Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm

@bayangizemxx_

İsmin bir şarkı ve ben hep seni söylerim

Başkalarına baksa da seni arar gözlerim

Yabancıyım, uyumsuz, sıkılgan ve eğreti

Tüm bunlara rağmen, hâlâ benimlesin

 

Yüzyüzeyken konuşuruz - Uykusuz ve dengesiz

 

Akıyormuş zaman biz ittirmesek de

Geçip gidiyormuş dakikalarımız anılarımızın hissizliği içinde...

 

Geçiyordu zaman başımıza ne gelmiş olursa olsun. Canımız ne kadar yansa da acı da geçiyordu zamanla. Zaman alıp gidiyordu acıyı da yanında. Ya benim acımı neden almamış, benimle bırakmıştı? Çok ağır olur küçücük kıza bunca yük deyip de birazını neden almamıştı? Neden benim bunca yükün altında ezilmeme izin vermişti?

 

Hani derler ya zamanla alışırsın diye; yalan! Ne alışıyorsun ne de acın azalıyor zamanla... Her geçen gün sırtındaki ağırlık artıyor ve sen... Pes edene kadar...Ta ki sen pes edene kadar... Sen pes, diyorsun. Tüm ağırlık gidiyor gibi oluyor ama gitmiyor. Bitmiyor bu lanet işkence...

 

Yükünü azaltmanın tek bir yolu var ve ben bunu bilmiyorum. Çünkü ben, sen, o, biz, hepimiz bu yüke o kadar alışmışız ki ondan kurtulmak için çabalamıyoruz bile... Sadece o yükü nasıl daha rahat taşırız onu biliyoruz. Kurtulmak varken taşımaya devam etmeyi tercih ediyoruz. Peki, neden? Neden aslında sırtımızda olmaması gereken bir yükü taşımak için bu kadar çabalıyoruz hiçbirimiz bilmiyoruz. Sadece bu yükü sanki bize emanet edilmişçesine taşımaya devam ediyoruz.

 

Gözlerimi açtığımda bir çift kolun arasında sarılı bir halde buldum kendimi. Saat kaçtı? En son hatırladığım şeyler ile birlikte hiç kıpırdamadan olduğum yerde dondum. Burnuma dolan Metehan'ın kokusu gülümsememe neden olurken penceredeki ağaçları izledim her sabah olduğu gibi.

 

Odada çalan telefon ile bedenime sarılmış kollar hafifçe kıpırdadı. Ufak bir homurdanma ile cebinden telefonu çıkardığında arayanın Kaan olduğunu gördüm.

 

"Efendim?"

 

Metehan'ın uyku mahuru sesini duymamla gülmemek için kendimi tuttum. Bu ses beklediğim sese göre fazlasıyla komikti.

 

"Uyuyakaldı, bende onu yalnız bırakmak istemedim."

 

Ardından Kaan'ın ne dediğini anlayamadım. Hala saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Metehan'ın kollarından ani bir refleksle ayrılıp komodinin üzerindeki telefonuma uzandım. Metehan o sırada telefonla konuşmasını bitirmek üzereydi. Saat 17.37 olmuştu. Neredeyse 3 saat kadar zamandır uyuyordum.

 

Günaydın, dedim Metehan'a doğru dönerken hafif bir neşeyle. Gülümsemesini gördüm fakat cevap gelmedi. O da uyumuş olmalı ki gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Bu durumu komik olmamasına rağmen komiğime gitmişti. Açık tutmak için zorladığı gözleri, Esnemesini kapatmak için elini ağzına koyması...

 

İki saatlik gece uykusuyla benim bu halde olmam gerekirken o bu haldeydi. Ve ben bu kadar az uyumama rağmen şu an fazlasıyla iyi hissediyordum kendimi. Yataktan çıkar çıkmaz bu neşemin kaybolacağına emindim fakat yine de hala yataktan çıkmamıştım ve sonrası umurumda değildi.

 

"Uykusu olması gereken bendim bu niye böyle ters tepti ki?"

 

Metehan' dan cevap olarak ufak bir kıkırtı geldi sadece. Gülümsedim, uzun zamandır gülemediğim kadar... Yüzümdeki gülümseme öylece dururken Metehan gözlerini açmış bana doğru dönmüştü.

 

"İyi misin diye sormuyorum. Buradan bakınca halime baka baka kıkırdıyor gibisin."

 

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Birkaç dakikalığına bile mutlu olabiliyordum en azından hala. Uyku sersemi hali beklediğimden komik olunca gülmemek elde değildi.

 

"Bu kadar komik olmanı beklemezdim, ona gülüyorum."

 

Gülerek söylediğim için o da gülmeye başlamıştı. Gerçekten de şu an tam olarak yatağımın üzerinde uzanış gülüyorduk tavana karşı. Benim her gece uykusuzluktan bakıştığım, yıllarımı döktüğüm tavanıma baka baka.

 

"Biz seninle ne yapacağız böyle?"

 

"Nasıl yani?"

 

Anlamamıştım tam olarak ne dediğini. Gülüyor olsam da başımın ağrısı hafiften kendini belli ediyordu.

 

"Bu dengesiz hallerini diyorum, ne yapacağız?"

 

"Hep böyleydim, biliyorsun. Sadece biraz daha fazla dengesizleştim zaman geçtikçe."

 

Yüzündeki gülümseme ile birlikte minik bir iç çekti. Bu dengesiz hallerim ne olurdu bilmem ama bu çocuk hiç büyümemişti. Ona bakınca hâlâ o küçük Metahan'ı görebiliyordum. Bir kere güzel şeylerini saymaya başlasam kesin sonu gelmezdi. Her şeyden önce o çok güzel düşünürdü hem. Güzel düşünen biri nasıl olurdu da kötü olurdu sanki?

 

Düşüncelerim yavaş yavaş dağılırken uzandığım yataktan aniden kalktım. Kalktım kalkmasına ama başımın dönmesi ile kolumun birini yatağa dayadım. Hala öğrenememiştim aniden kalkmamasını. Metehan iki yanına kafasını sallarken gülümsedim. Uslanmaz bu, bakışları ile çok haklıydı. Ben uslanmazdım. Sizin delirmeniz lazımdı benimle anlaşabilmek için.

 

Ayaklarımı yere sürüyerek banyoya gittim. Elimi yüzümü güzelce yıkadıktan sonra odaya geri döndüm. Metehan o sırada dağılmış çalışma masama ve gerçek mânâda darmadağın olan odama bakıyordu. Bu odanın bu kadar dağıldığını nasıl da hiç fark etmemiştim? Odayı incelemesi biten Metehan yanımdan geçip banyoya girdi.

 

Siktir, ayna! Bunu nasıl unuttum? Aynayı görünce ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Kaşlarım çatılmış, tereddütlü bir şekilde banyonun kapısında bekliyordum. Metehan'dan bir tepki yoktu. Öksürerek banyodan çıkan Metehan direkt olarak bana döndü ve kollarını göğsünde bağladı. Bir açıklama bekliyordu. Ben ise yerdeki parkelerin bu kadar güzel olduğunu yeni fark etmiştim. Gerçekten de ne güzelmiş bu parkelerin ve halıların rengi? Ah, doğru ben seçmiştim hepsini pardon!

 

Merhabalar Beril ve egosu. Uzun zamandır sahalarda değildiniz.

 

Içimden duyduğum ses ile gözlerimi devirdim. Metehan'ın hâlâ cevap beklediği aklıma gelince sıkılaraktan bakışlarımı ona çevirdim. Benim konuşmamı bekliyordu. Benim ise verebildiğim tek cevap ona bakıyor oluşumdu. Sonuç olarak bir kriz anında yumruğumu aynaya ne kadar sağlam geçirdiğimi açıklamak zor olsa gerekti. Tek seferde söylerdim söylemesine belki ama... neyse itiraf edeyim söyleyemezdim.

 

"Ayna ile ilgili bir açıklama yapmak ister misin acaba?"

 

Metehan sessizliğime daha fazla dayanamamış olacak ki benden önce hareket etmişti. Bir cevap vermeliydim ve bu gerçekten inandırıcı olmalıydı.

 

"Şey... birazcık kum torbası yerine koymuş olabilirim kendisini. Ama birazcık sonrası kendiliğinden oldu. Ben sadece bir kez şey ettim sonrası onun kırılası varmış kırılmış. "

 

Batırmıştım. Hani derler ya sıçtın bari sıvama işte o haldeydim. O kadar inandırıcıydı ki bir yer bilimciye kaf dağını göstersem daha çok inanırdı. Kafasını sinirle iki yana sallayan Metehan ile inanmadığını üstelik bu "yalan" söyleme çabamın boşuna olduğunu anlamıştım.

 

"Peki, bir şey söylemiyorum sadece abinin spor salonu işlettiğini hatta bu salonun günün çoğu saatinde açık olduğunun farkındasındır umarım. "

 

Gerçekten de daha kötü bir sıvama görmemişti tarih şimdiye kadar. Bu kadarmış görüşürüz şimdiden siz helvamı yerken. Çünkü ben biraz sonra duyacağım nasihatlar ile birlikte rahmetli olacağım.

 

"Bir saat kafanı şişireyim mi? Dinlemeyeceğin hatta ve hatta bir kulağından bile içeri giremeyecek nasihatlere gerek var mı? Yoksa sen kendin bunları kendine hatırlatmak ister misin?"

 

"Özür dilerim, sinir krizi ya da panik atak halinde kendime zarar verme dürtüme engel olamadığım için."

 

Bundan sonra sadece sustum çünkü o benim sustuklarımı biliyordu. Bağladığı kollarını iki yana açmasıyla kollarımı ona doladım. Biliyordu benim ne kadar kontrolsüz olduğumu. Çoğu kişiye göre anlıyordu en azından. Psikolog randevularıma gitmiyordum mesela bunu bilmiyordu ama anlardı beni. Çünkü bir psikolog benim çocukluğumu bilenden iyi anlayabilir miydi beni? Küçük kalbimi acıtan şeyleri anlar mıydı? O anlardı hissediyordum bunu bilmesem de hissediyordum...

 

Kollarından ayrılan ilk ben oldum. Karnım gurulduyordu ufak ufak. Sebebi belliydi: fazlasıyla açtım. Cebimdeki telefonu açıp sipariş vermek için siteye girdim. Metehan telefonuma eğilmiş bakıyordu. Kendim için bir orta boy pizza siparişi verdim ve Metehan'a döndüm.

 

"Sen ne istersin?"

 

Birkac dakika ekrana bakıp benim aldığım pizzanın farklı bir türünü seçti. Onu da sepete ekledim ve siparişi verdim. Komple yalandı kartımda fazlasıyla para vardı çünkü harcamıyordum. Kaan Bey kadar para harcamadığım için kart limitimde yüksekti zaten.

 

"Kaan'a pislik olsun diyeydi değil mi?" dedi kıvrılan dudaklarının arasından.

 

"Tabii ki de! Bir de kabul etsem sürekli gelip benden istenirdi."

 

"Haklısın benim abim değil ama Kaan'ı iyi tanıyorum. "

 

Ikimizde gülerek birbirimize bakıyorduk. Gerçekten garipti birlikte büyüdüğünüz insanlarla yaşamak. Her şeyiniz birlikte olurdu mesela. Her şeyinizi bilirlerdi. Siz de onlarınkini tabi. Güzel şeydi ama sizi her şeyinizle bilen ve kabul eden insanların olması. Bazılarının hiç tanıyanı yoktu mesela. Full hd yalnızlık... bazen güzel gibi görünüyordu insana ama yok değildi. Yalnızlık hep zordu nasıl olursa olsun. Bazen tutunacak dal lazım olurdu elinin altında insana. Çünkü boşlukta yoktu yaşam... yoktu tüm o güzel duygular boşlukta... sadece o vardı. Sadece yalnızlığın karası...

 

. . .

 

Çalan kapı sesi ile birlikte ikimiz de ayağa kalktık. Kurye gelmiş olmalıydı. O önden bende arkasından kapıya doğru ilerledim. Kurye dışında birini beklemezken boynuma aniden dolanan Kaan'ın kolları ile bir anlığına geriledim. Düşmemem için Kaan beni tuttu ve hâlâ sarılmaya devam etti. Kollarımı kaldırıp ona sarılamadım. Öylece benden ayrılmasını bekledim.

 

Bazen insanların bana dokunması bile kendimi kötü hissettiriyordu. Son zamanlarda üzerimde bulunan ağırlıktan dolayı bana öyle geliyor olmasını diliyordum. Umarım daha derin bir şey çıkmazdı. Yine de içimde bir şüphe oluşu rahatsız hissettiriyordu. Kaan, abim, babam, Onur ve diğerleri bazen sadece elime dahil dokunsalar irkiliyordum. Bu davranışlarım abimi biraz etkilemişti ki hir süredir takip ediyordu beni. Fark etmediğimi sansa da bende bir şeyler olduğunu onun bunu gördüğünü anlayabiliyordum. Bana karşı bakışları aniden düşünceli bir hâl alıyor, bir süre beni inceliyordu. Yine de gelio benimle konuşacağı günü bekliyordum.

 

Kaan kollarını üzerimden çektikten sonra üzerimdeki ağırlığın bir miktar azaldığını hissettim.

 

"Benim küçük cadım, iyisin bugün de. Iyisin."

 

Kaan'ın söylediğine karşılık yüzümü buruşturdum. Hâlâ şu lakaptan vazgeçmemişti.

 

"Ben her zaman mükemmelim." dedim ve göz kırptım.

 

Bu hareketin anlamı şuydu: Iyi değilim ama hâlâ ayakta durabiliyorum. Aramızdaki gizli anlaşmalardan biriydi. O da bana gülümseyerek baktı. Iyi olmadığımı yoldan geçen herhangi biri bile anlayabilirdi zaten. Bir enkazdan farksız görünüyordum çünkü. Yorgun ve bitik bakışlarım, düştü düşecek olan bedenim, kısık ve kesikli nefeslerim... Açık ara farkla bitmiştim. Geri dönüşüm zor olacaktı. Olacak mı bilemezdim ama zor olacağı kesindi.

 

Ardından kapı tekrar çaldığında bu sefer kurye gelmiş olsa iyi olurdu. Zaten kapının önünde olduğumuz için kapıya uzandık aynı anda. O sırada elimden Metehan'a çarpan elektrik ile Metehan refleksle elini geri çekti. Omuzlarımı kaldırdım ve kapıyı açtım. Kuryenin elindeki kutuları alıp kapıyı kapatmadan mutfağa doğru ilerledim. Arkamdan kapanan kapı ile birlikte Kaan ve Mete de arkamdan mutfağa geldi.

 

Kutuları masaya bırakıp masaya oturdum. Uzun zamandır iştahlı bir şekilde yemek yemediğim için heyecanlıydım. Kendi siparişimin olduğu kutuyu önüme aldım hemen. Kaan ve Mete de masaya oturdular. Kaan'ın ters bakışlarını hissediyordum fakat çokda umurumda değildi. Sadece açlığıma ve önümdeki pizzaya odaklanmıştım. İçeceğimi açtığım sırada Kaan elini pizzama uzattı. Kısık gözlerimi düşmanca bakışlarla Kaan'a çevirdim. O da bana aynı şekilde bakarken iki etçil kedinin birbirine olan o belgesellere has sahnesini yaşadık. Aniden gelen gülme isteğiyle bu bakışmamızı bölmek zorunda kaldım. Neydik biz gerçekten de iki küçük aslan yavrusu mu?

 

"Al hadi al, küçük aslan." diyerek dalga geçtim ve paketin kenarını ona uzattım.

 

Mete de bize gülerek bakıyordu. Bilhassa bana. Mete de önündeki paketi açmış ortaya koymuştu. Sani Kaan'ın geleceğini tahmin etmiş gibi 3 tane içecek sipariş vermiştim. Yüzümüz kah yalandan kah gerçekten gülümseyerek yemek yedik. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Yüzümdeki kaslar da hatırlamıyor olsa gerek ki tatlı bir ağrı oluşmuştu.

 

Gülüşerek yediğimiz yemeğin ardından hep beraber salona ilerledik. Benim oturduğum zaman içine gömüldüğüm koltuğa kendimizi bıraktık. Eskinden olduğu gibi yine bir aradaydık sahte de olsa gerçek de olsa gülüyorduk o zamanlar olduğu gibi.

 

Televizyonun karşısındaki gri renk koltuğa ben ortada sağımda Kaan ve solumda Metehan olmak üzere oturduk. Başımın ağrısı hafiften varlığını hissettirse de daha az ağrıyordu. Sürekli çektiğim ağrılardan dolayı şakaklarımda uyuşma vardı. Sanki daha yeni uyanmamış gibi esnememle Mete'nin gülüşünü duydum. Ağzım az daha zorlasam yırtılacaktı sanırım. Esnemem sona erince yüzümde bir gülümseme oluştu. Çocuğun gülümsemesi bile bulaşıyordu bana. Nasıl bir etkiydi bu?

 

Kaan'nın kolları arasına sindim gülen bakışlarımla. Mete'ye bakarken Kaan'ın kolu ile görüş açım kapandı. Öküz kadar kolu sayesinde görüş alanım tamamıyla kapanmıştı. Homurdanarak olduğum yerde kıpırdandım. Ahtapot gibi sarılmıştı resmen! Olduğum yerden kurtulamayacağımı anlayınca kıpırdanmayı bıraktım. Kaan'ın göğsüne yasladığım başımla sırnaştıktan sonra onun da gülüşünü duydum. Komik olan neydi? Ben niye anlamamıştım?

 

"Kediler bu kadar sırnaşmıyor, küçük cadım."

 

Haince güldüm ve elimi koltuk altına doğru uzattım. Hareket eden elimi hissetmesiyle kasılan bedeni gülüşünü durdurdu.

 

"Hayır, onu yapmayacaksın."

 

Aniden elimi tutup diğer elimle birleştirdiğinde şok olmuş bakışlarla etrafıma bakınıyordum. Ne ara bu kadar güçlü reflekslere sahip olmuştu, dağ ayısı!?

 

Hızla oturduğum koltuktan kalktım. Kendimi Kaan'dan kurtarmak için daha kolay bir zaman daha olmazdı. O da ayağa kalktığı zaman kaçmam gerektiğini anladım. Hızla merdivenlere doğru koştuğumda arkamdan gelen koca adam ile gözlerimi kocaman açtım. Hızla odama koşup kapıyı arkamdan kapatıp kilidi çevirdim. Ucuz atlatmıştım. Kilidi çevirdim önce. Sonra kapının kolunu tutup hafifçe açıp baktım. Koridorda kesin bekliyordu. Ayak sesi duymamıştım aşağı inerken. Kapıyı az daha araladığımda Kolumdan tutulup çekilmem ile ağzımdan ufak bir çığlık koptu. Her seferinde aynısını yapıyordu, hep aynı şekilde yakalanıyordum!

 

Belime dolanan kollar ile havalandığımda yüzüme bir gülümseme yerleşti. Merdivenleri dikkatlice indikten sonra koltuğa çuval gibi fırlatıldım. Asla insan gibi bırakamıyordu. Her seferinde çuvaldan hallice bırakmak zorundaydı. Ayaklarımı kıstırıp ellerimi de tek eliyle tuttuktan sonra boşta kalan eliyle suratına pis gülüşünü yerleştirdi.

 

Nasıl yapıyordu anlamıyordum, hiç kimsenin bulamadığı o tikimi bulup onunla oynuyordu. Kelimenin tam anlamıyla sinir bozucuydu! İstemsizce gülmeye başlayınca olduğum yerde bırakması için kıvranmaya başladım. Kıvranmam hoşuna gidiyordu!

 

"Adam ol bundan sonra. Abinin tikiyle oynanmaz!"

 

Bu sefer hem tikimle oynadığı için hem de söylediği şeyin komik oluşuyla yüksek sesli bir kahkaha attım.

 

"On bir ay abi olmak için yeterli miydi?"

 

"Beril diyorum, abinim sus diyorum."

 

Kollarımı bırakmıştı ama hala ayaklarım bacaklarının arasına kısılıp kalmıştı. Kendimi kurtarmak için çabalamıyordum. Gıdıklamayı bırakmıştı fakat hala resmen üzerimde oturuyordu!

 

Ayaklarımı zorlanarak da olsa kurtardığımda uzak bir yere oturdum. Aniden soğuk havaya inat bana bir sıcak basmıştı. Koşturmaktan olmalıydı, malum biraz evde atletizm yarışması yapmıştık.

 

Nefesimi düzene sokmaya çalışırken Kaan ve Mete telefondan bir şeye bakıyorlardı. Önüme döndüm fakat içimdeki merak dürtüsü beni rahat bırakmamıştı. Oturduğum yerden kalkıp arkalarından telefona baktığımda bir kızın fotoğrafını gördüm. O anda Kaan telefonu hızla çekip cebine koydu. O kız kimdi? Yoksa Kaan bir kızı mı seviyordu?

 

"Sen, sen, sen... İnanmam ki. Çen çen aşık mı oldun çen..."

 

Gülerek söylediğim şeyle Kaan fazla bozulmuştu. Bir şey vardı bu işin içinde. Gözlerimi kısarak Kaan'a baktığımda Kaan da aynı şekilde bana döndü. Yapmamı istemiyordu, derine inmemi istemiyordu. Önemsemiyormuş gibi yapıp omzumu silkeledim ve geri çekildim. İstersem her türlü öğrenirdim.

 

"Ben odama gidiyorum, çok sıkıcı insanlarsınız."

 

Uyuşuk adımlarla odama doğru merdivenleri tırmandım. Dağılmış masama karnımı da doyurduğuma göre oturmam gerekiyordu. Ders çalışmam en azından kendimden kaçmamı sağlıyordu. Çoğu kişiye göre sıkıcı ve mecburiyetten ibaretti belki ama benim için bomboş hayatımda bir amacım var olduğunu hatırlatıyordu. Durup durup zihnimin derinlerinde beliren zehirli düşüncelerim beni boğarken bir süreliğine de olsa o hislerden uzaklaştırıyordu.

 

Masamın üzerini birkac parça toplayarak kendime yer açtım. Bilgisayarı da kapatıp yan taraftaki çekmeceye koydum. Soluk ahşap renginde, iki çekmeceli, biraz da büyükçe bir klasik ders çalışma masasıydı. Sağ tarafında düzenli sıralanmış kitaplarım duruyordu. Sol tarafta ise öylesine yığın halinde bırakılmış, muhtemelen birazdan karıştırılıp kullanılacak olan test kitapları ve birkaç konu anlatımı defteri vardı.

 

Yan tarafta duran kulaklığımı kulağıma taktım ve telefondan fon müziklerinden rastgele birini açtım. Önüme kitabın birini açıp çalışmaya başladım. Amacım var mıydı emin değildim fakat düşünmek istemiyordum. Bunun en kolay yolu da oturup başka bir şeyle meşgul olmaktı. En azından benim için.

 

. . .

 

Masanın üzerinde rahatsızlık verici bir şekilde uyuyorken aşağıdan gelen ani ses ile yerimden sıçrayarak uyandım. Kaç saat olmuştu ben uyuyalı bilmiyordum. Uyku mahmuru zihnimle birlikte yavaşça sandalyeden kalktım. Attığım her adımda uykum açılırken çok da hızlı olmayan bir şekilde aşağıya indim. Alkan abim salonda ayakta duruyordu. Gerilmiş vücuduna bakılırsa sinirli gibiydi. Kaan ve Metehan ne olduğunu anlamaz bir şekilde abime bakıyordu. Abim hızla arkasını döndü ve direkt olarak gözleri gözlerimi buldu. Uykum olayın karmaşasıyla birlikte iyice açılmıştı. Bir şey mi yapmıştım bilmiyordum ama sanki bir şey yapmış gibi hissediyordum.

 

Yavaşça yutkundum ve abime bakmaya devam ettim. Bu kadar sinirlenmesine sebep olan şey neyse şu an bana patlayacak gibi bakıyordu. Üstümdeki bakışları beni rahatsız ettiği için bakışlarımı kaçırdım. Umursamaz bir ifade ile öylece bekledim. Gergin yüz hatları, çatık kaşları ve sıktığı dişleriyle yeterince korkutucu görünüyordu. Bir şey olduğu kesindi fakat ne olduğunu bilmiyordum. Anladığım kadarıyla Kaan da ne olduğunu anlamamıştı.

 

"N'oldu abi? "

 

Kaan'ın tereddütle sorduğu soru ile birlikte üstümdeki bakışları ona döndü. Bu kadar sinirlenmesine sebep olan şey neydi bilmediğimiz için bu sessizliği hepimizi korkutuyordu.

 

"Melih'le konuştum."

 

Tane tane söylediği iki kelimeyle birlikte duraksadım. Birkaç hatadır itinayla kaçtığım terapilerim beni ele vermişti. Bu terapilere gitmemi en çok isteyen kişi olan abim için bunu öğrenmesi can güvenliğim için iyi değildi.

 

"Beril, beni çok üzüyorsun. Senin için endişelenen onca insan var. Onların hepsini üzüyorsun. Anlamıyorsun belki ama hala bir hayatın var! "

 

Sakin sakin başlayan cümlelerin ardından şiddeti artan bir sesle konuşmaya başlaması irkilmeme sebep oldu. Ve aynı zamanda kendinde olmayan bir şey bende vardı da kıymetini bilmemi istiyor gibiydi. Gözlerinde dolu dolu olan o duygular can yakıcıydı. Benim için artık bitti ama senin hala zamanın var der gibi bakıyordu gözlerime!

 

Sözlerinden çok gözlerinde gördüklerim canımı yakmıştı. Hissettiklerini hissetmemi istemiyordu belki ama ben daha da bitkin durumdaydım, bunu bilmiyordu. Tepkisiz gözlerimle ona bakmaya devam ettim yine de. Bana karşı bir öfke besliyordu. Kendimi kurtatamayacağım bir çıkmaza girmemem için yardım etmek istiyordu. Ben o çıkmaza çoktan girmiştim oysaki, haberi yoktu...

 

Hiç düşünmeden kollarımı abime doladım. Gözlerini daha fazla görmek istemiyordum. Çok acı veriyordu beni kurtarmak isteyen gözleri. Kollarımı sıkı sıkı abime dolayacakken abim buna izin vermedi ve beni kendinden uzaklaştırdı. Şaşırmış gözlerimle öylece yere baktım. Dönüp ona bakamazdım. Buna gücüm yoktu.

 

Olduğum yerde durmak beni rahatsız etmeye başladığı için odama gitmek için arkamı döndüm. Savaşamadığım her an olduğu gibi kaçmak istedim yine. Kendi mabedim olan odam kendimle baş başa kaldığım tek yerdi ve ben her sıkıştığımda mabedime kaçmak istiyordum. Evet, abimle konuşmaktan tartışmaktan kaçsamda odamda beni bekleyen kendimden kaçamayacaktım. Yine de abimle veya herhangi biriyle tartışmaktansa kendimle tartışmayı tercih ederdim.

 

Merdivenlerin son basamağını da ruhsuz bir sakinlikle çıktıktan sonra başıkı yavaşça aşağıya çevirdim. Abim koltuğa kendini bırakmış Kaan da yanına oturmuştu. Meteham da sabit bakışlarını bana çevirmişti. Bakışlarıyla göz höze geldikten sonra aniden korkarak ve tırsarak hızlı adınlarla odama ilerledim. Kapıyı da ardımdan kilitledikten sonra yatağımın kenarında büyük cama bakan köşeye oturdum. Küçüklüğümden beri her korktuğum zaman veya kötü hissettiğimde bu cama bakan bir yere otururdum.

 

Önceden alt kattaki odamdan bakardım önümdeki binalardan ve yeşilliklerden okuşan uyumlu manzaraya. O uyumlu manzarada bile uyumsuz parçalar arardım. Hayatta hep kusurlar arardım. Hayatta bir kusur olunca insan hep kendi gibi olan şeyleri arıyordu etrafında... Uyumsuzları, fazlalıkları, yanlışlıkları, dışlanmışları...

 

Dalgın gözlerle camdan dışarıdaki yeni ağaçlara ve yeni binalara baktım. Gökyüzündeki yeni yeni beliren yıldızlar ve lacivert gökyüzüne de baktım. Sanki güzel zamanlar bitti artık karanlık zamanlar başlıyor der gibiydi. Sanki günüm yıllardır aymıyormuş gibi düşünüyordum. Zaten karanlıktaydım kim bilir ne zamandır. Karanlık etrafımı çepeçevre sarmıştı. Hala sanki karanlık daha yeni geliyormuş gibi gülüyordum insanlara. Yalan olduğunu bile bile, canımı yaksa da susuyordum ve gülümseyip geçiyordum. Aptal kafam! Onlara gülersen eninde sonunda senin hep mutlu olduğunu sanırlardı zaten. Anlamak akıllarına gelmezdi. Çünkü oblar dışında insanların acıları yoktu. Bir tek onların vardı! Hep öğütler verirlerdi: bak şöyle yap, bak böyle yap, senin iyiliğin için abla tavsiyesi... Bla bla bla hepsi saçma sapan sözlerden ibaret! Sözler yalan smyler çünkü. Tek gerçek vardır o da söylenmeyen sözsüz sözler...

 

Bölüm Sonu

07.10.2023

18.30

 

Merhabalar,

 

Fazla uzun zmaan sonra geldi bölüm farkındayım. Hayatımda gelişen olaylara yetilirken buraya yetişemiyorum ne yazık kı. Bu konuda gerçekten üzgünüm. Yazmayı seviyorum, tüm karakterlerimi çok seviyorum fakat yetişemiyorum...

 

Puanım iyi yerlere yetse de gelecek planlarım sebebiyle mezuna bıraktım bu sene. Geçen yıla nzaran daha rahat olacak fakat yine de bölüm gelir gelmez net bir şey söyleyemem. Ana şöyle bir şey var ki BU ve KG yavaş ilerleyen kurgular ki KG konusunda birkaç ufak problem var. Yine de olan tüm zamanımda psikolojimde buna el verirse tabi ki bölüm yazmaya çalışacağım.

 

Okuyan var ya da yok dediğim gibi benim için önemli değil. Ben kendim için yazan bir insanım ama hepimiz biliriz ki her tazar okunmak için yazmasa bile okunmayı ister. Yalan yok.

 

Durumu açıkladığıma göre bölüme gelebiliriz. Bölümü üç farklı zmanada tamamladığım için benim kafamda üçe bölünmüş durumda olsa da metne yansıtmamaya çalıştım. Umarım başarılı olmuşumdur.

 

Ee bölüm nasıldı?

 

Bu bölümde Beril' nasıl buldunuz bakalım?

 

Hikayenin genel akılı hakkında varsa vir yorumunuz, eleştiriniz alabilirim onu da buraya?

 

Daha başka yorunlarınızı da ekleyebilirsiniz. Çok da uzun bir açıklama olmadını istemiyorum. Duyuruya dönüyor sonra.

 

Mutluluklar dileğiyle...

 

 

Loading...
0%