Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Kurtuluşa Bir Adım Daha

@bayanlamjarred9485

Gece boyu, sabaha kadar, kuş uykusu uyudu. Her tıkırtı da, motelin koridorundan geçen her insan sesine, yoldan geçen her araba sesine ve arada bir havlayan köpeklerin sesi dahil,her duyduğu en ufak seste yerinde sıçrayıp dikeldi ve yanındaki kızını daha çok çekti kendine. Vahşi bir hayvan gibi, tehlike için her an tetikteydi ve yavrusunu korumaya odaklıydı.

Sabaha karşı saat yedi gibi yine sıçradı gelişi güzel uyuduğu yarım yamalak uykusunda. Kızının küçük bedenini kendine çekti, sesleri dinlemeye başladı. Shila bu ani hareketle gözlerini araladı ve annesine uyku sersemi,meraklı bakışlarıyla gülümsedi. Eliyle gözünü ovarken kocaman esnedi ve annesinin onu sertçe saran kolunu fark ederek ne olduğunu anlamaya çalıştı.

"Anne?" Dedi uyku mahmuru ola sesiyle. Annesi koridordan gelen sesleri dinlerken başını çevirip hemen ona döndü ve gülümseyerek parmağını kendi dudaklarına götürdü.

"Şşş, bir şey yok bebeğim, uyu sen annen burada canım." Dedi fısıldayarak. Shila annesine sokuldu ve saçlarını okşayıp öpmesi eşliğinde sessizliğe gömüldü.

Arishfa kızı yeniden uykuya dalarken, bir komodinde ki yanmakta olan cılız lambaya, bir kapının perdeyle örtülmüş camlarında oynayan gölgelere bakmaya devam etti. Adım sesleri yavaş,sakin ve temkinliydi. Sakinliğini korumaya çalışarak sessizce ve yavaşça lambaya uzanmaya başladı.

Usulca yeniden derin uykuya dalmış kızından ayrıldı ve yan yatağa kendini sessizce bırakıp, kalçasının üstünde adım adım, sessizlik içinde lambaya yaklaştı. Elini uzattı, düğmeye ulaşmak için bir gözü koridora bakan camda, eğilirken, ayak sesleri bir anda durdu.

Kalbi kulaklarında atarken, kendisi de olduğu halde durdu ve nevresim hışırtısı çıkmasın diye gözlerini koridora bakan cama dikerek heykel kesildi. Göz bebekleri küçülüp, nefesi hızlanırken, elini ağzına götürdü ve nefes sesini de absorbe ederek beklemeye devam etti.

Ayak sesleri on dakika kadar duyulmamaya devam ederken, Arishfa eli lambq düğmesinde, bir gözü telefonda polisi aramaya hazır halde korkudan geçen her dakika da ruhundan bir parça daha kaybetmiş gibi, dolmaya başlayan gözleriyle başaramadığıve o herifin onları bulduğu düşüncesiyle tam anlamıyla telaş ve teslimiyet arası duygularla bocalamaya başladı. O anda ses çıkarmamaya çalışarak bir gayret usulca lambayı kapadı ve elini yavaşça kaldırıp, bir süre hava da tuttuktan sonra telefona götürdü ve sıkıca tutarak bekleyişine devam etti.

Adım sesleri bir süre sonra yeniden duyulmaya başladığında, gözlerini kapattı ve yarı rshatlama hissiyle eli hala ağzında derin bir iç geçirdi. Dışarıdan vuran ışıkla, çiçekli sarı kapı perdesine yansıyan iri gölge, koridorda yeniden ilerledi ve görüşünden çıkıp, mırıldanarak uzaklaştı.

Arishfa bir kat daha rahatlayarak, telefonun üzerine koyduğu elini biraz gevşetti ve yatak başına dikkatle yaslanarak, bunu da atlattığı düşüncesiyle yan yatakta uyuyan kızına baktı. Yerinden kalkıp, yavaşça kızının yanına kıvrıldı ve göğsüne çekip alnından öperek sıkıca sarıldı.

"Merak etme bebeğim, annen kimsenin sana dokunmasına izin vermez. Rahat uyu bir tanem. Yakında dünyadaki en güvenli yerde, babanın kollarında olacaksın. Işte o zaman annen senin içinde, baban içinde en güçlü haliyle savaşacak kötülerle. Sana söz veriyorum canımın içi. Annen her şeyi yoluna sokacak. Her şeyi..."

Diye fısıldayarak kızının başına yanağını yasladı ve bir defa daha kuş uykusuna yattı. Bilinci ve duyuları tetikte, kulağı duyacağı herhangi bir seste, gözleri kapalı uzanırken, sonunda bedeni yorgunluğa dayanamayarak gevşedi ve istemese de derin bir uykuya daldı. Başı usulca kızının başına düştü ve bilinci rem uykusuna geçti.....

Saatler ilerlerken, gün dönmüş, akşam üzerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Arishfa, kızıyla hala derin derin uyurken, Aadhya ve Farhan uçaktan inmiş, temkinli bir şekilde hava alanından ayrılıp, Arishfa'yı bulmak için yola koyulmuşlardı. Ilk önce yaşadığını bildikleri kasabaya gitmeye karar verdikten sonra, alandan kiraladıkları arabayla hiç durmadan yola düştüler. Aadhya yol boyu eli dudaklarında, düşünceler içinde, endişeyle otururken, derin sıkıntılı bir iç çekerek dışarıyı izlerken dayanamayıp Farhan'a döndü.

"Hayır telefonu da yok ki arayayım, konum isteyeyim. Off. Endişeden öleceğim Farhan." Dedi.

Farhan ona anlayışla gülümsedi ve vitesi taktıktan sonra, elini sıkıca tutup desteğini hissettirdi. Ama sevgili karısının da unutmaması gereken bir nokta vardı; Arishfa, şuan hayatı için kaçmakta olan, korkmuş ve panik halde bir yol bulmaya çalışan bir kadındı ve en çaresiz zamanlarını yaşıyor, bir çıkmazdan kurtulmak için mücadele ediyordu.

"Aşkım, seni çok iyi anlıyorum. O senin kardeşin gibi, endişeleniyorsun. Ama unutma, o şuan hayatı için kaçıyor. Ve kendine bir yol arıyor. Bu durum da kim telefon vesayre düşünür? Sadece güvenle bu ülkeden çıkıp gitmeye odaklanmış bir kadın, korkuyor ve tek yardım edebilecek olan kişiye ulaşıyor. Yani sana. Onu yargılama. Bulunca her şey uzun uzun konuşulur zaten. Şimdi onu bulmaya odaklanalım tamam mı bebeğim?" Dedi.

Aadhya endişe dolu anlayışlı bir tebessümle kocasının elini sıkıca tuttu ve bir kez daha en doğru adamı seçip evlendiğini anladı. Hayatındaki en doğru karar ve seçimdi Farhan. Daha iyisini bulamazdı istese de. Tanrıya minnttar olarak Farhan'ın tuttuğu elinin üstünden öptü ve parmaklarıyla, parmaklarını iyice kavradı.

''İyiki sen sevgilim.'' Dedi. Karı koca gülümseyerek yola devam ederken, bir benzinlikte durdular ve Aadhya markete girip, atıştırmalık bir şeyler alırken, köşede yukarı asılmış olan TV'nin marketi dolduran sesiyle aniden dönerek ekrana bakarak televizyonun olduğu köşeye doğru adımlamaya başladı. Spiker, sakin ve ciddi bir ses tonuyla konudan bahsederken, Aadhya elindekileri sıkarak izlemeye devam etti.

''Dün sabaha karşı saatler de, Rahmetli Union Carbide ceo'su, Warren Anderson'ın yeğeni Eric Anderson'ın eşi, başarılı bir avukat olan Alissa Anderson, Florida Vero Beach bölgesindeki evinden ayrılarak ortadan kayboldu. Genç kadının ardında iz bırakmadan, evden bir anda kaçarak sırra kıdem basmasının üstünden 24 saatten fazla geçmeine rağmen hala bir izine rastlanamadı. Yanında herhangi bir telefon ya da iletişim cihazı ya da benzeri bir şey olmaması da işleri daha da zorlaştırıyor. Genç kadının sağ salim bulunmasını diliyor ve aileye sabırlar diliyoruz. ''

Aadhya bu haberi izlediği anda kasaya gitti ve elindekileri ödeyip koşar adım arabaya dönüp, Farhan'a gözleri kocaman olmuş halde bakmaya başladı. Farhan ona gözlerini kısıp neler olduğunu merak ederek bakarken, etrafına bakındı ve direk arabaya geçip pencereleri kaldırdı. Farhan bu tedirginliğin karşısında bir şeyler döndüğünü anlamasyla sakinliğini koruyarak, gayet doğal şekilde parayı ödedi ve arabaya binip benzinlikten hızla uzaklaştı.

''Aadhya?'' Dedi sadece soru kipiyle. Aadhya benzinlikten iyice uzaklaşıktan sonra yutkunarak Farhan'a baktı ve çok kötü şeyler döndüğünü anlamış bir halde korku içinde baktı.

''Farhan, bu iş sandığımızdan daha kötü bir boyutta.''Dedi. Farhan anlık bir kafa karışıklığıyla baktıktan sonra, gözleri büyüyerek şoke olmuş bir ifade takındı. Aadhya ona olumsuzca kafasını sallayarak bakarken derin bir iç çekip tırnağını dişlemeye başladı. Farhan ise kenara çekip etrafa bakındıktan sonra Aadhya'ya döndü ve anlatmaya başlamasını bekleyen bir bakış attı.

''Anlatmaya başla hemen. Benzinlikte ne oldu Aadhya?'' Dedi. Aadhya herhangi biri duyacakmış giib bir tedirginlikle etrafta göz gezdirip Farhan'a döndü ve endişe içinde bakmya başladı.

''Farhan...Benzinlikteki televizyonda haberler vardı. Ve Arishfa'dan bahsediyordu. Ama ona Alissa diye hitap ediyorlardı. Bu çok tuhaf. Bu işin içinde çok daha fazla şey var. Adını değiştirmişler Farhan. Biz yıllardır ondan haber alamazken, meğer onun adını değiştirmişler. Sonra o kocası olacak çıktı medyaya ağlıyordu habire. Çok üzgünüm, her neredeyse onu bulmak için ne gerekiyorsa yapacağım. O benim karım, onu çok seviyorum ve eve geri dönmesi için can atıyorum. Kızımızla beraber ortadan kayboldu. Alissa, her neredeysen, lütfen eve dön. Seni özledim aşkım. Vesayre falan geveledi. Ama bütün sözleri, göz yaşları, üzüntüsü sahteydi. Farhan, bu adam Arishfa'ya ne yaptıysa, yine dönmesini ve düzeninin devam etmesini istiyor. Bir an önce Arishfa'ya bulmalıyız Farhan. Hatta ondan önce bulmalıyız. Yoksa...''

Dedi ve devam edip etmemek arasında gidip gelerek elleriyle oynamaya başladı. Farhan birden onun ellerini tutup durdurdu ve gözlerine ciddiyetle baktı. çatık kaşları ve sımsıkı bastırdığı dudaklarıyla Aadhya'dan cümlesini bitirmesini bekliyordu.

''Yoksa ne?'' Dedi. Aadhya korku dolu bakışlarla bir çocuk gibi yutkunmakla yetindi ve gözlerini kırpıştırıp dudaklarını ıslattıktarak yola baktıktan sonra, tekrar Farhan'a döndü.

''Yoksa, her şey mahvolur. Arishfa'yı sonsuza dek kaybederiz.''Dedi. Farhan o anda durumu tam idrak ederek, büyük resmi gördü ve içinde büyüyen telaş ile arabayı gazlayıp, daha hızlı şekilde ilermeye başladı. Yol boyu ikisi de bir şey söylemedi. İçlerindeki derin telaş ile beraber, kat ettikleri her milde biraz daha sıkıntıları arttı. Vero Beach kasabasına yaklaştıkça birbirlerine baktılar ve olabileceklere sessizce hazır olmaya çalışarak el ele tutuştular.

İki saatlik bir süre sonunda, nihayet vero beach'e varmışlardı ve etrafa bakınıyorlardı. AmaAadhya biliyorduki, Arishfa kendisiyle yaptığı konuşmadan sonra buralarda saniye kalmamıştı. O yüzden ilk evela, dükkanlara dikkatle bakmaya başladı. Bir yerden başlaması lazımdı ama nereden. Düşünmeye zorladı kendini. Arishfa kesin ardında ekmek kırıntıları bırakmıştır. Düşünmeye zorladı kendini bir kez daha. O anda aklına Arishfa'nın onu nereden aramış olabileceği geldi. Numarayı hatırlayarak hemen telefonuna sarıldı. Neydi? Ev telefonundan konuşmuşlardı ama numara telefonun ekranında görünmüştü. Neydi... Düşündü, düşündü, düşündü ve nihayet numarayı tam şekilde hatırlayarak, rehberden tuşlara girip hızlıca tuşladı ve açan olacak mı diye beklemeye başladı.

Telefonun sahibi olan yaşlıca kırtasiyeci kadın, arka taraftan duyduğu telefon sesine merakla ön tarafa çıktı ve ahizeyi kaldırıp kulağına götürdükten sonra gözlüğünü göğsüne indirdi.

''Merhaba,Susie okul malzemelerini aradınız kimsiniz?''Dedi zarifçe ve nezaketle. Aadhya sesi duyduğunda ilk başta yanlış yeri aradığını düşünerek ekrana baktı numaradan emin olduktan sonra hemen kadına yanıt verdi.

''Alo? Merhabalar, ben Aadhya Banneki. Dündü sanırım, bu numaradan bir arkadaşım beni aramıştı. Doğru mu diye teyit etmek istedim.''Dedi.

Yaşlı kadın anında dünkü bir çare genç kadını hatırladı. Kucağında çocuğuyla, yalın ayak ve kir pas içinde, darma dağın halde dükkanına girişini, ürkek bir halde geri çekilerek duruşunu, kızını nasıl sıkıca sarıp, korku dolu gözlerle baktığını hatırladı. Ve en çok yüreğini acıtan o telefonu rica ederkenki korkak, alçak ve çatallı sesini anımsadı.

''Evet, hatırladım. Dün buradaydı. Hali hiç iyi değildi. Genç bir kadındı, geldi telefonu kullanmak istedi. Ayakları çıplaktı, saçları dağılmış, üstünde ince bir pijama takımı vardı. Kir içindeydi. Yorgundu ve aşırı korku içindeydi. Demek aradığı sizdiniz.'' Dedi kadın endişeli bir anne gibi.

Aadhya, kadının sesindeki anaçlığı ve endişeyi hissettiğinde içinin yumuşacık olmasına engel olamadı. Ama şuan bu tür sevimli duyguların zamanı değildi. Çarçabuk toparlandı ve kadına geri döndü.

''Evet aradığı bendim. Yardım etmemi istedi. Ben de hemen bugün onu bulmak için Amerika'ya geldim. İlk aklıma gelen de bu numara oldu. Onun hala orada olup olmadığını sormak istedim.'' Dedi.

Kadın durumu anlayarak hemen dikleşti ve sıkıntıyla vereceği cevabın etkisini düşünerek bir süre sessiz kaldıktan sonra mecburen konuşmaya başladı tekrardan.

''Keşke, çok ısrar ettim. Arkada bir odam var, orada kalabileceğini belirttim, ama öyle korkmuş haldeydi ki, sizle konuştuktan hemen sonra buradan ayrıldı. O kadar hızlı çıkıp gitti ki, arkasından zor yetiştim. İçime sinmemişti hali. Bir miktar para verdim. Kalmak için zorlayamadım. Ayrıca, sizle konuşurken rahat etsin diye, çocuğunu kucağımda tutmak istediğimde de, aşırı yırtıcı bir tavır sergiledi. Bir anda vahşi bir anne hayvan gibi çocuğu çekti ve kollarını demir gibi sertleştirerek sarılıp uzaklaştı hemen. Bir şeylerden çok fazla korktuğu kesin. Umarım onu bir an önce bulursunuz. Dualarım onunla ve sizinle kızım. Tanrı yardımcınız olsun.'' Dedi.

Aadhya duyduğu her kelime de daha da içi parçalanarak yanarken, gözlerinden süzülen yaşlara engel olamadı. Hızlıca yüzünü silip buruk bir gülümseme ile kadına minnet duyarak başıyla onayladı ve eli titreyerek telefonu sıkıca kavradı. Ama atladığı bir detay vardı. Kadın Arishfa'nın bir çocuğu olduğundan bahsetmişti ama Aadhya bunu fark etmemişti bile.

''Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim efendim. Gerçekten...Ben...Çok minnettarım. Dualarınız içinde binlerce kez amin efendim. Umuyorum ki onu derhal bulacağız. Yalnız dükkanınıza gelsek, bize ne tarafa gittiğini gösterebilir misiniz? Onu bulmak için bunu bilmemiz gerek çünkü.'' Dedi titreyen sesiyle.

Kadın onun ağlamaklı sesini duyunca içi acıyarak kaşlarını büktü ve gencecik insanların, hayatlarını gülerek, eğlenerek yaşaması gerekirken, böyle şeyler yaşıyor olmalarına bininci defa kahroldu. Hayatlarının baharında bu çocukların başında her ne varsa, hepsini ayrı ayrı fazlasıyla yıprattığı açıktı ve elinden hiç bir şey gelmemesi de hiç içine sinmiyordu.

''Rica ederim. Benim de çocuklarım var. Ben de bir anneyim. Umarım bir an önce sizler için her şey yoluna girer çocuklar. Şimdilik kapatmalıyım. Bir müşterim geldi. Size dükkanın konumunu da yollayacağım. Geleceğinizi söylemiştiniz. Bekliyorum, hoşça kalın.'' Dedi.

Aadhya telefonu kapattıktan sonra, titrek, derin bir iç çekti. Kalbi sıkışıyordu ve içini yoğun huzursuzluk kaplamıştı. Farhan halini fark ederek ona bir kutu kahve uzattı. En sevdiği nestlenin choco coffeesiydi ve bunu artık ezberlemişti. Hemen açıp eline verdi ve omzunu sıktı.

"Sakin ol canım, iç şundan biraz toparla. Geçti." Dedi sevgi dolu bir şekilde. Aadhya kahveden uzun bir yudum alıp, derin bir iç çekti ve biraz kendine gelerek, Farhan'a baktı.

"Farhan, kırtasiyeci hanıma gitmeliyiz. Konum atacak, onu son gören o hanım. Hali hiç iyi değilmiş. Yalın ayak, pijamalarla, korkak halde kadına bile yaklaşmamış. Acele etmeliyiz. Bir an önce Arishfa'ya ulaşmalıyız." Dedi.

Onlar hızla yola devam ederken, Shila kalkmış, bir süre odada takılmış, ardından acıktığının sinyali olan karnının guruldamasını duyarak, çocuk aklıyla sessizce odadan çıkmıştı. Saat öğleden sonra ikiyi gösteriyordu ve Shila oniki de kalkmıştı. Otel koridorunda korka korka, eli trabzanlarda dolanırken, çoktan iki kay inmiş ve etrafından her insan geçtiğinde çöküyor, trabzanlara ya da duvar dibine sinerek uzaklaşmasını bekliyordu. Annesinin yanında olmamasından çok fazla huzursuz olan Shila, son insan yanından geçerken yine duvar dibine sinmiş, elleri ve sırtı duvarda, yarı diz çöker halde titrek bir yavru gibi etrafa bakıyordu. Çalışan bir housekipping kadın, önünde sürdüğü arabaya, ileriki odadan çıkardığı çarşafları attıktan sonra, yeniden arabayı süreceği sırada Shila'yı gördü.

Küçük kızın duvar dibine çökmüş, korku içinde ona bakmamaya çalıştığını, kollarını bacaklarına bağlayıp otururken, gözlerinde her an her şeyi tehdit olarak gören ifadesini de fark etmişti. Kalbi eriyerek kıza baktı ve gülümseyerek usulca yanına yaklaşmaya başladı.

Shila kadın ona doğru adımladıkça, adım adım geriye gidiyor, eli duvarda, gıkını çıkarmadan, bakışlarını kadına dikmiş, tehdide karşı kendini atak yapmaya hazırlıyordu. Nefesleri sesli ve hızlı çıkarken, kadının her adımında kendisi bir kaç adım geri kaçıyordu. Kalbi hızla atarken,bir yandan odalarını hatırlamaya çalışıyor ama korku beynini bloke ettiği için başaramıyordu. Hangi katta olduğunu bile karıştırmaya başlarken, kadının sesi ulaştı kulaklarına.

"Tatlım? Korkma sana zarar vermeyeceğim. Kayıp mı oldun sen? Odanı bulmana yardım etmemi ister misin?" Dedi yumuşak bir sesle.

Shila her ihtimale karşı gardını inditmeden geri kaçarken, Arishfa o esna da odada uyanmış ve kollarının boş olduğunu henüz fark etmemişti. Kaşlarını çatıp uyku sersemi yatakta doğruldu ve yüzünü ovarak kendine gelmeye çalıştı. Sağ eliyle saçlarını geri atarken, sol eliyle bilinçsizce yanındaki boşlukta kızına ulaşmayı bekledi, fakat sadece boşluk olduğunu fark ettiğinde ok gibi yerinden fırladı.

"SHILA!!" Diyen sesi odada çınlarken, korkudan kalbi sıkışmaya başlamıştı. Telaşla kendi etrafında döndükten sonra, yatakların içinden ve altından başlayarak, odanın içindeki dolap dahil, küvete her yere bakmaya başladı. Kızını baktığı hiç bir yerde bulamadıkça içinde yükselen panikle nefesi daralırken, bir ke, daha seslendi odaya.

"SHILA!! BEBEĞİM NEREDESİN! ANNE SANA HİÇ KIZMADI HADİ ÇIK ORTAYA BEBEĞİM!!" Diye seslendi çaresizlik içinde. Ardından odadan kurşun gibi fırladı ve koridoru kontrol ederek merdivenlere koştu. Bir yandan korkuyla gelen geçene ve bahçedeki çocuklu tiplere bakıyor, bir yandan da o herifin onları bulmuş, Shila'yı alıp götürmüş olma ihtimalinden korkuyordu.

"Shilaa!!" Diye seslendi bir alt kata koşarak inerken. Shila ise ona bir alt katta yaklaşmakta olan kadının yanından koşarak kaçmış, arkasına bile bakmadan lobiye inerek, danışmadaki kıza korku dolu bakışlar atmıştı. Kız yanına gitmek için kıpırdadığında, hemen lobideki koltukların altına kaçmış ve saklanarak oradan, ürkmüş, tehdit altında bir kedi gibi bakmaya başlamıştı. Kız ona yaklaşmadan ortadaki oturarak sakince bir süre kendi haline bırakmış, Shila o süre içinde sadece tek bir kelime etmişti.

"Anne." Başka bir şey dememiş, sesi de hiç çıkmamıştı. Lobideki kız onun annesini istediğini anlayarak, annesine ulaşmayı düşündü. Oda numaralarını hatırlamaya çalışırken, bu kız ve annesinin dün çok kötü bir halde geldiğini anımsamıştı. Bir gecelik oda istemiş olan genç berbat haldeki kadının annesi olduğunu anlamış oldu böylece.

"Şimdi odanızı arıyorum, ve anneni çağırıyorum tamam mı tatlım. Sen rahatına bak. Anne geliyor." Dedi kız sevecen bir tavırla. Shila ona duruşunu hiç bozmadan baktı ve gık demeden arkasını döndü yattığı koltuğun altında.

Arishfa o anlarda bir alt kata inmiş, bağıra çağıra iki gözü iki çeşme Shila'yı arıyordu. Koridor boyu koşarken, yanından geçen insanların kimi ona deli gözüyle, kimi de acıyarak bakıyordu.

"Shilaa!!" Diye çığlık atarcasına seslenen Arishfa, kızını bulamadığı her dakika daha da dehşete kapılıyordu. Aklında dönen senaryolarla otelde dolanırken, aynı yaştaki her kız çocuğunu çevirip Shila olup olmadığına bakıyordu. Resepsiyondaki kız ise o anlarda, odayı binlerce defa aramış, ama cevap alamamıştı. Yine bir arama girişimi sırasında, dışardan gelen sesleri duyduğu anda telefonu bırakıp dışarı fırlamıştı.

Kapının önünde durmuş otelin kat koridorlarına bakarken, biraz ileride tam karşısında deli gibi dolanan genç kadını görmesiyle hızla yanına koştu ve koluna dokunarak durdurmaya çalıştı.

"Hanımefendi! Hanımefendi!!" Diye seslenirken, Arishfa kolunu hırçın bir şekilde çekip koşarak ilerlemeye devam etti. Kız peşinden koşarken Arishfa onu hiç umusamayarak etrafa bakıyor ve bir yerlerde Shila'yı görmeyi diliyordu. Kız o anda bir kez daha seslendi peşi sıra koşarken.

"Hanımefendii!!" Dedi daha yüksek sesle. Arishfa dayanamayıp öfke içindd durdu ve kızın gözlerinin tam içine dimdik baktı.

"NE VAR?!!" Diye çığırarak çıkıştığında,kız bir anda irkildi ve sakinleşerek Arishfa'ya bakmaya devam etti. Arishfa burnundan soluyarak ona bakarken, sesini alçalttı ve Arishfa'nın beklediği haberi verdi.

"Kızınız lobide, bulundu. Size haber vermek için odanı-" Derken, Arishfa duyduğu iki kelimeyle ok gibi fırlayarak lobiye doğru koşmuştu.

Resepsiyonist kız peşinden fırlarken, başçeyi ve koridoru hızla geçip, lobiye dalan Arishfa'yı kısa bir an görmüş, sonra içeri girdiği için gözden kaybetmişti.

Arishfa otomatik kapıdan içeri girdiği gibi nefes nefese etrafa bakınmaya başladı. Shila girdiği koltuğun altından kapı tarafına bakıp gelenin annesi olduğunu görünce sürünerek saklandığı yerden çıktı ve ona seslenen annesine koştu.

"Shila?!" Arishfa hala seslenerek etrafı kontrol ederken, lobinin diğer tarafındaki ikili koltuğun altından çıkıp ona doğru koşarak gelen kızının sesini duymasıyla hemen o tarafa döndü ve ağlayarak kızına koşmaya başladı.

"Annee!" Diyerek korkuyla koşup Ariahfa'nın boynuna atlayan Shila, annesinin onu kemiklerini kırarcasına sıkı sıkı sardığını hissetmesiyle rahatlamaya başladı. Annesinin boynuna sıkıca sarıldı ve ağlayarak başını omzuna gömdü.

Arishfa kızını kucağına aldığı gibi ağlamaya başlamış, ardından da kemiklerini kırar gibi sıkıca sarılıp panik içinde salya sümük kızını öperek yere oturmuştu. Yaşadığı asla anlatamazdı, yüreği sökülmüştü sanki onu bulamadığı her dakika. Kızının meleksi kokusuyla rahatlamaya başlayan Arishfa, kızının başını iki yandan tuttu geri çekti ve yüzünün her yerinden öpüp göz yaşlarını kuruladı.

"Şşş, tamam bebeğim, annen burada. Geçti canımın içi. Geçti güzel kızım. Annen yanında, korkma kuzucuğum benim." Dedi şefkatle.

Kızına kızamıyordu. Sonuçta o bir çocuktu ve bir nedenden dolayı bunu yaptığını biliyordu. Çünkü kızını tembihlemişti ki kızı zaten durumlarının farkında olan anlayışlı bir çocuktu. Bu yüzden sakince saçlarınî düzeltip yüzünú sildi ve kızı kucağında kalkıp koltuğa oturarak iyice yayılan rahatlamayı hissetti. Kızı kollarındaydı ve artık dünyada ki hiç kimse ona zarar veremezdi.

Shila'da sonunda güvende olduğunu hissederek annesinin göğsüne sinmiß, burnunu çekerek saçlarını geriye atmıştı. Gözlerini ovup başını kaldırarak annesine baktı ve suçlulukla kesik nefesler alarak sonunda neden odadan ayrıldığını anlattı.

"Anne, özür dilerim. Ben çok acıkmıştım. Sen uyuyordun, yiyecek bulmak istedim. Zaten yorulmuştun ya, sana sürpriz olur diye düşündüm. Uyandığında görüp mutlu ol istemiştim. Sonra kayboldum, buraya indim. Koltuğun altına saklandım. Sonra da sen geldin." Dedi kesik nefesler alıp burnunu çekerek.

Arishfa başını eğip burukça kızına baktı ve kırık bir gülümseme ile kendini suçlu hissederek derin bir iç çekip kızını alnından öptü.

"Çok üzgünüm bebeğim. Haklısın seni doyurmam lazımdı. Bunu ihmal ettim. Anneni affet olur mu? Aadhya teyzenler gelir gelmez güzel bir yemek yiyeceğiz birtanem. Şimdi yeterli paramız yok. Söz veriyorum." Dedi kızına karşı ihmalkarlık mahcubiyetiyle gülümseyerek.

Shila annesine sevgi dolu sıcacık gülümsedi ve sağından uzanıp boynuna sarıldı.

"Sen gelip beni bulana kadar, kimseyle konuşmadım anne. Biliyor musun kimseye yaklaşmadım, herkesten kaçtım hemencecik. Sen dedin ya, kimseye yaklaşma, güvenme diye, bende öyle yaptım." Dedi heyecanla. Annesinden aferim bekleyerek kocaman gülümsedi ve Arishfa gururla onun saçlarını okşayıp öperek sıkıca sarıldı.

"Aferin benim kızıma. Annesinin sözünden çıkmayan akıllı kızım benim. Seninle gurur duyuyorum bebeğim." Dedi.

Onlar koltukta otururken, resepsiyonist kız nihayet lobiye gelmiş, soluk soluğa dizlerine eğilip onlara bakmıştı köşeden. İçinden şükür ederek yorgun argın yerine geçerken, anne kızın haline gülümsemiş ve Tanrı'nın onları ayırmaması için dua etmişti.

Arishfa kızıyla bir süre sonra odaya çıktı ve kapıyı iyice kilitleyip kızını yatağa oturttu. Eline yüzüne, bir kaç yerine daha bakıp kontrol ettikten sonra, rahatlayarak gülümsedi ve kızının avuçlarından öperek, önünde diz çökmüş halde gözlerine baktı.

''Lord Shiva'ya şükürler olsun, bir yerine bir şey olmamış. Bir de seni sağ salim babana teslim edebildim mi, bu iş tamam demektir. Ondan sonra, bütün bunları yaşamamıza sebep olan o davayı yeniden açacağım, ve bu beladan seni de beni de, babanı da kurtaracağım bir tanem. Ondan sonra da, bir daha hiç ayrılmayacağız. Baban, sen,ben, çok mutlu olacağız aşkım.'' Dedi.

Shila anlamayarak kaşlarını çattı ve kafasını biraz eğerek annesine baktı. Zaten kaçtıkları babası değil miydi? Madem öyle neden kaçmışlardı? Mutlu olacaklarsa, evde neden kalmamışlardı? Kafası karışmış halde gözlerini kırpıştırarak parmağıyla kafasını kaşıdı ve mantık yürütmeye çalıştı kendince. Ama bir işe yaramadı ve annesine döndü.

''Babamla beraber mutlu olacaksak, evden neden kaçtık ki o zaman anne?'' Dedi. Arishfa onun durumunu anlayarak çok hafif güldü ve ellerini daha sıkı tutarak, artık zamanının geldiğinin bilinciyle kalkıp yanına oturdu ve derin bir iç çekip kızını kendine çekerek yatağa uzandı, ardından Rahul'ü düşünerek kızının saçlarını okşamaya başladı.

''Kafan karıştı haklısın. Bugüne kadar, Eric'i baban zannediyorsun.Tamam o halde dinle bakalım. Bak bebeğim, biz o evden kaçtık, çünkü Eric senin baban değil bebeğim. Senin baban, harika bir adam. Tanıdığım en tatlı, en şirin, en sevimli ve en yakışıklı adam. Ben o zamanlar, hızlı, idealist bir avukattım. Yani işimde çok başarılı ve inatçıydım. Ceza almasını sağlamadığım suçlu yoktu. O zamanlar daha gençtim. Otuz bir yaşındaydım. Babanla birbirimizi ilk kez, Aadhya teyzen ve Farhan amcanla gittiğimiz bir gezide gördük. Dini bir topluluğun yaşadığı küçük, şirin bir kabile köyü gibi bir yerdi. Ama yeşilliklerin içinde, yanında dere olan, kuş sesleriyle dolu, muhteşem cennet gibi bir yerdi. Biz Aadhya teyzenlerle önden gitmiştik, Farhan amcanla Aadhya teyzen bana bir numara çekmek istemişler, arkamızdan babanı da çağırmışlar. Ben o gün kendi kaldığım yerden çıkmış, bizimkilerin yanına gidiyordum. Baban da gelmiş, elinde fotoğraf makinesi, üstünde sarı kısa kollu bir polo tişört, altında beyaz keten pantolon, saçları geriye taranmış dalga dalga simsiyah gece gibi havalı, sakalları düzeltilerek tıraş edilmiş, uzun boylu, beyaz tenli öyle hoştuki anlatamam. Ben çıktım kaldığım kulübeden, yürüyorum patika yoldan, tam karşıda baban gezinerek fotoğrafını çekiyor kulübemin. O anda karşı karşıya geldik, ben hiç bakmamış gibi yanından geçtim ama, bilmiyorki aslında baştan ayağı bildiğin uzun uzun süzdüm onu çaktırmadan. Ama esas babanın halini bilmen lazım, ben ona doğru gidip yanından geçerken, makineyi indirdi, yüzünde böyle şaşkınlıkla karışık etkilenmiş bir ifade yanından geçip gidene kadar gözünü ayırmadı benden. İşte ondan sonra, bir kaç kez denk geldim orada burada dolanırken komünde. Biraz biraz konuşmaya başladık. Bir duysan, o kadar tatlı ve şeker bir ses tonu vardı ki. Bayılmıştım. Duymalara doyamadığım için, bilerek karşısına çıkmaya başladım tesadüf gibi. Bir kere hatta makinesiyle uğraşırken, yanına gidip içindeki filmi değiştirmesini söylemiştim. Gülerek baktı ve gözlerime bakarak filmi değiştirip diğerini çöpe attı. Sonra da, doğru, nasıl düşünemedim dedi gülerek. Öyle tatlıydıki, küçük bir çocuk gibiydi. O koca kaslı bedeninde, küçük bir çocuktu o an. Sonra zaman geçti, ben tabii öğrendim Farhan amcanın arkadaşı olduğunu oyunu keşfettim derken biz babanla yakınlaştık iyice. Ve bir baktım ki, babana deliler gibi aşık olmuşum. Oradan dönmeden önceki gün, dere kıyısında otururken geldi, oturdu yanıma, omzuyla hafif şöyle bir yokladı, sonra birbirimize bakınca gülüştük istemsiz ikimizde, ardından kulağımın arkasından bir gül çıkardı. Baban gerçek bir sihirbazdı biliyor musun? Çok şaşırmıştım, uzattı verdi elime kibarca, öyle romantik ve nazikti ki, sadece o anın büyüsü ve aşktan kalbim hızlanarak dalgın halde teşekkür ettim ona. O anda bir gülümsedi, kocaman, tatlı bir gülümsemesi vardı. Ve tıpkı seninkiler gibi iki koca gamzesi vardı. O gamzelere ölürdüm ben. Öyle güzellerdi, öyle yakışıyorlardı ona. Sakallarının arasında gizlenmiş o gamzeleri her gördüğümde heyecanlanırdım, kalbim deli gibi atardı. Senin baban çok güzel bir adamdı meleğim, dünyada nadir kalmış, harika bir adamdı. Ve ülkesine yürekten bağlı bir Hintliydi. Ülkesi ve sevdikleri için yapmayacağı şey yoktu. Güçlüydü, korkusuzdu, kibardı, nazikti, ince ruhluydu, romantikti, anlayışlıydı, eğlenceliydi, komikti, tatlıyı, çocuksuydu, ama hepsinden de çok, muhteşem bir insandı. Çok merhametli vicdanlı ve duygusaldı.'' Dedi.

Başı yatak başında, boşluğa bakarak anılara dalan Arishfa, gözlerine dolan yaşları parıl parıl parlarken kocaman gülümsedi ve kızını saçından öpüp Rahul'ü düşünmeye devam etti. Rahul'ü düşündükçe erkeksi, huzur veren tatlı kokusu burnuna doldu, sesinin o rahatlatıcı tonu kulaklarına, aşkla onu saran kollarının sıcağı yüreğine doldu. Kalbi sızlayarak, özlemle hızlanarak atarken, gözlerini kapadı ve derin bir iç çekip, Rahul'ü bir an için yanlarında hayal etti. Kızının hemen diğer yanına ilişmiş, ona koca gamzelerini göstererek tatlı tatlı gülümsediğini gördü, yine aynı, çam, meyve kokularının karışımı odunsu o erkeksi kokusunu duydu. Uzun uzun içine çekti ve Rahul'in gece kadar kara, uzun kirpikli buğulu gözlerine baktı özlemle. Elini usulca kaldırdı ve yüzünün yanına koyup, baş parmağıyla köşeli yay gibi kaşlarını okşamaya başladı yavaşça. Rahul onun elini teninde hissetmesiyle kaşlarını çatarak gözlerini yumdu ve başını onun eline eğdi yutkunarak. Arishfa elini indirdi ve parmakları şakağını okşayarak yanağına varıp gamzesine ilişti. O gamzeleri görmeyi öylesine özlemişti ki kelimeler yetmezdi. Gamzesini usul usul okşarken, Rahul başını çevirip elini kibarca tutmuş ve parmaklarından öpmüştü. Arishfa o anda Rahul'ün elini öyle sıkı tuttu, öyle sıkı tuttu ki, derin bir nefes alarak, Rahul'ün yumuşacık, iri ve sıcak dudaklarını teninde hissederek gözlerini kapatıp sessizce ağladı. Rahul uzanıp usulca parmaklarının dışıyla göz yaşlarını sildiğinde, elinin sevgi dolu şefkatini hisseden Arishfa gözlerini aralayıp ona baktı ve özlemle gülümsedi.

''Seni çok özledim canımın canı.'' Diye fısıldadı. Rahul parlayan gözlerle ona gülümsedi ve parmaklarının dışını yanağında gezdirip derin bir iç çekerek bakışlarını o anda kıpırdanan Shila'ye çevirip kocaman gülümsedi. Elini Shila'nın göğsüne koydu ve sakinleştirmeye çalıştı. Shila, derin uykuda yan dönerken, örtüyü sırtına doğru çekti ve elini sırtına yerleştirip saçlarından koklayarak öptükten sonra, gözleri kapalı kokusunun etkisiyle gülümsedi. Sonrasında Shila'nın yüzüne dökülmüş saçlarına çok hafif kıkırdayarak baktı ve parmağıyla kibarca saçlarını yüzünden çekip boynundan öptü uzun uzun kolunu minik bedenine sararak. Arishfa onları hasret ve mahrumiyet duygusuyla gözleri dolu dolu izlerken, Rahul kaşlarını bükerek gülümsedi ve Shila'nın parmaklarından usulca öpüp bakışlarını Arishfa'ya çevirdi. Gözleri dolmuş halde kocaman gülümsedi ve alt dudağını dişledi duygu yoğunluğundan. Ardından elini Arishfa'ya uzattı ve çenesinin sağ altından kavrayıp yaklaşarak dudakları usulca alnına bastırdıktan sonra kendi alnını onunkine yaslayarak gözlerine baktı ve sessizce güldü sevgiyle.

''Arishfa, o çok...Çok güzel. Tıpkı bir melek gibi. Kızımız....Kızımız çok güzel Arishfa.'' Dedi fısıltyla. Mest bir ifadeyle ona baka Rahul'e yarı ağlar halde gülümseyen Arishfa, Rahul'ün yanağındaki elini tuttu ve avucundan öperek gözlerinin içine baktı.

''Evet, çünkü sana benziyor bir tanem. Tıpkı babası gibi, şeker mi şeker bir tatlılık abidesi bizim kızımız.'' Diye fısıldadı. İki aşık ortalarında kıpırdanıp Arishfa'ya sarılan kızlarına baktılar. Yine üstünü açmıştı. Bir bacağını da Arishfa'nın üstüne atmış, Arishfa kıkır kıkır gülerek eğilip saçlarından öpmüştü kızını. Rahul onları içi eriyerek izlerken, zaman geçmiş, Arishfa kızına sarılmış halde sızmıştı. Rahul ikisinin üstünü örtüp onları izlerken, saat akşam dokuzu bulmuştu ve oda gittikçe kararmış, perdelerden içeriye sokak lambalarının sarı ışıkları sızmaya başlamıştı.

Motel sessizliği ile uykuya iyice dalmış olan Arishfa, bir anda yan tarafına döndü ve Rahul'ü aradı. Ama Rahul çoktan silinip gitmişti. Aslında hiç orada olmamıştı ya. Yüreğinde hissettiği hüzünle omuzlarını düşürdü ve saçlarını kaşıyarak yatakta oturmaya devam ediyordu ki bir süre sonra kapının camının tıklatılmasıyla yerinde sıçradı ve korkuyla kafasını kaldırıp kapya baktıktan sonra ok gibi telefonun yanına frlayıp ahizeyi sessizce eline alıp tetikte beklemeye başladı. O bekledikçe kapıdaki gözüne ilişen iki siluet ısrarla orada kalmaya devam etmişti. Bir süre öylece sessizlik ve karanlıkta oturan Arihfa, yarım saat süren beklemesinden sonra duyduğu tanıdık sesle kaşlarını çattı.

''Ari! Orada mısın? Benim Aadhya.'' Demişti ses. İnce, sevimli ve huzur dolu tonu olan bir sesti. Gözleri dolarak gülmeye başladı ve ahizeyi bıraktığı gibi kapıya fırladı ve kolu tutup perde ardından seslendi.

''Aadhya?'' Dedi heyecanla. Aadhya onun sesini duymasıyla heyecanla tüyleri diken diken olurken, kapıya yapıştı ve elini cama koyarak tekrar seslendi.

''Ari, aç kapıyı kuzum, seni almaya geldik. Farhan'da burada. Biziz kuzum korkma.'' Dedi sesi titreyerek. Arishfa eli ayağı titreyerek kilidi açtı ve hızla kapıyı aralayıp Aadhya ve Farhan'a baktı.

Gerçekten onlardı. Aadhya hala ne kadar güzel ve çıtı pıtıydı. Farhan da yıllar geçtikçe daha da yakışıklı olmuştu.İkisi de kadar güzellerdi. Yüreği ısınarak kapıyı iyice açtı ve ağlamakla karışık gülmesiyle elleri ağzında ikisine baktı. Aadhya ise yüzünde yıkılmış bir ifadeyle bir anda ona sarıldı. Arishfa yıllar sonra kardeşinden öte kızın ona böyle sarılmasına ne kadar ihtiyacı olduğunu fark etti o anda. Kendisi de sıkıca sarıldığında iki kız salya sümük ağlamaya başladılar. Farhan Aadhya'nın arkasında durmuş ağlamaklı halde ikisini izlerken, Arishfa ve Aadhya sarılır halde geri çekilip bakışmaya başlamışlardı.

''Ari'm canım kardeşim benim, ne hale getirmişler seni böyle. Ah Tanrım.'' Dedi Aadhya.

İçeri geçip ışıkları yakıp oturduklarında, Arishfa ve Aadhya dip dibe oturmuşlardı. Farhan Arishfa'ya sarılıp tekli koltuğa geçmiş, o anda tam karşısında yatakta uyuyan Shila'yı fark ederek Aadhya'ya işaret etmişti. Aadhya kafasını çevirip göz ucuyla bakıp Farhan'a şaşkın ve anlamamış bir bakış attıktan sonra Arishfa'ya döndü. Arishfa burnunu çekerek Aadhya'nın elini tuttu ve ıslak gözlerle huzurla güldü.

''Aadhu, seni o kadar özledim ki. Sekiz yıldır seni kaç kere aramak istedim bilemezsin. Ama izin vermediler. Her teşebbüsüm de....Ayh neyse, bunları konuşmayalım şimdi. Siz nasılsınız?Çocuk falan var mı?'' Dedi yüzünü silip kendini toparlayarak.

Aadhya ona içi acıyarak baktı. Ayakları çıplak kir içinde, pijaması ince ve kir içinde, saçları dağılmış. Gözlerinin altı morarmış, yanakları çökmüş, zayıflamış, rengi sararmış ve solmuştu. Kollarında irili ufaklı kimisi çok zaman öncesinden kalma olan yara izleri, feri gitmiş gözleri ve kup kuru dudaklarıyla Arishfa'yı felaket bir çöküş halinde görmek içini yakmıştı.

''Bırak bizi, biz iyiyiz. Senin şu haline bak asıl. Öldün öleceksin kuzum erimiş, çökmüşsün. Ne zamandır birşey yemiyorsun? Uyumuyorsun böyle?'' Dedi. Arishfa halini yeni idrak ederek biraz utanarak elleriyle saçlarını düzeltmeye çalıştı, sonra uçlarından tutup öne çekip şöyle bir baktı.

''Tam üç buçuk gündür bu haldeyiz. İlk gün sokaklardaydık. Sonra ikinci gün buraya geldik. Burada da ikinci günümüz işte. Aadhya, hiç param yok, giysim yok, telefon kimlik hiç bir şeyim yok. O hapishaneden öyle bir korkuyla kaçtım ki, hiç birini almayı bekleyecek halim yoktu o anlarda. O yüzden aklıma sen geldin. Numaran ezberimdeydi. Çok korksam da bir kırtasiyeye girdim aradım seni işte dün. Sonra da kırtasıyedeki kadının verdiği sadaka gibi parayla taksiye bindik, şükür oda insanmış, bir şey almadı ücret olarak, buraya bıraktı gitti. Ama ne karın doyurmaya, ne başka şeye yeter bu para. Harcayamam da. Elimde avucumda hiç kalmaması daha kötü. Günlerdir burada, hiç dışarı çıkmadan sizi bekliyordum.'' Dedi.

Aadhya dönüp ardında uyuyan küçük kıza baktı. Ardından bakışlarını Arishfa'ya çevirdi ve sorgulayan bir ifade takınıp anlayışla bakmaya devam etti.

''Ari, peki o...Senin?'' Dedi çekinerek. Arishfa bakışlarını kızına çevirdi ve gülümseyerek baktı hüzünle. Ardından kafasını sallayarak onayladı ve Aadhya'ya döndü.

''Evet Aadhu, o benim kızım. Shila.''Dedi. Aadhya nefes vererek gözlerini sıktı ve başını önüne eğip tekrar kaldırarak Arishfa'nın ellerini tutup, içini kemiren o soruyu sordu.

''Peki....Babası...?'' Dedi. Arishfa Aadhya'nın kendisinin tepkisinden çekindiğini fark etmişti. Gülümseyerek ellerini sıkıca tuttu ve gözleri dolarak kızına baktı. Ardından Aadhya'ya dönüp dimdik durdu.

''Babası Rahul.'' Dedi cesurca ve gururla. Aadhya ağzı açık şok içinde ona bakmaya başladı. Arishfa ise gayet gururla gülümsüyor ve sorun olmadığını gösteriyordu. Aadhya başını çevirip Shila'ya baktı ve içi burkularak gülümsedi.

''Demek bizim hızlı polis baba olmuş..Bak sen şu işe. Ayrı da olsanız, aşkınız ölmemiş, üstüne bir de meyve vermiş. Ah Tanrım. Çokta güzel. Melek gibi. Rahul'e de çok benziyor.'' Dedi burnunu çekerek gülmeye başladığında. Duygusal bir ağlamaklı modda, içi kıpır kıpırdı ve istemsiz gülmesi geliyordu Aadhya'nın. Bir yanı çok mutlu olurken, bir yani burkuluyordu aynı anda. Arishfa'da onunla beraber duygusal bir halde gülerken, Farhan, gözlerini kısmış Shila'yı izliyor ve öğrendiği an, Rahul'ün tepkisini hayal ederek sevincini içten içe içinde yaşıyordu.

Can dostu, biricik kardeşi, biricik suç ortağı ikinci kez baba olmuştu. Hemde dünyada tek sevdiği ve unutamadığı kadından dünyaya gelmiş dünya güzeli bir kızı vardı. Rahul'ü arasa mı diye düşündü. sonra vazgeçti. Hindistan'a döndüklerinde, direk karşı karşıya gelmeleri daha anlamlı olurdu. Kuru kuru telefon da olmayacağına karar verdikten sonra, gidip kızın yanına oturdu ve saçlarını okşayarak Rahul'ün bu minik replikasına bakmaya başladı.

''Merhaba ufaklık, henüz tanışmadık. Ben Farhan amcan. Yakında babanla tanışman için en az annen ve senin kadar sabırsızlanıyorum. Babana çok benziyorsun. Seni küçük Rahul replikası. Seninle tanıştığıma dünyalar kadar memnun oldum Shila.''Dedi fısıldayarak.

Aadhya ve Arishfa onu izlediler içleri eriyerek. Aadhya o anda Farhan'ın ne kadar mükemmel bir baba olacağını fark ederken, Arishfa'da Farhan'ın yerinde bir gün Rahul'ün kendisi olacağını hayal ediyordu. Şimdilik, kızına, en yakın arkadaşının kokusunu getirmişti. Buda yeterdi. Dert etmemişti. Çünkü artık umutları eskisinden de yüksekti. İçi içine sığmayan bir iç çekişle Aadhya ve Farhan'a baktı minnetle. Bu lanet ülkedeki son gecesiydi ve ailesiyle beraber yarın buradan kurtuluyordu. Artık eziyet bitmişti. Sonunda ülkesine dönecek ve davasının başına geçecekti. Aşkını yeniden kazanacaktı. Kızını babasına bırakacaktı. Düzenini kuracaktı sonunda. Ruhunda biraz olsun hissettiği rahatlama ile, o gece derin bir uyku çekti. Aadhya ve Farhan'ın da varlığıyla nihayet huzurlu bir uyku uyuyabildi. Günlerin birikmiş yorgunluğu dinmese de, bir nebze dinginleşecekti kemikleri. Ve yarın, yeni bir hayatın başlangıç adımını atacaktı kızıyla. Tamamen hazır ve cesurdu artık. Hem de her şeye karşı.

BÖLÜM SONU...

 

Loading...
0%