Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM

@bayrak

*🫡

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:BARTU ASLAN KARAKUM

 

 

 

 

 

 

 

Koşuyorum. Bir kayanın arkasına atlıyorum. Burada 2 kişi var. Birisi 40'ına yaklaşmış. Diğeri ise kanlar içinde yerde yatıyor. Silahımı kenara bırakıyorum. Yaralı olanın kafasını kucağıma alıyorum. Ona birşeyler söylüyorum ama ne söylediğimi bilmiyorum. Bir süre sonra yaralının gözleri açılıyor. Kısık çıkan bir sesle "B-bartu. Ha-hakkını helal et kardeşim." Diyor. "Hayır!" Diye bağırıyorum. "Ölmeyeceksin!" Bunları söylerken yaralının gözleri çoktan kapanıyor. "Bartu, Bartu, Bartu." Birisi ismimi söylüyor. Ses uzaktan geliyordu. Sese aldırmıyorum. Tam o anda milferimden bir şeyin sektiğini hissediyorum. "Komutanım! Keskin nişancı!" Diye bağırıyor arkamdan birisi. Silahımı alıyorum ve ateş etmeye başlıyorum. Tam bu sırada uzaktan aynı ses geliyor. "Bartu, Bartu, Bartu." Sese aldırmadan çatışmaya devam ediyorum. "Komutanım! Elimdeki malzemeler bitti bitecek! Acilen hastaneye gitmeliyiz!" Uzaktan aynı ses gelmeye devam ediyor. "Bartu, Bartu, Bartu." Tam bu sırada kafamın 1 cm ötesinden kurşun sıyırıyor. Çaresiz hissediyorum kendimi. Çantamı çıkarıyorum. İçinde bir Türk Bayrağı var. Titreyen ellerle kavrıyorum onu. Öpüp başıma koyuyorum. "Komutanım nabız alamıyorum!" Bir taraftan kurşun sesleri. Öteki yandan uzaktan gelen sesler. Ve son olarak. Ölümün Sesi. Nasıl bir ses bilmem ama. Ölümünde Sesi vardır. "Bartu, Bartu." En sonunda ses beni içine çekmeye başlıyor. Hızlı bir şekilde geriye çekiliyorum.

 

Gözlerimi açınca 1 çift yeşillik karşıladı beni. Ne yani bunların hepsi rüyamıydı? "Kalk uykucu." Dedi annem kafama şamarı atarak. "Doğum günü çocuğu." Bugün 27 Kasım. Doğum günüm. "Anne babam geldimi?" Babam polisti. Dün akşam ful karakoldaydı. Bugün izinli olacaktı büyük ihtimal."Geldi uyuyor." "Anne bugün pazar. Niye kaldırdın beni." Harbi niye kaldırdı beni. "Efe geldi. Çocuk kapıda ağaç oldu." Efe mi? Niye geldi lan bu? "Vallaha mi?" Cama yürüdüm. Apartmanın kapısında oturuyordu. "Ben çıkayım da sen de hazırlan." Sarı sweatshirt gri eşofman ve Sarı montumla moda defilesine gitmeye hazırdım. Ayakkabılarımı giyip koşmaya başladım. Efe beni çok fena yapacaktı. "Nerdesin oğlum sen?" Ah sevgili arkadaşım gördüğüm rüya çok heyecan vericiydi. O yaralı adama noldu acaba. Ben dahil herkes asker üniformasıylaydı. Ama yaralı adam sivildi. O kimdi. Sanırım asker değildi. İstikbahratçı olabilirmiydi. "Şşt oğlum. Sen iyimisin?" Kanka sanırım değilim. "İyiyim iyi. Acayip bir rüya gördüm. Onu düşünüyordum." Nasıl rüyaydı oya. Hep asker olmak isterdim. Rüyamda olmuştum. Ama sanırım anca rüyamda olurdum. Yaralının ismini hatırlamıyorum. Söylemiştim ama duymamıştım. Duyamamıştım. "Askerdim, yaralı vardı. Çatışıyorduk. Yaralı sanırım öldü." Çantamdan Türk Bayrağı çıkarmıştım. Ama tam bu sırada ses beni içine çekmişti. Ve rüya bitmişti. "Nasıldı çatışma? Heyecanlımıydı bari?" Bu ne biçim soru. "Oğlum varya, milferimden sekti kurşunlar." "O kadar mı?" "O kadar."

 

Konuşurken bir yandan yürüyorduk. Bakkalın orda durduk. Efe sakız alıp geldi. Efe'ye baktıkça Efe birine benzemeye başlıyordu. Kime benziyor lan bu çocuk? "Al." Sakızı bana uzattı. Üzerinde bir postit vardı. Efe çoğu zaman postitlerle bir şeyler anlatır söylerdi. 'İyiki doğdun' yazıyordu üstünde. "Arkasını çevir." Dedi Efe. Arkasını döndürdüm. 'Belki bir pasta değil ama' yazıyordu. Efe'ye döndürdmn başımı hafif bir tebessümle. Efe önüne bakıyordu. Gözleri bana değdi. "Sapık gibi izleme lan beni." Harbi Efe birine çok benziyor ama kime?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sonunda ceviz ağacının dibine varmıstık. Benim en sevdiğim şarkı olmuştur hep ceviz ağacı. Belki Gülhane Parkında değil ama güzeldi ceviz ağacı. Şarkı dinlemeyi severdim. Çoğu zaman şarkı sözleri ile konuşurdum. Hava bir nebze soğuktu. Kibrit çıkarıp yaktım. Dün akşam yaktığımız ateşin kalıntıları duruyordu. Onun üstüne attım kibriti. Efe çok kovboy filmleri izlerdi. Gece vakti ateş başında oturmak hoşuna gidiyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Canım sıkıldı ya." Ateş 3 saattir sönmeden yanıyoru. Umarım hiç sönmezdi. Ateş sönerse arkadaşlığımızın biteceğine inanırdık. "Benimde." Harbi sıkılmıştım. Saat neredeyse 3 olmuştu. "Abe! Abe!" Bize doğru koşan bir kızıl kız çocuğu. Kardeşim. 4 yaşındaydı. Eylem. Ve yanında annem. "Abe senin akşamki sürpriz doğum günün için içecek alcaz ne istersin?" Benim sürpriz doğum günüm mü? "Eylem." Annem uyarıcı ve şaşkın bir tınıyla söylemişti bunu. "Aaaa doğru bunu sana söylemicektim." Eylem bunu büyük ihtimalle bilerek yapmıştı. Gıcıklığı severdi. "Babam evde mi anne?" "Evet noldu ki?" "Hiç." Annem Eylem'in elinden tuttu ve yürümeye başladı."EFEEEEEEEEEEEEE!" O ses neydi lan? "O ODANIN HALİ NEE?" Bu Efe'nin annesi. Efe dağınık biri. Bende okadar toplu sayılmam ama Efe'ye kıyasla topluyum. "Görüşürüz." Dedi sadece Efe ve eve doğru koşmaya başladı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Yapraklarım ellerimdir.

 

Tam yüz bin elim var.

 

Yüz bin elle dokunurum sana.

 

İstanbul'a

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sesine yandığım Cem Karaca. Ne güzel söylemiş be şarkıyı. Gitar çalmayı ilk öğrendiğimde ilk bu şarkıyı çalmıştım. Am, Am, Am, Am, Dm, E, Am, Dm, E, Am. Okadar çok la minör vardıki aklım karışıyordu. Tavandan gitarıma çevirdim bakışlarımı. En hakiki arkadaşlarımdan. "Bartuuuu!" Anne yinemiyaaa. Bir milyon yüz altmış doksan sekizinci kere çağırıyordu. "Geldim." İçeri gittiğimde doğum günü şapkası takmış Eylem. Ağzında kaynana dili ile otuz iki diş gülen annem. Ve koltukta oturan babam duruyordu. "İyiki doğdun Abe." "Sürpriz!" "Tamam artık pasta yiyelim." Bu nasıl bir aile ya. Annem pastayı eline alıp bana yaklaştı. "Üfle bakalım." Mumları üfleyince sanki başımız göğe ermişçesine sevindi annem ile Eylem. Babam pasta kesileceği için mutlu duruyordu.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Eee senin lgs işi ne oldu Bartu?" Babama lgs ye değil als ye gireceğimi söylediğim gün kahkaha atrak resmen kendini yerlere atmıştı. "Hala kararım aynı" "Vaz geç bu işten. Senden asker olmaz." Ve evet. Beklediğim cümle geldi. Ne söylesem babam hep. Senden bu olmaz senden şu olmaz. Derdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

******

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:BARTU ASLAN KARAKUM

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Telefonuma gelen mesaj sesi ile elim telefonuma uzandım. Mesaj tim grubumuza gelmişti.

 

 

 

 

 

 

 

Mustafa Başçavuş:Haydi beyler Sabah namazına.

 

 

 

 

 

Çaylak Onur Han:Emredersiniz komutanım.

 

 

 

 

 

Aras:Günaydın Mustafa abi.

 

 

 

 

 

Mustafa Başçavuş:Sanada günaydın.

 

 

 

 

 

Deli Üstçavuş Adal:Gün nereye aydı lan? Nereye ben körmüyüm?

 

 

 

 

 

Aras:Evet.

 

 

 

 

 

Siz:Oğlum azıcık susun lan!

 

 

 

 

 

 

 

Telefonum çalmaya başlamıştı. Karargahdan arıyorlardı. Telefonu açtım. "Yüzbaşı Karakum." "Yüzbaşım yarım saat içerisinde timin ile beraber toplantı odasında olun." Ardından telefon yüzüme kapandı.

 

 

 

Siz:Beyler yarım saat içerisinde toplantı odasında olun. Sende Dirse Teğmenim.

 

 

 

Ceketimi alıp çıktım. Eşofman ve tişört uyumu vardı en azından kombinin. Arabaya atladım. Telefonum çaldığında sesin nereden geldiğini çözemedim. Meğersem üstüne oturmuşum. Aras arıyordu. Açtım ve hoparlöre verdim. "Bizim Urfa sıra gecesi büyük ihtimal yalan oldu komutanım." Yarın Urfa'ya gidip sıra gecesine katılıcaktık. "He yaaa" "Aras Sen zaten Okay ile birlikte karargahtaydın zaten dimi?" "Evet" "İyi" ve yüzüne kapattım. Sanırım bu bizim tarzımızdı.

 

 

 

 

 

 

 

Karargaha varmıştım. Kamuflajımı giyip toplantı odasına doğru yöneldim. İçeri girdiğimde Okay oturuyordu. Ben girince ayağa kalktı. Elimle otur dedim. Okay bir yıl önce sağ bacağını bomba patlaması sonucunda kaybetmişti. İlk zamanlar tekerlekli sandalye kullanmıştı. En sonunda protez bacak kullanmayı kabul etmişti. O zamandan beri karargahta çalışıyordu. İçeriye Aras ve Uzay girdi. "Günaydın komutanım." Dedi Uzay. "Bizim çiğ köfteler hayal oldu." Dedi Okay hüzünle. "Aynen yaa." Aras da katıldı Okay'ın yasına. "Günaydın" Diyerek içeri girdi Mustafa abi. Yanında da Ramazan abi vardı. "Günaydın canlarım!" Diye içeri girdi Adal. Başka biri olsa Adalı gebertirdide. Böyle konuşması hoşuma giderdi. "Nasılsınız komutanların?" "Akay." Dedi Uzay. "Buyrun komutanım." "Çok bağırıyorsun. Ses kıs." "Emredersiniz komutanım." Adal otuz iki diş sırıtmaya devam ediyordu. "Günaydın" Bahadır, Dirse ve Onur Han da gelmişti sonunda. "Günaydın çaylak." Dedi Aras. "Günaydın komutanım." Dedi Onur Han yüzünde İnanılmaz tatlı bir gülümseme vardı.

 

"Dikkat!" Sesi geldi Uzay'dan. Albay içeri girdi. Aynanda kalktık. "Rahat. Otura bilirsiniz." Aynanda oturduk. "Boztepe bu fotoğrafları as şu panoya." Dedi elindeki kağıtları Onur Han'a uzatarak. "Emredersiniz." Onur Han panoya bir adamın resmini asmıştı. "Kim bu komutanım?" Diye sordu Uzay. "Timi Brown. Örgütün silah tedarikçisi." "O meşhur Amerikan tedarikçi yani." Dedi Ramazan abi. "Doğru tahmin Öztürk. Ta kendisi." Sesi sinirli çıkmıştı. "Suriye sınırında bir villada kalıyor şuanda. Evin koordinatlarını Deniz Teğmenim sayesinde bulduk. Sizin göreviniz ise, onu canlı bir şekilde elimize ulaştırmak. Altını çiziyorum. Canlı. Şimdi kalkın ve görev için hazırlanın." Aynanda ayağa kalktık ve hepbirağazdan "Emredersiniz komutanım!" Dedik. Ardından albay çıktı. "Hadi beyler hazırlanalım." Diyip çıktım. Arkamdan geldiler.

 

 

 

 

 

 

 

"Mustafa abi okullar kaçında açılıyordu? Sen bilirsin." Diye sordu Adal. "Napçan baştan mı başlayacaksın eğitim hayatına?" Dedi Aras alaylı bir sesle. Adal işte napçaksa. "Merak etmiş olamazmıyım? Benim sevgili Memolim okula gidecekmi diye merak ettim." Muhammed Ali Mustafa abinin oğluydu. Ve onun ikizi Ümmü Gülsüm vardı. "Dokuzunda açılacak okullar Adal." "Sağolun komutanım." Dedi Adal. Aras'a ters ters bakarak. "Amma da konuştunuz dır dır dır dır dır dır. Buda kafaya." Ve bizim meşhur Erendiz sitemleri. Uzay soğuk gibi gözükür ama en sıcak kanlımızdı benim açımdan. "Çenenizi değil eller çalışsın beyler. Sende dahil Dirse." Ağzım hep beylere alışıkındı. Dirse'nin varlığını hep unuturdum. Zaten konuşmazdı. Ben ömrüm boyunca böyle sessiz ama sosyal insan görmemiştim. "Sahada evi izleyen birisi varmı komutanım?" Adal ilk defa mantıklı bir soru sormuştu. "Var." "Kim?" "Efe." Efe çocukluk arkadaşım. Evet istikbahratçı olmuştu. Çoğu zaman iş birliği yapardık. "Hazırmıyız beyler?" "Evet komutanım!"

 

******

 

 

 

 

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

 

 

 

 

 

 

İbrahim Albay. Time doğru ilerliyordu. Arkada ip gibi dizilmiş sekiz asker ve önlerinde komutanları. "Ateş timi bir Yüzbaşı, iki üsteğmen, iki teğmen, iki başçavuş, bir üstçavuş ve bir çavuş ile göreve hazırdır komutanım!" "Teşekkür ederim asker. Yerine geçebilirsin." Bartu arkasına dündü. "İleri bak!" Bartu ardından yerine geçti. "Ateş timi!" "Emredein komutanım!" "SÖNMEDEN GELİN!" "İNŞALLAH KOMUTANIM!" Bu İbrahim Albayın şehit olmadan gelin deme şekliydi. "Ateş timi helikopter bin!" Dedi Bartu. Hepsi sırayla helikoptere bindiler.

Ve artık görev zamanı.

Loading...
0%