Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Güvenli Yere Ulaşmak İçin

@bayanlamjarred9485

Sabaha karşı sokakta yorgun adımlarla ilerledi. Hava henüz karanlıktı, yanındaki yorgun ve uykusu gelmiş kızının sessizce onu izleyişine baktı. Kollarını beline sarmış, başını göğsüne doğru yaslamış öyle yürüyordu. Saçlarını okşadı küçük kızının.Öptü koklayarak. Bu kadar güzel koktuğunu unutmuştu sanki. Ondan o kadar ayrı bırakılmıştı ki. Kızına ne yapsa doyamayacağına inanıyordu. Küçük kızı yarı açık gözlerle gülümseyerek ona baktı. O an ne kadar yorulduğunu daha net görmüş oldu. Onu daha fazla yürütemezdi. Bir şeyler düşünmeliydi. Boş sokakta etrafına bakındı. Buralara yabancıydı. Nereye gidebileceğini bilmiyordu. Daha da önemlisi hiç parası da yoktu. İlk evela para bulması şarttı. Sonra da kalacak yer ayarlamak kalıyordu geriye. Bu düşünceler içinde sıkıntıyla etrafa göz gezdirdikten sonra derin bir iç çekip tekrar kızına eğildi.

''Bebeğim, çok yoruldun biliyorum. Söz bir yer bulacağım, lütfen biraz daha dayan olur mu?''Dedi. Küçük kız anlayışlı bir gülümseme ile baktı. O anda o gülümseme Arishfa'ya öyle tandık geldi ki. İçinde yükselen dalgalara engel olamadı. Onu en son ne zaman gördüğünü hatırlamaya çalıştı. Zaman meftumu bile mahvolmuştu. Çocuğuna baktı, kaç yaşındaydı? Tahmin etmeye çalıştı. Yedi, sekiz? Evet o civarda olmalıydı. O halde yedi ya da sekiz yıldır onu görmediği anlamına geliyordu bu. Daha doğrusu göremediği.

İçine bir acı çöreklendi. Dalgalar daha da yükseldi. Tuzlu sular gözlerine hücum etti. Kalbinin ağır geldiğini hissetti. Derin, boğuk bir iç çekti ve gözlerini sıkıp açtı. Önce ağarmakta olan gökyüzüne, sonra gülümseyerek kolunu sardığı kızına baktı. Kızı ise sessizce, halini anlamış gibi onu izliyordu.

''Anne? İyi misin?'' Dedi yorgun ve tatlı sesiyle. Adeta huzur veren bir melodi gibi doldu kulaklarına kızının sesi. Acısını hafifletti, dalgalarını uslandırdı. Kalbini yumuşattı. Çenesine koydu elini ve burnundan öptü.

''İyiyim canım, sorun yok. Çok önceleri tanıdığım birini anımsadım sadece. Çok sevdiğim ve değer verdiğim, çok ama çok özel birini.''Dedi. Kızının anlamasını beklemiyordu. Sadece ona çok ihtiyaç duyuyordu. Şuan, bu çaresizliğin içinde yanında olması için canını bile verirdi. Kızına kolunu sıkıca sardı ve yürümeye devam ederek düşündü.

-Şuan sana ulaşabilmek için canımı bile verebileceğimi bilmemen ne acı. Ama sana öyle ihtiyacım var ki, bunu anlatmam mümkün değil. Keşke şuan nerede olduğunu bilebilsem, keşke bilebilsem ve onu senin güvenli kollarına bırakabilsem. Neredesin Hero, neredesin?-

Dolan gözlerini kızından gizleyerek çarçabuk kuruladı ve yürümeye devam etti. Uyuşuk adımlarla boş ve yarı aydınlık sokakta ilerlerken, arada bir yanından geçen taksilere içi giderek bakıyor ama parası olmadığı için fark etmemiş gibi davranmak zorunda kalıyordu. Şuan en azından bir telefon bulabilse o bile yetecekti aslında. Kablolusuna bile razıydı. Açık bir dükkan olsa, belki bir arama yapabilirdi.Aadhya'yı arayabilirdi. Ama şöyle bir bakındığı anda, anladı ki her yer kapı duvar.

-Ah be Aadhya, sana bir alo desem, herşey ne kadar kolaylaşmaya başlayacak. Hemen, bizi almaya gelirsin, bilirim. Ortada bırakmazsın bu halde. Canım arkadaşım, bir telefon bulabilsem, anında senden yardım isteyeceğim inanki. Ama yok, her yer karanlık, kapı duvar. Bizim için yapabilirsen dua et Aadhya. Yüce Krishna'dan bizi korumasını iste. Şuan senden başkasından isteyemem bunu. Beni anlayan, hisseden can arkadaşım, elimden geleni yapıyorum. Ama gittikçe zorlaşıyor. Sana ve Hero'ya çok ihtiyacım var. Dilerim, Tanrı Krishna, bunca zaman sonra, en ihtiyacım olduğu zamanda bizi bir araya getirsin. Tek duam bu.-

Düşünceler içinde kızıyla sarmaş dolaş yürürken, gittikçe gün açtı ve güneş sıcacık yüzünü göstermeye başladı. O anlarda geride bıraktığı kabus evinde ise, kafasına şamdanla vurduğu kadın kendine gelmiş, sağlık ekipleri dikişini atıyordu. Oğlu ayakta durmadan volta atarken, kızı ise morali bozuk halde onları izliyordu. Sonunda dönenmeyi bırakan oğlu, sağlık ekipleri işlerini bitirince annesine baktı ve öfkeyle burnundan soludu.

''Kaçmasına nasıl müsaade edersin anne. Hadi kaçmasına engel olamadın, çocuğu almasına nasıl engel olamazsın. O çocuk bizim kurtuluş biletimizdi. Ve eğer o adama ulaşacak olursa, biletimizi kaybederiz. Çocuğu kaybetmemeliydin anne. Sana güvenmekle hata ettim. Koca Ülke de kimbilir hangi cehennemdeler şuan. Beş parasız ve telefonsuz halde hem de. Teşekkürler anne!''

Diye haykırdı. Annesi sinirle ona baktı ve dikiş atılıp pansuman yapılmış yarasını tutarak burnundan solumaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı ve oda sesini yükseltti.

''Ben senin karının bakıcısı değilim. Hele karın olacak o sürtüğün piçinin hiç değilim. Kendi torunum bile değil. Yeter artık! Sekiz yıldır dadılık yaptım! Ama hiç bir zaman seni memnun edemedim. Sen her gün dışarıda nerede olduğun belli değilken, ben o ikisiyle uğraşmaktan bıktım Eric! Şu halime bak, o kaltak kafamda şamdan kırdı! Anneni yaraladı! Ama sen hala karıcığın için endişeleniyorsun! Bir annen olduğunu hatırlaman gerek artık! Senin ailen benim Eric! O kaltak ve piçi değil! Eğer onları hala çok istiyorsan kendi başına bulman gerek! Artık ben yokum. Şimdi nerede istersen orada arayabilirsin. En azından artık vicdanım rahat olabileceğim. Yaptıklarımın altında ezilmekten kurtuldum! Tanrıya şükür!'' Dedi.

Annesinin bu isyan çıkışına şok olan Eric, inanamaz halde sinirden gülmeye başladı. Kız kardeşi Evangeline ise gözlerini devirerek bıkkın halde sadece kafasını sallamakla yetindi. Annesi ise diğer tarafına dönmüş, bacak bacak üstüne atmış bir eli kafasında öylece öfkeli bir hald oturuyor ve Eric'e bir kere bile bakmıyordu. Eric sinirle odadan çıktı ve arabasına atlayıp evden uzaklaştı. Kız kardeşi Evangeline annesine bakıp, hak verircesine bir iç çekti.

''Bu bir gün olacaktı anne. Er ya da geç. Senin hatan değildi. Arishfa'yı burada zorla tutması hataydı en başta. Onu durdurmalıydık. O zavallı kadına çok acı çektirdi bizi kullanarak. Ve masum küçük çocuğa da. Bence olması gereken oldu. Rahatla. Artık onun maşası olmak zorunda değiliz.'' Dedi.

İçine gömüldüğü eski, kadife berjerden kalktığı sırada annesi de onunla beraber kalktı ve ona katılan bir ifadeyle koluna girdi.

''Haklısın, bu özgürlüğü hak etti o kız. Yaptıklarımız elbet bir gün son bulacaktı. Hadi gel gidip bir şeyler içelim. Yakında hapse girebiliriz, vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz.'' Dedi Clarissa.

Evangeline gülümseyerek annesinin koluna girmesiyle ona sokuldu ve kıkırdayarak annesiyle salondan ayrılıp evi terk etti. Bu akşam ikisininde birer kadeh içkiye ihtiyacı olduğu kesindi. Anne kız arabayla güzel bir barın yolunu tutmak üzere tam arabayı çalıştıracakken, Evangeline bir an için durdu ve tekrar eve girdi. Eric'in sakladığı yerdeki Arishfa'ya ait telefonu, cüzdanı, Shila'nn kimliğini, doğum belgesini ve geri kalan gerekli şeyleri alıp hızlıca arabaya döndü. Elindekileri annesine sallayarak gösterip son bir görev imasında bulundu.

''Belki onu yolda bir yerde görürüz. Bunları almasını sağlarız. Bunlara ihtiyacı var.''Dedi. Annesi ona memnuniyetle baktı ve dizini gururla sıktı.

''İyi düşündün. Yanımızda bulundurmak iyi olur. Hadi gidelim.'' Dedi. Evangeline elindekileri torpidoya koyup gaza bastı ve evi arkalarında bırakıp yeni açmış günde yolun ilerisine doğru hızlıca ilerleyerek gözden kayboldular.

Sabah saat yediyi vururken, Arishfa, yarı uyur halde, kucağına aldığı kızıyla halsizce kasaba sokaklarında dolanırken, etrafında açılmaya başlayan mekanlara dikkat kesildi. Hangisini seçmeliydi? Aadhya'yı acilen araması gerekiyordu ama hangi dükkan onun halinden anlardı? Emin olamadı. Özgüveni ve güvensizliği arşı endam ederken, ürkekçe mekanlara bakarak kaldırımda ilerlemeye devam etti. Küçük kızı kucağında uyurken, sırtını ve saçlarını okşayıp onunla düşüncelerini paylaştı. O duyamasa da.

''Hangisine girmeliyiz bebeğim? Sen hangisini seçerdin? Tabii ki şekerci, ya da pastaneyi. Aadhya teyzene bir an önce ulaşmalıyız bir tanem. Seni bir an önce babana götürmem gerek. Hindistan'a geri dönemediğimiz her dakika, bizim tehlike daha da artıyor. Babana ihtiyacımız var. Annene güvenmelisin, bunu senin için yapmak zorundayım. Birini seçmeliyim. Bana şans dile kuzucuğum.'' Dedi.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra, cesaretini topladı ve kir içindeki yalın ayakları, dağınık saçları, kirli pijaması ve kendiyle aynı halde kucağında uyuyan kızıyla, ilk önüne gelen dükkana girdi. Burası bir kırtasiyeydi. tedirgince etrafa bakmaya başladı. Kalemler, silgiler, defterler, renkli kartonlar, boyalar ve dahasıyla dolu rafları gördü. İleride bir fotokopi makinesi bulunuyordu. Onun diğer tarafında da arka tarafa giden bir geçit. Tam o anda geçitten biri çıktı. Boncuk perdenin şıkırtılarıyla yerinde sıçrayan Arishfa, ürkekçe ona doğru merakla bakan orta yaşlı, gözlüklü ufak tefek kadına bakarak biraz geri çekildi. Kızına daha sıkı sarılarak kadına temkinli bir şekilde bakarken, kadın onların halini fark ederek onlara bir iki adım yaklaşıp olduğu yerde kaldı. İçi acıyarak bu çaresiz anne kıza bakarken, gözleri doldu ve dudakları aşağı doğru büküldü.

Onlara yardım edebilmek için, çekinerek elini Arishfaya uzattı. Arishfa bir an için bu hareketle kendini geri çekti ve ele tedirgince bakıp, tekrar kadının yüzüne çevirdi bakışlarını. Kadın başını yana eğdi ve şefkatle gülümsedi.

''Korkma canım, size zarar vermeyeceğim. Gel, hadi. Sana yardım etmek istiyorum.''Dedi. Sesi sevgi dolu, şefkatli ve sıcaktı. Arishfa kendi annesini hatırladı. Kim bilir ne haldeydi. Ne kadar üzgündü. Resmen kaybolup gitmişti bir anda onunda hayatından. O çok sevdiği pastane gibi olan kokusu burnunda tüttü. Karşısındaki kadının omuzlarındaki beyaz saçlarına baktkça annesin ipek gibi saçları canlandı gözünde. Seslice yutkundu ve kadının eline bir kez daha bakıp bir iki adım yaklaştı.

''Te- teşekkürler efendim. Telefonunuzu ku-kullansam yeterli.'' Dedi çıkmaya korkan, içine kaçmış haldeki sesiyle ürkekçe. Kadın anlayışla gülümsedi ve telefonun yerini göstererek elini ileri doğru tezgah tarafına uzattı.

''Elbette canım, gel, telefon burada. Ah Tanrım, şu ufaklığın haline bak, ne kadar yorgun ve bitkin. Size ne oldu böyle?'' Dedi kadın endişeli bir merakla. Arishfa çekingence kadını takip ederken, bir yandan dışarıyı da izliyordu. Bir anda gördüğü tanıdık bir arabanın geçmesiyle eğildi ve tezgahın ardına sindi. Kucağında kızıyla öylece çöktüğünde kadın ona içi parçalanarak baktı. Arishfa ise çaresizce kadına baktı.

''Gitti mi?''Dedi titreyen alçak sesiyle. Neredeyse fısıldamıştı. Kadın yolu gören camekana baktı ve anlam verememiş halde tekrar Arishfa'ya döndü.

''Kimden bahsediyorsun hiç bir fikrim yok, ama korktuğun her kimse çoktan gitti. Bak yol bomboş, kimse yok. Rahatlayabilirsin hayatım.''Dedi tatlı bir şekilde. Arishfa ona sorgulayan bir bakış attı, ardından tezgahın ucunda, kasanın yanında duran telefonu gördü. Hemen kalkıp telefona gitti ve dönüp kadına baktı. Kadın onay verince, kucağındaki kızına sarılarak oturdu ve numarayı tuşlamaya başladı. Heyecanla her dıtlama sonunda Aadhya'nın sesini duymayı beklerken, kadın ona yardımcı olmak için Shila'yı almayı denedi ama Arishfa korkuyla sımsıkı sarılarak, kendisiyle beraber kızını anında geri çekip, kocaman açılmış gözlerle kadına baktı.

Kadıncağız onun tir tir titreyerek, nefes nefese kızını çekmesini gördüğü anda geri çekildi ve ellerini kaldırıp teslim olduğunu göstererek sakinleşmesi için bir kaç adım uzaklaştı. O anda telefon açıldı ve Aadhya'nın uykulu sesi duyuldu.

''Alo?'' Arishfa heyecanla telefona sindi ve sağındaki camekandan dışarıyı kontrol ederek, alçak sesle cevap verdi.

''Aadhya?'' Dedi bir nefeste. Aadhya duyduğu tanıdık sesle olduğu yere çakılırken, gözleri kocaman açıldı ve uykusu anında açıldı.

''Ari? Sen misin?'' Dedi heyecanla. Arishfa rahatlayarak gözlerini kapatıp açtı ve derin bir nefes verdi.

''Benim. Aadhya, yardım et bana. Lütfen.'' Dedi titrek, alçak ve panik halde çıkan sesiyle. Bu sesi duymasıyla kendisi de telaşlanan Aadhya olduğu yerde dikeldi ve arkadaşını sakinleştirmeyi akıl etti.

''Tamam canım, sakin ol buradayım. Neler oldu anlat bana, hadi.'' Dedi huzur verici bir ses tonu ayarlamaya çalışarak. Fakat Arishfa onun halini hemen anlamıştı. Onu yıllardır tanıyordu. Sesini ayarlamaya çalışmasını hemen anlardı. Çaresizce gülümsedi ve gözleri dolarak yukarıya çevirdi bakışlarını.

''Vaktim yok Aadhya. Acilen gelmen gerek. Lütfen.'' Dedi yalvararak. Aadhya onun sesindeki ağlamaklı hali fark edince hemen durumu ele almaya çalıştı.

''Kuzum, neredesin sen?'' Dedi direk. Arishfa biraz rahatlayarak adresi verdi ve telefona daha da eğildi.

''Aadhya, ona ulaşman gerek.'' Dedi kadına duyurmamaya çalışarak. Aadhya anlamayarak kaşlarını çattı.

''Kime Ari?'' Dedi. Aklında bir isim vardı ama emin olması gerekiyordu.

''Hero.'' Dedi Arishfa sadece. Aadhya'nın bu kelimeden anlayacağını biliyordu. Aadhya kim olduğundan emin olduğu anda gözleri büyüse de hemen toparlandı.

''Bunu gelince konuşalım Ari. Sen şimdi gidebildiğin kadar uzakta bir motele git. Ben gelince parasını ödeyeceğim. Ve oraya gittiğinde beni ara, yerini haber ver. Anlaştık mı?'' Dedi sakince.

Arishfa onu anlayarak kadına ve tekrar dışarı baktı, ardından Aadhya'nın planına teslim oldu.

''Tamam, çabuk ol. Motelde görüşürüz.'' Dedi. Aadhya rahatlayarak kendini biraz saldı ve yüzüne bir tebessüm yayıldı.

''Güzel, görüşürüz.'' Dedi ve telefonu kapattılar. Arishfa telefonu kapatır kapatmaz hemen kızını yeniden güzelce kucakladı ve hızlıca kırtasiyenin kapısına yöneldi. Yanındaki kadın hiç bir şey anlamamış halde peşinden gidip bu halde gitmemesi konusunda onu uyarmaya çalıştı.

''Tatlım, bu halde nereye gidiyorsun? Ne kadar gidebileceksin? Lütfen burada kal. Arkada bir oda var orada dinlenin. Bu halde sokağa çıkma canım.'' Dedi.

Arishfa yara içindeki ayaklarına, cam yansımasındaki haline baktı. Kadın çok haklıydı, ama başka çareside yoktu. Kadına minnetle gülümseyip elini sıktı ve hızlıca kırtasiyeden ayrıldı. Kucağında uyuyan kızıyla yalın ayak kaldırımda hızlıca ilerlerken, bir an önce bulunduğu bölgeden uzaklaşabilecek bir yol düşünüyordu. O anda kadın yeniden arkasından geldi ve Arishfa'ya bir miktar para verip dükkanına döndü. Tek kelime etmemişti. Sadece parayı eline sıkıştırıp gitmişti. Arishfa tek elindeki paraya baktı. Taksiye fazlasıyla yeterdi. Hemen yola bakınmaya başladı. Bir taksi durdurabilmek için tetikte beklerken, az ileride tanıdık gümüş sedanı görmesiyle panikleyip koşar adım kaldırımda ilerlemeye başlaması bir oldu. Korku içinde kızına ahtapot gibi sarılarak koşarken, hemen yanına yaklaşmakta olan taksiyi fark etti. Alelacele arabayı durdurdu ve içine daldı. Şoför ona şaşkınca bakarken, nefes nefese korku içinde adama baktı.

''Lütfen durmayın, gidin. Lütfen.'' Dedi yalvararak. Ardından dönüp arka camdan gümüş sedana baktı. Tanrıya şükür yan yola sapmıştı. Şoför ise olana anlam veremeyerek sürmeye başladığında, her kilometre de rahatlamak için uzaklığı hesapladı. Sonunda kasabadan çıkıp, iki tarafı orman olan yolda ilerlerken, kızını dizine yatırdı ve şoföre baktı.

''Lütfen gidebileceğiniz, en uzak motele gidin. Hayatımızı kurtardığınız için size minnettar olacağım lütfen.'' Dedi. Şoför sadece kafasıyla onayladı ve biraz daha hızlanarak yakındaki kasabaya doğru sürdü. İki üç saatlik bir yoldan sonra, yakındaki kasabaya gelmiş, orayı da geçerek, yeniden ağaçlıklı bir yolda ilerlemeye başlamışlardı. Arishfa bunu görerek biraz rahatlamış ve koltukta kendini salarak yorgunluğunu daha yoğun hissetmeye başlamıştı. Kafasını geriye atıp kuş uykusu yapmaya başladığında, şoför ona içinde buruklukla bakıp, yola devam etti. Kim bilir neler yaşamıştı bu zavalladı genç kadın, hiç bir fikri yoktu. Ama hali harabtı bu ortadaydı.

Üç dört saatlik bir yolculuğun ardından, tam dört kasaba geçmişlerdi. Arishfa takside kuş uykusundan kalktı ve akşam üzeri olmaya başlayan havaya bakıp, şoföre döndü.

''Buralarda bir motelde durabiliriz. Size çok teşekkür ederim. Kızımın ve benim hayatımızı kurtardınız.'' Dedi. Şoför orta aynadan gülümseyerek baktı ve kasaba dışında kalan motele çekip arkaya döndü.

''Ne yaşadınız bilmiyorum ama, umarım her şey yoluna girer. Hadi gidin. Ufaklıkta çok yorulmuş. Paranız sizde kalsın, bir insanın hayatını kurtarmış olmayı tercih ederim. Dikkat edin. İyi günler hanımefendi.'' Dedi.

Arishfa minnetle baktı ve hızlıca kızını alıp arabadan indi. Motele doğru arkasına bile bakmadan koşar adım gitti ve kapıdan geçip lobiye attı hemen kendini. Lobideki kız onları görünce ilk etapta bir anlık korktu ama sonra sadece bir anne kız olduğunu fark edince telaşla ilgilenmeye çalıştı.

''İyi günler nasıl yardımcı olabilirim?'' Dedi. Arishfa danışma masasına iyice sindi ve kızın gözlerine bakıp yumuşak bir ifade takındı.

''Fark edilmeden kalabileceğimiz bir oda var mı? Parasının bir kısmını şimdi verebilirim. Kalanını da yarın arkadaşım getirecek yemin ederim. Lütfen, gidecek hiç bir yerimiz yok.'' Dedi.

Danışmadaki kız içi sızlayarak hallerine baktı ve ardından bilgisayara döndü. En sakin ve dipte kalan odayı kontrol edip gık demeden anahtarı uzattı. Arishfa memnuniyetle gülümsedi ve elindeki tüm parayı danışma masasına koydu. Kız içinden çok azıcık bir kısmını alıp geri kalanını Arishfa'ya iade edip gönderdi. Arishfa hızlıca koridora çıkıp, kızıyla odalarına doğru ilerledi. Koridorun sonunda, arka tarafta kalan, en üst kattaki odaya geçti ve içeri girip kapıyı zımbazınk kilitleyip, kızını yataklardan birine yatırdı.

Kızının dinlendiğinden emin olduktan sonra, perdeleri çekti, pencereleri kontrol etti ve kendini nihayet yumuşak olan tekli koltuğa bırakıp biraz soluklanmaya başladı. Soluklandığı sırada aklında dönen numarayla,arayıp aramama arasında gidip geldi. Sonunda dayanamadı ve oda telefonunun yanına gitti ve derin bir nefes alıp ahizeyi kaldırıp, tuşlara tedirgin şekilde bastı ve beklemeye başladı. Açacak mıydı? Açarsa? Aklında bir sürü ihtimal dolandı. Telefon her dıtladığında, kalbi daha hızlı atarken, telefon bir anda açıldı. Sesi kulaklarına dolduğu an gözlerinden yaşlar süzülürken, elleri şiddetle titremeye başladı. Hiç değişmemişti sesi. Hiç. Hala yumuşak, karizmatik ve huzur doluydu. Ahizeyi acı içinde sıkarken bir kez daha işitti o hayran olduğu sesi.

'' Alo? Kimsiniz?'' Dedi ses. Arishfa, o anda ahizeyi fırlatır gibi bıraktı ve iki eliyle ağzını sıkıca kapatıp, gözlerini sıkar halde, oturduğu yatakta ağlamaya başladı. Gözünden akan her yaş, ellerine ateş olup düşerken, yıllar sonra sesini duymasıyla, yüreğine saplanmış olan hançer, yarasının içinde dönmeye, bir türlü kabuk bağlayamamış olan yarasını yeniden kanatmaya başladı. Kalbindeki sızıyla göz yaşları birbiri ardına ellerine inerken, başını çevirip kızına baktı ardından, diğer tarafa dönüp ahizeye baktı. Titreyen sağ elini uzatıp, ahizeyi tuttu ve gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak kaldırdı ve telefona doğru götürdü ama kapatamadı.Hala sol eli ağzında ağlarken, başını çevirdi ve ahizeyi el yordamıyla yerine koyup, acele içinde telefonu kapattı.

Telefon kapanır kapanmaz elini ağzından çekti ve güçlü bir hıçkırık fırladı ağzından. İki eliyle yatağa dayanmış kafası önünde öylece ağlarken, sağ elini kaldırdı ve dışıyla burnunu silip, etrafa bakınarak daha içten ve sesi alçalmış halde aklına gelenle yatağın başına yaslandı ve gözlerini boşluğa dikip, kurumuş dudaklarını araladıktan sonra, gözlerini kapattı ve gülümseyerek onu yanında hayal etti.

Yem yeşil bir tepede bir ev gördü. Beyaz perdeleri rüzgarla yatakta uzanırken tenini okşuyor, güneş en tatlı haliyle ona günaydın diyordu. Gülümseyerek gözlerini araladı, yatakta doğruldu ve başlığa yaslanıp, odanın diğer tarafından gelen piyano sesini fark etti. Bu onların şarkısıydı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayılırken, melodiyi dinledi ve oturduğu yerde ellerini sol dizinde birleştirdikten sonra keyifle sözlerin dudaklarından dökülmesine müsaade etti.

( ŞARKIYI BURADAN İTİBAREN AÇIN)

@https://youtu.be/PChmvY8ZCDA

 

''Jaaneman...Jaaneman...Jaaneman....Jaaneman...

Jaaneman chupke chupke...

Saare duniya se chupke....

Tumne aisi baat kahi...

Dil mera kho gaya....''

Sözleri söyledikten sonra, odanın diğer ucundaki piyano durmuş, sessizlik hakim olmuştu. Arishfa gülümseyerek otururken, bir anda boynunda sıcak bir nefes hissederek başını hafif eğdi ve kıkırdayarak nefesin ardından gelen sese bıraktı ruhunu.

''Jaaneman chupke chupke, Saare duniya se chupke.

Jaaneman Chupke chupke, Saare duniya se chupke.

Tumne aisi baat kahi, Dil mera kho gaya....

Na Jaane kab pyaar ho gaya, Sanam ikraar ho gaya.

Na jaane kab pyaar ho gaya,Sanam İkraar ho gaya.''

 

Sözler onun huzurlu sesinden ruhuna akarken, yüzüne iyice yayılan gülümseme ile başını çevirdi ve onun çikolata damlalarına baktı içi eriyerek. Adamın kibar ve nazik elleri saçlarında dolaşıp, boynundan çekti usulca. Ardından parmağını aşkla yanağına götürüp pamuk gibi okşadı ve dudaklarından çenesine inip kibarca çenesinin ucundan tuttu ve dudaklarına minik, yumuşak bir öpücük kondurdu. Arishfa bu öpücükle içinde yükselen bir sıcaklık hissederken gözlerini açtı ve sevdiği adamına baktı. Uzun kirpikleri, tombiş yanakları, pamuk şeker gibi dudakları ve koca gamzeleri ile ona gülümseyen adamın gözlerine kilitledi gözlerini. Burnunun hemen yanında solunda duran benine dokundu ve uzanıp usulca öptü, elini gamzelerinde gezdirip, alnını alnına dayadı ve gözlerini yumarak kendisi devam etti şarkıya.

''Jaaneman chupke chupke, Saare duniya se chupke.

Jaaneman chupke chupke, Saare duniya se chupke.

Tumne aisi baat kahi, dil mera kho gaya...

Na jaane kab pyaar ho gaya, Sanam ikraar ho gaya.

Na Jaane kab pyaar ho gaya, Sanam ikraar ho gaya.''

Sözleri akan bir su gibi söylerken, elini adamının yanağına koydu ve yüzünü kendininkine yaklaştırıp, gülümseyerek gözleri gözlerinde söyledi. Yüzündeki aşk dolu koca gülümseme ile burnunu, adamın burnuna iki taraftan değdirdi ve gülerek alnını alnına koyup sırtını göğsüne yasladı. Bir eli hala adamın yanağındayken, gözlerinini kapadı ve adamın sakalının içindeki parmaklarıyla yanağını okşayarak, kalktı ve alnını burnuna yaslayıp, elini adamın omzuna koydu ve ardından sıkıca sarıldı boynuna.

Adam elleri Arishfa'nın belinde sıkıca sarılırken, Arishfa onun kafasını sahiplenircesine tutar gibi elini koymuş, gözlerini aralayıp hüzünlü bir gülümseme ile bakmıştı. Gözlerinde yaşlar parlarken, adam Arishfa'yı belinden tutup geri çekti ve elini yanağına koyup usulca yatırıp gözlerine bakmaya başladı. Arishfa'nın deniz gözlerindeki rahatlatıcı huzuru izledi gülümseyerek. Arishfa elini onun yanağına koydu ve uzanıp kibarca dudaklarından öptü. Adam kolunun arasından elini geçirip sarılır gibi onu tuttu ve yüzünü kendi yüzüne daha yakın hale getirip saçlarını okşayarak gözlerini izlemeye başladı.

''Teri har muskaan mein na, Jaane kaisa jaadu hai,

Teri har muskaan mein na , Jaane kaisa jaadu hai.

Bin dekhe hi dilbar tera, yeh aashiq beqaabu hai.''

Gülümsemesinden bahsettiği yerde, parmağıyla Arishfa'nın gülümsemesini okşuyor, Arishfa kıkırdayarak başını çevirip, elleri onun omzunda cilve yaparken, başını çevirdi ve gözlerine bakarak kendisi söylemeye devam etti.

''Main bhi tujhe pal pal, mehsoos karti hoon.

Main bhi tujhe pal pal, mehsoos karti hoon.

Teri kasam...''

Adamın göğsüne sindi, ardından bir anda kalktı ve üstündeki beyaz elbiseyle yatağa dönerek dans ederek devam etti. Sağ kolunu çene hizasında kaldırıp yan çevirdi ve dirseğini indirip kaldırarak, kalçasını hafif hafif hoplatırken, omuzlarını da hoş bir kırıtmayla salladı ve elini zarifçe kıvırıp kolunu yana doğru yarı dik tutarak, öne doğru yaylanır gibi eliyle yan tarafı gösterircesine figürlerle dans etmeye başladı. Tüm bunların sonunda da kolunu etkileyici bir şekilde kıvraklıkla salladı ve kendi etrafında dönüp piyanoya oturup kendisi çalmaya devam etti. Çalarken de sözleri söylemeye devam etti.

''İs mausam ki baahon mein, anjaani in raahon mein,

Tum ne aisi baat kahi, dil mera kho gaya...

Na jaane kab pyaar ho gaya, sanam ikraar ho gaya.

Na jaane kab pyaar ho gaya, sanam ikraar ho gaya.''

Onun peri gibi süzülürcesine dansını izleyen adam ise baygın bir aşık olmuş halde gözlerini ondan ayırmıyordu. Parmaklarının tuşlarda yumuşacık kayışını ve tatlı ama çekici bir halde piyano çalışını, çalarken de gülümseyerek gözlerine bakıp, sözleri söylemesini izledi. İçeri giren rüzgarla saçları havalandıkça, görüntüsü adamı daha da etkiliyor ve derin bir iç çekiyordu. Sonunda dayanamayıp yataktan ayrıldı ve Arishfa'nın yanına gelip, arkasından yaslandı ve ellerini uzatıp onunkilerin yanına koyup onunla beraber yanak yanağa çalmaya başladı. Arishfa mutlulukla gözlerini kapatıp devam etti bir kez daha.

''Tere hi baare mein dilbar, maine subh-o shaam likha,

Tere hi baare mein dilbar, maine subh-o shaam likha.

Har dhadkan pe bechaini mein, maine tera naam likha...''

Bakışlarını kaldırıp yandan adama baktı ve gözlerini kapamış, boynunu koklayarak piyanoyu çalıyordu. Gülümseyerek başını onunkine eğdi ve sesini duymasıyla kocaman gülümsedi tekrar.

''Mein, jee nahin sakta, hoke judaa tujhse.

Mein jee nahin sakta, hoke judaa tujhse.

Jaan-e-vafa...

Gulshan mein veeraanon mein, aake mere kaanon mein.

Gulhshan mein veeraanon mein, aake mere kaanon mein.

Tumne aisi baat kahi, dil mera kho gaya....

Na jaane kab pyaar ho gaya, sanam ikraar ho gaya.

Na jaane kab pyaar ho gaya, sanam ikraar ho gaya. ''

Adam söylerken onu dinledi, tüm ruhuyla kalbiyle benliğiyle dinledi. Duygularını bir bir içine işledi. Aşkı, tutkusu, sevgisi, her duygusu. Göğsü hızlı ve derin derin inip kalkarken, dudaklarını ıslattı ve gözlerini aralayıp adamına baktı kara sevdalı gözlerle.

/kız/ ''Jaaneman chupke chupke, saare duniya se chupke.''

Adamda gözlerini araladı ve gülümseyerek yanağını okşayarak ona bakıp devam etti.

'/ Adam/ 'Jaaneman chupke chupke, saare duniya se chupke.''

Beraber ayağa kalktılar, adam arkasından elini tutarak Arishfa'ya sarıldı ve başını onunkine yasladı. Beraber ufak ufak dans ederlerken, söylemeye devam ettiler.

/Beraber/ ''Tumne aisi baat kahi dil mera kho gaya.

Na jaane kab pyaar ho gaya, sanam ikraar ho gaya.

Na jaane kab pyaar ho gaya sanam ikraar ho gaya.''

beraber sarmaş dolaş söylerlerken, şarkı azaldı, Arishfa adama döndü, elini yanağına koydu ve bir elini sıkıca tutup öptükten sonra, gözlerine baktı ve....

''Dil mera... kho gaya....'' Dedi yavaş ve dingin bir sesle. Ardından uzandı ve adamın dudaklarını dudaklarına aldı ve tutkuyla öpmeye başladı. O anda adam kollarını onun beline sarıp, ani bir hareketle onu kendine çekip bastırdı ve yatağa doğru götürerek yatırdı ve boynundan öpmeye başladı. Arishfa gülümseyerek gözleri kapalı o anın tadını çıkarırken, görüntü sislendi ve tamamen sessizleşerek Arishfa'yı bulunduğu ana geri getirdi.....

Gözlerini araladı ve ıslak yüzünü hissederek burnunu çektikten sonra, başını çevirip yan yatakta yatan küçük kızına baktı. Kalkıp yanına oturdu ve saçlarını okşayarak eğilip koklayarak öptü. Eline götürdü elini, kibarca dokunarak sevdi kızının elini. Avucundan öptü kokusunu ciğerlerine doldurarak. Ardından elini sıkıca tuttu ve kızına sarılarak yanına kıvrıldı. Kızını kendine biraz daha çekti ve sıkıca sarılarak gözlerini yumup, son kez boşluğa baktı.

''İyi geceler meleğim ve iyi geceler sevgilim.''

Dedi ve kendini uykuya bıraktı. Kızıyla beraber odada sessizlik içinde uyurlarken, Aadhya uçakta düşünceler içindeydi. Hala Arishfa'nın sesini düşünüyor ve gidene kadar olabilecekleri düşündükçe ödü patlıyordu. Eşi Farhan'ın elini sıkıca tuttu ve derin bir iç çekti. Farhan onun halini fark edip anlayışla gülümsedi ve kafasını kendi omzuna yaslayıp saçlarını okşamaya başladı.

''Şşş tamam, ona bir şey olmayacak, rahatla biraz. Bizi bekliyor. Merak etme.'' Dedi. Ve Aadhya biraz rahatlayarak kocasının elini daha da sıkı tuttu ve anlayışla öptü.

''Biliyorum, teşekkür ederim aşkım.'' Dedi. Karı koca gözlerini kapattlar ve biraz dinlenmeye enerji toplamaya çalıştılar. Ama ikisi de belli etmese de içlerinde çok büyük endişe barındırıyorlardı. Ve tek istedikleri bir an önce Arishfa'ya sağ salim varmak ve olduğu yerde onu yine sağ salim bulmaktı.

BÖLÜM SONU...

 

 

Loading...
0%