Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.BÖLÜM

@bayrak

*🫡

 

 

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

 

 

Kamuflajını düzeltti Bartu. Yakasını, isminin üstünü ve beresini. Odadan çıktı ve toplantı odasına ilerledi. Odaya girdi. Odada sadece bilgisayar başındaki askerler vardı. Bartu geçti ve yerine oturdu. Ardından Ateş giriyor. Uzay Bartu'nun yanına. Araz Uzay'ın yanına. Bahadır Aras'ın yanına yerleşti. Diğerleride karşılarına dizildi. Ama bir farklılık vardı. Üç deli yüzbaşı. Üç kadın yüzbaşı. Elif, Ayşe, İpek. Masanın ucundaki iki sandalyeye yerleşti Elif ve İpek. Ayşe ayakta kaldı. "Hani bana." Dedi Ayşe yıkılmış bir edayla. "Ben getiririm." Dedi Onur Han. Ve odadan çıktı. "Sağolasın." Dedi Ayşe. Onur Han odadan çıkmıştı bile. Ama çoğu zaman kendi kendine konuşurdu zaten. Onur Han elinde bir sandalyeyle içeri girdi. Ve Ayşe'nın önüne koydu. "Sağolasın." Dedi Ayşe tekrar ve yerleşti.

 

 

 

"Dikkat!" Sesi yükseldi Bartu'dan. İçeriye albay Kubat girdi. Herkes ayağa kalkıp esas duruşa geçti. "Rahat, otura bilirsiniz." Dedi ve yerine yerleşti Albay Kubat. "Evet şuanda aklınızda birçok soru var. Mesela yüzbaşlarımız neden burada gibi. Ama bu operasyonda lazımlar." Dedi. Ardından Adal ve Dirse'ye döndü. "Akay ve sen bu operasyona dahil değilsiniz. Sizin ayrı bir göreviniz var." Dedi ve Bartu'ya döndü. "Akay ve Çağıl hariç tim ile bulduğumuz koordinata gideceksiniz. Siz üçünüz." Dedi ve kızara döndü. "Siz de bir önceki başarısız olan operasyonun koordinatına gideceksiniz." Üçüde başlarını aşağı yukarı salladı. "Çağıl, sen ise Akay'ın orkun'dan izin alana kadar askeriyedesiniz. Zin aldığında göre in detaylarını anlatacağım." Bartu'ya döndü. "Tim operasyona çıkmadan beş saatiniz var. Siz üçünüz. Bir saatiniz var." Dedi Albay Kubat. "Ateş çıkabilir." Dedi ve Kalktı Albay Kubat. Tim ayağa kalktı ve çıtı. "Evet hanımlar. Üç kişi kocaman bir eve gideceksiniz. Dikkat bu görevde çok önemli. Evde yapmanız gereken şey evi temizlemek. İnsanları ve önemli olan herşeyi. Ve önemli olan şey Timi'nin yaveri Jack. Hala o evde olduğunu umuyoruz." Dedi ve ekranda bir adam fotoğrafı çıktı. "Bu yüzü ezberleyip." Dedi ve çıktı Albay Kubat.

*******

 

 

 

Mermileri dizdi İpek. "Bu akşam filim gecesi yapacaktım yaa." Dedi mermileri sanki kolye yaparmış gibi diziyordu. "Başlayacağım filmine!" Dedi Elif. Alakalı alakasız herşeye böyle yükselirdi. "Yav susuuun!" Dedi Ayşe. Bunlar görevde birbirlerini boğazlardı. "Kardeşim bu el bombalarını İpeğ'in ağzına mı soksak?" Dedi Elif. İpek 8le arası Ayşe ile olandan kötüydü.

 

 

 

Helikoptere doğru yürüdü kızlar. Üç deli kadın yüzbaşları. Önce Ayşe, ardından Elif, en son İpek. Helikoptere atladılar. Helikoptere yerleştiler ve helikopter havalandı. "2 saat yürüyeceğiz." Dedi Ayşe. "Gerçekten mi bilmiyorduk. Ya bi sus." Dedi Elif.

 

 

 

*******

 

 

 

ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK

 

 

 

Ortamda neredeyse herkes asker olduğu için herkes gitmişti. Ceyda ile biz sap gibi kalmıştık. Cizre'ye geri geldik ve benim evde koltuklara yayıldık. Ceyda yayıldığı koltuktan vücudunu banadoğru çevirdi. Bana gelirken evinden kıyafet alıp gelmişti. Ayağında tavşan terlik. Altında kırmızı şort ve siyah askılı vardı. "Ebrar konuya açıklık getirelim. Şimdi sevgili misiniz?" Dedi Ceyda. Sesi sinirli değildi. Sakindi. Meraklıydı. Hemde çok. "Tabiki hayır. Olamaz. Adam ile ne zaman tanıştık? Ne ara sevgili olacağız?" Diyerek bir açıklık getirdim. "Yani tamamen yanlış anlaşılma." Dedi Ceyda. Hala daha sakindi. "Yanlış anlaşılma değil. İpeğ'in abartması." Dedim. İpek cıvık birine benziyordu. Elif ve Ayşe ondan ziyade sadece birbirlerine öyle gibiydiler. Ama bir günlük kızlar için yorum yapmak zor oluyor şimdi. Daha sabah tanıştın sevgili Ebrar.

Ceyda kalktı. "Dolapta buz var mı?" Dedi ve mutfağa doğru salına salına doğru yürüdü. "Var." Dedim arkasından. Süslenmesi ardından odayı bir şarkı sesi doldurdu ama tam hangi şarkı olduğunu tespit edememiştim. Ceyda'nın telefonu çalıyordu. Telefonu elime aldım. Okay arıyordu. Okay kimdi. Okay, Okay, Okay. Heee. Gazı olan askerdi. Ama Ceyda'yı neden arıyorduki? "Kırım?" Dedi Ceyda İçeriden. "Okay." Dedim. Anında içeriye girdi. "Ver bakayım. Bu beni kolay kolay aramaz." Dedi ve telefonu eline aldı. Açtığında uzunca bir süre bekledi. "Alooo. Konuşsana." Diye yükseldi Ceyda. Karşıdan ne cevap geldiyse Ceyda Güldü. "Ne yani? Ne yaptık diye mi aradın?" Dedi Ceyda. "Tamam o zaman. Ateş göreve gitti değil mi?" Diye bir soru yöneltti Ceyda. "Ama yaaa. Ben akşama mekan ayarladıydım. Birlikte akşam yemeği yemek için." Bu sefer arkadan gelen sesi duymuştum. "Senin bizden başka arkadaşın yok mu?" Dedi karşıdaki ses. Ceyda kahkahayı koydu ortaya. "Tamam olmaya bilir." Dedi Ceyda. Zaten Cizre'de nereden bulacaktı insanı. "Ertelerim artık." Dedi Ceyda yine. Yemek diyince aslında bir heyecan gelmişti. Aslında konuşmaları flört ediyorlarmış gibiydi. "E Hadi bay bay şekerim." Ceyda bunu söyledikten sonra telefonu kapattı. "Flörtün hayırlı olsun şekerim." Gülüyordum. Utanmasam oh oh canımada deysin yapardım. Nasıl hissettiriyor beybi? "Ne flört?" Şaşkındı. "Hee flört." Dedim bir tebessümle. Enişte saygılıydıda. "Bak işine." Kalktı ve tekrar mutfağa ilerledi.

 

 

 

"Yürüyüşe çıkalım." Dedi Ceyda. "Olur." Onaylıyacaktım. Yapacak aktivite yoktu çünkü. "Ya da onu bunu bırak Sümeyye Ablalara gidelim." Sümeyye, Sümeyye, Sümeyye. Heee. Yemeğe gittiğimiz. "Rahatsızlık vermeyelim." Ceyda yattığı yerden dikleşti. "Gitmeyince rahatsız oluyor zaten." Dedi ve hadi kalk dercesine elini sallayarak ayağa kalktı. "Hazırlan. Ben tuvalette giyiniyorum." Kıyafet çantasını aldı ve çıktı. Odama gittim. Siyah hırkamı beyaz oversize tişörtümü ve kot pantolonumu aldım. Herşeyi üstüme giydim. Saçlarımı dandik bir topuz yaptım. Odamdan çıktığımda Ceyda karşısında şoka girdim. Üstünde bir kırmızı askılı bluze vardı. Bel oyununda biten bir bolero vardı birde. Siyah bir kalem etek vardı altındada. Rujunu sürmüş maşa yapıyordu saçına. "Abartmamış mısın?" Yüzümde bir şaşkınlık vardı. "Ne alaka?" Dedi ve saçının son tutamını saçına sardı. Ben bu kadar geç mi giyiniyorum? Kız kombin yapmış. Maşanın fişini çekti. "Çıkalım." Dedi. Askılıktan omuz çantasını aldı. "Gidelim o zaman." Bende telefonumu ve cüzdanımı aldım.

 

 

 

Ceyda arabayı açtı. Lojman evime azda olsa uzaktı. Arabaya bindik. Kontağı çevirdi Ceyda. Yaklaşık on dakikada vardık eve.

Lojmana vardığımızda arabayı park etti Ceyda. Apartmana girdik. Asansöre bindik. Ceyda asansöre binince aynaya poz verdi ve kendini çekti. "Ayna pozlarında baya iyi çıkıyorum." Bunu derken telefondan kendine bakıyordu. Asansör kata geldiğinde asansörden çıktık. Kapının zilini çaldık. Bir süre sonra kapıyı bir erkek çocuğu açtı. Tam çocukta değildi aslında. Delikanlı namzetiydi. Uzundu ama cılızdı. Siyah saçları vardı. Bal rengi gözleriyle bize baktı. Sivilceleri vardı. Ama seyrekti. Altında bir siyah eşofman altı. Üstünde Hulk deseni olan bir tişört giymişti. Bu yaştaki bir çocuk için garipti. "Kim oğlum?" Diyerek yanımıza doğru gelen Sümeyye abla başına attığı çemberi düzeltiyordu. Üstünde bir eski ferace vardı. "Kızlar. Hoşgeldiniz." Dedi. Baya sevimiş gibiydi bizi görünce. "Gelin. Gelin. Geçin." Ayakkabılarımı çıkardım. İçeriye girdim. Salonun kapısına vardığımda içeride kelebek kesim kahküllü bir kız oturuyordu. Elinde bir kitap vardı. Siyah eşofman altı ve beyaz bir tişörtü vardı. Kafasını kaldırdı. Bu Ümmü Gülsüm'dü. İlk gördüğümde başında şal olduğu için tanıyamamıştım. "Hoşgeldiniz." Dedi sırıtarak. Kitabı kapattı ve yandaki sehpaya koydu. Ayağa kalktı. "Ebrar evin gibi takıl kuzum." Diyerek yanımıza geldi Sümeyye Abla. "Hatta bu akşam bizde kalın." Ümmü Gülsüm'ün bu fikri beni rahatsız edecek türdendi. Evcimendim. Hemde çok. "Babam yokken sıkılıyor hanım efendi." Muhammed Ali bu sözleriyle ergen olduğunu çok iyi belirtmişti. Bir yastık fırlattı Ümmü Gülsüm Muhammed Ali'ye. Muhammed Ali kafasına isabet eden yastığı Ümmü Gülsüm'e fırlattı ama isabet ettiremedi.

 

 

 

Çocuklar didişirken Ceyda tekli koltuğa yerleşmişti. "Kalmak isterseniz kalın kızlar. Bizede değişiklik olur. Muhammed yokken sıkılıyoruz." Dedi Sümeyye Abla. Bu hissi iyi bilirdim. Hemde çok iyi. Aslında bu sıkılmak değildi. Alışmaktı. Ve en sonunda gelen boşluk hissiydi. Sümeyye Abla Muhammed Ali'ye döndü. "Ali'im. Sen odana git. Biz kadın kadın oturalım." Muhabbed Ali kalktı ve odadan çıktı.

*******

 

 

 

ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI

 

 

 

"Gidiyoruz." Dedi Timi. Elinde kalın ipler vardı. İçeriye Timi ile birlikte iki kişi girdi. Birisinin elinde tornavida vardı. Adamlardan diğeri Efe'ye doğru ilerledi. Kollarından tuttu. Zaten sandalyeye yapışmış kollarını iyice bastırdı. Elinde tornavida olan Efe'nin vücudunu sandalyeye yapıştıran demir parçalarını gevşeltti. Ve Efe'nin kolunu çıkarttı. Aynı işlemi diğer uzuvlarınada yaptı. Timi elindeki ipi adama verdi. Adam arkadan dolaşıp ellerini sıkıca bağladı. Öyle sıkı bağladıki az daha sıksa kangren olabilirdi. Aynı işlemi bacakları içinde yaptı. Demekki Efe yürümiyecekti. Ya da yürütmeyecekti. Efe'yi sandalyeden kaldırdılar. Sıkı sıkı bağlanmış elleri ve bacakları yüzünden hareketleri kısıtlıydı. Yine kaçamayacaktı. İki adam Efe'nin kollarına girdiler. Yürüyemeiyeceği için ayakları yere sürtüyordu. Günlerdir oturduğu odadan çıkartılmıştı. Odaya girme amacı ve çıkma amacı çok farklıydı. Kurtarılması dahada zorlaşacaktı. Evin yerini bulmuş olsalardı bile başka bir yere götürülüyordu.

 

 

 

"Beni kandira bilecegini saniyorsunuz ha." Dedi Timi. "Sam bu kadar eptal olamazsınız." Türkleri aşağlıyordu. Efe bunları dediği için pişman olacağını biliyordu. Bu lafları tek tek yedirecekti ona Türk Askeri. "Bu." Zar zor konuşuyordu. Bu birkaç günde neler olmuştu neler. "Bu lafları. Sana hatırletıcağım." Dedi. Sırıtıyordu. "Kendine guveniyorsun demek." Diyerek Efe'ye döndü Timi. Çenesinden tuttu ve kafasını kaldırdı. Efe'nin gözlerindeki nefreti sezmişti. En azından bunu sezicek kadar zekiydi. Onalrada beyin yoktu. Olsaydı Türklere bulaşmazlardı.

*******

 

 

 

Karanlıkta yürüdü Ateş. Göreve çıkalı bir saat olmuştu. Ortam zifiri karanlıktı. Eve varmalarına daha vardı. Koordinat doğru mu ya da Efe hala orada mı? Bartu bunlar aklına geldikçe daha da hızlanıyor. Sinirlenmeye başlıyordu. Helikopterden indiklerinden beri kimse konuşmamıştı. Adal yoktu zaten. Adal yoksa muhabbet yok denile bilirdi. "Yatsıyı kaçıram İnşallah." Dedi Muahmmed Mustafa. "Amin komutanım." Onur Han'ın sesi ile arkasını döndü Muhammed Mustafa. "Amin kardeşim." Onur Han onların küçük kardeşiydi. Bir çalıdan gelen sesle elini kaldırdı Bartu. Bu dur demekti. Herkes durdu. "Bahadır git bak." Kafasını o yana doğru uzattı Bartu. Bahadır çalılığa doğru ilerledi. Silahını oraya doğrultmuştu. Elini yavaşça çalışan uzattı. Ve çekti. Çalıları kaldırdığında bir silah sesi duyuldu. Ardından bir tane daha. İkincisi Bahadır'ın silahından çıkmıştı. Uzay Bahadır'ın yanına doğru ilerledi. Çalılıkların altından bir adam çıkmıştı. Elinin yanında bir tane silah duruyordu. Uzay kafasını Bahadır'a çevirdi. Kolundan kan akıyordu. Uzay dikkatlice baktı Bahadır'ın koluna. Kurşun içeride değildi. Sıyırmıştı. "İyi misin?" Dedi Uzay. Endişelenmişti. "İyiyim, İyiyim." Bahadır'ın attığı kurşun adamın tam alnının çatındaydı. "Ramazan abi. Bakman lazım." Ramazan'a seslendi Uzay. Ramazan onlara doğru ilerledi. Uzay bu sırada Bahadır'ın koluna girmiş yere oturtturuyordu. Ramazan yanlarına geldi. Çantasını çıkarttı. Bahadır'ın koluna baktı ardından. Kamuflajın yarayı kapatan kısmını yırttı. Bir gazlı ben çıkarttı. Kolundaki yaranın üzerine koydu. Gazlı bez anında kan oldu. Bartu yanlarına doğru ilerledi. "İyi misin Bahadır?" Kolunu dikkatlice süzdü. "İyiyim komutanım." Gülümsüyordu. "Ramazan abi?" Diyerek Ramazan'a döndü Bartu. "Kurşun içeride değil. Sıyırmış. Lakin eti parçalamış." Bunu derken paketinden pamuk çıkartıyordu. "Ne kadar sürer."

 

"Beş dakikada hallederim komutanım." Pamuğa bir ilaç döktü. Yaranın etrafına sürdü.

 

 

 

Ramazan Bahadır'ın kolunu dikmişti. Saat ilerlemişti. Sabah ezanına bir iki saat vardı. Verilen koordinata hala varamamışlardı. Ama yolda çokça adamlarla karşılaşmışlardı. Tabi onlara adam denirse

*******

 

 

 

Hava zifiri karanlıktı. İpek nöbet tutuyordu. Elif ve Ayşe bir ağacın altında oturmuş dinleniyorlardı. İki saattir etrafı dolaşıp tehlikeleri ve avantajları aramışlardı. Ayşe'nin ağzından bir şey duyuldu. "Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı." Bunu duyan Elif devam ettirdi. "Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı." Ardından aynı anda devam ettirdiler. "Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı. Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı." Birbirlerine baktılar.

 

"Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana.

 

Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana.

 

Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana.

 

Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana.

 

Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için.

 

Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için.

 

Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için.

 

Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için.

 

Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun.

 

Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun.

 

Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun.

 

Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun..."

 

 

 

Ayşe'nin gözleri dolmuştu. Elif bunu fark edince "Her bokada Ağlama." Diyerek yükseldi. "Sus yaa. Vatan aşkından herhalde." Yükselme sırası Ayşe'deydi. "Vatan aşkındaysen herşeyi yap o zaman." Dedi Elif. Kendisi vatan aşkından herşeyi yapmaya hazırdı. "Ya ben yoruldum. Nöbet değişimi yapalım." Silahın dürbününden eve bakıyordu sadece. "Sen arazi kontrolüne çıksaydın prenses." Ayşe yeterli cevabı vermişti. "Kızlar kıçım düzleşti." Elif de katıldı muhabbete. "O hep düzdür." İpeğ'in bu sözleri Ayşe'yi göldürmüştü. Kısık bir kahkaha atmıştı. Normal bir şekilde kahkaha atsaydı kafasına dayarlardı Keleşi. "Saat kaç hanımlar?" Dedi Ayşe. "Gece üç." Elif'in bu cevabı karşısında Ayşe ve Elif aynıanda o klasik tepkiyi verdiler. "Oha."

*******

 

 

 

ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK

 

 

 

"Biz artık kalkalım." Dedim. Saat gece üç olmuştu. Artık gözlerim kapanmaya başlamıştı. "Ya kalın." Ümmü Gülsüm geldiğimizden beri bizi ikna etmeye çalışıyordu. "Yarın iş var şekerim." Dedi Ceyda. O da çökmüştü. Yorulduğu belliydi. O da gözlerini zar zor açık tutuyordu. Ceyda ayağa kalktı. "Ebrar kalk Ebrar, kalk." Ceyda çantasını aldı ve kapıya yöneldi. Saat ilerledikçe Sümeyye Ablada çökmüştü. "Kızlar yine gelin." Bizi geçirmek için o da kalktı ayağa. "Geliriz." Dedim bir tebessümle. Sümeyye Abla bize kapıyı açtı. Ve çıktık.

 

 

 

******

 

 

 

Yazar notu:

 

 

 

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. İyi veya kötü bütün yorumlarınızı bekliyorum.

Loading...
0%