@bayrak
|
*🫡
ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Hastaneden çıkalı sadece iki olmasına rağmen hayat enerjisi sömürülmüştü Bartu'nun. Neden mi? Bir tane zorba baba, Cizre'ye taşınmak isteyen bir anne ve son olarak odasına çöken kardeş. Kahve bile içemiyordu. İçmek isterse Türk kahvesi içecekmiş. Şarkı dinlemek desen yok. Dart yasaklandı, he birde dokuz yaşında çocukmuş gibi bilgisayar da yasak. Askeriyede kalsa kardı. Evet Ayşe, İpek ve Elif'e rağmen
"Bartu kalk!" Kafasına fırça fırlattı Hürrem Bartu'nun. "Niye?" Hürrem'in ellerinde yok yoktu. Deterjan mi istersin kova mi? "Napacağız?" Korktuğu şey İnşallah gerçekleşmezdi. "Halıları yıkayacağız kalk." Bahçeye doğ ilerledi.
*******
ANLATICI:BARTU ASLAN KARAKUM
Annemin arkasından bende çıktım. Tam teçhizat karşımda halı seriyordu yere. Eylem kafama bir tane çiçekli yazma taktı. Camın yansımasından baktığımda bordo olduğunu gördüm. Sanırım kardeşim çok komik bir espri yapmıştı. Bordo Yazmalı Bartu. "Bune lan?"
Aslan: Çıkar lan şunu!
"Yazma."
"Bırak lak lağı." Hortumla mutfak halısını ıslatıyordu annem. "Al şu fırçayı. Başla köşelerden." Annemi gitmeye ikna edene kadar sanırım böyle takılacağım.
*******
ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK
"Ebrar bak poğaçadan da al." Dedi Sümeyye Abla. Ceyda onu aldıktan sonra buraya gelmemizi söylemişti. Ve şuan üç kilo alıyorum. "Gerçekten doydum Abla." Tabi Sümeyye Abla hiç oralı olmadı. Tabağıma üç tane daha poğaça koydu. "Abla patlıyacağım yeter."
"Yersin yer." Tabağıma iki kaşık kısır koyarak söylemişti bunu. "Sümeyye hanım kısır kaldı mı?" Mustafa abinin sesi geldi. İçeriki odada Ramazan abi ile oturuyordu. "Getiriyorum." Allah'ım bana Sümeyye Abla ve Mustafa abi gibi bir ilişki Nasib et. Bu kadar nazik, sakin bir aile görmemiştim.
"Eymeeeeeen! Ver çizgi romanımı!" Muhammed Ali Eymen'i kovalıyor. Ümmü Gülsüm kitap okuyor, bizler muhabbet ediyorduk. Akşama buralar kalabalıklaşacakmış. Aslında erkenden ben kaçsam mı?
*******
ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Kapı çaldı. Sümeyye açtı kapıyı. İki kişi eksik Ateş ve Bartu'nun ailesi gelmişti.
*******
"Bu İpek nerede kaldı ya? Gece oldu. Saat on iki." İki seçenekleri vardı, ya Bartu'ya salça oluyordu ya da Adal ile boş. Adal olmadığına göre ikinci seçenekti. Bartu'yu aradı Ayşe. Telefon açıldı, arkada fazlasıyla ses vardı. "İpek yanında mı?"
"Hayır, noldu?" Bartu cevabını alamadan telefon yüzüne kapandı. "Bartu'nun yanında değilmiş." Elif telefonunu aldı. İpeğ'i aradı. Çaldı, çaldı, çaldı. En sonunda açıldı telefon. "Neredesin lan eşeksıpası!" Lakin telefonun karşısındaki İpek değildi. "Merhabalar. İpek Güler'in yakını mısınız?" Bir adam sesi geldi karşıdan. "Evet."
"Efendim ben polisim. Burada bir kaza olmuş. Bu telefon motorlunun üzerinden çıktı. Kimliğinde İpek Güler yazıyor." Elif ayaklandı. Kaza mı dedi o? "Hastaneye kaldırıldı şuan."
"Teşekkürler." Telefonu kapattı Elif. "Kalk, kalk gidiyoruz. Kaza olmuş." Ayşe ışık hızında komidinin üzerinden arabanın anahtarlarını aldı.
*******
"Efe?" Beklenmedik bir sürprizdi. Batın bölgesinde bir kurşun ayarsı vardı. Tek yara orada olsaydı yine iyiydi. Adal Efe'ye baktıkça kendi canı yandı. Cebinden telefonunu çıkardı. "Komutanım. Efe burada vurulmuş." Kumaş mendilini yaranın üzerine koydu. "Adal, Dirse'ye haber ver. İki gününüz var." Telefon kapandı. Bir süre sadece yarayla bakıştı Adal.
Kapıdan dışarıyı kontrol etti. Kimsecikler yoktu. İlk görev araba bulmaktı. Hasan'ı bulup arabanın anahtarını almalı ardından gelip Efe'yi almalıydı. Koşar adımlarla ilerledi koridorlarda. Bir miktar yürüdükten sonra Hasan'ı bulabilmişti. "Araba." Dedi sadece. Cümle kurmaya gerek yoktu. "Ne?" Anlamamıştı Hasan. Kısık sesle konuşuyorlardı. "Acill arabayı ver. Geri geleceğim." Hasan elini cebine attı. Sorgulamadan verecekti. "Al." Anahtarı aldı ve koşar adımlarla tekrardan Efe'nin yanına gitti. Depodaki giriş ve çıkışların yerini biliyordu.
Efe'yi sırtlandı. En yakın çıkışa ilerledi. Efe'nin kanını hissetti sırtında. Sıcak bir sıvı. Tüyler ürpertici bir sıvı. "Dayan." Dedi dişlerinin arasından Adal. "Dayan Efe." Sırtındaki sıcaklık arttıkça hızlandı.
Arabaya varınca ön koltuğa yerleştirdi Efe'yi. Hastaneye gidemezdi. Sağlık ocağı ile idare etmeliydi. Karnına koyduğu mendili aldı ve farklı bir mendil koydu. Şoför koltuğuna yerleşti. Asıl sorun şuan başlıyordu. Sağlık ocağını nereden bulacaktı?
Baya uğraş sonra bir köye ulaşmıştı. Geriye Sağlık ocağını bulmak kalmıştı.
Arabayla dolaştı köyün içerisinde Adal. En sonunda bir tane sağlık ocağı bulmuştu. Arabadan indi. Efe'yi aldı. Bilinci kapalıydı. Sağlık ocağına girdi, bir adam duruyordu içeride. "Buyrun." Arapça ve Kafasını kaldırmadan konuşmuştu. Adal Efe'yi bir sedyeye bıraktı. Adam kafasını kaldırdığında şok oldu. Efe'den bulaşan kanlar vardı Adal'ın üzerindeydi. "Arkadaş vuruldu." Adal'da Arapça konuştu. Adam hala daha şaşkın şaşkın bakıyordu. "Hadi." Sesi hafifte olsa yükseldi Adal'ın. Adam eline bir çift eldiven aldı. "Kurşun içeride mi?" Efe'nin üzerindeki yırtık pırtık gömleği daha fazla yırttı. "Evet." Malzeme dolabından bazı malzemeler aldı. "Kurşun çok derinde değil." Dedi adam.
*******
"Bartu hastaneye gelmeniz lazım. İpek." Devamını söyleyemedi Ayşe. Duygusal bir insandı. Gözleri doluydu. "Kızım devamını söylesene." Dedi Bartu. "Bartu." Sesi titriyordu. "Bartu."
"Söylesene lan!" Telefonu Elif devraldı. "İpek Kaza yapmış." Direkt konuya girdi. Birtık ağır bir giriş olmuştu. "Geliyoruz." Telefon kapandı. "Ağlama sende." Yaşlarını sildi Ayşe. "Sanane? Ağlamıyorum zaten, duyguyu dışarı aktarımı yapıyorum." Doktor çıktı İçeriden. Çıktığı gibi doktorun başına koştular. "İpek Güler'in yakınları sizler misiniz?"
"Evet, durumu nasıl?"
"Sağ kolunda ve sol bacağında kırıklar mevcut. Uyanınca görebilirsiniz." Çok nazik bir doktordu. Bal rengi saçları ne uzun ne kısaydı. Yüzünde saygılı ve nazik bir tebessüm vardı. "Teşekkürler." "Müsaadenizle." Doktor uzaklaştı.
Bir iki dakika sonra Bartu'nun sesi duyuldu. "Kızlar." Orhan bile gelmişti. İpek o kadar şanslıydı. Normalde Orhan'ı askeriyeden çıkartamazlardı. "Nasıl durumu?" Sakin ve soğukkanlı bir sesle sordu Orhan. "İyiymiş. Uyanınca alacaklar içeriye." "İyi." Dedi Uzay. "İpek Güler'in yakınları, hastamız uyandı." Bunu duyunca Ayşe hışımla oturduğu yerden kalktı. İçeriye girdi. "Allah belanı versin İpek!" Zaten vermişti. Daha öğrenmemişti ama Muhittin artık yoktu. Bir hikayenin sonu gelmişti.
"Neden yaa?" İçeriye diğerleride girdi. En azından çocuklar gelmemişti. Odaya insan sığmıyordu. "Geçmiş olsun, Allah sağlık sıhhat versin tatlım." Dedi Sümeyye. "Sen de olmasan Sümeyye Abla." Bu sözlere kuruldu Elif. "Tüüüü, sen iflah olmazsın. Bak bu kız kendini paraladı." Dedi Ayşe'yi göstererek. Üzücü haber daha verilmemişti. Ortam müsait değildi.
*******
"Kurşunu çıkarttım." Dedi doktor elini yıkayarak. "Şimdi yarayı dikeceğim." Elini kuruladı. Adal sadece yaptığı hamleleri izliyordu. Doktor değil terörist de çıkabilirdi. "Elini çabuk tut." Dedi sadece. Burada bir ev bulmalıydı. "Muhtar var mı?" Yarayı diken Doktor kafasını kaldırmadan konuştu. "Evet."
"İşin bitince beni götür." Emir kipiyle konuşuyordu. Böyle alışkındı. "Siz kimsiniz?" Adam hala daha yarayı dikiyordu. Kafasını dahi kaldırmadan konuşmaya devam etti. "Seni ilgilendirmeyen biri." Kestirip attı Adal. "Nasıl ilgilendirmiyor?" Adamın sesi sinirli çıkmıştı. "Hayatını kurtardığım adam kim bilmem gerekmez mi?" Derin bir nefes aldı Adal. "Gerekmez."
Adam dikişi bitirmişti. Yarayı bandajla sardı. "Bitti mi?" Ellerini yıkadı. "Bitti." Bir telefon sesi sardı odayı. Telefonu cebinden çıkarttı Adal. Arayan Dirse. "Allah kahretsin." Çok kısık bir sesle sitem etti Adal. Haber vermeyi unutmuştu. "Sen Türk ajanısın." Dedi adam. Adal ister istemez pot kırmıştı. "Ne dedin?" Adam sırıttı. "Türk ajanısın." Adal güldü. Şuan sadece rol yapmalıydı. "Ben de Türküm." Dedi adam. Ama Türkçe konuşarak söylemişti bunu. "Neyden bahsettiğini bilmiyorum." Adam daha fazla Güldü. "Buradan çeviremezsin." Harbi çeviremezdi. "İtiraf et artık."
"Su. Su." Ortamı böldü Efe. Adal sesi duyar duymaz Efe'nin başına gitti. "Su." Dedi sadece Efe. "Su var mı?" Adal farketmeden Türkçe konuştu. Adam masasından açılmamış bir Pet şişe su verdi Adal'a. Şişeyi aldı. "Su."
"Tamam kardeşim." Suyu açtı ve Efe'nin kafasını eliyle kavradı. Kurumuş dudağına dayadı şişeyi. İki üç yudum içirdikten sonra yavaş yavaş kafasını yastığa bıraktı.
"Muhtarın evi şart." Dedi Adal. Türkçe söylemişti. Çünkü artık açığa çıkacağı kadar çıkmıştı. "Bekleyin." Askılıktaki paltosunu aldı. "Şunu giydirelim." Adal hafiften doğrulttu Efe'yi. Adam paltoyu giydirip önünü ilikledi. "Yürüme mesafesinde." Kafasını sağa sola salladı. "Arabayıda götürelim." Efe'yi kucakladı. "Yürü." Dedi sadece. Adal çıktı. Adam arkasından gitti.
"Şu ev." Muhtarın evine varmışlardı. Arabadan indi adam. "Muhtar!" Türkçe sesleniyordu. Evin kapısından yaşlı bir adam çıktı. "Noldu Doktor?" Arabayı işaret etti. "Bu ne?"
"Yaralı var arabada. Türkler. Buraya getirmemi söyledi." Arabadan indi Adal. "Merhabalar efendim." Saygılı konuşmasını takındı. Üzerinde kan vardı. "Merhabalar." Gözleri Adal'ın gömleğinde takılı kaldı kan içerisindeydi. Sanki kanayan Adal'dı. "Buyrun" Adal öne doğru eğilerek konuştu. Kısık bir sesle "İçeride konuşmamız daha makbul olur." Dedi ve arabaya doğru ilerledi. Arka kapıyı açtı. Efe'yi kucakladı.
Koltuğa bıraktı Efe'yi Adal. Doktor İçeriden bazı kıyafetler getirdi. Adal ve Efe için. "Buyur giy. Üstündekiler baya yani baya." Dedi. Adal kendine uzatılan kıyafetleri aldı. Başka bir odaya geçip üstünü değiştirdi. İçeriye geri geldiğinde doktor Efe'ye eşofman altı giydiriyordu. "Ne işle uğraşıyorsun?" Dedi Muhtar. Adal'ın belindeki silahı görmüştü. "Bir oturalım." En yakınındaki koltuğa oturdu. Muhtar tam karşısına oturdu. "Polis misin?" Bir iddia ortaya sürdü Muhtar. "Kimseye söylememek şartıyla. Askerim." Muhtar yerinde dikleşti. "Ve çok yardıma ihtiyacım var. İşim bitene kadar arkadaşımın burada kalması gerekiyor." Bakışlarını koltukta yatan Efe'ye çevirdi Muhtar. "O da asker mi?"
"Hayır, değil." Boğazını temizledi. "Arkadaşımın iyi olduğuna kanaat getirene kadar burada kalacağım." Adal dışında kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. "Eğer zahmet olmazsa tabi." Adal'ın kendi benliğinden kırıntı bile yoktu. "Boynumuzun borcu." Dedi Muhtar. "Hanımlar sofra hazırlayın. Misafirimiz acıkmıştır."
*******
İpeğ'in başına Uzay'ı bırakmışlar ve dağılmışlardı. Bartu'nun ailesi vardı. Bahadır nişanlısına gitti. Elif ve Ayşe yorulmuştu. Onur Han ise tüymüştü.
İpek televizyon bakıyordu. Uzay telefonuna bakıyordu. Kapının çalmasıyla ikiside gözlerini kapıya çevirdi. "Gel." İçeriye bir kadın doktor girdi. Doktor Yade. "Nasılsınız İpek hanım?" Huzur veren sesi doldurdu odayı. Bütün kötülüklerden uzak, veya arınmış. "İyiyim sağolun." Kafasını Uzay'a çevirdi Yade. "Nasılsınız Uzay bey?" Tebessümü Uzay'ı görünce büyüdü. "İyiyim siz nasılsınız Yade hanım?" Uzay'ın da büyüdü tebessümü. Bir çekim vardı aralarında. "Ben çıkayım siz yalnız kalın." Çekimi bozdu İpek. Bakışmaları bitti. "Ne diyorsunuz efendim." Yade utanmış, yanakları kızarmıştı.
*******
Gözlerini açtı Efe. Bir evdeydi. Uzun süredir bu kadar rahat bir yere uzanmamıştı. Sırtının olduğu yer yumuşaktı. Elleri ve ayakları bağlı değildi. Rutubet kokusu yoktu. Üstü yırtık pırtık kan içinde olan takım yoktu. Yattığı yerden kalktı. Kalktığı gibi batın bölgesinde bir ağrı hissetti. Bu ağrı aslında her yerindeydi. Ama batın bölgesinde daha baskındı. Ayağa kalktı. Kafası güzeldi. Oda kapısına yöneldi. Kafasında bir çok soru vardı. Buraya nasıl gelmişti? Odadan çıktı. Kimse yoktu. Odayı incelerken karşısındaki kapıdan bir adam çıktı. Oduncu gömleği giyiyordu. Efe'yi görünce şaşırdı. "Niye kalktınız? Dinlenmeniz gerekiyor. Gelin yatın." Adam Efe'yi tekrar aynı odaya götürdü.
Yatağa oturttu. "Ben buraya nasıl geldim." Sesi zorda olsa çıkmıştı. "Seni bir arkadaş getirdi. Askermiş. Geri döneceğini söyledi. Bana geldiğinde vurulmuştun." Asker ve Türk. Onu tanıyan biri olmalıydı. Irağ'a götürülmüş. Rutubetin adresinde vurulmuştu. Ama sonrası yoktu. "Bir iki güne gelirim dedi." Aklında cevapsız sorular vardı şuan. "Nereye gittiğini biliyor musun?" Hayır anlamında kafasını sağa sola salladı. "İrtibat için numara falan bıraktı mı?" Tekrardan hayır anlamında kafasını sağa sola salladı. "Değerlisin onun için." Anlamadım dercesine baktı adama Efe. "Nereden anladın?" Adam güldü. "Gözlerinden. Senin adına korkuyordu. Hem yarana müdahale ederken sadece yaptıklarımı izledi. Terörist çıkıpta sana zarar veririm diye korktu." Bartu olma şansı vardı. Ama Bartu onu burada bırakıp gitmezdi. O zaman kimdi?
*******
"İnanamıyorum. Bunu nasıl yaparsın? Haber vermeden nasıl gidersin?" Irak'ta teröristlerin içinde olmasa bağırırdı Dirse ama ortam kötüydü. "Anın telaşıyla aklımdan çıkmış." Sen iflah olmazsın dercesine baktı Dirse. "Çıkmayacak Adal." Kızgındı. "Arkanda bıraktığın hasarı nasıl onardım haberin var mı?" Sık nefes alıp veriyordu. "Telefonlarımı dahi açmadın." Kendini yatağa saldı. Siniri rafa kaldırıp operasyonu bitirmelilerdi.
*******
Yazardan
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bölümü yetiştiremeyeceğim diye korkuyordum. Ama hallettim. İyi veya kötü bütün yorumları bekliyorum.
Tiktok: @ates_kitap4380
Instagram: @gencyazarinizz_
Cemile'den kaçarotto. |
0% |