Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@bayangizemxx_

Üzerime geçirdiğim kalın sweat ve gri depresyon eşofmanımla yürüyen depresyon gibi görünüyordum. Yine de halimden mutluydum. Titreye titreye yürüyen insanlara garip bir şekilde bakıyordum. Soğuk olduğunu benden daha iyi bildiklerine emindim fakat güzel görünmek için o halleriyle dışarı çıkıyorlardı. Bazı insanlar iğrençti. Hem de fazlasıyla.
Kulağımda çalan hafif müzik eşliğinde yorgun bakışlarımla sokakta yürüyordum. Insanlar evlerine gidiyordu ben ise daha yeni uyanmış tam ters yöne gidiyordum. Cinayet işlendikten sonra katiller olay yerine giderdi ya hani, o hesap bende dünki o binaya gidiyordum. En azından ayaklarım beni oraya götürüyordu. O hisleri kendime tekrardan hatırlatmak istiyorum. Neden bilmiyorum ama korkularımın, acı verici hislerin beni daha dik hâle getirdiğini hissediyordum. O an hissettiğim acınası duyguları hatırlayıp kendimi cezalandırmak istiyordum belki de. Bilmiyorum, tam olarak neden oraya gidiyorum. Ama gidiyordum işte!
Binaya girdim küçük adımlarla. Hızlı hızlı merdivenleri tırmandıktan sonra çatıya ulaştım. O gece belki de yarım saatten daha uzun süren tırmanışın aksine beş dakika bike sürmemişti çıkmam. Üzerimdeki ağırlıklar azalıyor gibi gelmişti yukarı doğru çıkan her adımda. Bilmiyorum, belki de yalandı tüm hislerim, tüm bu saçmalamam da yalandı.
Bugün hava daha soğuktu. Yüzüme çarpan soğuk hava burnumun aniden uyuşmasına sebep olmuştu. Saçlarım dün geceye tezat daha bir hırsla savruluyordu. Belki de bir hatayı yüzüme çarpıyordu bir başka deyişle. Bilmiyorum... lanet olasıca hislerimin hakkında hiçbir sey bilmiyordum. Bildiğimi sandığım her şey yanlış gibi hissettiriyordu. Içimdeki savaş bitmek bilmiyordu. Iki taraf da ne kazanıyor ne kaybediyordu. Sadece beni, bu bedeni tüketiyordu. Bitmesi için her şeyimi verirdim belki ama onlar her şeyimi değil sadece ölmemi istiyor gibiydiler. Aynı şeyi söylüyorlardı : Ölsen biter mi bilmiyorum ama ölmezsen her geçen gün daha da katlanılmaz olacak...
0536 *** : Neden gelmedin bugün?
Gelmeye yüzüm yoktu, diyemezdim. Içimde kopan fırtına dinmeden nefes bile alamıyorum da diyemezdim.
0505 *** : Yorgundum.
Inanmış mıydı şüpheli ama ben inansın istiyordum.
0536 *** : Dinlendin mi bari?
0505 *** : O kadar uyudum ama sanki uyumamış gibi hissediyorum.
0505 *** : Galiba dinlenememişim.
0536 *** : Ruhun yorgun çünkü
0536 *** : Bedenin değil.
Beni gerçekten anlıyor gibi konuşuyordu. Belki de anlıyordu, bilmiyorum. Beni anlasın istiyor muydum onu da bilmiyordum. Nefes alırken bile boğuluyormuş gibi hissetmeyi anlayabilir miydi bilmiyorum.
0505 *** : Beni neden bu kadar merak ediyorsun?
0536 *** : yazıyor ...
0536 *** : Seni tanımak istedim diğerlerinin aksine.
Telefon elimde mesaja bakarken duraksadım. Beklemediğim mesaj karşısında ne yapacağımı bilemedim. Yüzüme çarpan soğuk hava iliklerime kadar işlerken daha fazla donmak istemediğim için telefonu cebime koyup binadan aşağıya indim. Hava iyice soğumuştu. Güneş batmış hava karamaya yüz tutmuştu. Kızıllığı gökyüzünü aydınlatıyordu. Yerini yavaş yavaş karanlığa bırakıyordu.
0505 *** : Neden?
Başka hiçbir şey yazamadım. Elim varmadı. Alışılmamış bir şeydi benim için merak edilmek. Kim beni merak etmişti ki şimdiye kadar? Kimse... kimse merak etmemişti beni. O kadar kimsesizdim ki kimse görmemişti benim bu kimsesizliğimi.
0536 *** : Söylemedim varsaysak olur mu onu?
0505 *** : Kimse beni tanımak istemediği için sordum.
0505 *** : Sen bilirsin.
0536 *** : Görüyorum, duyuyorum her gün.
0536 *** : Benim ağırıma gidiyor hakkında duyduklarım.
0536 *** : Tanımadan bilmeden hakkında acımasızca şeyler söylüyorlar.
0536 *** : Tüm bu sözlere ömrün boyunca katlanmak senin için çok zor olmalı.
0536 *** : Ben sadece duyunca bile kötü oluyorum. Onlar sana kim bilir neler hissettiriyor.
0536 *** : Bir şeyleri değiştiremediğim için özür dilerim.
Zaten bildiğim şeylerdi hakkımda söylenenler. Kendi kendime daha da ağırlarını söylediğim de olurdu. Bu yüzden çok önemli değildi benim hakkımda başkalarının sözleri. Alışmıştım ona da. Insan işte n'aparsın alışıyordu her şeye...

0505 *** : Boşver.
0536 *** : Hangi birini?
0505 *** : Hepsini.
0505 *** : Her şeyi duymaya çalışınca bir şey kazanmıyorsun.
0505 *** : Duymazdan gelince bir şeyler değişiyor.
0505 *** : Bunu konuşmak istemiyorum.
Bu konu canımı sıkıyordu. Adam akıllı yüz yüze konuşmamıştık bile ve şu an neler neler konuşuyorduk. Bana fazlasıyla garip geliyordu belki ama ona garip gelmiyordu. Ben uzaktım insanlara hep. Onların bana uzak olduğu kadar uzaktım onlara. Ama biliyordum bir adım atsalar on adım giderdim onlara ben. Bir o kadar nefret ediyordum onlardan bir o kadar da istiyordum benim de yanımda arkadaşlarım olsun.

0536 *** : Peki, o zaman geçiyorum bu konuları.
0536 *** : Saçma olacak belki ama en baştan tanışmaya ne dersin?
0505 *** : Neden böylebir şey yapalım ki?
0505 *** : Çocuk muyuz biz?
Kulağa garip geliyordu. Hem ikimiz de biliyorduk birbirimizi okulda iyice araştırdığımızı. Yine de neden olmasın ki?
0536 *** : Çocuklukla ne alakası var?
0536 *** : Hadi başlayalım, sıfırdan.
Gerçekten farklı biriydi o da. Konuştuğumuz sürece anlamıştım. Yoksa beni bu kadar anlayabileceğini hiç sanmıyordum.
Üşüyen parmaklarım ve telefonumu cebime koydum ve hızlı adımlarla yurt binasına doğru yürüdüm. Hava akşam olunca daha bir soğuk olmuştu. Yüreğim kadar olmasa da o da soğuktu. Üzerimdeki kalın sandığım kıyafetlere güvenip dışarı çıkmam ise kesinlikle bir aptallık işiydi. Odama çıktığım anda sıcak havayla üşüdüğümü daha çok hissettim.
Oda arkadaşım masada bilgisayarından bir şeyler yapıyordu. Ne yaptığını çok bilemezdim. Kod yazıyor gibiydi de baska bir şey yapıyor da olabilirdi. Neyse, diyerek yatağıma oturdum ve telefonumu çıkardım.
Son mesajdan sonra mesaj gelmemişti. Benim cevap vermemi bekliyordu galiba.
0505 *** : O zaman yarın, en baştan tanışalım.
0505 *** : Şimdi yeni uyandığım uykuma devam edeceğim.
0536 *** : Uyu bakalim, uykucu seni!
Mesaj sayfasından çıktım ge telefonumu kenara bıraktım. Belki daha once cesaretim yoktu fakat şu an aniden gelen cesaretle oda arkadaşımla da yeniden başlamak istedim. Bir anlığına ne söyleyeceğimi bilemedim. Duraksadım, nefes aldım. Benim için alışılmamış şeylerdi.
"Merhaba."
Gözlerini kısarak bana döndü. Son bir aydır aynı odada olup da konuşmadığımız için anlamlandıramamış olmalıydı. Bir süre baktı öyle, bende ona baktım. Bir şey söylemem gerekiyordu. Sakinleşmek için nefes aldım ve devam ettim.
"Düşündüm de bence birbirimize benziyoruz."
Garip bir giriş cümlesiydi, farkındaydım. Yine de bir adım atmak zorundaydım.
"Küçük bir işim kaldı. Bitireyim ondan sonra konuşalım, olur mu?"
Kafamı onaylar biçimde salladım. Önüme döndüğümde gözüme dolabın üzerindeki notlar takıldı. Yenilerini eklemişti. Çalışıyor olmalıydı benim aksime. Sorduğum soruya hiç şaşırmamıştı. Belki de bunu bekliyordu o da. İnsan nasıl olur da oda arkadaşıyla tanışmazdı ki zaten. Bizim durumumuz fazla garipti bu yüzden.
"Geldim!"
Bilgisayarın kapatıp kendini geriye doğru bıraktı. Kurtulmuş olmalıydı ödevinden veya da her neyse. Oturduğu sandalyeden kalkmadan sandalyeyi sürüyerek yanıma geldi. Garip ama sevimli birine benziyordu. Ben gülüşü çok yakışıyordu ona...
"Selam, ben Tuğçe. Tanışmak nasip olmadı ama geç olsun güç olmasın değil mi?"
Adeta gülerek çıkan sesiyle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Uzaktan soğuk görünen fakat yakından fazlasıyla sıcak birisiydi demek ki. Keskin çenesi, hafiften çekik gözleri küçük burnuyla ilginç bir uyum yakalamıştı. Kahverengi saçlarının arasında boyayla yapılmış birkaç tutam gri saç onu tamamlamıştı. Gülünce yanağında oluşan minik gamzesi harikaydı! Tam anlamıyla güzel bir kızdı.
"Selam, bende Eylül. Öyle ya, güç olmasın. "
Onun aksine ruhsuz ve duygusuz sesimle konuştum. Samimiydim fakat sesim biraz ruhtan yoksun gibiydi.
"Ne okuyorsun?"
Tuğçe'nin sorduğu soruyla bir anlığına ne okuduğumu unuttum. Aniden toparlanıp kendime geldim.
"Moleküler biyoloji ve genetik." dedim ve ekledim. "Sen ne okuyorsun?"
"Yazılım mühendisliği. "
Tahmin etmiştim. Yine de ondan duymak gülümsememe sebep oldu. Gerçekten tatlı bir kızdı. Insanın onunla konuştukça konuşası geliyordu. Konuşmasıyla kendine çeken bir yapısı vardı. Üzerinden yayılan parfüm kokusu -belki de sadece şampuandı bilmiyorum- hoş bir edayla sarıyordu etrafını. Kelimenin tek anlamıyla güzel ve sevimliydi.
"Aşırı hayat dolusun bakıyorum da!"
Gülümseyerek karşılık verdim. Yaptığı ironi benim gerçeklerim de olsa komikti. Içimden bir gülme isteği getirmişti.
"Ne demezsin, hayat içimde atıyor!" Gülerek ve ani bir coşkuyla söyledim. Gerçekten neşesiyle ve enerjisiyle insanı etkisi altına alan bir kızdı. Şunun yarısı kadar yaşam sevincim olsa fazla fazla yeterdi bana.
Ikimiz de birbirimize bakarak gülmeye başladık. Benziyoruz filan demiştim fakat hiç alakamız bile yokmuş. O etrafa hayat saçan biri ben ise etrafında hayata dair her şeyi söndüren biri... Ablam da onun gibiydi. Hayat bu kadar güzelken ben niye böyleydim, peki? Insanlar bu kadar mutluyken ben niye mutlu değildim ki? Mutlu olmamam için bir sebep yokken ben niye mutlu olamıyorum ki?


Loading...
0%