Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM

@bayrak

*🫡

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önde Timi arkada Efe. Koşuyorlardı. Askerin geldiğini önceden öğrenmişlerdi. Timi gelip Efe'yi uyarmıştı. Tabi Timi gerçek ismini bilmiyordu. Sam olarak tanıtmıştı kendini Efe. "Faster. (Daha hızlı.)" Dedi Timi. Dağdan iniyorlardı. Dağın eteklerindeki evi görüş alanlarına girmişti. "İt is there! (işte orada!)" Dedi Timi daha hızlı yürümeye başlayarak. Korkuyordu. Evet bu kadar korkuyordu Türklerden. Korkmalıydı da. O tedarik ettiği silahları burun deliklerine sokardı Türk askeri. Bunu bile bile kötü taraftaydıya. Onu aptal yapan şey de buydu zaten. Sadece Timi değil alayı aptaldı. Efe hiçbirşey söylemeden arkasından ilerliyordu.

 

 

 

 

 

 

 

Bir süre sonra Evin önüne varmışlardı. "Sonunda." Dedi Efe. Kimsenin duymayacağı bir tonda. İlk işi bir telefon bulmaktır. Ve konuşa bilecek bir alan. Karargaha ulaşmalıydı. Tamam o kolaydı. Peki ya konuşacak ortam? Nasıl bulacaktı? Deşifre olma tehlikesi vardı. Korkmuyordu, korkmazsın da. Korkamazdı. Böyle bir durum söz konusu bile olamazdı. Napmalıydı. Gece kaça bilirdi. Ama görevi tamamlayamazdı. "I need to rest. (Dinlenmem lazım.)" Dedi Timi. Ve salondan farklı bir odaya geçti. Derme çatma bir evdi. Telefon bulmalıydı. Yanındakine döndü. "Telefon var mı?" Dedi. Türkçe biliyordur İnşallah umuduyla. "Vah." Dedi adam. Konuşunca alkol kokusunu o kadar almıştıki sanki kendi içmişti. Kusası gelmişti. Ayağının ucuna heran kuşa bilirdi. "İçehde." Dedi bir odayı göstererek.

O odaya ilerledi Efe. İçeri girince bir masa ve bir Telefon vardı. O kadar eskiydiki dokunsa parçalana bilirdi. İlerledi ve karargah numarasını çevirdi. "Alo." Dedi karşıdaki. Deniz'di bu. "Deniz. Yiğit ben." Dedi Efe. "Yiğit iyi misin? Noldu?" Dedi "Timi askerin geldiğini önceden öğrendi. Kaçtık. Yani kaçtı." "Ben telefondan koordinatları bulmaya çalışıcağım. Hatta kal." Efe beklemeye başladı. Heran odaya birileri gelebilirdi. "Sam dostum." Dedi Timi. "Türk bir ajan olduğunu neden söylemedin?" Kötü konuşuyordu. Elinde silahı vardı. Telefona bir kurşun sıktı. Telefon anında param parça oldu. Telefon zaten kapanmak için bahane arıyordu. "Vay be. Bizim Sam istihbaratçı çıktı."

 

 

 

 

 

 

 

Şuan baştan aşağı sandalyeye bağlanmış haldeydi Efe. "Gercek adın ne Sam?"

 

 

 

 

 

 

 

********

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:BARTU ASLAN KARAKUM

 

 

 

Yarın nişan vardı. Bahadır için büyük gün. Asker adamın evlenme işi sakattır. Evde bırakır gidersin karını. Çocuklarını. Esra Bahadır'ın sevgilisi. Bunları bilerek çıkıyor bu yola. Cesaret ister bu iş. He birde şehit eşi, çocuğu olmak. Kocası şehit düşüpte dul kalan çok fazla kadın gördüm. Annesiz Babasız kalan çocuklar. "Komutanım." Uzay'ın sesiydi. "Erendiz. Noldu?" Üsteğmen Uzay Erendiz. En küçük ilaç Bayburt'tan büyük adam. Siyah saçları. Gri gözleri. Adı gibi Uzay. Gözleri tıpkı karanlık uzayı aydınlatan yıldızlar gibi. Soğuk bir insan gibi gözükür. Ama bence en sıcak kanlımız. Bir yardım isteyin hemen yapar. Tabi bazen biraz yalvarmanız gereke bilir. "Adal uyanmış." Ne? "Ne? Gerçekten mi?" Heyecanlandım. Adal bizim için değerliydi. Çok çaktırmasakta. "Evet komutanım uyanmış. Herkese haber verdim. Şuan gidebiliriz." Şuana kalktım. "E o zaman gidelim." Dedim ve gazinodan çıktım.

 

 

 

 

 

 

 

Dışarı çıktığımda bizimkilerin Mustafa abinin arabasının önünde toplandığını gördüm. "Komutanım sizin araba neredeydi? Sığmayız şimdi." Dedi Aras. Normal bir gün olsa hayatta arabama bindirmezdim bunları ama. Adal bizi bekler. "Onur Han git getir. Arka otoparkta." Dedim ve arabanın anahtarını attım. Tam hastane kombinim vardı şuan. Yeşil kamuflaj bordo bere. Gayet kaliteli bir kombin. "Ramazan abi, Bahadır; Dirse. Siz Mustafa abinin arabasına binin." Tim nüfusumuz gayet iyiydi. Dokuz kişi bazen zor olabiliyordu. Arabama dört kişiden fazla kişi almam. O yüzden diğer araba kalabalık olur. Bir korna sesi gelince arkamı döndüm. Onur Han'cağzım arabayla geliyordu. Önümüzde durdu. "İn sürücü koltuğundan." Bunu dediğim gibi indi. Seviyorum lan ben bu çocuğu. "Hadi hastanede buluşalım." Ve canım arabama bindim. Arabam siyahtı. Mor kaplama yapmak istiyordum ama mantıklı iç sesim. "Asker adam mor arabamı kullanır?" Dediği için vaz geçtim. Malesefki. İki ismi olan insanların iki iç sesi olur. Bartu Aslan. Sevgili Bartu. Duygusal, espritüel, eğlenceli kişiliğim. He birde sevgili Aslan kardeşimiz. Duygusuz, sert, sıkıcı, ciddi sesim. Aaaaaaa Bartu Aslan'ı unuttum. İkisinin birleşimi. Karasız iç sesim.

 

"Komutanım." Evet geliyor Onur Han soru soracak. "Sarah ablayı nasıl buldunuz?" Kim lan o? "Kim lan o?" Onur Han tanımıyorum kardeşim. Hiç kusuruma bakma kardeşim. "Dünkü sarışın mavi gözlü Abla." Onun adı Sarah mıydı ya? "Onun adı Sarah miydi?" "Ebrar Sarah." Dedi Aras. "Niye böyle sorular soruyorsun Çaylak?" "Bilmem. Sessiz sakin birine benziyor." Vallaha kıza hiç dikkat etmemişim." "Komutanım tanıştığınız kişilere dikkat etmez misiniz?" Onur Han seni severim kardeşim. Ama seni dövebilirim şuan. Yok ya dövmiyim. Meraklı insanları severim. Bu kadarı fazla. Sen bir yüzbaşısın oğlum. Askerlerle arana mesafe koy. O zaman yalnız kalırsın. Kalmazsın. Kalırmıyım? "Komutanım. İndiriyim mi Çaylağı?" Diyerek düşüncelerimi böldü Uzay. Ah benim iç ses kurtarıcım. Sevgili üsteğmen Uzay Erendiz. "İndir." İndir kurtarıcı meleğim. Bir şap sesi yükseldi arka koltuktan. Uzay muhtemelen o meşhur şaplağını atmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

Arabayı otoparka koyup hızla hastane binasına yöneldik. Adal'ı sevmez gibi gözükür. Severdik. Buna vurgulama yapıyorum çünkü bu tür ayrıntılar benim için çok önemli. "Kaçıncı kat Çaylak?" Onur Han telefonu açtı. "İkinci kat." Asansöre bindik. Asansörün kapısı tam kapanacakken bir kadın sesi geldi. "Pardon asansörü tutabilir misiniz!" Tuşa bastım. Kapı geri açıldı. Asansörün içine 1.70 boylarında sarışın mavi gözlü bir kadın bindi. Yirmiyedi yirmisekiz civarlarında olmalıydı yaşı. "Sarah Abla." Dedi Onur Han. Ebrar Sarah bu muydu? Yüzüne dikkat etmemiştim ki. "A merhaba burada karşılaşmak ne tesadüf." Dedi güler yüzle. "Nasılsınız?" Dedi Aras. Uzay bizene der gibi bakıyordu. "İyim sorduğunuz için sağolun. Siz nasılsınız?" Çok nazik konuşuyordu. "İyiyiz teşekkürler." Aras kıza sıcak kanlı yaklaşıyordu. Kata geldikten sonra ayrıldık.

 

Adal'ın odasının önüne geldiğimizde İçeriden bizi şaşırtmayan bir ses geldi. "Adal artık sus!" Okay. Adal çıldırtmıştı onu. Adal ile iki saatten fazla takılmıyacaksın. Mustafa abinin aracından gelenler odanın önündeydi. Kapıyı açtık ve girdik. "Adamı delirtmişisin." Dedi Uzay girer girmez. "Nişana geliyorum." Dedi Adal. Ne mutlu bize. Adal Nişana geliyor candaşlar! "Aman eksik kalma." Bahadır sevinmedi galiba. Bu sitem neydi. "Sevinmedin galiba. He Bahadır." Duygularımın tercümanı sevgili Üsteğmen Aras Berkin. Ay canım benim. "Sevinmedim." Çok rahat çok profesyonel. Adal'ın ağzına düştün Bahadır. Hadi bakalım kolay gelsin. "Alındım." Dedi Adal dudağını bükerek. "Hemde çok." Yalandan burnunu çekti. "Alın alın kardeşim." Bunu derken ayağa kalktı. "Neyse gidelim artık komutanım. Zaten Onur Han'ın işi var." Sorduğun için sağol koçum. "Ne işi?" Sorduğum en mantıklı soru. "Nişan şekerleri paketlenmesi daha bitmedi. " Onur Han'ı sırtından dürttü. Onur Han anında kalktı. "İyi gidelim." Dedim ve kalktım. Gide biliriz Adal çok konuşur zaten. Bahanede hazır.

 

 

 

 

 

 

 

Takım elbisesi bana yakışıyor galiba ya. Aynada kendimi incelemeye devam ettim. Çok sıkıcıydı. Sarı montumu giysem nolurdu?

 

Aslan: Sen bir YÜZBAŞISIN!

 

Bartu: Ne farkeder?

 

Harbi ne farkeder? Aslan kardeşim lütfen sus. Arabamda senin yüzünden mor değil. Ya acaba gitmesem mi? Ayıp olur ya.

 

 

 

 

 

 

 

*******

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

 

 

 

 

Adal'ın odasının önüne geldiğimizde İçeriden bizi şaşırtmayan bir ses geldi. "Adal artık sus!" Okay. Adal çıldırtmıştı onu. Adal ile iki saatten fazla takılmıyacaksın. Mustafa abinin aracından gelenler odanın önündeydi. Kapıyı açtık ve girdik. "Adamı delirtmişisin." Dedi Uzay girer girmez. "Nişana geliyorum." Dedi Adal. Ne mutlu bize. Adal Nişana geliyor candaşlar! "Aman eksik kalma." Bahadır sevinmedi galiba. Bu sitem neydi. "Sevinmedin galiba. He Bahadır." Duygularımın tercümanı sevgili Üsteğmen Aras Berkin. Ay canım benim. "Sevinmedim." Çok rahat çok profesyonel. Adal'ın ağzına düştün Bahadır. Hadi bakalım kolay gelsin. "Alındım." Dedi Adal dudağını bükerek. "Hemde çok." Yalandan burnunu çekti. "Alın alın kardeşim." Bunu derken ayağa kalktı. "Neyse gidelim artık komutanım. Zaten Onur Han'ın işi var." Sorduğun için sağol koçum. "Ne işi?" Sorduğum en mantıklı soru. "Nişan şekerleri paketlenmesi daha bitmedi. " Onur Han'ı sırtından dürttü. Onur Han anında kalktı. "İyi gidelim." Dedim ve kalktım. Gide biliriz Adal çok konuşur zaten. Bahanede hazır.

 

 

 

 

 

 

 

Takım elbisesi bana yakışıyor galiba ya. Aynada kendimi incelemeye devam ettim. Çok sıkıcıydı. Sarı montumu giysem nolurdu?

 

Aslan: Sen bir YÜZBAŞISIN!

 

Bartu: Ne farkeder?

 

Harbi ne farkeder? Aslan kardeşim lütfen sus. Arabamda senin yüzünden mor değil. Ya acaba gitmesem mi? Ayıp olur ya.

 

 

 

 

 

 

 

*******

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

 

 

 

Ruju açtı Ceyda. Ruj onun vazgeçilmeziydi. Kırmızı mı? Bordo mu? Yok saaaa kahverengi mi? Bugünün kazananı kırmızıyı. Klasikti ama muhteşemdi. Kırmızı bir mini elbise. Balık elbise gitmeliyim derken mini elbiseye karar kılmıştı. Dağınık bir topuz ve önden çıkan perçemleri. Görünüşe özen. Bu Ceyda için çok önemliydi. Kendini güzel hissetmekle gerçekten güzel olmak arasındaki fark. Bir psikolog olarak bunu zor anlamıştı. "Ceyda ne düşünüyorsun?" Dedi Dirse. Bir balık elbise giymişti. Tabikide kırmızıydı. Sağ bacağının orada bir yırtmaç vardı. Siyah saçları omuzlarına geliyordu. Ceyda ben sana saç yaparım aşk demişti Dirse'ye. Kabul etmişti. Askeriyede yapabileceğini düşünmüyordu. Ceyda'ya nasıl olmuş dediği şey ise bir dudak parlatıcısıydı. Gayet güzel olmuştuda. Tam bir İzmir kızı olmuştu şuan. Memleketinin hakkını veriyordu. "Sen beğendiysen güzeldir şekerim." Dedi Ceyda. Öyleydi de zaten. Sen beğendiysen güzeldi. "Ben beğendim." Dedi Dirse aynadan kendine bakarak. Hep perçem kestirmek isterdi. Ama miğferin içinde rahatsız eder diye düşünürdü. O yüzden cesaret edemezdi. "O zaman güzel." Dedi Ceyda.

 

 

 

 

 

 

 

Kapı çaldı. Ebrar gelmişti. Bahadır burada yalnız hisseder arkadaş olalım yakınlaşalım diye Nişana davet etmişti. Evet yeni tanıştığı birine güvenmemeliydi. Ama şehit kızı oluşu düşüncelerini değiştirmişti. "Hoşgeldin şekerim." Dedi Ceyda kapıyı açar açmaz. Sarı saçları salık dalgalıydı. Mavi bir elbise giymişti. Okadar güzeldiki. Makyajım yok makyajı vardı yüzünde. "Hoşbuldum. Hazır mısınız?" Ceyda'nın arabayı vardı sadece aralarında. Onun arabasıyla gideceklerdi. "Evet çıkalım. Dirse!" İçeriye seslendiği gibi Dirse gelmişti. "Gidebiliriz." Dedi Dirse.

 

 

 

 

 

Salonun önüne geldiklerinde mükemmel bir müzik sesi karşıladı onları. Arabadan indiklerinde yedi kişi takım elbiselerle bezenmiş Ateş Timi erkekleri karşıladı onları. "Bu ne güzellik?" Dedi Adal. Aslında tek bir kişiyi kastetmişti ama kimeneki? "Tabi oğlum. Ne sandın?" Dedi Ceyda. Basamaklardan çıktılar. Kapıdan girdiklerinde Bahadır'ın ailesi. Esra'nın ailesi. Ve en iyisi. Kolonya tutan Onur Han. "Hoşgeldiniz komutanım." Dedi Onur Han. "Hoşgeldiniz beyler." Dedi Elif. Bahadır'ın annesi. "Hoşbulduk Elif teyzem." Dedi Bartu. "Canan bak bu bizim Bahadır'ın komutanı." Dedi Elif yanındaki kadına. "Canan, Esra'nın annesiyim." Elini uzattı. Bartu elini sıktı. "Onur kardeşim. Lavanta mi? Limon mu?" Dedi Adal. "Lavanta komutanım." Kolonyayı uzattı. "Dökeyim mi?" Herzamanki gibi sırıtıyordu. "Yok, Lavantalı kolonya mı olur oğlum?" Dedi Adal. Uzay'ın ko.una girmişti. Orkun'a nöbet çıkınca gelememişti. Uzay'a teslim etmişti. "Esra nerede?" Dedi Ceyda. Yılın olayı buydu. "Havuz başında fotoğraf çekimlerindeler." Ceyda hemen oraya yöneldi. "Uzay bizde gidelim. Bu anı kaçıramam." Dedi Adal. Harbi kaçıramazdı. "Nolur." "Otur, oturduğun yerde."

 

 

 

 

 

 

 

Otururken "Dikkat." Sesi yükseldi Aras'dan. Anlaşılan albay gelmişti. Hepsi ayağa kalktılar. "Otur." Dedi albay. Ve masanın en başına oturdu. Arkasında iki takım elbiseli asker duruyordu. Birsüre sonra giriş müziği ile Bahadır ve Esra girdi. Dansa başladıklarında Ebrar Ceyda'ya yöneldi. "Melek gibi olmuş." Dedi. Harbiden melek gibi olmuştu. Ama Adal'a göre pekte öyle olmaya bilirdi. Onun odağı siyah ipeklerdi. Omuzlarına değen ipekler. Kahverengi parlak gözler. O cesaret. Ama en büyük sorun onun subay Adal ise astsubay. Komutan aşkı mı? Hayatını bitire bilir bir hamleydi. Ama ne yapabilirdi? Bir kez tutulmuştu.

 

 

 

 

 

Adal eline mikrofonu aldı. "Bahadır bey sizi pistin ortasına alalım." Dedi. Bahadır olacaklardan habersizce geçti ortaya. Etrafına Adal ve Dirse hariç bütün tim dizildi. Ve bir anda Bahadır'a doğru koştu. Bahadır'a jeton o an düştü. Ve yere eğildi. Hepsi sert bir şekilde indirdiler Bahadır'ın sırtına şaplakları. Tam bu sırada Albay ayağa kalktı. Hepsi durdu ve dikeldi. Albay yavaş yavaş yürüdü. Yanlarına gelince Bahadır rahatlamış bir şekilde. "Kahrama-" Bahadır tamamlayamayan sırtına okkalı bir tokat yedi. "E devam. Dayak yemeyen damat mi olur?" Dedi ve vurmaya başladı. Timde ardından vurmaya devam etti.

 

 

 

Albay İbrahim Kubat. Eski Ateş Timi Askeri.

 

 

 

Yüzbaşı Bartu Aslan Karakum

 

 

 

Üsteğmen Uzay Erendiz

 

 

 

Üsteğmen Aras Berkin

 

 

 

Kıdemli Teğmen Bahadır Erten

 

 

 

Teğmen Dirse Çağıl

 

 

 

Teğmen Okay Gözbay

 

 

 

Teğmen Deniz Cantepe (karargah)

 

 

 

Astsubay Kıdemli Başçavuş Muhammed Mustafa Bayraktar

 

 

 

Astsubay Başçavuş Ramazan Öztürk

 

 

 

Astsubay Kıdemli Üstçavuş Adal Akay

 

 

 

Astsubay Çavuş Onur Han Boztepe

 

Ateş Timi

 

 

 

Takı töreni başlamıştı. Sıra Bartu'ya gelince Adal mikrofonunu eline aldı. Bartu'nun takımı taktığı sırada. "Damadın tim komutanından bir tam altın!" Dedi. Tim ıslık çekerek alkışladı. "Timce bir fotoğraf." Dedi Bahadır. Yanyana dizildiler. Gerçek aile dediğin buydu. Fotoğraf çekilince Adal şöyle birşey söyledi. "Aşkım gelin nerede bir çeyrek takayım." Dedi tim anlamıştı. Aras sessizce şarkının devamını getirdi. "Baldızı bala bandırayım." Adal takısını taktı. Önümüzdeki beş ay bunu konuşurdu artık.

 

 

 

 

 

********

 

ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK

 

 

 

 

 

Bahadır muhtemelen beni nezaketten çağırmıştı. Taki alacak zamanım yoktu. Mecbur utana sıkıla ikiyüz Lira astım. Ama yapacak birşey yoktu. Bahadır hiçgerek yoktu Dedi. Çok nazik biri gibi. Adal çok eğlenceli biri sürekli konuşuyor. Onur Han meraklı, nazik, narin. Mustafa abi çok iyi biriydi. Ramazan abi Mustafa abinin tıpatıp aynısıydı. Tabicufak tefek farklar vardı. Dirse iyi biriydi. Belki konuşkan değildi ama çok sempetikti. Okay pek sohbet edememiştik. Deniz vardı bide. Geç gemişti. Okadar tatlı bir kızdıki anlatamam. Karargahtanmış. Ve tim komutanları. Bartu Aslan. Sempatikti ama muhabbet edememiştik.

 

 

 

Sesden rahatsız olup dışarı çıktım. Dışarı çıkınca sigara içen Bartu ve Onur Han karşıladı beni. Onur Han beni görmüştü. Sigarasını söndürdü ve gitti. Bende Bartu'nun yanına gittim. Arkadaş lazımdı. "Merhaba nasılsınız?"

 

"İyiyim siz?"

 

"İyiyim sağlun." Bunun karşılığında sadece tebessüm etti. "Yüzbaşıydın dimi?" Merak ediyordum. Babam şehit olmadan önce neredeyse binbaşı rütbesine yükselecektiki yükselememişti. "Evet." Dedi sadece. Sadece evet. "Ne güzel. Bende hep asker olmak istemişimdir."

 

"Eee?"

 

"Ne ee?"

 

"Sonra?"

 

"Sonrası yok. Babam şehit oldu. Annem izin vermedi."

 

"Anladım"

 

"Senin annen ne diyor asker olmana?"

 

"Hiçbirşey."

 

"Nasıl hiçbirşey?"

 

"Basbaya hiçbirşey."

 

"Korkmadı mı?"

 

"Bilmem."

 

"Ne demek bilmem?"

 

"Garipsin." Bunu söylerken basbaya gülüyordu. Ama baya samimi bir gülütü bu. "Nişana geliceklerdi aslında. Uçakları rötar yaptı." Sigarasını küllüğe bastı. Elini cebine attı. Yeni bir sigara çıkarttı. "Yarın gelebilecekler." Sigarasını yaktı. "Kötü olmuş."

 

"Aslında olmadı."

 

"Nasıl yani?"

 

"Annem severdi Bahadır'ı. Babam meymenetsiz meymenetsiz bakacaktı şimdi etrafa." Samimi birine benziyordu. Ama gerçekten öylemiydi. İçeriden zeybek müziği yükselmeye başladı. "Aha başladılar." Dedi ve daha bitmemiş olan Sigarasını küllüğe bastı. "Ben içeri kaçorotto." Dedi ve uzaklaştı. Boyu uzundu. Dizilerde ve kitaplarda iki metre oldukları için kısa bulmuştum. Bartu 1.90 falandı. Siyah saçlı siyah gözlüydü. Yakışıklı mıydı? Sanırım evet.

 

*******

 

 

 

 

 

 

 

ANLATICI:BARTU ASLAN KARAKUM

 

 

 

 

 

 

 

Akşamın ilerleyen saatlerinde delirmeye başladığımı düşündüm. Ve galiba deliriyorum. Şuanda Mustafa Başçavuş ve Ramazan Başçavuş pistte Balıkesir Bandırma boşver gitsin aldırma şarkısı eşliğinde oyun oynuyorlardı. Adal Uzay izin vermediği için eğlenceye katılamamıştı. Onur Han Bahadır ile gazoz içip muhabbet ediyordu. Aras uyuklamaya başlamıştı. Dirse Ceyda ile oturuyordu. Benim buradan tüymem lazımdı. Bahadır kardeşim kusuruma bakma. Sıkıldım. Ayağa kalktım ve onun yanına gittim. Sarı saçlı kızın. Neydi Heh Ebrar Sare. Onun yanına gittiğimde hiç duraksamadan. "Kaçalım mı?" Dedim. Bu iş yalnız olmaz. Ama beklemediğim bir şekilde. "Olur." Dedi ve ayağa kalktı. Güldüm. Bu kadar çabuk kabul eder diye düşünmemiştim.

 

 

 

 

 

Dışarı çıktık arabanın kilidini açtım. "Bu araba senin mi? Vay beeeee."

 

"Beğendin mi?"

 

"Tabikide bunu beğenmeyen kim." Arabaya gözleri parlayarak bakıyordu. Hoşuna gitmişti. Bunu yazdım.

 

 

 

 

 

 

 

********

 

ANLATICI"İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

 

 

 

 

 

 

Derin bir nefes aldı Efe. Yaklaşık iki dakikadır tutuyordu nefesini. Her yanı sırılsıklam olmuştu. Çoktan ertesi gün olmuştu. Camı kapatmamışlardı. Şuan Bartu ve tim nişandaydı. Büyük ihtimal Bartu kaçmıştı. Sevmezdi böyle ortamları. Yalnız gidemezdi ama. Kimle gitmişti acaba? "Demeh honuşmacaksın Sam." Dedi Timi. Türkçe'yi bunun gibiler konuşacaksa kimse konuşmasın daha iyiydi. Bu kadar güzel bir dili kirletiyorlardı. Timi suratına bir yumruk atı Efe'nin. Bir yumruk daha. Ve bir tane daha. Bundan sonra ardı kesilmedi bu yumrukların. Ve en sonunda odadan çıktı. Ve odayı aydınlatmaya yetmeyen ışıkta kapandı. Karanlık çöktü odaya. Bartu olsaydıb ateş yaparlardı. On saat bile geçse zorunda kalmadı,çantamı söndürmezlerdi. Sönmesindide diye düşündü Efe. Bartu olsa. Heryer karanlık diye başlamıştı şarkıya. Şuan çarşıda ya da bir dönercide takılıyordu. Kaçmıştır nişandan.

 

*******

 

 

"Abi bize ikide ayran!" Dedi Bartu. Ebrar ile dönerciye gelmişlerdi. "Kaçalım mı diyince başka birşeyler hayal etmiştim." Güldü Bartu. Ebrar'ın aklından ne geçtiğini anlamış gibi. "Nasıl hayaletmiştin?" Bir ısırık aldı dönerden. "Dizilerde hep dağa çıkıp şehri seyrederlerdi." Dedi Ebrar. Kendini yaz aylarında dizilere verirdi. "Aynen aynen. Şırnak'ta yap bunuda. Dağdan arkandan adam yaklaşsın keleşi dayasın sırtına dimi." Ebrar da ısırdı dönerini. "Abim ayranlar nerde kaldı?"

 

"Döner güzelmiş."

 

"Tabii." Masaya iki ayran konuldu. Ayranı açtı ve yarısını dikti Bartu. Tam bu sırada sırtına birşey dayandığını hissetti. Ayran ve döneri ışık hızında masaya bıraktı. Aynı hızda elini beline atıp arkasına döndü. Arkasını dönünce kal gelmişti. Bu sıfatı tanıyordu. Bu İpek'ti. Yüzbaşı İpek Güler.

 

 

 

 

 

"Sen görevde değil miydin?" Dedi Bartu şaşkınlıkla. "Yooo. Altlarım ve aynı rütbede olduğum insanlara Söyledim ben o yalanı." Dedi İpek. Kafa dinlemek istemişti. Arasına yapardı bunu. Davet edilmeye gerek duymadan sandalyeyi çekti. Ve oturdu. Ebrar yeteri kadar şaşkındı zaten. Kimdi bu? Sorusu aklında kira ödemeye başlamıştı. "Ooooo. Bartu hayırlı olsun. Kına tepsisini ben tutarım artık." Bartu şimdiden rahatsız olmaya başlamıştı. "Ne kınası lan!" Bartu işte şimdi sinirlenmişti. "Sevgili falan değiliz. Arkadaşım." Bartu yerine oturdu bunu söylerken. Kızı sürükleyerek çıkartacak hali yoktu. "Heee." Dedi İpek. "Rütben neydi şekerim." Dedi Ebrar'a dönerek. "Ne rütbesi?" Dedi Ebrar. Şaşırmıştı. "Basbaya rütbe." Dedi İpek. "Asker değil arkadaş." Açıklığı ortaya koydu Bartu. "Niye söylemiyon lan." Dedi İpek. Utanmış mıydı? Hayır. Utanır mıydı? Asla. "Psikoloğum ben." Dedi Ebrar. "He yani sevgilin." Dedi İpek. Ebrar öksürmeye başladı. "Ne alaka?" Hafiften yükselmişti Bartu. "Asker olmayan arkadaşım olamaz mı?" Olamaz der gibi baktı İpek. Bunu seslide dile getirdi ardından. "Olamaz. Yok ta zaten."

 

"Ceyda var." Dedi Bartu. İtiraz butonu aktif. "O sayılmaz. O da askeriyede çalışıyor." Dedi İpek. "Saçma işlerle uğraşma Güler." Dedi Bartu. Sinirlenince Güler diye hitap ederdi. "Adamın asabını bozma." Diye ekledi Bartu. "Bozarsam nolur Bartu Aslan Karakum." İsmini bastırarak söylemişti. "Sinirlenirim." Dedi Bartu. "Senin sinirin bana işlemez." Dedi İpek.

 

 

 

Aradan on dakika geçmişti. Kimse konuşmamıştı. "Akşama sendeyim Bartu. Askeriyeye gidemem." Dedi İpek. "Git ne yaparsan yap. Lakin bana bulaşma." Dedi Bartu. Ayağa kalktı İpek. "Artık askeriyede Adal ile düğün oturma planını yaparız." Dedi ve uzaklaşmaya başladı. "Tamam. Kahretsinki tamam." Dedi Bartu. İpek sandalyesine yerleşti.

Loading...
0%