Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@bayangizemxx_

Odama girdim. Oda arkadaşım daha uyuyordu. Onu uyandırmadan hızlıca duşa girdim. Üzerimdeki ağırlık ve yorgunluk bir nebze azalsın istedim. Gözlerim uykusuzluktan şişmiş ve altları morarmıştı. Ne zamandır bakmadığım aynada kendimi gördüğüm zaman hüzünlü bir şekilde gülümsedim. Güzeldim, belki de sahiden gülebilseydim tatlıydım. Içimde kalmayan yaşam isteği yalandan da olsa gülümsememi sildi. Bitkin yüzümü aynadan uzaklaştırdım. Katlanamıyordum yorgun olan kendimi görmeye. Hızlıca bir duş almam gerekti.
Suyu açtım ve kendimi suyun altına çektim. Soğuktu fakat üşüdüğümü hissetmiyordum. Gerçi düşünürsek yaşadığımı da hissetmiyordum ama yaşıyordum işte. Düşüncelerim susmuyordu. Kendime olan nefretim dönüp dolaşıp aynı yere geliyordu: İnsanlar seni istemiyor. Belki de istiyorlardı. Hiç sormamıştım ki nereden bileyim? Bir kere denedim ve başarısız oldum diye vazgeçtim gerçekten de. Direnmeyi ve daha fazla çabalamayı değil de vazgeçmeyi seçtim. Belki de denemekten vazgeçmesem böyle olmayacaktı. Dün gece kim bilir kaçıncı kez kendimi öldürmeye çalışmayacaktım. Belki de mutlu olacaktım. Yaşam arzusuyla dolu olacaktım. Bilemezdim ki çünkü denememiştim üçüncü veya dördüncü sefer. Erkenden pes etmiştim.
Üzerimden akan su zihnimin sesini susturamıyordu. Ellerimle kulaklarıma bastırdım. Duymak istemiyordum beni sürekli küçük hissettiren o sesi. Sürekli olarak yaptığım hataların hatırlatılması hoş değildi. Canımı yakıyordu tüm hatalarım. Acıtıyordu hatalar insanın canını.
Duştan çıkıp üzerime rahat bir şeyler giydim. Nasıl olsa gitmeyecektim bugün. Dün geceki konuşmalardan sonra yüzüne nasıl bakacaktım ki? Ne acınası! Gerçekten de atmış mıydım o 19 kişiye o mesajı. Birkaçına "selam", birkaçına "bir şey sorabilir miyim?" demiştim. Ve sadece intihar mesajımı ona atmıştım. Diğerleri görmezden gelip geçmişti fakat o beni merak etmişti. Beni neden önemsemişti? Ben olduğum için mi? Yoksa intihar etmek istediğim için mi? O binadan atlasam insanlar evet toplanacaktı ama ben olduğum için değil. Bir ceset olduğu için. Benim varlığım için değil cesaretim için...

Elimde telefon ile yatağıma doğru ilerledim. Gelen fotoğraflardaki mesajları okumamıştım. Merak da etmemiştim. Kim bilir neler söylenmişti hakkımda. Fotoğrafın birini açtım önce.
X kişisi: Bu kız ne diye mesaj atmış ki?
Y kişisi: Ne istiyor acaba, aptal?
X kişisi: Ilgi çekmeye çalışmaktan başka derdi ne ki?
Z kişisi: O tiple kimin nasıl ilgisini çeksin ki zaten.
Y kişisi: ölmeye filan kalkmasın bu şimdi.
X kişisi: Sence onda o kadar cesaret var mı, canım.

.
.
.
Devamında bu çeşit aşağılama dolu mesajlar vardı. Telefonun ekranını kapattım ve kenara koydum. Birkaç yıl önce canımı yakıyordu böyle sözler fakat artık alışmıştım. Umursamıyordum bu gereksiz insanların hakkımdaki düşüncelerini. Hiçbir şey yapmadan önyargılarla dışlanmak acıtıyordu canımı. Bir kez bile bana sormadan hakkımda dolaşan dedikodular, asılsız suçlamalar... ve kimse bana inanmıyordu. Sadece o dolaşan sözlere inanıyordu herkes.
Yatağımın içine kendimi bıraktım usulca. Yorgundum uzun bir uyku iyi gelecekti. Öyle olurdu değil mi? Iyi gelirdi uyumak her şeye... O da yalandı. Hiçbir şey iyi gelmezdi insanın kendine duyduğu nefrete. Yine de geçmiş gibi gelirdi bir anlığına. Acı azalınca geçti sanırdı zavallı insan. Gözlerim daha fazla acımaya başladığında direnmeyi bıraktım ve kendimi rahat bıraktım. Uyumam gerekiyordu ne olursa olsun.

. . .
Gözümün hafif sızısıyla uyandığımda havanın kararmak üzere olduğunu fark ettim. Çok uyumaktan olsa gerek bir ağırlık, bir ağrı vardı. Uzandığım yatağımdan çıkmadım. Tavanı, her çukurunu ezbere bildiğim duvarları, klasik yurt dolaplarını izledim. Duvardaki not kağıtları gözüme çarptı. Oda arkadaşıma aitti. Anlamadığım biçimde şeyler yazıyordu. Ilgimi de çekmiyordu zaten. Garip bir kızdı belki ama onunla tanışmak isterdim. Garip insanlar garip insanları anlardı değil mi?
Sıkıntıyla uzandığım yataktan kalktım. Bir ton şey düşünüyordum. Zihnimde onlarca farklı şey dönüyordu. Delirecek gibi hissetmeme sebep oluyordu tüm olanlar. Düşüncelerim, susmak bilmeyen sesler, aniden gelen sıkıntı, boğuluyormuş hissi...
Annemi aramadığım aklıma geldiğinde masada duran telefonumu elime aldım. Bir arayıp konuşmam ve iyi olduğumu söylemem gerekiyordu. Anlayabiliyor muydu beni bilmiyordum fakat anlamaya çalıştığını görebiliyordum. Annem... İnsanı kimse sevmese annesi severdi. Kimse yoksa hiç yoktan annesi olurdu. Hissediyordu anneler. Kimi anneler vardı evlat, çocuk umursamazdı; kimi anneler vardı kalbi onlarla atardı. Benim annem benim kalbimde yaşıyor gibi hissediyordu beni. Beni sevem bir elim parmağı kadar kişiden biri işte annem.
Bu demek değil ki babam beni sevmez. Ama anneler ayrıdır hep. Babam hep korumak istemişti beni. Farklı bir çocuktum arkadaşlarımın içinde. En büyük destekçim babamdı. Bana zorbalık yapanların aileleriyle kavga ederdi. Beni savunurdu her zaman ama ailelerin çok da umurunda değildi çocuklarının zorba oluşu, arkadaşlarının hayatlarında bir gölge oluşu. Çocuk bunlar diyip geçtiler hep ama ben geçemedim. Çocuktum deyip geçemedim. Çocuk oluşum daha çok yaktı canımı. Babam vardı benim onlardan farklı. Hatta bana kendimi korumayı da öğretmişti bir gün lazım olursa diye. Lazım olmamasını o da isterdi elbet ama kader böyleydi. Lazım oldu kendimi korumam ve ben kendimi fiziken korudum ama ruhen koruyamadım. Uzaklaştım her geçen gün. Kimse görmedi benim geriye kaçan adımlarımı.
Birkaç çalıştan sonra açıldı telefon. Annemin sesini duydum arkasından babama ait olduğunu düşündüğüm fısıltıyı.
"Alo, kızım. " Endişe vardı hâlâ sesinde. Bunu onlara yapmak istemezdim. Bu endişeyi ömürleri boyunca taşımalarını istemezdim.
"Buradayım, annem." Titremedi sesim belki ama içim titredi.
"Kuzum, nasılsın? Daha iyi misin?" Dili varmıyordu sormaya ama ben anlamıştım. Vazgeçmemi istemiyorlardı kendimden. Hangi anne baba isterdi ki zaten çocuklarının kendinden vazgeçmesini?
"Uyudum, dinlendim. Daha iyiyim. Siz de iyisiniz değil mi? " Iyi değilim, anne. Sen anlarsın. Ben hiç iyi olmadım.
"Dinlen annesi. Biz yanındayız bunu sakın unutma. Korkarsan bizi her zaman, her saatte arayabileceğini biliyorsun. Biz senin yanındayız." Biliyorum, anne. Kimse benim yanımda değilken siz vardınız benim için sadece. Öylece beklerken bile siz bana inanıyordunuz.
"Benim kızım, bir tanem; bize ihtiyacın olduğu her zaman burdayız. Ayrıca ablan yanına gelmek istiyormuş. Haberin olsun."
"Biliyorum, babacım. Ne demek gelmek istiyormuş? Bana sordu mu hiç? "
Arkadan gelen birkaç tıkırtının ardından ablamın sesi duyuldu.
"Yanına gelmek için bavulumu hazırlarken sormayı unutmuşum. En geç iki gün sonra ordayım, bebek!"
"Off, abla! Eniştem seni eve kilitlemeli bence. Bir evinde mi dursan acaba?"
Sürekli bir yerlere gidiyor, geziyor ve gönlünce yaşıyordu. Tamamen tersim olduğu söylenebilirdi. Hatta direkt olarak öyleydi.
"Kendisi hadi gidelim, dedi. Ben hiçbir şey demedim bu sefer. Işi varmış Ankara'da. Bende eksik kalmayayım, kardeşimle zaman geçireyim dedim. Fena mı depresif kişilik? " Gelmişti yine o nefret edilesi lakabım.
"Neyse en azından yurdun kapısında haber vermedin, serotonin fazlalığı. Onu da yapardın sen." Bu da benim tam tersim olan onun lakabiydi. Sanki benden alıp ona vermişler gibi fazla fazla mutluluk saçıyordu.
"Ay aman sonra üç gün trip atıyorsun. Hiç çekemem."
"Hadi kapat artık. Hazırlan sen daha anca hazırlanırsın iki güne." Evde ne bulduysa getiriyordu sen oralarda kurumuşsun diyerek. Annemden daha fazla annem gibi davranıyordu bazen.
"Hadi annem kendine iyi bak." diyerek telefonu kapattı annem.
Önce duvardaki boşluğa baktım. Sessizlik doldurdu kulaklarımı. Yalnızlığım hücum etti üzerime. Hava karaya çalmıştı. Birazdan güneş iyiden iyiye batar, etraf sokak lambalarının loşluğuyla aydınlanırdı. Hızlı geçiyordu zaman. Akıyordu biz hiç farkında bile olmadan. Zaman yorgunluğu vardı üzerimde belki de. Yalnızlığın ve geçen zamanının üzerime bıraktığı yorgunluklar... Bir gün bu yorgunluk geçer mi bilmem ama hissettirdiği acı hiçbir zaman geçmeyecek. Hissettirdiği tüm o kimsesizlik geçmeyecek...

Loading...
0%