@bayrak
|
Selam! Son dönemde biraz fazla Türk edebiyat klasikleri okuyorum, bundan mütevellit yazım dilim falan değişime uğramış olabilir. İyi okumalar. 14.BÖLÜM *🫡 Ebrar Sarah Çevik'den Karşımdaki adamın kim olduğunu bilmiyorum, ama şunu biliyorum ki bu adam başıma bela olacak. "Pardon ama ismimi nereden biliyorsunuz?" Bu adamı tanımıyordum. Şahsen tanımayı da tercih etmiyorum. Gözleri elaydı. Yüzündeki alaylı gülümsemeyle tip tip bakması canımı sıkıyordu. "Ben deniz Efe. Bartu Aslan'ın arkadaşı. Gerçekten çok yakışıyorsunuz." Yakışıyorsunuz derken? "Bizim aramızda bir şey yok." "Olmayacağı anlamına gelmiyor." "Hayır, olmayacak." Gözleri bana "Göreceğiz" diyordu. Ama hayır görmeyektik. Bekar bir kadın olarak mutluyum. "Bartu benim hakkımda sana ne dedi?" "Ne demesini istersin?" "Soruma soruyla cevap verme." "Neden?" "Hala soru soruyorsun." "Belkide seni sinir etmek için yapıyorumdur." Evet bu doğruydu, beni sinir etmek için yapıyordu. "Benden ne istiyorsun?" Delirmemi istiyordu, o kesin. Lakin ben onun eline istediğini vermem. "Hiçbir şey. Belki arkadaş olabiliriz diye düşünmüştüm." "Hayır olamayız." Arkadaş tercihlerim arasında senin gibiler yok canım. "Bartu ile arkadaşsın yalnız." "Bartu sana benzemiyor." "Belki de sen onu tanımıyorsun." Evet bu daha olasıydı, ama Bartu gibi biri bu adam gibi biriyle anlaşamazdı. "Onu senden daha uzun süredir tanıyorum." "Bu bir şey ifade etmiyor." Etmiyordu çünkü birini ne kadar uzun tanıdığın değil ne kadar sevdiğin önemliydi. Ama buna Karlar Ülkesi Anna dahil değil. İlkkez gördüğün biriyle evlenmek de saçma. Buna daha fazla örnek verebilirim mesela Vatan Yahut Silistre'den Zekiye ve İslam Bey, ama şuan konum bu değil. "Ediyor." Dedi bana çekişir bir şekilde. Ben bu adamın saçını başını yolardım ama her zamanki gibi ortam müsait değil. Ayriyeten bu adam da burada yatan bir hasta olmalıydı. Öte yandan neden burada olacaktıki. "Etmiyor." "Kesindir kesindir." "Ne kadar süredir arkadaşsınız?" Büyük ihtimal askerdi. Şahsi düşüncem olarak Bartu'nun asker olmayan bir arkadaşı olacağını düşünmüyorum. "Hesaplamadım, ama çocukluktan beri denilebilir. Veyahut bebeklikten beri." Çocukluk? Bebeklik? ******* Geçmiş⏳️ 2005 Antalya Kapının önünde bilmem kaç dakikadır bekliyordu Efe. Sevgili arkadaşı Bartu yine uyanamamıştı. Bartu'ya bakacak olursak ayakkabılarını cilalamak ile uğraşan bir delikanlı görecektik. Okulda yere bakan yürek yakan diye adlandırılan bir delikanlıydı kendisi. Okuldaki müzik grubunun gitaristti, resim yarışmalarını birincisi sabah uyanamıyordu. Sebep mi? Sebep tam olarak sabaha kadar şiir okumasıydı. Ayakkabıları bir kenara bıraktı. Kıravatını özenle bağladı. Acelesi vardı, her zamanki gibi. Ceketini üstüne geçirdi, ayakkabılarını giydiği gibi evden çıktı. "Neredesin be oğlum?" "Geldim işte." Okulun yolunu tuttu ikilimiz. Disiplinli bir okulda oluyorlardı. Ayakkabılar cilalanmalı, okul forması tam takır giyilmeli. Okul forması dediğimizde takım elbise. Altıncı sınıflar o kadar disiplinli değildi. Lakin bizim ikili sekize gidiyordu. Bütün her şey onlardan bekleniyordu haliyle. Bartu çalışkan biriydi. Efe ise bir tık tembel olabilirdi. "Şu kıravatı düzgün bağla diyorum." Bartu Efe'nin kıravatını düzeltti bunu söylerken. Bağlayamıyor değil bağlamıyordu. Boğuyordu sanki onu kravat. ******* Ebrar Sarah Çevik'den Poşetin ağzını bağladım. Tad kaçırmıştı beyefendi. Tam kalkmış gidiyordum ki arkadan sesi geldi. "He buarada ben Efe." Ona döndüm. "Memnun oldum demek isterdim ama pek demek istemiyorum." Memnun olmamıştım. "Görüşürüz." "Allah korusun." Sinirle ilerliyordum. "Bütün manyaklar beni özenle arayıp mı buluyorlar?" Odam çıktığımda ortalıkta Ceyda falan yoktu. Bu iyi bir şeydi. İçeri girdim ve hastalar için olan koltuğa kuruldum. Şuan gayet mutluydum. ******* Yazardan Bartu'nun bilgisayardaki işleri bitebilmişti sonunda. Ama son bir işi daha vardı. Üç kişilik uçak bileti almakta bir işti sonuçta. Yalnız yaşamanın adamıydı. Bütün hayatı altüst olmuştu. Biletler yirmi iki Eylül gece on iki için alınmıştı. Ailesi bahçedeyken çantalarını hazırlamalıydı. Yatak odasını işgalci kuvvetlerden yani çantalardan kurtaracaktı. Kıyafetler, takılar, kişisel malzemeler derken iş bitmişti. Sokak kapısının oraya bıraktı. Annesi sinirlenecekti belki ama canına taketmişti. Ertesi gün Efe taburcu alacaktı. Dört kişi birden bir evde yaşayamazdı. Bir saat sonra "Bartuuuuu! İnsanı çıldırtırsın! Başına buyruk hareketler, içine kapanıklık! Neyapacağım ben seninle oğlum!" Uçak biletinden haberi olduğu an harlamıştı Hürrem. Bartu hiç oralı değildi. Elinde telefonuyla gayet sakindi. "Kaldır kafanı o telefondan!" Ağır bir şekilde kafasını kaldırıp annesine döndürdü. Ne zamandan beri insanlardan rahatsız oluyordu? ******* Geçmiş⏳️ 2005 Antalya Çoğu zaman olduğu gibi yine babasının arkadaşları yemeye gelmişti. O akşamlar genelde aç karınla uyurdu. Çünkü yemek zehir olurdu. Babasının arkadaşlarına Bartu'yu gülerek rezil etmesi tat kaçırırdı. Aslında tat kaçırıcı olan şey adamların da gülmesiydi. "Bundan asker olur mu?" Kahkahayla karışık konuştu Halit. Arkadaşları da ondan geri kalmadı. Kahkahaları evi sallıyordu. Kahkahalar eşliğinde odasına ilerledi. "Size afiyet olsun." Odasına girdiğinde derin karanlık karşıladı onu. Huzur veriyordu o karanlık ona. Komidin ile duvar arasında kalan boşluğa kıvrıldı. Oda sessiz değildi. Kahkahalar hala daha işitilebilirdi. Sessizlik tabikide tercihiydi ama olmayınca olmuyor. Gözlerinin sızladığını hissetti. Buna mı ağlayacak gerçekten diyebilirsiniz. Cevap vereyim, evet buna ağlayacak. Kendini bildi bileli duygusal bir insandı. Ağlayacağı zaman köşesine kıvrılırdı. Ne için mi ağlardı? Ne bileyim. Yine kahkahalar eşliğinde odasına gitmiştir, başarıları hiçe sayılmıştır... Gözlerinin sızlamasının ardından yaşların ardı arkası kesilmedi. Oturdu ve sadece ağladı. Kimin yüzünden biliyor musunuz? Acımasız insanlar yüzünden. ******* Tam olarak o günü düşündü, ama o gün değildi. ******* Geçmiş⏳️ 2004 Antalya "Kibrit var mı?" Diye sordu Efe. Ateşsiz yapamazlardı. Okuldan çıkmış, üstlerini değiştirmişlerdi. Ceviz ağacının altında oturmaktaydı sıra. Tabi Bartu'ya rahat yoktu. Ne zaman olmuştu? "Bartu hayırlı olsun yine yarışma kazanmışsın. Ne yarışmasıydı?" "Resim." Yüzünü ekşitti kadın. "Bende dersle ilgili bir şeydir diye düşünmüştüm. Doğru düzgün bir yetenek yok mu sende?" "Yok." Cevabını verdi sadece Bartu. Aynı diyaloğu bir değil, iki değil, tam ondan fazla yaşadı aynı gün içersinde. Diyalogların sonunda herkes yüzünü ekşiterek uzaklaşmıştı. Bartu'da ise ne tat kalmıştı ne tuz. En sonunda o da ortamdan uzaklaştı. Nereye gitti biliyor musunuz? Komidin ile duvar arasındaki boşluğa. Bundan sonrasını tahminedebilirsiniz. Önce gözleri sızladı, bir damla, iki damla derken yaşlar bardaktan boşanırcasına döküldü gözlerinden. Kim yüzünden mi? Bu da soru mu? Tabikide acımasız insanlar yüzünden. ******* Belki bu an olabilirdi, lakin olmayabilirdi de. "He bu arada akşam benim arabamla sizi Onur Han bırakacak." Hürremin gözündeki alevler büyüdü. "Ağzını kırarım Bartu. Yok yok sen bizden nefret ediyorsun." Hayır nefret etmiyordu. Annesini ve kardeşini severdi. Sadece çok insan sevmezdi. Babasını mı sevmiyor diye soruyorsanız, boşuna sormayın derim. Çünkü nefret etmiyor. Hangi adam nefret ettiği bir insanı gururlandırmak için uğraşır ki? Resim, müzik, dersleri. Hiçbiri kendi için değildi. Alayı babasının göğsünün sanki beş tane kabartma tozu koymuş gibi kabarması içindi. "Yoo bayılıyorum size." ******* Günlük insan bulaşma dozunu almış olan Efe keyiflene, keyiflene oturuyordu odasında. Yarın taburcu olacaktı. Evet bir tık erken olabilir ama Orkun'un Efe'ye gücü yetmezdi. Adam yoruluyordu neyapsın? Bugün Bartu gelmemişti. Ama yinede Efe arkadaşsız kalmamıştı. Yeni bir arkadaş bulmuştu kendine. Ebrar Sarah Çevik, Bartu Aslan Karakum'un yeni arkadaşı. Efe'den hazetmişe benzemiyordu ama Bartu'dan hazediyordu, ve bu Efe'ye yeterde artardı. Cancağızı arkadaşı evde kalmayacaktı. ******* "Komutanım çantalar bu kadar mı?" Gitme saati gelmişti. "Bu kadar. Bak arabama dikkat et yakarım." Abisinin yanına yanaştı Eylem. "Görüşürüz. Sende gel, özlüyorum." Yanağını sıktı Bartu. "Benim işlerim var." "Hiç işin falan yok, yalan atma." Yüzünde bir gülümseme belirdi. "Belki bir tık haklılık payın olabilir." "Gel arada, tamam mı?" "Tamam gelim, hadi yürü." Küçük kardeşi yıllardır küçüktü. Konuşmaları, hareketleri her şeyiyle. Arabaya bindi. Gidiyordu. Malesef gidiyordu.
Bartu ceketini aldı ve evden çıktı. Amaçsızca yürüyecekti. Düşünceleri ile yalnız kalmak istiyordu. Öznel tercihi olarak yalnızlık daha güzel geliyordu. Hikayenin başından hatırlarsınız, en sevdiği şarkı ve şiir Ceviz ağacı. Neden mi? Buda soru mu yahu? Anlamından ötürü tabikide. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Kısacası kimse farkında değil. Ben hep insanların arasındayım ama görünmüyorum. İnsanlar tarafından fark edilmemek bazen daha iyidir biliyor musunuz? İyi gelir insana. Ama tek bir sorun var, insanoğlu tutarsızdır. Yalnızken insanı, insanlayken yalnızlığı ister. Hiç böyle hissettiğiniz oldu mu? Ve şöyle bir şöyle bir sözde var "Yalnız öleceksin bu gidişle, arkadaş bul." Gibi bir söz. Dünyanın en saçma sözüydü bu Bartu'ya göre. Her türlü yalnız ölecek insanoğlu. O sırat köprüsünden yalnız geçecek insanoğlu. Ölürken yalnızlık için değil, yaşarken yalnız olmamak için arkadaş bulun kendinize. Bartu'nun yalnızlığıda bir yere kadardı. ******* Ebrar Sarah Çevik'den Ceyda'nın beni alma teklifini reddettiğim için yürüyordum. Hava kararmıştı. İtiraf etmeliyim ki korkuyorum. Biri arkadan gelirde boğar diye korkuyorum. Neden peki bu mallığı yapıyorsun diyorsanız, bilmiyorum. Belki belamı arıyorumdur. Bir tık daha ilerlediğimde tanıdık bir siluetle karşılaştım. Tamam sizde sıkılmış olabilirsiniz, ama elimden şuan bir şey gelmiyor. Bu kişi Bartu Aslan'dı tabiki. Her zaman olduğu gibi. ******* Yazar notu: Merhabalar İnşallah beğenmişsinizdir. Diyecek bir şey bulamadım. Görüşürüz! Cemile çıkar. (Çağatay Koçtuğ)
|
0% |