Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@bayangizemxx_

Doğar mı yeniden güneş, biter mi bu uzun gece?


Açar mı yeniden çiçek, döner mi o sıcak neşe?


Diner mi bu sonsuz yağmurun, güler mi o hüzünlü yüzün?


Boşver, bir umut yeter nefes almaya..


Pera - Pencerenden


Yine insanlar ve onların aptalca düşünceleri... Belki de hayatımızın hatası olacak şeyleri yaparız ve bu yaptığımız şeyin bir hata olmadığına kendimizi inandırırız. Peki, biz neden yaptığımız hataların farkında değiliz!? Neden insanların söylediği şeye inandırırız kendimizi?


Belki sendromlu doğdum ve bu sendromumun sebebi beynimin bir tarafının çok az çalışması bile olabilir ancak insanlar asla beni veya benim gibileri dinlemezler. Belki zekamda büyük bir sorun var ama bu benimle uğraşmanız için bir sebep mi?


İnsanlardan tiksinmek için milyonlarca sebep var veya da sadece ben böyle düşünüyorum. Bana ve benim gibi özel insanların gördüğü muamele... hiç hoş değildi. Bizim onlardan ne farkımız vardı sanki?


Biz onlara zarar mı veriyorduk? Onlara iftira mı atıyorduk? Benim anlamadığım şey ise neden bizleri dışlıyorlar? Sendromlu olmak onların sandığı gibi engelli olmak değil, asla! Zihinsel veya fiziksel sorunlarımız olabilir ama biz de en az onlar kadar normal bir insanız.


Beni isim olarak tanımanıza gerek yok. Siz benim iç dünyamı bileceksiniz zaten. Dışımı bilmeniz bir şey değiştirmez muhtemelen ama yine de ben size bira da olsa kendimden bahsedeyim. Edeyim mi? Bu konuda hala kararsızım. En iyisi ben anlatmayayım ve siz beni anlamaya çalışın. Umarım beni anlamayı denersiniz. Anlamanız şart değil. Deneseniz de olur.


"Beril!! Hadi artık aşağı gel."


Evet, Kaan sayesinde adımı öğrenmiş oldunuz. Bu benim küçük abim Kaan. Ona abi demeyi sevmediğim için ismiyle seslenirim. Şu anda önceki okulumdan atıldığım için Kaan ile beraber yeni kolejime gideceğiz. Kaan'ın bu kolejdeki dördüncü yılı ve babamı da böyle ikna ettiler zaten. Size hikayemi anlatmayı isterdim belki ama şu an hiç yeri ve zamanı değil.


"Geldim!!!"


Aşağı indiğimde babam, Alkan abim ve Kaan beni masada bekliyor olmalıydılar. Masaya doğru ilerlediğimde Alkan abimin bakışları yok denebilecek kadar kısa olan okul eteğimdeydi. Buna kızacağını biliyordum. Çünkü bende kızmıştım ilk gördüğümde.


"Eteğin bedeni mi kalmamış mağazada, güzelim!?"


Benim canım abim ne de güzel söylemişti. Bu ne lan! Bu etekle değil okula gitmek kapıdan bile çıkmazdım ben. Abim ve her zaman haklı oluşu...


"Kaan, eski pantolonlarından birini alsam. Onu giysem bugünlük?" Dedim tabağın üzerinde ki salatalığı ağzıma atarken.


"Dolabım senindir, Beril." Dedi her zamanki rahat ve anlayışlı sesiyle.


Yemekten sonra üstümü değiştirebilirdim. Şu an o kadar açtım ki kelimeler bunu anlatmaya yetmez. Önceki okulumdan atılma sebebim olan iftiradan sonra magazine olay olmuştuk ve babam ondan beri bana mesafeli davranıyordu. Normalde de soğuk bir insandır ama bize karşı her zaman sıcak kanlı davranır. Mesela bizim evde son 3 yıldır yemekleri babam ve ben sırayla yaparız. Ardından beraber abimleri uyandırırız. İşte babam bir anda bana tavır almıştı. Daha önce de olmuştu böyle şeyler ama o zaman annem vardı yanında beni affetmesini söyleyen.


Neyse, hatırlayıp da kendimi tekrar üzmeme ne gerek var şimdi durduk yere? Babamın bana olan bu tepkisinden kaçmak için yaz tatilimi Alkan abim ile beraber Almanya'da geçirmiştim. Şu an sizi duyamasam da diyorsunuz biliyorum. Evet, zengin bir babanın kızıyım. Şunu bilmelisiniz ki diğer kolej kızları gibi değilim ben.


"Bugün okula beraber gidelim."


Kahvaltı boyunca konuşmayan babam bunu söyleyerek üçümüzün tepkisini de kazanmıştı.


"Ne!?"


"Ne!?"


"Ne!?"


Hepimiz aynı anda tepki verince babam kendini tutmaya çalışıyordu gülmemek için ama daha fazla dayanması imkansızdı. Babam da dahil olmak üzere hepimiz uzun bir süre kahkahalara boğulduk. Babam bize ne kadar tavır almak istese de imkansızı başaramazdı.


Babam hazırlanmak için yukarı çıktığında acele etmemiz gerekiyordu. Çünkü babam görüp görebileceğiniz en hızlı hazırlanan insan olabilirdi. Kaan zaten hazır olduğu için sorunu yoktu. Biz de abimle beraber durumun farkına varınca kahkahalarla koşarak yukarı çıktık.


Soluğu Kaan'ın odasında aldım. Bu çocuğun giyim tarzını anlamıyordum. Neyse, biz kendi işimize bakalım. En altta eskilerini koyduğu çekmeceyi açmamla aradığım şeyi bulmam bir oldu. Bunun bu kadar kolay olması şaşırtıcı olsa da çok dikkate gerek yoktu. Lacivert pantolonla beraber hızla odama koştum. Kaan ve Alkan abimin odası koridorun girişindeyken babam ve benim odam koridorun sonundaydı.


Koşarak koridorun sonundaki lacivert kapılı odaya ulaştım. Kapıyı arkamdan kapattım ve hızlı bir şekilde kapattım. Biraz çarpmış gibi oldu galiba.


"Yavaş olsana kızım ya!"


Abimin sesini duymamla gözlerimi devirdim. Abim ve benim ilişkimi açıklayabilecek olana helal olsun. Bağırarak anlaşırdık biz. Odadan odaya, kattan kata ama genellikle de spor salonunda.


Abimin kendine ait spor salonu vardı. Söylemeyi unuttum, Alkan abim 26 yaşında ve kickboks ve benzeri sporlarla ilgilenir. Anlayacağınız bana bulaşmak isteyen birisi abimi göze alarak bana bulaşmalı. Tabii ben de az değilim yani. Abim bana da bir şeyler öğretmişti.


Üzerimdeki miniminnacık eteği çıkartıp onunyerine Kaan'ın eski okul pantolonunu üzerime geçirdim. Okul formasının sıradanforma olması beni rahatlatırken içimde minik de olsa bir endişe vardı. İftiraolayından sonra magazin sendromumu öğrenmiş ve neredeyse her yerde yayınlamışlardı.Zaten Almanya'ya gitme sebeplerimden birisi de buydu. Ben bile sendromumu kabul etmişken onlara ne oluyordu?


Okul formasını özetlemek gerekirse lacivert etek veya pantolon, kızlar için hardal sarısı renginde bir t-shirt ve erkekler için de beyaz renk bir klasik okul gömleğiydi. Şu an tam olarak 4N1K 'da ki Yaprak gibi görünüyordum. Peki, bu benim ne kadar umurumda?


Neydi bu benim okuldan ve okul formalarından çektiğim? Üzerime en sevdiğim bordo kapüşonlumu ,onun üzerine de Kaan 'ın koyu mavi kot ceketini giymiştim. Dediğim gibi tıpkı Yaprak gibi görünüyordum. İnanın o diziyi Kaan ve keyfi yüzünden zorla izlemiştim. Bana ve abime göre saçma ve gereksiz bir diziydi ama Allah var Barış çok güzel seviyordu.


Babamın bize doğru alt kattan seslenince daldığım Dünya 'dan çıkıp kendime son kez aynadan baktım. Artık yeni bir okul ve yeni bir vakit kaybına başlıyordum. Beni sorgulayacaklardı belki ama ben, yani bayan umursamaz, yine kendimi ortaya koyacaktım. Bayan umursamaz geri dönmüştü ve bu geri dönüş her zamankinden farklı olacaktı.


. . .


"Hadi! Gidelim artık!"


Babam ve acele davranışları... Böyle dediğime bakmayın babası kılıklı olarak bende hızlı hazırlanırım ama keyfim ve kahyası bugün bunu istemiyordu. Galiba abim ve keyfi bugün fazla enerjikti. Merdivenin başında beni bekliyordu karizmatik bir şekilde. Abimi o kadar iyi tanıyordum ki her davranışının anlamını bilirdim. Mesela bu karizmatik gülüş olayını her dışarı çıkacağı zaman yapardı. Biliyorum çok garip bir aileyiz.


"Yine karizma akıyor abicim."


Sabah dalgamı da geçtiğime göre artık mutlu olabilirdik. Havalı adımlarla aşağıya indik. Babam bu sırada Kaan ile beraber aşağıda ayağını parkeye belli bir ritimle vurarak bizi bekliyordu. Yine ne planlıyordu acaba o aklında?


"Sonunda!" Diye söylenerek kapıya doğru yürüdü.


Hakan Soykan önce hemen arkasında Beril Soykan, onun biraz gerisinde evin büyük oğlu Alkan Soykan ve en arkada Kaan Soykan evden çıktık. Bu sıra hiç değişmezdi. Evin delisi olarak babamdan sonra ben çıkardım her zaman. Neden böyle bir şey yaptığımızı sormayın. Çünkü hepimiz de biliyoruz ki tüm magazin bizim evin kapısında yine. Olan olaylardan sonra hiçbir açıklama yapmadığımız için üç aydır peşimizdeydiler.


Evden neredeyse koşarak çıktık. Hepimiz de biliyorduk ki bir açıklama yapmadan vazgeçmeyeceklerdi ama bir sorun daha vardı. Onlar inatçıysa biz iki kat inatçıydık. Son 3 yıldır çok fazla olay olmuştuk. Annem... sendromum... babamın iflas durumu... derken bir çoğu şey ile baya dikkat çekmiştik. Tabi bir de abimin pek yasal olmayan sokak dövüşleri vardı. Magazin dünyasının bilmediği tek şey buydu galiba.


Koşar ama havalı adımlarla otoparka ulaştık. Hepimiz beraber gidiyor olunca Kaan ve ben arkaya oturuyorduk. Babam hiç düşünmeden siyah Mercedes AMG 'ye atladı. Hemen arkasından biz de bindik. Sonuçta biz muhteşem dörtlüydük. Yani magazin bize böylesine saçma bir lakap takmıştı. Biz kendimize pek lakap takılmasından hoşlanmazdık.


Babam sürücü koltuğunda, abim onun yanında ve Kaan da arkada benim yanımda oturuyordu. Aklıma gelen şeyle Kaan 'a döndüm ve sinsice sırıttım. Kaan bana 'İflah olmazsın' bakışları atarken önüne döndü çaresizce. Beni kararımdan döndüremeyeceğini biliyordu çünkü.


"Canım babam benim. Hadi biraz delilik yapalım?" Diye sordum tereddütle.


Babam kısa bir an bana döndü ve başını iki yana salladı. Bu baş sallama benim deliliğimi kabul ettiği anlamına geliyordu. Arabanın tavanının açılma sesiyle kafamı yukarı kaldırdım. Kesinlikle bunu yapacaktım. Elimi radyoya uzatmamla elimin üzerine minik bir şaplak yedim demek isterdim ancak abim ne kadar minik bir şaplak atabilir? Siz düşünün. Elimi çatılmış kaşlarımla geri çektim ve o sırada abim kibarca radyoyu açtı. Keşke bana da bu kadar kibar(!) olsa...


Her neyse diyerek iki ayağımın üstünde arabanın tavanının açık olan yerine yükseldim. Eğer mevsim sonbahar olmasa ve hava biraz daha sıcak olsaydı daha güzel olurdu belki de ama böyle de güzeldi. Ne kadar rahat takılıyordum ben böyle? Bazen inanın ben bile sınırlarımın farkına varamıyordum. Bazı olaylara gereğinden fazla tepki verip bazısına da durgun tepkiler verebilirdim ama çoğunlukla fazla tepki veriyordum. Öfke sorunum var diyebiliriz belki ama bu biraz da genetik diyelim.


Kollarımı özgürce iki yana açtım. Yüzüme vuran rüzgar yüzüme vurulan diğer şeylerin aksine beni rahatlatıyordu. Her rahatlatan bir sonu vardı benim için. Müzik dinlerdim, müzik biterdi. Sigara içerdim, o da bir zaman sonra biterdi. Aniden modum değişebilirdi. Bir anda öfkelenir krize bile girebilirdim. Sinirlenip inanları komaya bile sokabilirdim. Beni pek sevmezlerdi zaten. Çünkü insanlar onlar için fedakarlık yapacak birini istemezdi, kullanabileceği birilerini isterlerdi. Ve ben kullanılan değil kullanan tarafta sayılırdım.


Birkaç dakika sonra üşüdüğümü hissettim ve içeri geçtim. Bizim arabada yolculuklar neredeyse her zaman sessiz geçerdi. Bu sefer de öyle oldu ve her zaman ki gibi sessiz bir araba yolculuğundan sonra ismini bile sevmediğim koleje gelmiştik. Soykan girişini yapardık çoğu zaman bir ortama girerken ve yine öyle yaptık. Hepimiz aynı anda arabanın kapılarını açtık.


Aynı anda inmeye o kadar alışmıştık ki biz istemesek de aynı anda inmeyi başarıyorduk. Biz arabadan inince okul bahçesindeki bakışlar bizi buldu. İlk dersin teneffüsünde olduğumuz için bir çoğu öğrenci sınıftaymış gibi görünüyordu. Ben umursamaz maskemi taktım babam da ruhsuz mükemmel maskesini. Abim zorla gülüyormuşçasına baktığı için karizması göze batıyordu. Kaan mı? O anasının oğluydu. Maske takmaktan hoşlanmazdı. Minik bir tebessümle etrafına bakındı.


Bir süre birbirimize baktık ve ardından okulun bahçesine sonunda (!) girebildik. Neredeyse bir ceylan gibi naif ama aynı zamanda her an saldırabilecek bir aslan kadar cesur adımlarla okulun merdivenlerini çıkıp müdür odasına ulaştık. Babam her zaman ki beyefendiliğini konuşturarak kapıyı çaldı ve yavaşça kapıyı açtı.


Odada orta yaşlarında ama gülümseyen bir müdür vardı. Gülümsüyordu ve ben olsam ben de gülümserdim. Yeni bir eğitim yılı yeni bir para kapısıydı sonuçta. Sıcak bir görünümü olsa da insanlarla konuşmadan onları tam olarak analiz edemezdim. Donuk bakışlarla odayı incelerken bu orta yaşlı müdürün göz zevksizliğine lanet ettim. Klişelerin klişesi bir müdür odasıydı işte. Ne bekliyordum ki zaten? Masmavi bir deniz manzarası falan mı yani?


Babam masasının üzerinde gördüğüm kadarıyla ismi Semih olan müdür ile kibarca tokalaştı ve hemen konuya geldi.


"Yeni kayıt yapılmıştı geçen hafta." Dedi beni işaret ederek. Burada olduğumu belli edercesine ellerimi havada kısaca sallayıp sahte bir gülümseme yolladım ve anında gülümsememi geri aldım.


Sahte olduğunu fazlasıyla belli eden veya da benim çok net olarak gördüğüm bir gülümseme ile bilgisayarını açtı ve sınıfımı söyledi.


" Beril Soykan. 11/ D Fen sınıfı. Okul numaran 1593."


Başımı onaylarcasına salladım. Ben tam odadan çıkacakken babam kolumu tutup beni odanın dışına çıkardı. Muhtemelen bana bir sürü uyarı sıralayacaktı. Birisini dövsen bile bunu okul içinde yapma! İnsanlara dalaşma! Vesaire vesaire.


" Beril... biliyorum öfke sorunun var. Şimdi sana benden tam destek var ama okulda kavgaya karışma ve eğer bir şey olursa önce Alkan 'ı ara. Olmadı bam bam bam dalabilirsin."


Dediğini anlamamış gibi bakarken burun kemerine baskı uyguladı. Muhtemelen başı ağrıyordu ve büyük bir ihtimalle gece boyunca düşünmekten uyuyamamıştı. Benim anım babam ya...


"Şimdi bu okul bir kolej güzel kızım. Yani para basarsan okulda kalırsın. Kavga etme demiyorum önceki gibi ama bu sefer de fazla abartmadan döv. Tamam mı?" Dedi ve göz kırptı. Minik bir kıkırdamanın ardından babama asker selamı verdim ve sınıfıma doğru çıktım.


Şu lanet olası sınıf nerede!? En üst kata kadar çıktım neredeyse. Koridordan sola döndüm ve şükürler olsun! Sonunda buldum şu sınıfı. İkinci dersin ortalarına girmişlerdi büyük ihtimalle. Zil sesini duyduysam bile hatırlamıyordum. Berbat bir okul yılına hoşgeldim. Ne kadar istemesem de liseyi bitirmek zorundaydım. Sonrasında da muhtemelen Almanya 'ya giderdim.


Yine de ben okulumu okuyup geri gelirdim. Sonuçta benim canımın yarısı buradayken ben nereye gidebilirdim ki? Ah be İstanbul! Ne kadar kötü anılarıma sahip olsan da ben senden vazgeçemiyordum. İstanbul sevdası bu olsa gerekti.


Sınıf kapısını çaldım ve kapıdan içeriye süzüldüm. Sınıfta orta yaşlı sayılabilecek bir öğretmen vardı. Bana garip bakışlar atarken umursamaz bakışlarımla ona karşılık verdim. Bana neden böyle baktığını çözemesem de yakında onu da yapardım.


"Sen de kimsin, küçük bayan?"


Bu soru karşısında biraz şaşırmıştım doğrusu. Ben daha çok 'Hiç gelmeseydin' tarzında bir soru bekliyordum. Her neyse şu an ki tek derdim bu değil.


"Yeni nakil." Dedim ruhsuz ve duygudan tamamen arınmış sesimle.


Bu davranışlarımdan dolayı benden hoşlanmamıştı. Bunu yüz ifadesinden ve mimiklerinden anlamam çok sürmemişti. Bana ukala gözüyle bakıyor ve beni şımarık zengin çocuğu kategorisinde inceliyordu. Muhtemelen magazin ile ilgilenmiyordu. Çünkü eğer ilgilenseydi beni tanırdı.


"Tanıt kendini!" Dedi kabaca.


Sinirlenmiştim ama sakin olmalıydım. Babam yaşında bir adama el kaldıramazdım. Sakinleşmek için ellerimi yumruk yaptım ve bir süre bekledim. Bir anda yumruğumu çözdüm ve birkaç kelimeyle kendimi açıkladım.


"Beri Soykan. .... Anadolu lisesinden geldim."


Tam yerime geçeceğim sırada sınıfta yankılanan hocanın sesini duydum.


"Neden!?"


"Tasdikname..." Diyerek geçiştirdim.


Ben bunu söyledikten sonra az kişilik sınıfta minik bir uğultu oluştu. Minik sayılır yani sınıf. Gözlerimle saydığım kadarıyla on beş kadar kişi vardı sınıfta. Anadolu lisesinde sınıf inanın en az kırk kişi olurdu.


En arka sıraya geçip popüler canlılarla tartışmak istemediğim için duvar kenarında en arkanın bir önüne oturdum. Duvar kenarı her zaman sessiz sakin bir köşe olurdu. Hoca ders anlatmayı kesmiş ve tüm sınıf gibi bana odaklanmıştı. Ve insanların bana bakışlarından hoşlanmazdım.


"Ne var!?" Diye bağırdım sınıfta sinirle. İnsanların dik dik bakması beni rahatsız ediyordu ve her zaman rahatsız edecekti.


Tam ben sinirle devam edecekken zil çaldı ve omzumda yarım yamalak asılı çantamla sınıftan sinirle çıktım. İnsanların bana olan bakışları, benim hakkımda olan düşünceleri ve bunun gibi diğer saçma sapan şeyler sinirimi bozuyordu. Daha okulun ilk gününden öfke nöbeti geçirmek gibi planlarım yoktu.


Her okulda olduğu okulun arka tarafında ıssız bir köşe vardı. Bu okulda beni mutlu eden tek şey buydu galiba. Aptal insanlardan kaçamıyordum. Onlardan ve onların düşüncelerinden kendimi koruyamıyordum. Bu beni güçsüz ve şapşal hissettiriyordu. Ama bir sorun daha var ben şapşal veya da güçsüz değildim. Aksine onlarım görüp görebileceği en güçlü insanlardan biriydim.


Cebimden çıkardığım bir dal sigarayı dudaklarımın arasına koydum titreyen ellerimle. Nöbet geçirmeme az kalmıştı. İnsanların bana bakması hoşuma gitmiyordu. Bana ilgi göstermeleri ve bana yakın davranmaları da... Kısaca insanlarla yakın olmaktan hiç haz etmiyordum.


İçime çektiğim sigaranın dumanı ciğerlerimi hafiften yaksa da acı çekmekten zevk alıyor gibiydim adeta. Sigarayı iki parmağımın arasına aldım ve ağzımdaki dumanları özgürlüklerine kavuşturdum. Onlar artık özgürdü belki ama ben onların özgürlüğü için tutsak olmuştum. Ne kadar da acı onlar için özgürlüğümden vazgeçmem.


Keşke annem yanımda olsa da 'O sigarayı hemen yere at ve paketi bana ver' deseydi. Babama hep böyle söylerdi. Annem çok zarif ve zeki bir kadındı. Güzelliği kadar zekası da vardı. Onun da benim gibi kızıl saçları vardı, mavi ve çekik gözleri vardı, vişne rengi dudakları vardı. Onun gözlerinden elmas akardı her ağladığında. Babamda gider alırdı o elmasları eline bir madenci misali. 'O elmaslar sadece bana ait' derdi. Başka kimse görmesin bilmesin isterdi. Benim babam ne kadar da masum sevmişti oysaki.


Yanaklarıma doğru süzülen elmas tanesi ile kendime geldim. Bu kadar kolay pes edemezdim. Başımı gözyaşlarımı yutması için gökyüzüne çevirdim. Kaybolmuştum kendi hislerimin içinde ve boğulmak üzereydim.


Biten ikinci sigaramın ardından sırtımı soğuk okul duvarına dayadım. Çantamdan çıkardığım karışmış kulaklığımı bir hızla çözdüm ve kulağıma dayadım son ses müziği. Sakin olmak zorundaydım. Beni çileden çıkartmalarına engel olmalıydım.


"Hey, sen! Yeni nakil!"


Duyduğum sesle başımı sol tarafımdaki üç kas yığınına çevirdim. Duruşunda ve ses tonunda okul sahibi havası vardı. Galiba bu çocuk Ayaz Karahan'dı. Nereden biliyorum? Gideceği okulu araştırmak suç mu yani? Ayrıca Ayaz, magazin dergilerinin küçük playboyuydu sonuçta. Bilmeyen genç kız da ne bileyim.


Elimdeki sigarayı betona bastırdım ve sakin ama iddialı bakışlarla ayağa kalktım. Uyuz play boy seni! Yüzümü görünce suratında sinsi bir sırıtış oluştu. Bu sırıtışın anlamı galiba benimle uğraşacağının belgesiydi. Bir an hiç beklemediğim bir şekilde kahkaha attı. Duygusuz bakışlarımı yüzünde dolaştırırken gülüşleri arasında konuşmaya çalıştı.


"Ben de bir şey sanmıştım. Bizim sendromlu küçük gelmiş. Ben de burslu biri daha diye sevinmiştim."


Sinirle yumruklarımı sıkarken devam etmesini bekliyordum. . Bir adım bana doğru atarak daha yakınıma geldi. Kendimi geri çekmedim. Bana bir şey yapamazdı. Ellerini saçlarımdan ayrılmış bir tutama doladı. Yılışık şey! Ne yaptığını sanıyor acaba bu zekası başka yerlerinde olan arkadaş!? Ellerini bir anda saçımdan çekti ve hafifçe eğilip benimle aynı hizaya geldi. Neredeyse burunlarımız birbirine değecek durumdaydı. Belki size göre romantik olabilir ama benim için çok itici bir durumdu.


" Artık yapacak bir şeyimiz yok. Elimizde olanla yetiniriz biz de." Dedi o ukala ve yılışıklık akan sesiyle. Uyuz şeytan!!


Bakalım kim kiminle uğraşıyormuş küçük play boy!? Sen beni küçümsüyorsun belki ama ben umursamazdım. Sen ise Bay ukala... Ve umursamaz herkese karşı kalkan bulundurur.


İçimdeki fırtınanın aksine bulunduğum yer bayağı sessizdi. Yere düşmüş olan çantamı toparladım ve sigara paketimi kontrol falan olursa diye belimdeki gizli cebime koydum. Kaan kontrol yapılmadığını söylemişti ama pek inanasım yoktu.


Çantamı sırtlanmış sınıfa doğru giderken arkamdan gelen Kaan'ın sesiyle yerimde durdum. Kaan dolanıp önüme geldiğinde telaşı yüzünden okunuyordu. Ne kadar zaman geçmişti ki ben burada otururken? Bakışlarımı bileğimdeki saate çevirdiğimde sadece bir ders kaçırdığımı fark ettim. Öyleyse Kaan neden bu kadar telaşlanmıştı ki?


"Nöbet geçirdin sandım, Beril!"


" Ben üzgünüm..."


Boynuma dolanan kollarla kendimi Kaan'a teslim ettim. Kollarımı beline sımsıkı sardım. Ailemden birinin benim için endişelenmesini hiç istemezdim. Onları daha önce çok üzmüştüm ve daha fazla üzmek istemiyordum. Annem... ona bir söz vermiştim ve ben anneme verdiğim sözleri her zaman tutardım.


Hiç kimseyi dinlemez ama annemin dediğini asla ikiletmezdim. Ben onun küçük ikiziydim, Minik kuşuydum... Herkese düşman ama ona her zaman muhtaç bir yavruydum... Ben anneme verdiğim son sözü de tutacaktım.


* SON *


Loading...
0%