@bayanlamjarred9485
|
Aadhya, sabah salona dolan güneş ışığı ile elini uyku sersemi gözlerine götürdü. Güneş gözlerine direk çarparken, daha fazla kapalı tutamayacağını anlayarak, kalkıp yer yatağında oturdu ve bir süre kendine gelebilmek için etrafına bakınmaya başladı. Yanında uyuyan Arishfa'ya anlık bakıp telefonunu aldı ve saate baktı. Ekrandaki elektronik saat henüz 11'i gösteriyordu. Aadhya, bugün okula gidememişti, o yüzden sıkıntıyla iç çekip, kahvaltı hazırlamaya karar vererek, elini Arishfa'ya attı ve o anda elinin altında bir titreme hissetti. Hemen arkadaşına dönüp dikkatle bakmak için yüzüne çektiği pikeyi kaldırdı ve Arishfa'nın halini görünce panikle helen hanıma seslendi. ''Teyze!! Teyze!! Teyze koş!!'' Diye seslenirken, Arishfa'nın ter içinde kalmış, kıp kırmızı yüzüne ve titreyen büzümüş bedenine baktı. Arishfa örtü üstünden alındığı anda daha da titreyerek örtüyü tekrar üstüne çektiği sırada, Aadhya ona engel olmaya çalıştı. Arishfa'ysa halsiz şekilde yarım yamalak fısıldayarak örtüyü tekrar çekmeye çalıştı. ''A-Aadhya, Ü-Ü-Üşüyorum. Çok, çok soğuk.'' Dedi daha şiddetle titreyerek. Aadhya ona halini anlayarak baksa da, o haldeyken üstünü örtmesine izin veremezdi. ''Kuzum dur bir. Ateşin çok yüksek, ter içindesin, örtersek havale geçirirsin.'' Dedikten sonra, uzanıp elini Arishfa'nın alnına koydu ve ateşine bakmak istedi ki, elini değdirdiği anda, Arishfa'nın ateş gibi teninden neredeyse eli yanacak gibi ateşi olduğunu görünce iyice panikledi. Ne yapacağını düşünürken, Helen hanımın da hala gelmemiş olması iyice strese sokmuştu Aadhya'yı. Arishfa ise o arada halsizce iyice büzümüş ve arada bir vuran şiddetli öksürük atakları arasında titreyerek terden sırıl sıklam olmuş yastığına gömmüştü yüzünü. Aadhya onu omuzlarından tuttu, sırt üstü yatırdı, tişörtünü çıkardı ve bacaklarıyla kollarını açtı hemen. Çok fazla ateşi vardı ve altındaki taytı da çıkarması gerektiğini fark edip hemen ona da el atıp çıkararak fırlatıp bir kenara yolladı. Arishfa daha da titrerken, teyzenin gelmeyeceğini anlayarak, telefonunu aldı hemen eline, hızlıca Farhan'ın numarasını tuşladı ve aradı. Telefonun her dıtlayışında zaman daha ağır çekimde geçiyor, aynı zamanda da daralıyordu sanki. Farhan, hastanedeki odasında, sedye üstünde ikinci kez uykuya yattığı için telefonu sessizde kalmıştı. Aadhya maalesef telefonu uzun uzun çaldırsa da duyuramamış, git gide daha fazla çıkmazda hissetmeye başlamıştı. Hızlıca bir şeyler düşünmesi gerekiyordu. O anda Arishfa'nın tamamen kısılmış ve üşümekten kesik kesik olan sesini duydu. ''A-A-Aadhya. Do- Don-Donuyor- rum. Ne- Ne olur, giy-giydir beni.'' Dedi. Aadhya ona eğildi ve saçlarını terden sırıl sıklam olmuş yüzünden çekip, tişörtünün etek uçlarıyla terlerini sildi. ''Yok kuzum dayan, Farhan'a ulaşacağım şimdi. Hemen gelip alacak bizi. Hastaneye gideceğiz. Geçecek.... Aç şunu Farhan hadii.'' Dedi bir elinde telefonla telaş içinde Arishfa'yla ilgilenerek. O anda merdivenden gelen ayak sesleriyle başını çevirdiği anda, merdivenin dibinde, salonun girişinde, pembe renkli, ayıcıklı pijamaları ile onlara tedirgince bakan Shila'yı gördü. Shila, durumu uyku sersemi olduğu için anlayamamış halde ona yaklaştı. ''Günaydın Aadhya teyze.'' Dedi uyku mahmuru gözlerini ovarak. Aadhya hemen kalkıp yanına gitti ve ellerinden tutup diz çökerek saçlarını okşadı. ''Kuzum günaydın. Sen ne zaman uyandın?'' Dedi. Shila, gözleri hala yatan annesini görmeye çalışarak can atarken, uyku mahmuru esnedi ve perçemlerini savurdu. ''Şimdi. Annem neden uyanmadı?'' Dedi. Aadhya bir anlık Arishfa'ya baktı ve gülümseyerek Shila'ya döndü. ''Uyandı kuzum, ama biraz üşütmüş. Ondan yatıyor hala. Hadi sen yüzünü yıka koş. Anne iyi.'' Dedi. Ama Shila, annesinin yerde yatan bedenine baktıkça titrediğini gördü. Aadhya'dan ellerini çekip, hemen yer yatağına koştu ve annesinin yanında diz çöküp, elini tuttu. ''Anne? Anneciğim?'' Dedi. Arishfa onun sesini duyunca gözlerini zorlanarak araladı ve güç bela yapabildiği kadar gülümsemeye çalıştı. Elini halsiz halde gücü kalmamış durumda kaldırdı ve kızının yanağına koydu. ''İyiyim bebeğim, sadece üşütmüşüm biraz. Merak etme.'' Dedi güç bela. Shila onun kısılmaktan tamamen gitmiş sesini duyunca dudaklarını büktü ve ağlamak üzere bir halde annesine sarıldı. Arishfa bir anda göğsüne inmiş olan kızının başıyla ciğerleri etkilendiği için berbat bir öksürük krizine girdi. Öksürdükçe acıyan ciğerleriyle, öksürükleri arasında inlerken, Shila bunları duymasıyla hemen kalktı ve gözlerinden yaşlar süzülerek annesine baktı. ''Anne, anneciğim iyi misin?'' Dedi. Ardından, koşarak sehpaya gitti ve sürahiden bardağa yarım su koyarak annesine götürdü. Arishfa yorgun argın kıkırdayarak başını halsizce kaldırıp, sudan bir iki yudum almaya çalıştığı anda, midesi bulanarak kötü bir öğürtüyle ağzındaki suları tükürdü, bir öksürük krizi daha tuttu. Aadhya hemen Shila'yı bardağı elinden alıp uzaklaştırdı ve Arishfa'nın başını eliyle kaldırıp öksürüklerinin rahatlamasını sağlamaya çalışarak başının altındaki yastığı kaldırıp geri yatırdı. ''Düz yatman lazım kuzum, iyi gelecek inan bana. Ciğerlerin hava alacak.... Farhan sen de aç artık şu telefonu off!'' Dedi bir yandan telefonla durmadan Farhan'ı ararken. Farhan çekmecesinde power bangle sessizde çalıp duran telefonu duymadıkça, Aadhya başka bir çare düşünmeye başladı. Bir an evvel hastaneye gitmeleri gerekiyordu ve araba lazımdı. Kimi bulabileceğini düşündü arabalı. İlk seçenek çok netti ama sonrasında Arishfa canına okur diye emin olamıyordu. Shila da o oturmuş düşünürken, annesinin dibinde, yanına yatmış, kolunu göbeğine doğru atmıştı üzüntü içinde. ''Aadhya teyze, annem!'' Diye ciyakladı bir anda. Aadhya düşünürken sıçrayara ona döndüğünde, Arishfa'nın artık uyandığından beri daha beter titrediğini ve daha bilinçsiz hale geldiğini görünce, iyice panikleyerek telefona sarıldı. Başka çaresi yoktu. Arishfa havale geçirmeye başlamıştı. Bilinci gidiyordu ve arabası olan en yakındaki uygun kişi oydu. Telefonu eline aldığı gibi rehbere girdi ve numarayı bulup tuşladı. Telefon dıtladıkça bekleyişi daha da gergin bir hal aldı. O sırada, iki çiftlik ötede, kendi evinde gece boyu çalışmış olan Rahul, telefonunun acı acı durmadan çalmasıyla yerinde seğirdi ve kaşını kaldırıp indirerek uykulu uykulu ne olduğunu anlamaya çalıştı. Rahul kendine gelmeye çalışırken, odasının kapısı çıt ederek aralandı ve yer kaplaması üstünde tıklayan çok minik çıtlama sesleri de onu takip etti. Sesler kesildikten sonra, yatakta bir sarsıntı oldu ve aynı anda, yüzünde ıslak tüylü bir öpücükle uyandırılmaya başlandı. Rahul uyku sersemi, gözlerini daha açamamış halde coffee'nin sevgi dolu öpücükleriyle mücadele ederken, evin diğer tarafından Misha'nın sesi duyuldu. ''Coffee! Kızım neredesin? Coffee! Mama zamanı gel kızım!!'' Diye seslenerek evin içinde dolanırken, Coffee yatak odasında, Rahul'ün göğsünde durmuş, bir kapıya bakıyor, bir Rahul'ü yalıyordu. Mama fikri cezbetmiş olsa da, Rahul'ü de her sabah yaptığı gibi tam anlamııyla uyandırmadan gidip yiyesi gelmiyordu. Coffee bir süre ikilem yaşadıktan sonra, Rahul'e döndü ve oldum olası bayıldığı tombul yanaklarını yalamaya devam etti. Kuyruğu neşe ile sallanarak, Rahul'ü öpücüklere boğarken, Rahul gözlerini aralamış ve bu küçük tüy yumağına sevgiyle bakıp gülmüştü. ''Günaydın kızım, kahvelerin en lezzetlisi.'' Diyerek sarılmıştı. Coffee sarılmayla anında kolunun altından geçip yanına inmiş, başını yana eğip gözlerine bakmıştı sevimli sevimli. ''Hıyk!'' sesiyle beraber, kuyruğu yeniden sallanan Coffee, yataktan atladı ve odanın içinde tıp tıp koşarak bir iki kez halka çizdikten sonra, odadan hızlıca çıktı. Rahul ise yorgun bedenini yataktan adeta kazıyarak doğrulup oturdu ve yüzünü ovarak sildikten sonra, yataktan ayrılıp banyoya gitti. Telefon, bir süredir çalmadığı için, hala gerçekten çalıp çalmadığına emin olamazken, elini yüzünü yıkadı ve havluyla kurulanarak odadan çıktı. Misha mutfakta, elinde bıçak tezgah üstünde bir şeyler doğrarken, Coffee dibinde durrmuş merakla zıplıyordu. Misha ses bombasından açtığı şarkıyla dans ederek keyifle kahvaltı hazırlarken, Rahul arkasından gelmiş, kapıda durup onu izlemişti. Misha elindeki küçük sosis parçasını coffee'ye uzatıp zıplatarak şarkıya eşlik ediyordu. ''Jaadu tere jism ka, tere or keench hai mujhe, qaabu naa khud pe rahe, jab jab mein dekhun tujhe. Jaadu tere jism ka, tere or keench hai mujhe, qaabu na khud pe rahe, jab jab mein dekhun tujhe.'' Sözlerine eşlik ederek dans ederken, sosis parçasını havaya attı ve coffee'nin zıplayarak yakalayıp yemesini izledi. Coffee kendi etrafında dönerek, başarısını kutlarken, mutfağa Rahul'ün sesinin dolmasıyla Misha şaşkın ama hoşuna gitmiş şekilde babasına baktı. ''Kadam bahek jayenge, yeh kyun tumne socha, kya meri chaahat pe, tumko nahi bharosa...'' Diyerek eşlik eden Rahul, Misha'nın yanağından makas alarak yanından geçti ve elinden tutup döndürdü gülerek. Misha da, dönerken ona eşlik ederken, Coffee'de etraflarında dönüyordu. ''Tum par mujhko yakeen hai, khud par yakeen nahi.'' Dedi durduktan sonra. Elleri belinde gülerek babasına bakarken, ciddiyetini kaybederek öne eğilip, arkasını döndü ve gülerek dikelip eliyle kendine yelpaze yaptı. Rahul, tavadakileri karıştırarak onun gülmesini izlerken, kendisi de gülmeye başlamıştı. ''Ne oldu cadıı?'' Dedi burnunu tutarak. Misha burnunu çekerek gülerken babasına baktı. ''Baba, beş yaşında değilim ben artık. Şunu yapmasan olmuyor mu?'' Dedi gülerek. Rahul kaşlarını kaldırarak Misha' ya baktı ve burnundan tuttuğu eliyle kendine çekti ve sarılıp saçlarından öptü. ''Yok öyle bir şey, sen hala benim beş yaşındaki küçük kızımsın.'' Dedi. Misha babasına belinden sarılarak göğsüne yaslandı ve bakışlarını kaldırıp babasına gülümseyerek baktı. ''Baba, ben 18 yaşındayım hatırlatırım.'' Dedi. Rahul tek kaşını kaldırıp ona baktı ve saçlarını karıştırıp geri çekildi. ''Fazla hızlı büyümenden nefret ediyorum. Lütfen küçük kızım olarak kal.'' Dedi. Misha onun duygusallaştığını fark edince, hemen konuyu değiştirdi ve tavadakileri tabağa alıp gülümsedi. ''Tamam, boşverelim bu konuyu. Ne diyecektim ben, haa, sabahtan beri Aadhya teyze arıyor. Bir dön istersen, ciddi bir şey olabilir.'' Dedi. Rahul kaşlarını çatarak ona baktı. ''E açsaydın, neden açmadın kuzum?'' Dedi. Misha tavayı elde yıkarken döndü ve tezgaha yaslandı. ''Yetişemedim, tavadakileri yakmakta istemedim, açsam tavadakiler yanacak, kusura bakma babacım bakamadım.'' Dedi mahçup şekilde. Rahul ona gülümseyerek öpücük atıp içeri gitti ve salon sehpasında duran telefonunu eline alıp aramalara baktı. Tam 45 arama vardı ve hepsi Aadhya'dandı. Kesinlikle ters bir şeyler vardı ve acilen Aadhya'ya dönmesi gerekiyordu. Koltuğa oturup numarayı tuşladı ve Aadhya'nın açmasını bekledi. Aadhya elindeki ıslak bezi leğene atarken, telefonu aldı ve tek parmağıyla açıp hoperlöre aldı. ''Alo!!'' Sesindeki telaş ve korku titremesiyle hala Arishfa'ya sirkeli su uygularken, Rahul sesindeki korkuyu ve endişeyi fark ederek oturduğu yerde dikleşti ve kaşlarını çattı. ''Aadhya, benim Rahul. İyi misin sen?'' Dedi. Aadhya Rahul'ün sesini duymasıyla beraber elinin tersiyle gözlerini sildi ve artık neredeyse bilinci gitmeye başlamış olan Ari'ye baktı. ''Rahul, acil buraya gel ne olur!! Vakit yok yetiş yalvarırım!!'' Dedi. Rahul duyduğu cümlelerle anında ok gibi ayağa fırladı ve kendisi de telaşa kapılarak telefon kulağında kapıya yöneldi. ''Aadhya ne oluyor? Herkes iyi mi? Teyzeye mi birşey oldu?'' Dedi endişe içinde ayakkabılarını giyerken. Aadhya, artık tam anlamıyla şiddetli şekilde sarsılarak titreyen Ari'ye baktı ve gözlerini silerek olduğu yere çöküp ağlamaya başladı. ''Senden başka arayacak kimseyi bulamadım. Rahul....Ari çok kötü. Çok ateşi var. Havale geçirecek, sınırda, bilinci gitmeye başladı. Ne olursun buraya gel hastaneye götürelim bir an önce Rahul yalvarırım.'' Dedi ağlayarak. Rahul duyduğu isimle olduğu yere çakılırken, ardından duyduğu her kelime de beynine çekiç darbesi gibi inmişti. .....Ari çok kötü.... Havale geçirecek....Bilinci gitmeye başladı.... Bütün bu cümleler beyninde ardı ardına sarmal şekilde dönerek beynine durmadan darbe indirirken, ayakkabısını nasıl giyipte evden fırladığını, arabaya nasıl atlayıp yola çıktığını bile bilemedi. Korkudan kocaman açılmış ve ağlamaya hazır haldeki kızarmış gözleriyle, nefes nefese Helen teyzenin evine son gazla sürmeye başlamıştı. Bir rüya gibi, bir an gibi gelen o süreçte, eliyle gözlerini silmiş ve ciddiyetini koruyarak,odağını kaybetmemek için verdiği savaş içinde arabayla toprak yolda kumlara karışarak Helen teyzenin sevgi çiftliğine neredeyse jet motoru gibi ilerlemişti. Aadhya, telefonu o anlarda yanına doğru kolunu salarak bırakmış, yanında başı sağına düşmüş, havale geçirmeye başlamış Ari'ye dönüp ağlayarak bakmaya başlamıştı. Bedeni çok hafif nöbet ataklarıyla seğirmeye başlarken, aynı zamanda katılaşma da başlamıştı ucundan. Nefes alışı tamamen düzensizleşirken, çenesi kasılmış, gözleri yarı açık bomboş ölü gibi bakmaya başlamıştı. Gırtlağından doğru gelen hırıltı gibi seslerle yattığı yerde seğirirken, Aadhya durumu anlayarak hemen Shila'yı kapıp dışarı götürmüş ve ağlayarak kucağında çocukla ne yapacağını düşünemez halde etrafa bakınmaya başlamıştı. Shila gördüklerinden sonra, nefes nefese ağlarken, Aadhya'ya sarılmış, korku içinde titriyordu. ''Teyze anneme ne oluyor? Ölecek mi?'' Diyerek ağlarken, Aadhya Shila'ya daha sıkı sarılarak sırtını sıvazlamış ve kendi korkularını göz ardı etmeye çalışarak çocuğu öpüp koklamıştı. Ardından veranda basamaklarına oturup çocuğu geri çekmiş ve yüzünü silerek gülümseye çalışmıştı. ''Teyzesinin güzel prensesi, korkma kuzum, annene hiç birşey olmayacak. Söz veriyorum hiç bir şey olmayacak. Bak şimdi baban da geliyor, kurtaracak anneni tamam mı birtanem korkma sen bebeğim.'' Diyerek yeniden ağlaya ağlaya sarıldı çocuğa. Shila başı Aadhya'nın göğsünde, ayrılıp annesine gitmeye çalışırken, Aadhya onu ısrarla bırakmamak için direniyordu. ''Anneme gidicem teyze bıraak.'' Diyen Shila, kafası inatla teyzenin göğsüne bastırılırken, daha da ağlamaya başlamıştı. Aadhya ağlayarak ona sıkıca sarılırken, gözü bahçe kapısında Rahul'ün geldiğini görmek için artık resmen saliseleri sayıyordu. Rahul hızla son kez sağ yaparak bahçeye geldi ve kapıyı açmaya uğraşmadan kapı önünde durup hızla içeri koştu. Aadhya onun koşarak geldiğini görünce hemen ayağa kalktı ve karşısına geçip ağlayarak baktı. Rahul ona bakışlarıyla duymak istemediği şeyin olmadığını söylemesini bekleyerek baktığında, Aadhya boştaki elini ağzına götürüp ağlamaya başladı. ''Rahul, havale geçiriyor yetiş ona çabuk!'' Dedi ağlayarak. Rahul gözlerinden yaş akarak içeri fırladı ve salonda yerde hafif nöbet belirtileri içinde bilinçsiz uzanan Arishfa'ya baktı. O gelene kadar altına tuvaletini de yapmıştı. Gri taytı ıslaktı. Saçları ter içinde yüzüne yapışmış, çenesi kasılmış, elleri kasılmış, gözleri ölü gibi yarı açık, ufak seğirmelerle hırıltı gibi seslerle uzanıyordu gözlerinin önünde. Ayakları boşalmış gibi hissederek yanına gidip diz çöktü ve eliyle kibarca saçlarını yüzünden çekip, ağlayarak Ari'yi kucakladı ve son hızla arabaya götürdü. O anlara şahit olan Shila, Aadhya'dan kurtulduğu gibi arabaya koştu ve annesini arkaya yatırıp, kapıyı kapatan babasının gömleğini çekiştirdi ağlayarak. Rahul arabaya yaslanmış haldeyken, başını kaldırıp çevirdi ve ayaklarının dibinde ona yalvararak bakan, iki korku dolu masum bakışla karşılaştı. Kolunu arabanın tepesinden indirip yüzünü silerek çömeldi ve kızla aynı boylara gelip, gözlerinin içine baktı. Minik kız nefes nefese ağlıyor, omuzları sürekli kalkıp iniyordu. Gözlerini gözlerine dikmiş, bir eliyle yüzünü siliyordu. Ellerini kızın kollarına götürüp, kendine çekip sarıldı ve tekrar ağlayarak saçlarını okşadı. ''Korkma, annene bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Sana anlattı mı bilmiyorum ama, ben onun herosuyum, onu sana sapa sağlam geri getireceğim tatlım. Tamam mı?'' Dedi gözyaşları içinde gülümseyerek. Shila, yanaklarındaki babasının elleriyle hala ağlayarak başını iki yana salladı ve bir elini babasının eline koyup babasına baktı. ''Ne olur bende geleyim, ne olur. Annemle geleyim ne olur.'' Dedi. Rahul bu yalvarışlarla, ve kızın masum acı dolu incecik sesiyle iyice yüreğini parçalanarak kafasını salladı sadece. Shila o an heyecanla ona gülümsedi ve yan kapıya koşup hemen açıp bindi. Rahul derin bir nefes alıp arabaya bindi, Shila'nın kemerini taktı ve ona dikkatle baktı. ''Şimdi çok hızlı gideceğim, korkma tamam mı? Sıkıca tutun koltuğa sen. Aferin sana hadi bakalım.'' Deyip kızdan da onay gülümsemesi alarak geri gidip yola tekrar döndü ve sonuna kadar basıp, arabayla jet motoru gibi yola koyuldu. Yolda giderken de polis olmanın avantajından yararlanıp tepeye tekli çakarı çıkarıp sabitledi ve sonuna kadar öttürerek yolu aça aça ilerlemeye başladı hızlıca. Yol boyunca, orta aynadan bir Ari'ye, bir de yanında oturmuş, hiç korku emaresi göstermeyen, sıkıca tutunarak yolu izleyen Shila'ya baktı. Kirpiklerine, dudaklarına, yanaklarına, burnuna, saçlarına baktı. Çok dikkatini veremese de, ucundan kendini anımsattığını düşünmeden edemedi. O anda Shila ona döndü ve tebessümle baktı. ''Lütfen daha hıslı gideliim. Annemi kurtarmamıs lasım lütfeen.'' Dedi telaşla ayaklarını koltukta sallayarak. Rahul ona istemsiz gülümseyerek baktı ve ardından ciddileşerek yola dönüp bakışla onayladıktan sonra daha da gaza yüklendi. Shila bunu görünce hafif sevinçle kıkırdadı ve koltuğa daha sıkı tutundu hemen. Hastaneye yaklaştıkça, Ari bacaklarını bükmüş ve kendine çekerek biraz daha kasılmıştı. Rahul orta aynadan durumu takip ederken, nöbetlerin ilerlemesini de gözlemliyordu bir yandan. Kavşağı geçip, hastane yoluna girdiğinde, içinde daha da büyüyen telaşla orta aynadan sürekli Ari'ye bakmış ve nöbetlerin daha fazla ilerlememesi için dua etmeye başlamıştı. Hastane bahçesine girip, hızla arabayı acilin önüne çekti ve Shila'nın kemerini açıp kendi de araban fırlayıp, arkadan Ari'yi kucaklayarak aldığı gibi içeri koştu hemen. Çoktan arabadan inmiş olan Shila arkasından koşarak giderken, Hemşireler bir anda etraflarını sarınca ürkmüş ve geri çekilerek, koridorun gerisinde kalmıştı. Rahul bunu fark etmeyerek, hemşirelerin getirdiği sedyeye Ari'yi dikkatlice bırakmış ve durumu hemşirelere açıklamaya başlamıştı. ''Kız kardeşi aradı sabah, çok ateşlenmiş, havale geçirmeye başlamış bu kadar biliyorum. Aldığım gibi buraya getirdim.Lütfen ona yardım edin. O benim....''Dedi ve sustu. Hemşireler onu dinledikten sonra, hemen acilde bir bölmeye aldıkları Ari ile ilgilenmeye başladılar. Rahul ise, cümlesini kendi duyacağı kadar bir fısıltıyla tamamladı o sırada. ....Hayatımın ta kendisi.... sözleri dudaklarından uyuşmuş gibi dökülürken, acilden çıktı ve koridora döndü. Tam o anda Shilaa'yı hatırlayarak etrafa bakındı ve sonunda ilerde bir bankette ağlarken gördü. İki eliyle banketini yanlardan tutmuş içli içli ağlayan küçük bedenine içi acıyarak baktı ve yanına gidip oturarak saçlarını okşamaya başladı. Shila onun elini hissetmesiyle dönüp baktı ve kızarık ıslak gözleri ve yanaklarıyla burnunu çekerek yutkundu. Ardından arkasına yaslandı ve başını yorgunca Rahul'e yaslayıp öylece boşluğa bakmaya başladı. Rahul onun başını göğsünde hissedince, içinde bir garip duygularla karmakarışık olurken, eli havada, bu küçücük bedenin ona sığınmasını izledi içi ezilerek. Elini usulca indirdi ve Shila'ya dikkatle sarıp diğer eliyle yüzünü sildikten sonra gülümsedi. ''Şşşş, tamam geçti, ağlama artık güzelim. Hem bak senin annen tanıdığım en güçlü kadındır. Annen seni güçlü, enerjik, neşeli ve gülerken görmek ister unutma. Hadi Annenin güçlü kızı ol şimdi bakalım.'' Dedi yumruğunu boşlukta hafifçe sallayarak gülümseyip. Shila ona umutla baktı ve yavaşça genişleyen sıcak bir gülümseme bahşetti. Ardından burnunu çekti ve Rahul'ün boynundaki kolyeye merakla dokundu ve inceledi. Gümüş zincirli, ucunda uzun siyah şeritli bir çubuk olan kolye Shila'nın oldukça ilgisini çekmişti. Kolyenin uzun ve ağırca olan ucunu avcuna salıp bakarken, eli Rahul'ün tenine değdikçe, yumuşacık bebeksi teni Rahul'ün içini ısıtmış ve bu küçük kıza karşı bağlanmaya başlamasına neden olmuştu. Minik, tombik ve sıcacık yumuşak elleri göğsüne değdikçe, huzur veren bir his zerk oluyordu içine. Yüzüne yayılan gülümseme ve belli belirsiz kıkırtılarıyla kızı izlerken, Shila ona dönmüş ve merakla bakmıştı. ''Şey bu ne kolyesi? Annem her kolyenin bir anlamı vardır der? Bunun da var mı?'' Dedi tatlı bir şekilde merakla kaşlarını kaldırıp gülümseyerek Rahul'e bakarak. Rahul ona içi eriyerek gülümsedi ve saçlarını okşayarak gözlerine anlamlı şekilde baktı. Buğulu gözlerinde geçmişin görüntüleri akarken, karşısındaki küçük kıza olan odağını da kaybetmemişti. ''Var.'' Dedi sakin ve yumuşak bir ses tonuyla gülümseyerek. '' Hemde çok büyük bir anlamı var.'' Diye ekledi. Shila o anda Rahul'ün ses tonundan ve gözlerinin hafif dalgınlaşan bakışlarından ufaktan bir şeyler anlar gibi olmuştu. Gülümseyerek kolyeyi dikkatle bırakıp elini usulca çekmiş ve bankette dizlerinin üstüne çıkıp oturarak başını yana eğip bakmaya başlamıştı. Rahul onun tatlı ve muzip bakışlarını ve kıkırtısını duyarak ona dönünce kendisi de istemsiz hafifçe kıkırdadı ve kaşlarını kaldırıp indirerek onun bakışlarının anlamını sorguladı. ''Ben anlamını galiba anladım. Yanii, işte öyle.'' Dedi Shila muzur bir şekilde. Rahul kıkırdayarak ona baktı ve gözlerini kısıp tek kaşını kaldırdı. ''Ne anladın acaba, söyle bakalım.'' Dedi gülümseyerek onun muzurluğuna istemsiz karşılık vererek. Shila muzipçe sırıttı ve Rahul'ün kulağına uzandı. Elini dudaklarına tutarak kıkırdadı. ''Bunu sana annem vermiş.'' Deyip hemen kıkırdayarak geri çekildi ve gülümseyerek bakmaya devam etti. Rahul olduğu yerde istemsiz sessizce gülerek kaşlarını kaldırdı ve bak sen ifadesiyle Shila'ya baktı. Shila kendinden emin şekilde bilmiş bilmiş ona bakarken saçlarını okşadı ve yanağında bir makas aldı. ''Peki o zaman söyle bakalım bunu nasıl anladın?'' Dedi küçük kıza eğilerek merakla muzur şekilde burnundan tutarak. Shila kıkırdayarak gözlerini kısarken, burnunu yukarı kaldırıp muziplik yapıyordu. ''Çünkü annem anlattı. Ben seni tanıyorum kii.'' Dedi şeker bir şekilde kıkırdayarak. Rahul gülümseyerek ona baktı ve saçını okşayıp burnuna dokunduktan sonra elini tuttu. ''Sen çok zeki bir kızsın.'' Dedi Shila'nın zekasından etkilenerek. Ardından perçemlerini parmağıyla yana düzeltti ve yüzünü iyice sildi parmaklarının dışıyla. Shila ona sevgiyle ve sıccık bakarken, küçük kızın gözlerindeki bakışları fark eden Rahul dayanamadı ve ekledi.'' Annen sana nasıl anlattı beni? Nasıl tanıyorsun merak ettim.'' Dedi. Shila ona dikkatle inceleyerek baktı ve parmağını uzatıp gamzesine koyarak kıkırdadı. ''Senin çok güzel biri olduğunu söyledi. Uzun boylu, yakışıklı, koca gamzeli, sevgisi çook ama çok olan, böyle tatlı, çok iyi biri olduğunu söyledi. En çokta gamzelerini sevdiğini söyledi. Hem...'' Dedi duraksadı, durgunlaştı ve ayaklarını sallayarak yere bakmaya başladı. Rahul onun bu duraklaması ve durgunlaşmasını fark ederek, çenesinden yüzünü kaldırdı ve gözlerini kısarak yumuşak bir gülümseme ile baktı. ''Hem?'' Dedi yumuşacık bir şekilde. Ona kızmayacağını ve çekinmemesi gerektiğini hissettirecek tatlı bir bakışla baktı ve devam etmesini bekledi. Shila onun gözlerinde kızmayacağını anlatan bakışları görünce gülümsedi ve masum bir ifadeyle baktı. '' Hem annem seni çok seviyor biliyor musun? Hep bunu söylüyor. Ve söylerken kocaman gülümsüyor her defasında. '' Dedi biraz çekingen halde. Rahul gözleri dolarak bakışlarını kaçırdı, bir iki dakika bekleyip derin bir nefes alıp verdikten sonra tekrar küçük kıza döndü ve gülümseyerek baktı. ''Hep ne söylüyor peki?'' Dedi gülümserken sesi titreyerek. Shila onun halini anlayarak eline elini koydu ve gülümsedi. Ardından gözlerine baktı ve başını eğerek ağlama der gibi gözlerini kapatıp açtı. ''Diyor ki, ben babanı çok seviyorum, o tanıdığım en güzel adam diyor. Annem seni hala çok seviyor.'' Dedi en anlamlı bakışlarıyla Rahul'ün elini tutarak. Rahul, gözleri ıslak, kızarmış halde, hala ilk cümlenin etkisinde, şaşkınca kaşlarını çatmış Shila'ya baktı bir süre. Ardından duyduğu şeyden emin olmak için kıza eğildi. ''Kimi çok seviyorum diyor?'' Dedi. Shila ona tebessümle bakarken başını olumlu şekilde salladı. Rahul gözlerini kısarak, boştaki eli dudaklarında gözleri kısık kafası allak bullak olmuş halde nefesi daralırken, Shila elini çekip kalktı ve koridorda koşarak gözden kayboldu. Rahul onun gittiğini bile fark etmeden, öylece oturup düşünürken, Shila koridorlarda dolaşıp su aramaya başladı. Bir hemşire kıza bir bardak su aradığını söylediğinde, hemşire ona kıyamayarak hemşire odasına götürüp, sebilden bir plastik bardağa su doldurup ellerine vermişti. Shila, dikkatle bardağı almış, sıkmamaya çalışarak geldiği yoldan geri dönüp Rahul'ün karşısında durmuştu. Elinde su bardağı ile sessizce Rahul'e üzülmüş halde bakarken, Rahul onu fark etmiş ve buruk bir gülümseme ile ona bakmıştı. Shila bu buruk gülümsemeye aynı şekilde karşılık vererek, iki elinde tuttuğu bardağı ona uzattı ve almasını bekledi. ''Biliyorum, anneme kırıldın, ama çok hasta. İyileşene kadar belli etme olur mu? Babam olduğunu bile bilmiyormuş gibi yapar mısın lütfen. Hatta düşündüm, hiç söylemedim tamam mı? Lütfen, onun üzülmesini istemiyorum. Sen de üzülüyorsun biliyorum, hatırım için olur mu? Hem bak, sana su getirdim, ağlama lütfen, seni üzmek istememiştim. Sadece annemin dediklerini anlatıyordum ben. Özür dilerim. Sana baba da demem sadece arkadaş oluruz istersen ama lütfen üzülme olur mu?'' Dedi. Rahul içi acıyarak onun yalvarışlarını sonuna kadar dinledi, ardından sessizce bardağı alıp yanına koydu ve kızın ellerini tutup kendine yaklaştırıp saçlarını okşayarak içindeki acıyla gözlerine baktı bu masum küçük meleğin. Ardından ellerinden tutup... ''Gel buraya'' Diyerek kendine çekti ve yavaşça şaşkın bakışlarla sarıldı küçük kıza. Saçlarını okşayarak öylece boşluğa baktı sadece. ''Senin bir suçun yok, özür dileme küçüğüm. Bu annenle bizim aramızda. Merak etme belli etmeyeceğim. Söz. Moralini bozacak bir şey olmayacak iyileşene kadar. Ama çok üzgünümki, maalesef ben senin baban olamam. Çok isterdim ama mümkün değil canım. Ama seni en az kendi kızım, Misha kadar sevdim. Bunu bil tamam mı? Ve bana istediğin gibi hitap edebilirsin. Kanka bile diyebilirsin. Sana sınır yok. Rahat ol miniğim.'' Dedi yumuşak alçak sesle. Shila geri çekilip üzgünce Rahul'e baktı ve kaşlarını çatarak ellerini geri itti bozularak. Ardından ciddiyetle durdu, baktı ve burnundan soluyarak yutkunduktan sonra parmağını kaldırdı. ''Benim annem hiç yalan söylemez. Beni istemiyorsan bunu söyleyebilirsin. Ama annem yalancı değil. Tamam mı? Gidiyorum ben.'' Deyip hızlı ve sert adımlarla kollarını birleştirip koridorun ucuna gitti. Annesinin olduğu odanın kapısının yanında duvara yaslanıp beklerken, aklına gelenle dikeldi ve bir anda koridordan koşarak geçip gözden kayboldu. Merdivenleri koşarak çıkıp üst kata ulaştığında, daha sakin bir ortam buldu ve şaşkınca etrafa bakmaya başladı. Henüz okuma yazma bilmediği için tabelaları okuyamıyordu. Bu yüzden birine sormak için biraz bekleyerek koridorda yürümeye başladı. Bir kaç dakika sonra, koridorda gençten mavi önlüklü bir kız belirdiğinde, Shila hemen koşarak yanına gitti ve yardım isteyen bir çekingenlikle baktı. Genç asistan küçük kıza bakıp gülümseyerek diz çöktü ve merakla bir yerinde bir şey olup olmadığını kontrol etti. ''Küçük arkadaşım, kayıp mı oldun sen? Annenle babanı bulalım mı? '' Dedi tatlı bir şekilde. Shila ona baktı ve gülümseyerek canı sıkkın halde derin bir iç çekti. ''Ben amcamı arıyorum, doktor o burada.''Dedi. Asistan kız ilgiyle gözlerini kıstı ve hangi doktorun yeğeni olabileceğini düşünmeye başladı. ''Kuzucum senin amcan kim acaba? Adını söyleyebilir misin?'' Dedi asistan kız. Shila Farhan'ı gözünün önüne getirdi ve parmağı dudağında düşünmeye başladı. ''II şey, adı Farhan, uzun böyle, sarı saçlı, ama sakalları sarı diil. Böyle havuç gibi. Şurasında böyle gri top gibi şeyleri var gözünün üstünde, küpesi vaar bu kulağında,yakışıklı çok, he bir de doktor. Hem de teyzemin kocası.'' Dedi. Asistan kız onun tarifine istemsiz gülerken, kim olduğunu anlayarak kıza elini uzattı ve yanağından makas aldı. ''Seni yerim ben, çok tatlısıın. Farhan hocayı diyorsun sen anladım. Odasındaydı o hadi gel bir bakalım.'' Dedi. Shila kızın eline çekinerek baktı ve ellerini göğsünde toplayıp kibarca gülümseyerek yanında yürümeyi tercih etti. Asistan kız bir üst kata giderken, tin tin arkasından takip etti ve sıra sıra odaların önünden geçip koridorun sonunda diğerlerinden daha şık bir oda kapısına geldiler. Kapının yanındaki tabelayı okuyabilmeyi çok isteyerek kızı izlerken, kız kapıyı tıklattı kibar ve saygılı bir şekilde. ''Farhan hocam? Müsait misiniz?'' Diye seslendi kapıyı açmadan. Shila sabırsızca onu izlerken, kız bir kez daha tekrarladı. Yine ses gelmeyince, Shila önüne geçti ve parmağını kaldırıp beklemesini istedi. ''Öff, dur bir. O benim amcam, ben içeri giricem bana bir şey demez. Merak etme, sana da kızmaz ben derim amcama.'' Dedi. Asistan kız şaşkınca gülerek onu izlerken, Shila kapıyı açtı ve zifiri karanlık odaya girdi. Farhan jaluzileri indirmiş, sedye de uyurken, onun içeri girdiğini duymamıştı. Shila karanlıkta yolunu bulmaya çalışarak el yordamıyla odada dolandı ve sonunda sedye de Farhan'a dokunarak buldu ve hemen seslenmeye başladı. ''Amcaa, Farhan amcaa. Amcaaa. Uyaan ben geldiim. Farhan amcaa.'' Dedi eliyle hafifçe sallayarak. Farhan irkilerek gözlerini açtı ve bir an durup karanlık odada olduğunu idrak ederek başını uyku sersemi çevirdi ve Shila'yı görünce ilk etapta inanamadı, ama sonra şaşırarak gerçek olduğunu anlayınca olduğu yerde doğrulup oturdu. ''Aaah, amcaam? Senin ne işin var hastane de kuzum?'' Dedi. Shila karanlıkta gülümseyerek ona bakarken, Farhan kalkıp ışığı yakıp jaluzileri açtı ve odayı aydınlatarak sedyeye tekrar oturdu. Shila gülümseyerek ona bakarken, Farhan ona kollarını uzattı ve yanına çağırdı. ''Amca annem çok hasta oldu. Teyzem babamı aradı, babamda annemi hastaneye getirdi. Doktorlar bakıyor şimdi. Bende babama kızdım sana geldim. Uyandırdım özür dilerim.'' Dedi Farhan'ın kucağına oturup boynuna sarılarak. Farhan Shila'ya sıkıca sarıldı ve sırtını sıvazladı. Saçlarından yanaklarından koklayarak öptü ve yüzünü ellerinin arasına alıp burnunu burnuna değdirdi. ''Aferin sana kuzum benim. Amcasının prensesi çok iyi yaptın. Söyle bakayım baban neden kızdırdı seni? Annene ne oldu? Anlat bakayım bebeğim.'' Dedi Shila'yı dizine oturtarak. Shila ona moralsizce baktı ve başını göğsüne yaslayıp iç çekti. ''Sabah annem ateşlenmiş, teyzem görmüş, babamı aradı, annem daha kötü olurken babam geldi. Hastaneye geldik. Sonra annemi doktorlar aldı, biz de bekliyorduk, konuştuk, annemin bana anlattıklarını söyledim, babam olduğunu bildiğimi yani. Onu hala sevdiğini. Ama bana baban değilim dedi. Anneme yalancı dedi. Amca benim annem yalancı değil. Hiç yalan söylemez. Babam beni istemiyor, kendi kızı varmış onun gibi sevmiş beni ama babam değilmiş. Hem ben ona, ona suda buldum. Üzülünce ağlayınca bir beyazlı abla buldum ona dedim bana bir odada bir bardak su verdi ona götürdüm bende. Ama kırdı beni. İstemiyorum onu. Sana da annem için geldim. Anneme bakar mısın amca lütfeen.'' Dedi alt dudağı sarkarak. Farhan kaşlarını çatarak Shila'yı dinlerken, yanağından koklayarak öptü ve ona belli etmeyerek gülümseyip burnunu tuttuktan sonra indirdi ve kendine sedyeden inerek askıdan önlüğünü alıp üzerine geçirdikten sonra, Shila'yı alıp omzuna oturttu ve ellerinden sıkıca tuttu. ''Farhan hava yollarına hoş geldiniz Shila sultanım. Şimdi annenin yanına uçuyoruuz. Sıkı tutun amcaya. Üç iki biirr!! Huuğ!!'' Diyerek Shila'ya oyun yapa yapa koridora çıktı ve ikisi beraber gülerken, kapı önündeki kıza sorun yok anlamında göz kırpıp hemen merdivenlere yöneldi. Shila onun omuzlarında kakır kakır gülerken, gelip geçen herkes onlara sevgiyle bakarak gülüyor ve hayran kalıyordu. Farhan iki kat aşağıya indiği sırada, koridora girdiği gibi telaşlı Rahul'ü görünce, ciddileşse de Shila'ya belli etmedi ve hızla Rahul'ün yanına gelip Shila'yı kucağına indirdi ve sıkıca tutarak Rahul'e baktı. ''Rahul? Hayırdır kardeşim?'' Dedi. Rahul kucağında Shila ile Farhan'ı görünce rahatlayarak kendini saldı ve Shila'ya endişeyle bakıp kolunu bacağını kontrol etti hemen. ''Farhan? Çok şükür onu bulmuşsun. Shila, kızım neredesin sen? Aklımı kaybediyordum az daha. Ortadan kayboldun bir anda. İyi Farhan amcanı bulabilmişsin. Bir yerine de bir şey olmamış. Off.'' Dedi. Shila ona kaşlarını çatarak baktı ve kolunu çekip Farhan'a sokuldu. ''Kızın değilim ben senin. Sen dedin. Git.'' Dedi. Farhan, Rahul'e biraz kızdığını ima eden bir bakış attı. Rahul bunu görünce ne yapabilirdim ifadesiyle baktığında, Farhan ona inanamaz halde baktı ve Shila'yı indirdi. ''Amcası, kuzum sen git bana kantinden bir bisküvi al tamam mı? Hadi koş. Bak orada asistan ablan var adı Basanti, ona söyle götürür o seni. Farhan hoca gönderdi yeğeniyim de yeter.'' Dedi cebinden para çıkarıp eline vererek. Shila parayı alıp koşarak asistan kızın yanına giderken, Farhan Rahul'e yaklaştı ve sesini alçaltarak Shila'nın uzaklaştığından emin olarak kenara çekti biraz. Rahul sıkıntıyla onunla beraber koridor sonunda duvar dibine geçtiğinde Farhan ona tek kaşını kaldırarak baktı. ''Rahul, sen ne dedin çocuğa dakika bir gol bir?'' Dedi ciddiyetle. Rahul gözlerini devirerek yüzünü ovdu ve Farhan'a çaresizce baktı. ''Ne deseydim abi? Eric'in çocuğuna baba olmayı kabul mü etseydim? Benimde bir onurum var. Tamam çocuğun günahı yok, ama kusura bakma o herifin çocuğuna babalık yapamam ben. Annesi Arishfa bile olsa. Gerçek bu.'' Dedi net şekilde. Farhan elini alnına koyup derin bir iç çekti ve sakinleşmeye çalışarak Rahul'e baktıktan sonra, elini Rahul'ün omzuna koydu ve Rahul'ün gergin ve karmaşık haldeki ifadesine anlayışla karşılık verdi. ''Güzel kardeşim tamam da, bunun yeri burası mı? Çocuğun annesi zaten hasta, sende iyice ateşe körükle gitmişsin. He desen ölür müydün? Çocuk bu ya he de avut annesi iyileşene kadar hoş tut. Korkmuş zaten yavrum.'' Dedi. Rahul sıkıntıyla bir çekti ve ellerini beline koyup, konuyu değiştirmeye karar verdi. ''Kardeşim, haklısın yeri değil, sonra konuşalım. Sen git Ari'ye bak lütfen. Havale geçiriyordu en son kaskatıydı. Kimse de bir saattir bir şey söylemiyor. Bir bak durumuna.'' Dedi. Farhan başıyla onaylayıp,koridorun başından koşarak onlara doğru gelen Shila'yı görmesiyle Rahul'ün omzuna dokundu ve kaşıyla çocuğu işaret etti. ''Ben Ari'ye bakıcam, sen git çocuğun gönlünü al hadi. O bisküviyi sana aldırdım çaktırma.'' Dedi kulağına. Farhan elini onun omzundan çekip uzaklaşırken, Shila koridorun ortasında durmuş, Farhan'ın gittiğini görünce Rahul'e anlık bir bakış atıp soluna dönmüştü. Boş bir banket bulup, hiç oralı olmayarak elinde çikolatalı bisküvi paketiyle oturmuş, sessizce yere bakarak, emanetine gerektiği gibi sıkı sıkı tutarak sahip çıkarken, ayaklarını sallamaya başlamıştı. Klasik bir çocuktu işte. Günahsız, hatalarıyla, masumiyetiyle ve sevimliliğiyle doldurulmaya hazır boş bir tahtaydı ve bilinçli yetişkinlerce bu minik boş tahta faydalı şeylerle doldurulmayı bekliyordu. Rahul, içinde yaşadığı pişmanlıkla hafif bir yamuk bir gülümseme ile bir süre onu izledi. Derin nefes aldıkça öne çıkan minik göğsünü ve yukarı kalkan omuzlarını, önüne düştükçe eliyle beceriksizce geri attığı saç tutamlarıyla mücadelesini, tutamlara sinir olarak ülfeyişini, beyaz spot ayakkabılar giydiği minik ayaklarını öne arkaya sallarken, önünden her insan geçtiğinde durup, saygıyla bekleyişini ve en çokta anlam vermeye çalışan gözlerle ortamı gözlemleyişini. Meraklılığının harmanlandığı merhametini izledi. Koridorun sonunda, tekerlekli sandalye de öksüren yaşlı bir teyzeyi fark edişini gördü. Gözlerini kıstı, göz bebekleri küçüldü, irisleri gerildi ve tebessümle dikkatini Shila'ya verdi. Shila elinde ki bisküvi ile kararsızlık içinde bir süre baktıktan sonra kalktı ve teyzenin yanına gitti. Sandalyenin yanına gidip, ellerini kolçağa koydu ve teyzeye hüzünlü bir gülümsemeyle baktı. Yaşlı kadın öksürüğü biraz hafifleyerek ona döndüğünde, bu minik kızın ona merhametle dolu bakışını fark ederek gülümsedi ve elini kaldırıp yanağına koydu. ''Merhaba tatlı kızım? Sende kimsin bakayım?'' Dedi incecik, titrek ve yorgun sesiyle. Dişlerinin bir bir onu terk etmesiyle dudakları içeri doğru eğilmiş, yüzünde kim bilir kaç yılın izleri olan sayılamayacak kadar çok çizgiler vardı. Shila ona gülümsedi ve minik elini, yaşlı kadının, kurumuş ve çizgilerle dolu zayıf elinin üstüne koydu. ''Merhaba, iyi misiniz? Merak ettim. Öksürüyordunuz da. Bir gelmek istedim yanınıza. Eğer istemezseniz giderim. Gerçekten. Rahatsız etmem ki.'' Dedi en saf ve içten haliyle usulca. İhtiyar kadın ona hayran hayran bakarak hafifçe güldü ve gülmesi hafif bir öksürükle tamamlandıktan sonra dudaklarını ıslatıp Shila'ya döndü. ''O ne demekmiş öyle bakayım? Senin gibi tatlı bir cimcimeyi kim istemez. Rahatsız eder misin sen insanı hiç? Benim melek kuzum. Hoşgeldin, söyle bakalım adın ne senin? Ne işin var buralarda?'' Dedi kadın bitkin şekilde. Shila bunları duyunca daha belirgin gülümsedi hemen. Gözleri kısılıp, yanaklarında iki koca gamze belirdi. Rahul onu izlemeye devam ederken bu detayı da gözden kaçırmamıştı elbette. Tıpkı kendininkiler gibi olan o iki koca çukuru görmemek içinde zaten kör olmak gerekirdi. İstemsiz hafifçe gülerek başını önüne eğdi ardından Shila'nın hareketlenmesiyle tekrar kaldırdı. Shila sandalye kolçağını tutmuş kadına gülümseyerek sevgiyle bir şeyler anlatıyordu bıdır bıdır. ''Teşekkür ederim teyzecim. Şey, size u getireyim ben hemen. Öksürüğünüze iyi gelir. Tamam hemen gelirim.'' Dedi. Yaşlı kadın onun bıdır bıdır konuşarak yardım etmeye hazır oluşuna gülerken, Shila bir anda yanından ayrılmış, daha gittiği hemşire odasına koşmuştu hemen. Dahaa önce hemşireyi izlediğinden, nasıl yapacağını öğrenmişti. Odayı bulduğu anda, kapıyı hemen yokladı ve ses gelmediğinden emin olunca, içeri sessizce süzüldü. Hiç belli etmeden tüm bu süreçte onu takip eden bir köşeden sessizce izleye Rahul, onun zekasına ve kurnazlığına hayran kalarak istemsiz sessizce gülmüştü. Shila odaya girdiği gibi sebile gitmiş, hemen yan tarafından bir bardak alıp, suyu yarı soğuk daha çok sıcak yaparak ılıtıp doldurmuştu. Teyzenin zaten olduğunu düşünerek, tam soğuk su götürmemeye karar vermişti. Plastik bardak suyla dolunca sebilin musluğundan çekti ve iki eliyle güzelce tutup odadan hemen ayrıldı. Koridora çıktığı gibi, az ilerisinde onu izleyen Rahul'ü fark etmeyerek hızlı ama sakin adımlarla ilerledi ve bulundukları koridora geri dönüp, doğruca teyzenin yanına gitti. Teyze ona yanağını sıkarak güldükten sonra bardağı alıp suyu kafasına dikti ve ardından derin bir rahatlam gelmiş gibi uzun bir oh çekti. ''OOohh, nasıl iyi geldi. Şifalı su bu. Benim tatlı kızım benim için bulmuş getirmiş, ben şimdi nasıl iyileşirim biliyor musun? Çok teşekkür ederim güzel meleğim.''Dedi pamuk gibi gülümseyerek. Shila gururla elleri arkasında sağa sola sallanırken, sağ ayağını da öne arkaya sallayarak kıkırdıyordu. ''Önemli değil ki, sen büyüksün, annem hep büyüklere yardım etmeliyiz, saygı ve ilgi göstermeliyiz. Bir gün bizde onların yerinde olacağız. Yaşlılar bizim velinimetimizdir der. Hele sizin gibi hasta olanlar çok daha üzer hep beni. Hepiniz iyi olsanız keşke. Bir sihirli değneğim olsa hepinize dokunup iyileştirebilsem keşke.'' Dedi çocuk aklıyla. Yaşlı kadın gururla ona baktı ve elini kendi buruşuk ellerinin arasına alıp Shila'ya bir öğretmen şefkatiyle baktı. ''Aferin sana, ne güzel şeyler öğrenmişsin annenden. Çok bilgili ve doğru bir kadınmış. Çok sevdim anneni. Ve sende en az onun kadar akıllı ve bilgilisin küçük meleğim. Büyüdüğünde de hep böyle ol tamam mı canım? Çok güzelsin sen. Hem annen demişken, doğru ya, senin annen baban nerede bakayım? Tek başına değilsin inşallah buralarda yavrucuğum.'' Dedi yaşlı kadın Shila'nın yanaklarını sıkarak severken. Shila, yaşlı kadının etrafa bakışlarını fark edip kendi de ona eşlik ettiği zaman ancak Rahul'ün onu izlediğini fark etmiş, yüzü ciddileşerek Teyzeye dönmüştü hemen. Hala kızgındı Rahul'e. Kolay kolay da affetmeyecekti işte. Teyzeye bakıp derin bir iç çekti ve mahsun mahsun yere bakmaya başlayarak teyzenin meraklı bakışlarına son verdi. ''Annem burada, ama çok hasta. Amcam doktor ona bakıyor şimdi. Babam da....O zaten beni istemiyor. Boşver. Ben annemi bekliyorum teyzecim burada.'' Dedi. Yaşlı teyze içi ezilerek ona baktı ve Shila'yı dizine dokunarak çağırıp kucağına oturttuktan sonra, güzelce sarılıp saçlarını okşadı. ''Demek sen anneni bekliyorsun, kıyamam sana ben minik kuzucuğum. Bak şimdi, dinle beni, ben annen için bol bol dua edeceğim tamam mı? Ama benimle beraber sende edeceksin. Sen sabisin, meleksin, safsın kuzucuğum. Senin duan hemen kabul olur. Hadi bakalım, hazır mısın edelim mi duamızı?'' Dedi. Shila yüzü aydınlanarak ona baktığında, yaşlı kadın, sanldayeyi düğmeden ilerletti ve kucağında Shila ile ilerlemeye başladı. Rahul arkalarından sessizce ilerlerken, nereye gittiklerini deli gibi merak etmişti. Muhteşem ikili asansörden inip, hastanenin bahçesindeki tanrı sunağına gittiklerinde, Rahul şefkatli bir gülümseme ile elleri ceplerinde onları izledi. Yaşlı kadın durduklarında Shila'nın saçlarını iki yandan iki örgü yaptı ve bileğindeki bileklikleri çözüp uçlarına bağladı. Shila ona kocaman gülümseyerek baktı ve dikkatle kucağından inip, cebindeki bisküvileri sunağa götürüp ellerini birleştirdi. Yaşlı kadın ona başıyla onaylayarak gülümsedikten sonra, ikisi de gözlerini yumdu ve dua etmeye başladılar. O anda Shila'nın umut ve endişe dolu ince sesi ilişti kulaklarına az ilerideki sunaktan... ''Hey Tanrım, biliyorum sana çok fazla dua etmiyorum. Ama ben dua bilmem ki. Eğer bana kızdıysan özür dilerim. Ama annem çok hasta. Lütfen onu iyileştir. Bak sana büsküvi getirdim, başka bir şeyim yoktu napiyim. Annem bir şey hediye etmek her zaman bereketli olur derdi. Duanı daha da bollukla doldurur, şansla kutsar derdi. Bende de bir tek büsküvi vardı. Bunu kabul edip, annemi iyileştirir misin? Hem ben onu çok özledim. Nolur annemi bana geri ver Tanrım. Nolur. Jai Shri Ram, Jai Hind.'' Dedi en sevimli, en çaresiz haliyle. Dua ettikçe sesi titremeye başlarken, gülümsemesini bozmamış, sakince Tanrı'ya durumunu bile açıklamış, dili döndüğünce annesi için yalvarmıştı. Rahul gözleri dolarak onu izlerken, yüzündeki gülümseme de buruklaşmıştı. Sessizce içeri gitti, kantine girdi bir kutu süt aldı ve geri dönüp sunaktaki Shila'nın yanına geçip, paketi açıp sütü Tanrı heykelinin başından aşağı yavaşça döküp, gerçek hediyeyi Shila adına sundu sessizce. Shila şırıl şırıl akıp, taş heykelin üstüne çarparak süzülen sütün sesiyle gözlerini açtı ve şaşkınca dönüp Rahul'e baktı. Rahul istikrarla sütü döktü ve ellerini birleştirip gözlerini kapadıktan sonra, Shila'nın yanında diz çöküp fısıldamaya başladı. '' Hey Tanrım, Biliyorum, uzun zamandır senden uzağım. Affına sığınıyorum. Ve senden, benim için, ve daha bir çok kişi için değerli olan, anne olan, kardeş olan, nefes olan, evlat olan ve.....Hayatın ta kendisi olan kişi için, Arishfa için şifa diliyorum. Ona yardım et, bu süreçte elinden tut, ona kuvvet ver. Ona herkesin ihtiyacı var. En çok...En çok...En çokta benim....Ey Tanrım, Arishfa'yı yalnız bırakma. O melek gibidir. Kimseye zararı yoktur. İyilik ister sadece. Onun şifanla kutsa. Jai Shri Ram, Jai Hind.'' Dedi. Shila gözleri dolu, kaşları burulmuş, sessizce onu izlerken, hafif bir iç çekti, ardından elini çekingence uzatıp, usulca omzuna koyup minnetle ona baktı. Rahul, omzunda hissettiği, minik, sıcak bu dokunuşla sakince gözlerini açtı, ardından ellerini indirip başını sakince çevirip Shila'ya baktı. Shila'nın tarafındaki kolunu kaldırdı ve Shila'ya başıyla ona gelmesini işaret ederek gülümsedi. Shila ona başını hafif eğip tebessümsü bir ifadeyle baktı bir an. Ardından yaklaştı, kolunu usulca ensesine doğru uzattı ve yanında durdu. Rahul yandan ona baktı bir süre. Hafif rüzgarla süzülen saç tellerine, Tanrı heykeline umut dolu bir gülümsemeyle bakan gözlerini, ardından, elbisesinin daha alışamadığı kuşağını omzundan şirin ve kibarca atışını. Teninde yayılan, ıslak mendil ve pudra kokusuyla, Misha'nın bebekliğini hatırlayan Rahul, kolunu Shila'nın karnına doğru uzatarak belinden sardı ve gülümseyerek heykele döndü. ''Tanrı Krishna bizi duydu. Hatta en çok seni duydu. İnan bana, annen eskisinden de iyi olacak. Tanrı Krishna senin gibi masum bir yüreğin duasını geri çevirmez. Seni kesinlikle kırmayacaktır. Artık rahatla ve biraz dinlen tamam mı? Çok yoruldun sen de, annen böyle görmesin seni. Eve gidelim gel bakalım bal böceği.'' Dedi tatlı, sevgili ve şefkatli bir sesle. Shila kolunu biraz daha sıkıp gülümseyerek Rahul'e baktı ardından başını usulca onunkine yasladı. Evet artık eve gitmeye hazırdı, içi daha rahattı. Arkada onları izleyen teyze ise, bir şeyleri anlamış halde gülümseyerek onları izlerken, sessizce sandalyesini sürüp gitti. Shila ve Rahul ise, kafa kafaya Tanrı heykeline bakmaya devam ettiler sessizlik ve huşu içinde. Shila sadece başıyla onayladı Rahul'ü. Sanki anın büyüsünden anlar gibi tek kelime etmemişti. Rahul' de buna huzuru hissederek eşlik etmiş, öylece önlerindeki Tanrı'yla sessizlik sohbetlerine devam etmişlerdi. Ama onlarınki daha çok sessiz yakarışlar ve çığlıklardı. Bir fısıltı gibi bazen o en büyük çığlıklar derler ya, işte onlarınki de aynı o hesaptı ve ikisi de bu andan çok minnettardı.
BÖLÜM SONU
|
0% |