Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@bayangizemxx_

Her çocuğun hayali olurdu 'büyüdüğümde' diye başlayan. Kimisi koşardı bir ömür hayalinin peşinden. Kimisi de daha yarısına gelmeden dönerdi başka kavşağa. Çocuk dediğin hayal kurardı, oyun oynardı, gülerdi, ağlardı, düşerdü, kalkardı... Hiçbir çocuk bir kaldırım taşı üzerinde ağlamazdı usul usul. Sessiz ve karanlık sokakta hıçkırıklara boğulmamak için savaş da vermezdi.

 

Okul çağına gelen her çocuk gülerek gider, gülerek gelirdi okuldan. Gülerek gidip ağlayarak gelmezdi... Hiçbir çocuk yalnız kalmak istemezdi. Arkadaş isterdi, oyun isterdi, gülmek isterdi. Gözyaşları kanayan dizi için okurdu çocuğun, acıyan kalbi için değil... Hiçbir çocuk diğerleri içinde gözden kaybolmak istemezdi. Herkes gibi konuşmak, öğrenmek, gülmek isterdi. Nefes almayı unuturdu diğerleri gibi konuşmaktan...

 

Daha on iki yaşında bir çocuk arkadaşları tarafından ayakların altına alınmayı kaldırabilir miydi? Yaşı kaç olursa olsun o da bir çocuktu çünkü. Onun da onlar gibi süslü hayalleri, mutlu olmak istediği günleri vardı. Susuyordu ama o kız kimse onu görmediği için. Herkes onu kenara ittiği için, ağlamaktan bitap düşdüğü için...

 

Alarm sesi odayı doldururken homurdanarak yataktan kaldırdım kendimi. Sabah olmuştu yine. Derin bir nefes eşliğinde yatakta doğruldum. Sabah uyanmak kadar nefret ettiği şey yoktu. Sokakta yürüyen insanları bile görmek istemeyecek kadar nefret ediyordu tüm insanlıktan. Canını yakıyordu içinde yer etmiş olan anksiyetesi. Nefesini daraltıyordu her geçen saniye. Hayatına ona da yer verdiğini ve kontrol ettiğini sanıyordu herkes. Ama yalandı hepsi. Ne kontrol altına almıştı ne de onun hayatında olmasını istiyordu. İçinde yaşayan ve her geçen gün içten içe onu yiyip bitiren bir canavarı elbette kontrol etmek istemiyordu. Onu tamamen yok etmek istiyordu. İçindeki canavar onu öldürsün de istiyordu bir yandan. Madem kendini öldüremiyordı içinde yaşayan lanet onu öldürsün istiyordu. Ama olmuyordu. Ne kadar istese de içinde acı çektiren ama öldürmeyen ve öldürmeyecek olan bir canavar yaşıyordu. Ondan ömrü boyunca kurtulamayacağını bilse de kurtulmayı isteyen bir yanı vardı. Belki de o yanı olmasa şu anda hala yaşıyor da olmazdı.

 

İçeriden gelen ablamın ayak sesleri ile daldığım yerden çıktım. Ardından üzerimdeki baddaniyeyi attım ve uyuşuklanarak yataktan kalktım. Ablam mutfakta birkaç şey hazırlamaya başlamıştı bende fırsattan istifade tuvalete ilerledim. Ziya abi hala uyuyordu galiba. Toplantısı geç saatte olduğu için sorun yoktu. Ablam da sırf benim için kalkmıştı, biliyordum. Yıllarca kavga ederek geçindiğim ablam... Birbirimizi sevsek de ablamdı işte! Öylece sevgini gösteremezdin!

 

Tuvalette işlerimi hallettikten sonra odaya ilerledim. Getirdiğim birkaç kıyafetime baktıktan sonra burnumu kıvırdım ve ablamın benimkinin yanındaki valizine uzandım. Bir kardeşim kadim görevini yerine getirmem gerekirdi değil mi (!)? Siyah palazzo pantolonu aldım. Sonra da kendi valizimdeki kırmızı kapüşonlu kazağımı çıkardım. Tüm kışımı kapüşonlularımla geçirmeyi seviyordum. Hızlı bir şekilde üzerimi giyindim. Telefonumu cebime koydum ve içeriye ilerledim. Mutfakta güzel bir kahvaltı beni bekliyor diye düşünerek mutfağa gittim. Masada ki sandviçi görünce dudağımı büzdüm. O güzel kahvaltısını kocasına saklasın hep zaten!

 

Suratım asık bir şekilde sandviçi elime aldım. O sırada mutfağa gelen ablamı göz ucuyla izledim. Uyku sersemi haliyle bir de benim için kalkmıştı. Acıma duygusu olsa da kısa sürmüştü çünkü gözleri üzerimdeki pantolona kaymıştı.

 

"Bende diyorum ki 'valize koyduğum pantolonum nerede?'"

 

Şirin olduğunu düşünerek ağzımdaki lokmayla birlikte sırıttım. Kesinlikle şirin falan değildi. Yine de ablamın kısılmış gözleri bana savaş açmak istiyordu. Bende kıstığım gözlerimle ona bakmaya başladım. İlk o pes etti ve hemen arkasını dönüp tezgahtaki kahve fincanını eline aldı. Bende sandviçimden başka bir ısırık aldım. İşini biliyordu, serotonin fazlalığı!

 

O da üzerini giyinmişti. Daha hala birkaç saatimiz olmasına rağmen hazırlandığına göre başka bir yere daha gidecektik. Sabah erken kalkmayı seven ablama inat ters bakışlarımla ablama bakardım önceleri ama artık uykularım o kadar düzensizdi ki sabah kaö olduğu veya ne kadar uyuduğum umurumda değildi. Bazen fazla fazla uyurken bazen de hiç uyuyamıyordum. Uyku bozukluğum yeme bozukluğuma eilik etmeye karar vermiş olmalıydı. Ne kadar da harika(!).

 

Sandviçimi bitirdikten sonra kalltım ve ellerimi yıkadım. Kahve makinesinden kendim için de bir fincan kahve ayarladım ve rastgele bir fincana koydum. Sabah kahve içen bir insan değildim fakat bazen lazım oluyordu. Özellikle az uyuduğum zamanlarda... Birlikte sessizce kahvelerimizi içtikten sonra ben odaya gittim ablam da televizyonun karşısına geçti. Sürekli aç olan ablam sabah erken yemek yemekten nefret ederdi. Bir de bana garip diyordu.

 

0505 *** : Günaydınlarr

 

Bugün erken kalkmışken mesaj atmak istemiştim. Hep o mu sabah mesajı atacaktı? Onu yanımayı gerçekten istemeye başlamıştım. Diğerlerinden farklı oluşu gözlerinden belliydi. Ben sözlerin yalan olduğunu bilirdim gözlerde gördüğüm gerçeklerin ışığında.

 

Saat daha erken olduğu için biraz ders çalışsam iyi olur diye düşündüm ve birkaç haftadır yüzüne bakmadığım kitaplarımı çantamdan çıkardım. Sınavlara az kalmıştı. Son zaman sıkışıp sabahlamaya gerek yoktu. Telefonu yatağın üzerine bırakıp masaya bıraktım kitapları.

 

. . .

 

Bir saat sonra çalışmamı bıraktım ve ablamın yanına gittim. Koltukta oturmuş televizyondaki kanalları zaplıyordu. Yanına oturdum bir şey söylemeden. Bir an baksa da önemsemeden öylece devam etti. Bir kanalda durdu ve çıkana bakmaya başladı. Benden asla beklemeyeceği şekilde omzuna yasladım başımı. Şaşkınca dursa da önce sonra kolunu kaldırdı ve beni göğsüne yatırdı. Küçükken çok yapardık bunu. Ben üzgünken ya da o yorulmuşken. Biz birbirimize yaslanarak dinlenirdik. Kardeş olmak buydu. İyi zamanında olmasa bile her kötü zamanında yanında olabilmekti. Birbirine tutunabilmekti...

 

Bir süre sarıldıktan sonra ben ayrıldım çünkü bayılmasam da okula gitmem lazımdı. Bir yandan içimde bir korku olsa da onu görmek istiyordum. Yüzündeki minik gülümsemeyi, bana bakan gözlerini... Gerçekten de hoşlanmaya başlamıştım sanırım. Buna değer biriydi bence.

 

"Hadi kalk. Gitmem gereken bir okulum var benim!"

 

Ablamı oturduğu yerden çekiştirerek kaldırdım ve odadan çantamı aldım. O zaten hazır olan çantasını askıdan aldı ve birlikte kapıdan çıktık. Ankara tragiği bu saatte biraz fazla olabilirdi bu yüzden biraz erken çıkmıştık zaten. Sandığımın aksine bir yere değilde direkt olarak okula götürecekti galiba. Bu sabah durgun olan ablamın derdi neydş merak etmiştim. Birkaç saate düzelir diye umuyordum. Normalde enerjik olan haline katlanamasam da bu durgun hali şüpheliydi. Arabada radyodan çıkan kısık sesli müzik dışında bir ses yoktu. İkimizde sessiz sessiz devam ediyorduk. O sırada telefonuma gelen bildirim ile telefonumu çıkardım cebimden.

 

0536 *** : Günaydın, hanımefendi.

 

0536 *** : Erkencisiniz bu sabah bakıyorum da.

 

 

0505 *** : Oldu öyle şeyler.

 

0505 *** : N'apıyorsun? Nasılsın sabah sabah?

 

 

0536 *** : Evden çıktım fakülteye doğru yürüyorum.

 

0536 *** : İdare ediyorum bir şekilde.

 

0536 *** : Peki ya sen, nasılsın?

 

Mesajın gelmesinş beklerken radyodan çalan şarkıyı duyunca gözümü kapattım. Hoş bir şarkı doldurdu kulağımı.

 

✨✨✨

 

Gökyüzünden kayan şu yıldız Ellerimden kayan gezegen Gözlerinden akan yağmuru Hangi deniz biriktirir ki?

 

Öfkemi yenip göklere serin Ben bu ormanda ıssız bir evim Kaldırımlardan düşer bedenim Elinde değil gözlerindeyim

 

 

Yağmurda titreyen o kedi benim Dünyam dört duvar bir kafes gibi Kurtulmak istedim gücüm yetmedi Yılmış bir bulut ağlar evrene Tüm hata benim öfkem kendime

 

 

Öfkemi yenip göklere serin Ben bu ormanda ıssız bir evim Kaldırımlardan düşer bedenim Elinde değil gözlerindeyim Yağmurda titreyen o kedi benim

 

✨✨✨

 

0505 *** : Pek idare edemiyorum.

 

0505 *** : Arabadayım ben de gelirim birazdan. Az kaldı.

 

Normal konuşmaların da geçebiliyor oluşu beni şaşırtsa da olması gereken buydu. Bir intihar girişimi ile başlayan konuşmamız sıradan bir muhabbetle devam etmeliydi zaten. Yoksa o geceyi ve etkilerini atlatabilmek daha da zorlaşacaktı benim için. Her ona baktığımda o gece aklıma gelsin istemiyordum ki zaten gülüşü sayesinde aklıma kesinlikle gelmiyordu. Güzel gğlen adamlardandı o.

 

Bir gğn bir yerde görmüştüm. 'Çok üzülen insanların gülüşü güzel olur' derlermiş. Kendim üzerinde düşününce bilemiyordum. Evet, gülüyordum ama sahte oldupunu bilerek gülüyordum. Kimse anlamasa da sahteydi gülümseyişlerimin neredeyse tamamı. Gerçekten gülmeyeli yıllar olmuştu. Yüzümü sahici bir şekilde güldüren kimse olmamıştı şimdiye kadar. Ben hep rol yapmaya devam etmiştim. Bir gün birisi gerçekten gülüşümü görürse anlardı tüm sahte gülüşlerimi... Bu olmasın diye yıllardır yalandan gülen kızdım ben. İçinde fırtınalar koparken dışında ufak bir mehtap bile estirmeyen o genç kızdım...

 

 

 

 

Loading...
0%