Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5- İntikam Oyunu

@bataktacicek


Keyifli okumalar

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum ♡

***

​oğuzhan'dan

Aynadaki aksime baktım bıkkınlıkla. Bunca uğraşa, çabaya, tantanaya değer miydi mesela? Bunun hakkında bir fikrim yoktu.

Bir insan beni sevsin diye neden kendimi değiştiriyordum ki mesela? Bunca çabaya değer miydi, değecek miydi?

Yatağın üzerine attığım uzun trençkotu da giydim üzerime, daha fazla düşünmek istemiyordum. Bir söz verildiyse layıkıyla tutacaktım. Olurdu veya olmazdı; hayat belki bambaşka şeyler getirirdi, en olmayacak şey bile belki olurdu ama hiç değilse verdiğim sözü tutup tanımam gereken o kişiyi tanıyacaktım.

Hem belki olurdu.

Hayal güzel bir kadındı, tabii arkadaşının anlattıklarından sonra ona karşı bir ön yargım oluşsa da kimseye tanımadan tavır alacak biri değildim. Bir de onu dinleyecektim, onu anlamaya çalışacaktım.

"Zevklerin de bir garipmiş" diye mırıldandım içime içime. Gerçekten de benim hiç giyinmeyeceğim bir tarzda giyinmiştim ve garip gelmişti bu durum bana.

Bol bir gri renkli kumaş pantolon üzerine, dar polo yaka siyah bir tişört giymiştim. Sırtıma da krem rengi bir kazak atıp üzerime de trençkot giymem gerekiyordu.

Gördüğüm kombinlerden en basitini yapmıştım ve o bile benim tarzımı yansıtmıyordu. Seven tabii ki sevebilirdi ama benlik değildi işte.

Daha salaş, rahat, olduğum gibi takılmayı tercih ediyordum. Sevmediğim tarzın en sevdiğim kombini en fazla bu kadar olmuştu.

Tabii ki arada klasik giyindiğim olurdu ama her şeyi yerine göre yapmayı severdim. Okula giderken bu tarz giyinmek...

Kendimi babasının parasıyla hava atan aşiret mensubu galerici gibi hissediyordum.

İşin garibi ne babam zengindi ne ben zengin olsam hava atacak bir tiplemeydim. Annem, babam senelerdir kapıcılık yapıyordu. Hatta bir evin bodrum katındaki müştemilatında yaşıyorduk ben kendimi bildim bileli.

Emir Sarrafoğlu'nu arayan Feriha'nın erkek versiyonuydum olaya kısa ve öz bir şekilde bakılırsa. Çünkü üst komşunun bana verdiği onun oğlunun eskilerini de giyiyordum, her şey eksiksiz bir şekilde dizi sahnesi gibiydi.

Bu durumdan hoşnutsuz da sayılmazdım aslında. Hiçbir zaman eziklendiğimi düşünüp anne, babamın üzerine gitmemiştim. Bazı insanlar ne yaparsa yapsın bir hayatı yaşamak zorunda olurdu çünkü, başka çıkış yolları olmazdı.

Kaldı ki ben onların ne kadar çabaladığına, ben hayatımı kurtarayım diye ne kadar yüzsüzleştiklerine şahit olmuşken hayatımda yaşayamadığım şeyler için onları da suçlayamazdım. Benim için ellerinden geleni yapmışlardı, hâlâ daha yapıyorlardı.

Kendimi kurtarayım diye beni bina yöneticisinin oğluna yamamışlardı bir şekilde. Arkadaşı yoktu, asosyalin tekiydi ve onunla arkadaş olmam için neredeyse bana yalvarmıştı ailem.

Ben de o çocuk sayesinde bir süre de zengin gibi yaşamıştım tabii, annesi beni severdi. Severdi sevmesine ama oğlu yurt dışına çıkıp bir de orada evlenince ortada ortak bir paydamız kalmadığı için pek suratıma bakmaz, selamımı bile almaz olmuştu.

Öküz ölünce ortaklık bozulmuştu işin kısası... Buradaki öküz de benim en yakın arkadaşım sıfatına seneler önce yerleşen meymenetsiz oluyordu.

Hâlâ en yakın arkadaşımdı ama gün içinde birkaç dakika görüntülü konuşmanın ötesinde bir iletişim kuramıyordum kendisiyle. Annesinin olayı katakulliye getirmesiyle düğününe bile gidememiştim zaten.

Onun kafasına göre benim gibi bir varoşun oğlunun elit düğününde işi olmazdı, olmamalıydı.

Varoş olduğum gerçeğini ben de kabul etsem de en yakın arkadaşımın mutlu gününü onunla paylaşma konusuna varoşluğumun bahane edilmesi çok saçma gelmişti, hâlâ daha çok saçma geliyordu.

"Anne ben çıkıyorum"

Odamda düşüncelerimi bırakıp çıkarken kurmuştum bu cümleyi. Annem de mutfakta ona açtığım internet sitesine günlük olarak gelen siparişleri yapıyordu bu esnada.

Ev yapımı yemek satıyordu işte, kendimizi bir şekilde kurtarmaya çalışıyorduk.

Mutfağa geçip yanaklarını öptükten sonra çenemi omzuna yasladım. İçli köfte yapıyordu. "Okuldan sonra işe geçeceğim, oradan da kütüphaneye geçerim muhtemelen." Tekrardan öptüm yanağını. "Beni beklemeyin yani, gelirsem de çok geç gelirim."

"Sınavlarına çalışıyorsun değil mi Oğuzhan?"

"Çalışıyorum anne" Gözlerimi devirdim kendi kendime. Beni zorla, kendilerince adam etmişlerdi ve bunun harika bir şey olduğunu düşünüyor olmalılardı. "Mezun olacağım bu sene zaten." dedim içime içime. "Bir de bursları masanın üzerine koydum, aldın değil mi?"

"Baban faturaları ödemeye çıktı şimdi, sabah almıştı."

"İyi bari, çıkıyorum ben."

"Çok zıkkımlanma!" Bu bir uyarıydı ama pek de umursamadım. Az da olsa 'zıkkımlanıyor' olmamı hiç değilse kabullenmişlerdi. "Baban kızıyor biliyorsun."

"Anne işim bu, millet ısmarlıyor. Ne yapayım, içmeyeyim mi?"

"İşin içmek mi, şarkı söylemek mi?" diye sordu annem bıçağı geriye doğru sallayarak. Anında geri kaçtım. "Şarkı söyle diye para veriyorlar, iç diye değil."

"Umarım bir gece mekanında çalıştığımın farkındasındır anne." Cevap beklemeden tenceredeki pişmiş sarmaların en üstünden iki, üç tanesini tırtıklayıp ağzıma attım. "Araba bugün bende, babamın işi varsa söylersin. Abonmanın olduğu kartı masaya bıraktım."

Araba dediğimiz de kazandıklarımla yatırım olsun diye güç bela aldığım 2014 model Honda'ydı işte. Bazen şükretmeyi bilmek gerekiyordu ama 2014 model arabayı güç bela alabiliyor olan hâlime de şükredesim hiç gelmiyordu işte.

Rastgele bir şekilde hazırladığım çantamı tek omzuma asıp kapıdan çıktım daha fazla düşünmek istemeyerek. Bunlar beni üzen şeyler değildi ama hayatımda birer eksikliklerdi işte. Çoğu insanın benden daha kolay eriştiği şeyler olduğu için az da olsa içerliyordum arada sırada.

Yerin neredeyse yedi kat dibinde olduğumuz için bir sürü merdiven çıkıp zemin kata gelmemle derin bir nefes alıp bu sefer de dışarı çıkmak adına hareketlendim hızlıca. Fakat tam o an sol tarafımda kalan kapı oradan geçtiğimi anlamış gibi açılmıştı. "Oğuz" dedi kapıyı açan kişi. "Sana zahmet şu çöpleri atsana."

Normalde ona üzerine basa basa onun kapıcılığını yapan kişinin ben olmadığımı söyleyebilirdim ki daha öncesinde yapmadığım şey değildi fakat ailem zor durumda kalmasın diye ilk kez susmayı tercih edip kapının önündeki çöpleri almıştım. Zoruma gitmiyordu, rahatsız da olmuyordum ama anne ve babam maruz kaldığım muameleden dolayı habire kendilerini suçluyorlardı işte. Bu yüzden bir süre, hiç değilse onları buradan kurtarana kadar susacaktım.

"Bir şey daha vardı oğlum." dedi kapıyı açan kadın utana sıkıla. "Bizim kızın bir arkadaşı geldi de siz aynı okulda okuyormuşsunuz; birlikte gidin sana zahmet. Yol bilmez, iz bilmez çünkü."

"Niye?" diye sordum boş bulunarak. "Daha dünkü çocuk mu?"

"Bana mı dedi onu?" diyerek kapıyı ardına kadar ittiren kişi hafif bir şoka girmemi sağlasa da dudaklarımı birbirine bastırıp kaşlarımı kaldırdım alayla. Onun da bakışlarına benimki gibi bir şaşkınlık oturmamıştı çünkü. Eğlenir gibi bakmıştı bana. "Ay sen kapıcı mıydın?" sorusuna kadar her şey normal olsa da o anda kemdime hakim olamayıp elimdeki çöp torbasını karşımdaki kızın eline tutuşturmuştum.

"Evinizdeki misafir kendiyle birlikte çöpe atar elindekini Ayfer Hanım." Ters ters baktım Hayal'e doğru. "Malum ailesinden terbiye almayı öğrenmemiş, kapıcı parçasından hayat dersi alsın bari."

"Ben öyle demek istemedim, sen beni yanlış anladın ya."

Ağzını yaya yaya konuşmasını dinlemek istemediğim için gözlerimi devirip yoluma baktım sadece. Kendini üstün gören insanlara karşı tavrım hep aynı ve stabildi. Kim neyi hak ediyorsa öyle davranmaktan büyük bir keyif alıyordum hatta.

"Oğuzhan bir dur" diyerek peşimden koşan kızı beklemeden gülümsedim. Peşinden koşulmasına fazla alışkın olduğundan dolayı soktuğu lafı sineye çekeceğimi düşünmüştü aklınca. "Gerçekten öyle demek istememiştim, konuşabilir miyiz?"

"Okula giderken konuşuruz."

Arkama baktım kaşla göz arasında, gerçekten de benimle geliyordu. Hatta öyle ki umursamadığını düşündüğüm anlarda muhtemelen benim hayat secereme kadar her şeyi araştırıp öğrenmişti. Çünkü adımı da biliyordu ve ben ona adımı söylememiştim.

Muhtemelen beni gördüğüne şaşırmamıştı da. Sırf beni küçük düşürmek, onunla bir olmadığımı aklınca bana kanıtlayabilmek için bilerek gelmiş bile olabilirdi.

Beni aşağılamasına izin vermeyeceğimi anladığı noktada da yan çizmişti işte.

Gerçekten de anlatıldığı kadar vizyonsuz biri olmalıydı.

Arabaya bindiğim anda çöp poşeti ile bindiğim arabaya iğrenir bir şekilde baktığını görmemle tekrardan gözlerimi devirip arabayı çalıştırdım onu beklemeden. Ben böylelerinin içinde büyümüştüm, bu tarzı iyi bilirdim.

Sözümden de caymayacaktım, onu kendime aşık edecektim. Ama ben ona aşık olmayacaktım işte.

Bu intikam artık iki kişilik olmuştu.

***


instagram: bataktacicekk

Loading...
0%