Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.BÖLÜM

@bayrak

*🫡

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

Gömleğinden bir düğme daha açtı Adal. Sıcak sevmezdi. Gömlek, pantolon giyiyordu birde. Kıravat biraz daha çekilse tamamen çözülecekti. Dirse ise kırmız elbisesi ve makyajı ile bir prensesti. "Neden bu kadar erken giyindik?" Mantıklı bir soruydu. Adal'dan beklenmeyecek kadar. "Bilmiyorum."

"Ne kadar kaldı?" Irağ'a gidiyorlardı. Timi Suriye sınırında silahlar ise Irak sınırındaydı. "Bir saate varırız komutanım." Of sesi yükseldi Adal'dan. Daha vardı.

 

Arabadan indiler. "Hoşgeldiniz. Gelin arabaya." Bu Hasan'dı. Kendisi istihbarat mensubuydu. "Yine arabaaaaaa." Adal'ın canına tak etmişti. "Çok konuşma Adal."

Bu araç onları silahların olduğu yere götürecekti. Hasan aylardır içeriye sızmış vaziyetteydi. Onları da içeriye sokmalıydı. Şuandan itibaren onlar Adal ve Dirse değildi. Emilia va Mike'dı.

 

*******

 

Önündeki tabağa bakıyordu Ayşe. Zeytin, peynir, yumurta ve ekmek. Pek mutlu olduğunu söyleyemezdik. Zeytin yemezdi. Peynir zorunda kalmadıkça yemezdi. Yumurta ve ekmek yerdi şu tabaktan. "Böm böm bakma sana." Dedi İpek tabağını masaya koyarak. "Sanane lan!" Elif de katıldı aralarına. "Patates yok mii?" Efkarlıydı Ayşe. "Patatesi bırakma zamanı." Elif destekliyordu bu kararı. "Hanımlar izin var mı?" Orhan gelmişti. "Buyur." Birbirlerine baktılar. Gülümsediler ve başladılar. "Buyrun dostlar buyrun, Halil İbrahim sofrasına." Orhan garipseyerek oturdu masaya. Askeriyede bir gün böyle başlardı.

 

Yemekhaneye Ateş girdi. Tabi yarım Ateş. Üç kişinin evi vardı. İki kişi görevdeydi. Uzay, Aras, Onur Han ve Bahadır kalmıştı. He birde Deniz ve Okay vardı. Onlar genellikle katılmazdı Ateş'e. İkiside karargahta görev yapıyordu. "Günaydın komutanlarım." Onur Han her sabah olduğu gibi masum gülüşünü atıyordu. Eyvallah manasında kafalarını eydi kızlar. "Günaydın çaylak."

"Okay gelmedi mi?" Sordu Ayşe. Uzun süredir görmemişti. "Evde yapacağım demişti kahvaltıyı." Yandaki masaya yerleştiler.

 

*******

 

Silah deposuna varmış, üstlerini başlarını düzetmişlerdi.

 

*******

NOT: Merhabalar. Aslında Adal ve Dirse'nin sahnelerinde çoğu yer İngilizce olması gerekiyor ama çok fazla öyle sahne olacağı için bu seferlik böyle.

*******

 

"Hey! Mark bakar mısın?" İlerideki adama seslendi Hasan. Adal ve Dirse'yi örgütten zannetmeleri lazımdı. "Gönderdikleri adamlar bunlar mı?" Kafasının aşağı yukarı sallayıp Adal ve Dirse'ye doğru ilerledi. İyice süzdü onları. "Mike Brown efendim. Bu da karım Emilia Brown." Girin manasında kafasıyla işaret etti. Ürpertici bir hava eşliğinde içeri girdiler. "Geldiler." Dört gün içerisinde bu silahları yok etmelilerdi.

 

Ceketini çıkartarak kalacakları odaya girdi Adal. Arkasından kapıyı kapattı Dirse. "Karargahı ara."

"Emredersiniz." Dirse'nin gözleri ateş ediyordu. Sinirli değildi sadece Adal'ı yakardı o ateş. Telefonu Dirse'ye verdi.

"Ajan bir'den yuvaya."

"Vardınız mı?"

"Evet komutanım. Etrafta Timi yok." Adal onlar Konuşurken yatağa kuruldu. "Tamam tetikte olun. Bu operasyon bir haftadan uzun sürmeyecek." Bir haftayı bastırarak söylemişti. Ve telefon kapandı.

 

"Napıyorsun orada sen?" Garipseyerek Adal'a bakıyordu. Çok garip bir görüntü vardı. Ayaklarını duvara dayamış kafasının üstüne yastık koymuştu. "Nabıyon lan." Sesi bu sefer azda olsa yükselmişti. "Yatıyorum."

"Naparsan yap ben lavaboda giyiniyorum." Tamam işareti yaptı Adal eliyle.

 

Dirse lavabodan çıkınca tekli koltuğa oturdu. O yatağa asla oturmazdı. Adal hislerini ona açsa kabul etmezdi. "Canım sıkıldı yaa." Adal gerçekten baya sıkılmıştı. Dirse konuşmaz, dinlemezdi onu. E haliylede sıkılmıştı. "Beni hiç ilgilendirmiyor." Koltuğun altında duran çantadan bir kitap çıkardı. "Naparsan yap bana bulaşma." Bulaşmayı özellikle bastırmıştı. Odanın kapısı çalınca Adal dikeldi. "Bakarım." Kapıyı açınca karşısında Hasan ve Mark vardı. "Beyler! Hoşgeldiniz." Adal'ı süzdü Mark. "Yanlış bir zamanda mı geldik?" Adal'ın gömlek dağalmıştı. Saçları da gömleyinden halliceydi. Adal söylenmek isteneni anladı. "Şakacısınız." Bunu küçük bir şaka olarak kabul etmişti. "Emilia hayatım müsaitsen içeriye davet edeceğim." İçeriye Dirse'ye seslendi Adal. "Çağır gelsinler aşkım." Aşkım mı? Dirse teğmenim bu bir evlilik teklifi mi? Adal içinden EVET! Diye haykırdı. Yaza hem kendi düğünü hem de Bartu komutanının düğünü olabilirdi. Aslında ilkbahar bile olabilir, bu iş yaza kalmasın!

 

İçeri girdiler. "Nasılsınız efendim?" İkinci tekli koltuğa yerleşti Mark. "İyiyiz teşekkürler efendim." Zarif bir şekilde cevapladı onu Dirse. Eğer gülümsemesi bir kelime olsaydı nazik olurdu. Ah o gülümseme, ah o zarif cümleler! Adal için olmasalarda belki bir gün komple onun olurdu. "Umarım rahatsınızdır."

"Kesinlikle." Bu sefer Adal cevap vermişti. Dirse daha fazla o adamla böyle konuşursa kıskancından ölebilirdi. "Mükemmel! Ne mutlu bize efendim."

"Yakında silahlar Suriye'ye gidiyor. Sizde onlarla beraber gidersiniz." Mark gitsinler diye yollarını gözlüyordu. Ama neden? Bir şey saklıyordu. Ama ne?

 

*******

ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK

 

Gündelik seanstaydım. Ceyda hazretlerini alma seansı. Israrla arabayı bana veriyor, akşam kendisini aldırtıyordu. Aslında dünden beri yapıyordum bunu. Zorla vermişti anahtarı. "Napıyorsun orada?" Dejavu mu yaşıyorum ben? Bartu gelmişti yine. "Merhaba." Arkamı dönüp selam verdim. "Merhaba." Dünkü gibi bir sigara yaktı. Sigara içmek için buraya kadar mı geliyordu? "Ceyda'yı mı bekliyorsun yine?"

"Evet yine ve yine." Sırtını duvara dayadı. "Sigara içmek için buraya mı geliyorsun?"

"Evet. Askeriye içersinde albayla karşılaşmak istemiyorum." Bende yanına duvara sırtımı dayadım. "Bizim albay sevmez sigarayı." Üflediği dumanı izledim bir süre. Bir iki dakika ikimizde konuşmadık.

 

"Kaç yaşındaydın sen?" Merak ediyordum. Otuzdan net büyüktü. "Otuz iki." Demiştim. Otuzdan büyük demiştim. "Sen?" Soru banaydı. Lan nedemek sen? Erkeğim maaşı kızı yaşı sorulmaz koçum. "Yirmi yedi." Ah birde içimde yaşadıkları dışa vurabilsem. "Evlenmeyi düşünüyor musun?" Biraz düşündü. Zira kendisi evde kalmıştı. "Ben evimde ikinci bir insanla yaşayamam." Bu sözleri beni nedense sinir etti. Nedemek lan o? Ağzını yırtarım senin. "AA bu kafayla zaten şuan evde kaldın. Annen gitsin sana memleketten kız bulsun." Bu sözlerim karşısında Güldü. "Nedenmiş?" Cevap netti. "Hiçbir kız seni beğenmez de ondan." Ve tekrar Güldü. "Niye beğenmesin? Uzunca boyum, siyah saçlarım, boncuk gibi de gözlerim var." Sigarasını söndürdü. Tam arkasını dönüp gidiyordu, benim sözüm karşısında durdu. "Senin gözlerin mavi değil siyah." Bana döndü. "Sen hiç siyah boncuk görmedin mi?" Tekrardan arkasını döndü ve uzaklaştı. Siyah boncuk ha Bartu Aslan.

 

*******

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

Bugün Adal ve Dirse için önemli bir gündü. Silah deposu gezilecekti. Depo ya patlamalı ya da insan kalmamalı. Patlama daha kısa süre ve kolaylık getiriyordu. Ama yine de kolay değil, zordu.

 

İkiside tam takır hazırlanıp odadan ayrıldı. Yolda onları gören insanların her biri selam veriyordu Adal ve Dirse'ye. " Günaydın efendim." Arkalarından Mark'ın sesini duyunca yavaşladılar. "Günaydın Mark. Ne bu neşe?" Küçük bir kahkaha patlattı Mark. "Sizin gibi dostlarımı görmem bana mutluluk aşılıyor. Bu arada ne zaman gidersiniz en yakın?" Gerçekten gitmelerini bekliyordu. Bu sorunun cevabı bulunmalı, gerekeni yapılmalıydı.

 

Dirse Adal'a depoyu gez diye bir görev vermişti. Kendisi Mark ve Hasan'ın yanındaydı. Yaklaşık yarım saattir depoyu geziyordu ama silahtan başka bir şey yoktu. Kimsede yoktu. İlerledikçe rutubet ve kasfet artıyordu. Fareler apış arasından geçiyordu.

 

Az daha ilerledikten sonra bazı sesler duymaya başladı Adal. Boru veya fare sesi değildi. Bu insan sesiydi. Ardından silah sesi geldi. Silah sesiyle birlikte Adal en yakın odaya saklandı. Kapının önünden ayak sesleri geldi. Sesler uzaklaşmaya başladığında odadan çıktı. Önüne gelen ilk odaya girdi. İçeride hiçbir şey yoktu, sadece kanlar içinde yatan bir adam vardı. Adama yaklaştı. Tanıdık bir suratla karşılaştı. "Efe?"

 

*******

 

"Ben çıkıyorum." Kaskını almış gidiyordu İpek. "Nereye?"

"Muhittinim ve ben gezintiye." Motorunun ismi Muhittin'di. Pulsar RS 200 Muhittin. Belki bir R6 değildi ama Muhittin değerliydi.

 

Otoparka geldi. Muhittin'i tam karşısında duruyordu. "Muhittin'imm!" Sarıldı Muhittin'e. "Gel gel. Yakıcaz asfaltı." Kaskını takıp bindi Muhittine.

 

Cizre zokaklarında ilerliyordu. Hava kararmış, dükkanlar kapanmıştı. Sarhoşlar gezerdi bu saatte. İpeğ'in son gördüğüde büyük ihtimal sarhoştu. Araba yamuk yumuk ilerliyordu. Baya bir yaklaşmıştır İpeğ'e en sonunda iyice karardı ortalık.

 

*******

YAZARDAN

Uzun bir bölüm olmasını hayal etmiştim. Lakin ilham bitti ya da ben bittim. İnşallah bölümü beğenmişsinizdir. İyi veya kötü tüm yorumları bekliyorum.

Tiktok: @ates_kitap4380

Instagram: @gencyazarinizz_

O zaman Cemile'den kaçarotto.

Loading...
0%