisine doğru parıldayan gözlerle bakan, bembeyaz narin elleriyle beyaz topu uzatan karahindibahından topu aldı ve kısa bir süre bekledikten sonra sert bir atışla attı. Fakat top değil bardağın kenarından geçmek masanın herhangi bir yerine bile değmemişti. Karahindibahı hafifçe kıkırdadı.

 

" Bu işler boks torbasına benzemez oğlum. "

 

Sarı papatya garipsercesine gülümsedi.

 

" O...o zaman sen at bakalım. "

 

Karahindibahı sabırla bekledi. Atmak istediği yere dikkatle bakıp atışını yaptı. Top masanın üzerinde yedi kez zıpladı. "Rık,rık,rık " ve karahindibahının tam istediği bardağın içine girdi. Karahindibahı büyük bir mutlulukla zıpladı. Alara arkaya doğru uzattığı şapkasını düzeltip karahindibahına gülümsedi. Karahindibahı büyük bir mutlulukla ışıltılı, yukarıya doğru gitmekte olan karınca figürlü şapkasını takıp nasıl olduğunu sordu. Alara parlayan mavi gözlere dalmıştı bu yüzden sarı papatya tekrarladı.

 

" Nasıl oldu? "

 

" Çok güzel. Farklı bir şapka. "

 

" Ve renkli. Artık üzerimde bir çok renkle etiketliyim. Üstelik istediğim zaman çıkarabilirim. Ne güzel değil mi? "

 

" İstediğin zaman çıkartabildiğin bir etiket çok güzel olmalı ama kendine bilerek etiket yapıştırmak bana uygun değil. "

 

Karahindibahı heyecanla gülümsedi ve zıpladı.

 

" Şurdaki kalp desenli oyuncağı görüyor musun? Onun benim olmasını her şeyden çok istiyorum. O peluş oyuncağın dünyadaki her şeyden ama herşeyden önemli olacağını biliyorum çünkü onu kazanmak için çok çaba göstermem gerekecek ve ondan sadece bir tane var. Düşünebiliyor musun? Onu üreten kişi tek bir kişi'nin kazanmasını istemiş. Bundan daha büyülü bir şey olamaz. Tamam şimdi odaklanmam gerekiyor. Bu hayatımın büyüleyici anlarından biri olacak. Üç ay sonra mezarın altına girdiğimde bile bu anı sarı tanecikler arasında olacak ve onu anı kitabıma ekleyeceğim. Sence de kitap yazmak büyüleyici değil mi? Benim gibi kanser hastası olan bir kadınla tanışmıştım sarı taneciklerin arasına gideceğini söylerdi hep bana. O kadar şairane konuşur ve kelimelere dökülemeyecek kadar güzel şeyler var ederdi ki gözlerim onun yarattıklarına hep hayranlıkla bakardı. "

 

Alara hafifçe gülümsedi. Karahindibahı'nın ölümü bu kadar heyecanla anlatması Alarayı şaşırtmıştı.

 

" Şimdi kaldı üç hakkımız. İkisini sen birini ben atayım olur mu? "

 

" Atışım çok kötü, üçünü de sen atmalısın. "

 

Karahindibahı gözlerini yukarı döndürerek sesli düşündü.

 

" Ama o zaman senin sayende o muazzam güzellikteki kalbi kazanma ihtimalim olmaz. Ona bir anlam daha yükleme şansımı elimden neden almak isteyesin ki? "

 

" Hiç böyle düşünmemiştim. "

 

" Onu kazanırsam çok mutlu olurum ama onu senin sayende kazanırsam hikayem için sarı bir parça daha eklemiş olurum. Özel sarı parça... "

 

" Üzerime ağır bir yük yüklüyorsun. "

 

Karahindibahı standa dönüp gülümsedi.

 

" Evet öyle yapıyorum. "

 

Dedi ve topu fırlattı. Top masanın üzerinde bu kez beş kez zıpladı ama hiçbir bardağın içine girmeden yere düştü.

 

" Sıra sende. "

 

Alara derin bir nefes aldı ve atışı için nişan aldı.

 

" Bunu yapmalısın Alara... O kızın senden alabileceği son şey bu olabilir... "

 

Birinci atış önceki atışına göre gayet iyiydi fakat masanın üzerinde sadece bir kez zıplayıp yine yere düşmüştü. Elinde tuttuğu son toptu. Karahindibahı'nın tek umudu şuan elinde duruyordu. Ona anlamını bilmediği sarı tanecikler vermek istiyordu.

 

Biraz bekledi sonra atmaktan vazgeçti ve adamın yanına gitti.

 

" Şu tam ortasından kalpli ok çıkan kalpli peluşu ne kadara verirsiniz? "

 

Yaşlı adam hafifçe gülümsedi.

 

" Eşyalarımız satılık değildir küçük hanım. Kazanmak için hak etmen gerekir. "

 

" Bakın arkadaşım bunu çok istiyor. Ona o oyuncağı hediye etmeliyim. Bana yardımcı olamaz mısınız? "

 

" Arkadaşını çok mu seviyorsun? "

 

Alara karahindibahına doğru baktı. Mavi gözleri büyük bir istekle peluş oyuncağa bakıyordu ve muhtemelen büyük hayaller kuruyordu.

 

" Yeni tanıştık... O özel biri. "

 

Adam hafifçe baş salladı.

 

" Elinde son bir top daha var. "

 

" Evet ama atabileceğimi sanmıyorum. "

 

Adam göz ucuyla Alaraya bakıp.

 

" Atacaksın. "

 

Dedi ve Harry Potter kitabı kazanan bir çocuğa kitabı uzatıp diğer müşterileriyle ilgilendi. Alara karahindibahının yanına geldi. Oldukça stresli görünüyordu. Bu atış onun için çok önemliydi. Yanında umutlu gözlerle kendisine bakan hayalperest kızı yüzüstü bırakamazdı. Onu mutlu etmek istiyordu. Derin bir nefes alıp verdi. Topu parmaklarının arasında döndürüp elindeki topun bir toptan daha fazlası olduğunu hatırlattı.

 

" Sarı ışık. "

 

Dedi ve topu parmaklarının arasından serbest bıraktı. Top masanın üzerinde sıradan bir begminton topunun sıradan bir masada zıplamasından daha uzun süre zıpladı

 

" Rık rık rık. "

 

Ve yavaşça karahindibahının mavi gözlerini büyük bir hevesle diktiği bardağa doğru yaklaştı. Zıplama yüksekliği bir cm'e düştüğünde top aniden olduğu yerde zıpladı ve bardağın içine girdi.

 

Alara girmeyeceğine o kadar emindi ki girdiğini karahindibahı'nın bembeyaz, heyecanlı gülümsemesinden anlamıştı.

 

Karahindibahı hızla sarı papatyaya sımsıkı sarıldı.

 

" Bana bu özel sarı taneciği bahşettiğin için ne kadar teşekkür etsem az. Bu peluş oyuncak benim için her şeyden ama herşeyden değerli olacak. "

 

Sarı papatya hafifçe gülümsedi. Onun gülümsemesi içinde derin aidiyet hissi yaratmıştı. Tam olarak anlatılamasa da bir amaç...

 

Yaşlı adam oyuncağı karahindibahına verirken gözleri birleşti.

 

Karahindibahı çığlıklar atarak uzaklaştığında yaşlı adamın gözlerine baktı.

 

" Atacağımı nasıl bildin? "

 

" Bilmedim. Sadece bir tahmindi. "

 

" Tahmin yeteneğiniz çok güçlü olmalı. "

 

" Herkes öyle söyler. "

 

Alara hafifçe gülümseyerek bir süre yaşlı adamla bakıştı ardından karahindibahının çağırmasıyla koşarak yanına gitti.

 

Karahindibahı oyuncağa sımsıkı sarılırken minik ayıcığı elinde tutmaya devam ediyordu.

 

" Acaba öldüğüm zaman bu anın değeri ne olacak? Ya da nereye gidecek? "

 

" Öleceğini kim söyledi ki? "

 

" Doktorlar üç aylık ömrümün kaldığını söyledi ve bana kalırsa doğruydu. Bunu bana yumuşatarak anlatmaya çalıştılar.
' Kalbin ve bedenin virüslerle doldu ama onlarla savaşıp yenmek senin elinde. '

 

Bu doğru değil. Onların bana bakmak için yetimhaneden getirtilen öğretmene söylediklerini duydum. Tam üç ay. Beni hayal gücümle oyaladılar ama aslında ben onları oyalıyordum.

 

Üç ay... Dünyadaki tüm güzel şeyleri görebilmek için sence de çok kısa değil mi? En azından tüm çiçek türlerini görmek isterdim. Ama inanıyorum üç ay içerisinde ölmeden önce yapılacaklar listesini tamamlayacağım. "

 

" Öyle bir listen mi var? "

 

" Evet, "

 

Başını Alaraya doğru eğip hafifçe fısıldadı.

 

" Ve bunu benden başka kimse bilmiyor."

 

" Bu bana gösteremeyeceğim anlamına mı geliyor? "

 

" Bu seninle yapmak istediğim anlamına geliyor. "

 

Karahindibahı bir anda durup sarı papatyanın gözlerine baktı.

 

" Benimle üç ay boyunca sonsuzluğa uzanan bir yolculuğa çıkar mısın? 🌌 "

 

" Nereye gideceğimi bilmeden mi? "

 

Karahindibahı gülümsedi. Bu gülümseme ağlamamak için takındığı gülümsemelerdendi.

 

" Ne demiş ünlü kişi. Hayat bir çikolata kutusu gibidir. İçinden ne çıkacağını asla bilemezsin. "

 

" Umarım listende çılgınca şeyler yoktur."


Karahindibahı hafifçe gülümseyerek mavi gözlerinin önüne baş parmağı ile işaret parmağıyla göstererek.

" Şu kadarcık belki şu kadarcık, ya da bu kadarcık. "

Kollarını tüm bedeni kadar açtığında ikisi de büyük bir kahkahaya boğuldu.

Bir süre kahkaha atarak yürüdükten sonra parkın çıkışında durdular.

" Bilmiyorum... "

" Bu gece bu yüzden gerçekleşti. Bunu biliyorum. Kaderimde olan kişi sensin. Allah hayallerimi seninle gerçekleştirmemi istiyor. Her şey böyle olması gerekiyordu. Yaşayacağımız o güzel şeyleri şimdiden hayal edebiliyorum. Yağmurun altında ıslanışımızı, danslarımızı... Her şeyi. Hayatımın en güzel üç ayı olacak buna tüm kalbimle inanıyorum. "

Karahindibahı konuşmaya devam ederken gözleri onun gökyüzü mavisi boncuk gözlerini izliyordu. Öylesine mutlu, öylesine heyecanlıydı ki üç aylık ömrü kalan o değil de kendisi gibiydi.

" Bunu çok iyi düşüneceğim. "

Karahindibahı anlamlı bir tavırla gözlerini ona çevirdi.

" Biliyorum. "

Uzun, sessiz bir yürüyüşten sonra konuşmaya devam ettiler.

" Bir oyun oynayalım mı? Gözlerimizi kapatalım ve hayal edelim. Bir ejderhanın sırtında olduğumuzu hayal edelim mesela, New York sokaklarında yürüyelim beraber, gökyüzünde uçalım, sonsuza dek... "

" Güzel bir oyunmuş. Tamam hadi oynayalım. "

Beraber ormanın içine girip orada bir banka oturdular.

" Oyunun tek kuralı var o da kuralsız oluşu. Bunu unutma. "

Alara hafifçe başını salladı ve ikisi de başlarını geriye atarak gözlerini kapattılar.

- New York sokaklarında yürüyoruz. Yağmur kokusu burnumuza geliyor. Kalabalık sokak dağılıyor ve biz tek kalıyoruz. Yağmur yağıyor ama biz kaçmıyoruz. Yağmur yağarken dans ediyoruz. Seni dansa davet ediyorum referans yaparak. "

- İki elinide tutuyorum ve birlikte dönüyoruz. Yağmur tüm bedenimize yayılırken biz anın tadını çıkarıyoruz. Kaçmıyoruz yağmurdan diğer insanların kaçtığı gibi.

- Su dizlerimize kadar geliyor ve yavaşça yükseliyor. Gökyüzünde bir anda yıldızlar ve ay beliriyor. New York sokaklarının tüm elektrikleri kesiliyor. Şimdi ise su basmış sokakları bir tek ay ve yıldızlar aydınlatıyor ve ay ve yıldızların yansıması hemen altımızda duruyor. Kendimi evrenin sonsuz kucağında gibi hissediyorum. Yanımda sonsuza dek hatırlayacağım kaderim var. Huzurluyum ve kendimi akıntıya doğru bırakıyorum. Gözlerim ay ve yıldızlara karşı kapalı. Huzurluyum. Aslına bakarsan ben yüzmeyi bile bilmiyorum ama burada biliyormuş gibi hissediyorum. "

Alara hafifçe kıkırdadı.

- O zaman tüm bunlar hiç gerçekleşmemesi gerekirdi. Neyseki ben yüzmeyi biliyorum.

- Tamam o zaman. İmdat kanser hastası bu zavallı kıza yardım edecek birileri yok mu!

Alara hafifçe gülümsedi.

- Ow olamaz hemen yardım etmeliyim.
İyi misin?

- Neredeyse boğuluyordum. Siz benim kahramanımsınız. Kaderime yazılmış olan ipeksi çizgimsiniz.

- Bir daha New York caddelerini su altında bırakmadan önce iki defa düşünsen iyi olur.

- Her zaman kaderimin pamuğu beni kurtaracaksa dünyayı bile su altında bırakmaya hazırım.

Karahindibahı başını kaldırdı ve elini ufka doğrultarak devam etti.

- Bir gün açar mıyız yelkenleri ıssız okyanuslara? Uzayın sis perdelerinin arkasındaki o yere? Yıldızlara?

Alara gökyüzündeki aya baktı. İkisi de birbirlerinin gözlerinde uzayın sonsuz ışıltısını görüyordu.

- Tamam şimdi ne yapmalıyız.

- Bak şuradaki kalpli peluş oyuncağı görüyor musun? Onun üzerine çıkarsak kurtulabiliriz.

- A evet tabii. Seni bırakmamı ister misin yoksa tekrar yüzmeye başlayabilir misin?

- Bu yorgun diyar bir kader ortağı olmadan sessiz bir çölden başka bir şey değil.

Alara hafifçe gülümseyip kalpli peluş oyuncuğa doğru karahindibahını kucağında taşıyarak yüzdü. Karahindibahı bu süre boyunca hiç susmamıştı ve oyuncağın üzerine çıktıklarında da konuşmaya devam etti.

" Kader bizi boş yere karşılaştırmış olamaz. Baksana New Yorkun tam ortasındayız. ( Sel atında olan New Yorkun ) Tüm bunlar öylesine mi gerçekleşiyor dersin? Hayat bir mucize... Ve ben karşıma çıkan mucizeleri asla kaybetmeyeceğime tüm yaşadıklarım adına yemin ediyorum. "

Hem mucize dünyasında hem de gerçek dünyada mavi gözlerinden yaş süzüldü. Alara konuşmasının tonundan bunu anlayabiliyordu.

" Hayatım boyunca istenmediğimi düşünerek yaşadım. Kim ıssız bir karanlığın içerisinde küçücük bir mum ışığıyla yaşama tutunabilir ki? Ben tutundum. Hayallerim vardı ve kimsenin onları iki dudağının arasına alıp öylesine bir hiçmiş gibi harcamasına asla izin vermedim. Onlar karanlığın içerisinde kaybolmuşken ben elimde sarı parıltılı bir ateş tutuyordum, onu büyütmemeye dikkat ediyordum, Çünkü ateş yakar ve geriye karanlık küllerini bırakır. "

Gözyaşlarını silip gülümsemeye çalışarak devam etti.

" Eğer şimdi gidersen sana yemin ederim ki her gün seni düşüneceğim. Her gün hayallerimde yaşayacağımız sarı mucizeleri düşüneceğim ve buraya geleceğim. Baksana etrafa sarı papatya, ne kadar sessiz ve karanlık değil mi? Hayır gözlerin doğruyu yansıtmadığını biliyorum. Senin olduğun her yer benim için sonsuz enginliğe uzanan bir aydınlıktır. Ama sen gidince burada yalnız kalacağım. Altımda senin benim için kazandığın bir peluş oyuncak. Hayır bunu bu şekilde ifade edemem. Benim için bir aydınlık ve aydınlıktan daha büyük yokluğun olacak ve inan bana ikincisini daha çok hissedeceğim. "

Alara gözlerinden akan yaşı sessizce sildi. Karahindibahı bunu farketmiş miydi bilmiyordu ama onun mavi gözlerini tüm bedeniyle hissedebiliyordu...

" Birlikte çok uzun zaman geçirmiş gibi konuşuyorsun. Alt tarafı dört saat... "

" Alt tarafı dört saat mi? Dört saat içerisinde neler yapılabilir biliyor musun? Sarı papatyaların içine dalıp koşabiliriz ya da hiç bilinmeyen bir gezegeni keşfedip adını sarı karahindibahı koyabiliriz. Sonra bize savaş açan diğer gezegenlerin liderlerini öldürüp halkı özgür kılabiliriz. "

" Bu kulağa canice geliyor. "

Karahindibahı yüzünü yıldızlara çevirip gülümsedi.

" Bence değil. "

" Tek suçlu liderler değildir. Liderlere izin veren insanlar da suçludur. "

" Olsun. "

Alara gülümseyip karahindibahına doğrultuğu gözlerini suya çevirdi ve uzun süren bir sessizlikten sonra konuştu.

" Tamam. Seninle üç ay boyunca mucizeler diyarında ışıltılı bir zaman geçirmeyi kabul ediyorum. Umarım zaman hiç geçmez ve biz hep birlikte oluruz. "

Karahindibahı olduğu yerde ayağa fırladı. Gözlerini açmıştı ama kendini hala mucizeler diyarında hissediyordu aynı şey sarı papatya içinde geçerliydi. Mucize tüm bedenlerini sarmıştı. Sanki ikisinin de hayatları boyunca tek bir an vardı ve o da bu andı. Bu an için nefes almış, bu an için zaman harcamış ve bu an için yaşamışlardı. Anılar ise koca bir muamma olarak kalmış gibiydi.

Loading...
0%