@bayrak
|
*🫡 ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI Saat sabah beşdi. Ateş kumanya molası için durmuştu. Muhammad Mustafa teyemmüm abdesti alıyordu. Ezan okunalı olmuştu. Tabi oldukları bölgede yoktu ama okunacağı saati bilirdi Muhammad Mustafa. Abdestini aldı ve kıbleye doğru durdu. Görevdede olsa kılmalıydı. O namazını kılarken tim oturmuş yemek yiyordu. "Yav biz ne zaman gideceğiz sıra gecesine?" Dedi Ramazan. Timi yüzünden plan bozulmuştu. Yine gidememişlerdi. "He yaaa." Aras'ın da canı sıkkındı bu konuya. "Gidelim. Gidelim de çok sıcak oldu." Dedi Uzay. Sıcaktı. Aylardan eylüldü onlar Suriye'deydi. "Yok ya soğuk." Bahadır'ın bu sözleri şüphe açıcıydı. "Abi bunun bence ateşi çıktı." Bartu bunu söylerken elini Bahadır'ın alnına atmıştı. Ve sıcaktı. "Vallaha ateşi var." Elini Bahadır'ın alnından çekti Bartu. "Çok ateşli olduğu için o komutanım. Bahadır komutanım elini sallasa ellisi." Onur Han'ın bu sözleri güldürmüştü. "O devirler bitti. Adam artık nişanlı. Yüzüğün nerede koçum?" Ramazan cümlesini bitirmeden sağ elini kaldırdı Bahadır. Ve yüzük parmağını ileri geri salladı. "Afferin teğmenime." Bahadır Ramazan'dan yüksek rütbeydi. Ama komutan demesini istemiyordu. Aynı şey Muhammad Mustafa içinde geçerliydi. Kırkına yaklaşmış adamlara birde komutanım mi dedirtecekti? Saçma olurdu. Onlar onun abisiydi. Timin muhabbeti sürerken Muhammed Mustafa'nın namazı bitmişti. Yanlarına geldi oturdu. Çantasından bir Yasin çıkarttı. "Ateş. Şu konserveleri gömelim. Başçavuşum da sayfasını bitirsin. Yola çıkalım." Dedi Bartu boş konserveleri toplarken. "Lan Onur Han. Komutanın mı yapsın? Kalk topla şunları." Bunu söylerken Aras Onur Han'ın ensesine bir şaplak atmıştı. "Emredersiniz." Dedi Onur Han. Bartu'nun elindeki boş konserveleri aldı. Yerdekileride alıp ayağa kalktı. Bir kaç adım atıp durdu. Yere oturdu ve elindekileri bıraktı. Yerde bir çukur açmaya başladı. Büyük bir çukur açtı ve konserveleri içerisine koydu. Üzerisinide toprakla örttükten sonra ayağa kalktı. "Ateş, gidiyoruz." Dedi Bartu ayağa kalkarak.
*******
Sessiz adımlarla ilerledi kızlar. Artık içeriye dalacaklardı. İpek duvara yanaştı. Silahı boynuna asılıydı. Duvara tırmanmaya başladı. Elif ve Ayşe arka kapından girecekti. Onlarında silahları boynuna asılıydı. Ellerinde tabancaları vardı. Kapıya varınca Ayşe sağdaki adamı. Elif soldakini indirdi. Bunu silahla yapmadılar. Silahla yapmış olsalardı fark edilirlerdi. Ve bu istenmeyen bir şeydi. İpek duvara tırmanmıştı. Balkona atladı ve balkon kapısından eve sızdı. Elif ve Ayşe de alt kattaki adamları temizliyorlardı. İpek belgelerin olduğu odadaydı. Eline bir kibrit kutusu aldı. Bir kibrit yaktı. Ve attı. Bir tane daha. Ve bir tane daha. Ardından tekrar balkona çıktı. Gerizekalıların ruhu bile duymuyordu. Balkondan yandaki boruya atladı. Ve tırmandı. Çatı katı kısmına varınca camı yumruklamaya başladı. Dört yumrukta açıldı. İçeriye girdi.
Bu sırada Elif ve Ayşe alt kattaki odaları geziyorlar. Kimse varmı diye bakıyorlardı. Ortada buluşacaklardı. "Ajan bir'den Ajan iki'ye." Dedi Ayşe. "Altkat temiz." "Anlaşıldı Ajan bir." Dedi İpek. Ayşe Elif'e döndü işaret ve orta parmağını öne doğru salladı. İlerle demekti. Merdivenlerden çıktılar. Bir oda kapısı dikkatlerini çekti. Tam bu sırada arkadan bir şey kavradı boyunlarını. Miğferlerinin kafalarından çıktığını hissettiler. "Kimsinis?" Dedi bir adam sesi. Z yerine s mi kullanmıştı. Ayşe kahkaha attı. "Kardeşim konuşamıyorsan konuşma." Kahkahasına devam etti. "Mala bak." Elif de Ayşe'nin eğlencesine katıldı bu sözle. Ayşe'nin asıl hayali Türk Dili ve edebiyatı okumaktı. Nasıl asker olmuştu kendide bilmiyordu. İşte vatan aşkı buydu. Şöyle tanımlaya biliriz aslında. Böyle bir aşk görülmemiş dünyada. Ne geçmişte, ne de bundan sonra. Arasalar bulamazlar rüyada. Harbi bulamazlardı. Ayşe'ye döndü Elif. Bunları indirmek mi?" Dedi hala alaycı bir gülümseme vardı yüzünde. Elif'in acayip zorba bir kişiliği vardı. İnsanlara yapmazdı belki ama bunlar insanda değildi. "İndirmeyip ne yapalım?" Ayşe'nin bu sorusu karşılığında Elif. "Kahve servisi." Diye bir öneri sundu. Ayşe tam bu sırada boynundaki kolu ve şakağına dayanmış silaha aldırmadan kolunu kaldırdı ve Elif'in omzuna şaplak attı. Tanıştıklatı zamandan beri. Bu yöntemle saçmaladın derlerdi birbirlerine. Aslında konuşarak belirlememişlerdi bu yöntemi. Ama belirlenince belirlenir işte.
Ayşe şaplak atınca iki tane art arda silah sesi duyuldu. İpek merdivenden adamları vurmuştu. "Ne yapıyonuz lan siz?" Diye yükseldi. Elif ve Ayşe adamları unutmuştu oysa. O vaziyette kırk yıl durabilirlerdi. "Muhabbet laklak." Diyerek konuya açıklık getirdi Ayşe. Ayşe elini kaldırdı. Daha demin ilgisini çeken odayı işaret etti. İpek odaya döndü ve oraya doğru ilerledi. Kapının sağını solunu kontrol etti. Tuzaklamamışlardı. Kapıyı açtı içeride siyah şapkalı siyah gömlekli siyah pantolonlu oturan bir adam vardı. Adam İpek içeri girince ayaklandı ve koşarak camdan atladı. Adam yere düşünce kafasını kaldırdı. İki tane asker başında ona silah tutuyordu. Ayşe ve Elif. Elif kemerindeki silahı aldı. Ayşe elindeki kelepçeyi adama taktı. Bu adam aradıkları Jack'ti. Bu sırada ortamı fena dumanlar sarmıştı. Dumanlar İpeğin yaktığı yerden geliyordu. İpek orasını söndürüyordu şuan.
*******
Ateş gitmeleri gereken eve varmıştı. Evin etrafında kimse yoktu. Aras kapıyı kontrol etti Tuzaklamış olabilirlerdi. Kapıda hiç bir şey yoktu. Kapıyı açtılar. Sadece Aras içeri girdi. Evi tuzaklamışlar mı diye evi inceledi. Hiçbir şey bulamamıştı. Elini gelin anlamında savurdu. Başta Bartu olmak üzere Ateş içeri girdi. Tek tek bütün odaları aradılar. "Temiz." Dedi Onur Han. "Temiz." Diyen Bu sefer Ramazan'dı. "Temiz." Uzay'dan da aynı ses yükseldi. Bartu zaten patlamak için her arıyordu. Bütün odalara birde kendi taradı. Kulaklığa konuştu. "Ateş 1'den yuvaya. Efe burada değil." "Heryere baktınız mı." Dedi İbrahim Albay. "Evet komutanım. Hiçbir şey bulamadık. Hiçbir iz dahi yok." Bunu dedikten sonra bir patlama sesi geldi. Ses yakındı. Sanki evin içinde patlamış gibiydi. Zaten orada patlamamışmıydı?
******* ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK Bir müzik sesi geliyordu. Kafamı kaldırdığımda alarmım çalıyordu. Ne ara saat yedi olmuştu. Dün gece bir tık geç uyumuştum tabi. Yatağımdan kalktım. Yavaş adımlarla banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadım ve tekrar odama girdim. Siyah kumaş pantolonumu ve beyaz gömleğimi aldım. Ne olurdu haşurtmanlarımı geçirsem üstüme? Ama olmaz ben psikoloğum. Daha şık olmam gerek. Ceyda hergün böyle giyiniyordu. Fakat o halinden memnundu. Bense biraz mutsuz olabilirdim. Aslında artık Ceyda gibi bir erkek tanıyordum. Bartu Aslan. Çok fazla görmemiştim onu. Ama her gördüğümde iyi bir kombini vardı. İlk görüşüm yeşillerin içindeydi. Sonrasında yine iyi bir kombini vardı. Siyah bir tişört ve siyah bir gömlek vardı üstünde. Nişanda zaten takım elbise giyiyordu. En son kafedede özenmişti üstüne. Adam süslüydü. Bunları düşünürken maşamı çıkarttım. Ve fişe taktım.
Elime telefonumu aldım. Ceyda mesaj yazmıştı. Ceyda: Hazır mısın şekerim? Siz: Çıkıyorum şimdi. Şimdi dediğim on dakika sonrasıydı.
Maşamı bitirdikten sonra çantamı aldım ve çıktım.
******* ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI "Anneee. Babam nerede?" Dedi Eylem Salona doğru ilerlerken. Salona girince koltuğun üstünde uyuklayan annesini gördü. Yüzünde ister istemez bir tebessüm belirdi. Üzerine koltuğa konulmuş pikeyi örttü. O sırada evin kapısı açıldı. İster istemez korkmuştu. Güvenli bir yerde değildi. Burası Şırnak'tı. Buraya gelirken abisini görecek diye heyecanlıydı. Ama gelmemişti. Abisinin evindeydi ama o eksikti. Onları almaya gelemeden göreve gitmişti. "Kızım ben geldim!" Dedi Halit. Babasının sesini duyunca girişe doğru ilerledi. Elinde market poşetleri vardı. "Meleğim. Sultanım nerede?" "İçeride uyuyor." Halit ayakkabılarını aldı ve ayakkabılığa koydu. Kızının yanağına şefkatli bir öpücük kondurdu. Eylem babasının yere koyduğu poşetleri aldı. Mutfağa doğru ilerledi. "Sultaanııım." İçeriye giren Halit'in sesiyle gözlerini açtı Hürrem. "Hayatım. Hoşgeldin, uyuya kalmışım." Pikeyi üstünden attı. "Sen yat. Ben kızımla yaparım yemeği." Hürrem geri oturdu. Halit içeri gitti. "Kızım ile yemek hazırlamak için hazırım." Dedi neşeyle. Eylem ayağa kalktı. "Yapalım o zaman." Market poşetlerini boşalttı.
Kaşığını çorbaya daldırdı Eylem. Babasının yapa bildiği menü geniş değildi. Mercimek çorbası, pilav, köfte. Köfte harcını da Eylem'e yaptırmıştı. "Bu ev işi çok sakat." Dedi Hürrem. "Yani zaten gün boyu dağda tehlikeyle burun buruna geliyor. Askeriyede en azından güvende olurdu. Ya gece biri gelirse bu eve?" Şuanda olmayan Bartu'ya çekişiyordu. "Şahı neden eve çıktı?" Eylem'in bu sorusunun üstüne anında cevap verdi. "Neymiş askeriyede kendi olamıyormuş. Kendi evinde daha rahat olurmuş." Sinirliydi.
*******
Gözünü açtı Onur Han. Üstünde bir kapı vardı. Her yanı ağrıyordu. Patlayıcının olduğu odadan en uzak olan kişi oydu. "Ateş bir!" Dedi biri kulaklıktan. Kubat Albaydı. "Ateş ses verin!" Sesi daha yüksek gelmişti. Cızırtılı geliyordu zaten ses. "Ateş 9dan yuvaya." Zarzor konuşabilmişti. "Onur Han. Noldu iyi misiniz? Noldu?" Endişeli miydi? "Ev patladı. Hareket edemiyorum. Tim ne halde onu da bilmiyorum. Kulaklık her an çalışmayı bırakabilir." Konuşurken ara sıra inliyordu. "Tamam. En yakın sürede destek geliyor." Dedi ve arkasındaki Veli'ye döndü. Yani postasına. "Veli yüzbaşıyı çağır." Dedi ve önüne döndü. "Hangisini?" Albay tekrar arkasını döndü. "Şuanda kaç tane yüzbaşı var karargahta?" Bağırarak söylemişti. "Emredersiniz." Dedi ve çıktı.
*******
Ağacın altındaki bankta oturuyordu Orhan. Yüzbaşı Orhan Demir Yıldırım. Oturmuş koşan askerleri izliyordu. Veli yanına geldi. "Komutanım, Albay sizi çağırıyor." Dedi. Orhan kafasını salladı. Veli mesajı almıştı. Arkasını döndü ve gitti. Orhan yavaş yavaş kalktı. Normalde ağır adımlarla yürürdü. Ama Veli acelesi var gibi gözüküyordu.
Albayın odasının önüne geldi. Kapıyı çaldı. "Gel." İçeriye girdi. Kapıyı kapattı ve selam durdu. "Yüzbaşı Orhan Demir Yıldırım. Beni arz etmişsiniz." "Rahatta dinle asker." Rahata geçti Orhan. "Bomba timinin şuanda komutanı Ankara'da. Emir komuta sende. Yanınıza on tane komando göndereceğim. Ateş'in olduğu lokasyonda bir patlama meydana geldi. Şuanda sadece bir askerle irtibatımız var. Heran kesile bilir." Orhan kafasını aşağı yukarı salladı. Ve odadan çıktı.
Gazinoya ilerledi. Bomba timi orada oturuyordu. Orhan gelince kalktılar. "Rahat asker. Emir komuta bende. Ateş'i almaya gidiyoruz." Dediğinde herkes "Emredersiniz." Dedi heppir ağızdan.
*******
Önde Adal, arkada Dirse albayın odasına doğru ilerliyordu. Adal koşar adımlarla ilerliyordu. Ateş'in yardıma ihtiyacı vardı. Adal oraya gitmeliydi. Candaşlarının yanına. Dirse ise suçlu hissediyordu. Bomba patlamıştı. Bomba tahrip uzmanı olan oydu. Ve o orada değildi. Adal albayın odasının önüne geldi. Kapıyı çaldı. "Gel!" İçeriye girdiler. Dimdik mum gibi durdular. "Rahat asker." Rahata geçtiler. "Komutanım." Dedi Adal. Albay başına gelecekleri anladı. "Hayır Akay." Adal dinlemedi. Dinlemeyecektide. "Komutanım. Olmaz olamaz. Benim oraya gitmem lazım." Ateş'in yanına o da gitmeliydi. "Akay hayır. Daha iyileşmedin. Hem iyileşmiş olsaydın Dirse ile burada olmazdınız." Bir adım ileri geldi Dirse. "Komutanım." Dediğinde İbrahim Albay. "Hayır Çağıl." Sesi gayet netti. "Komutanım onlar orada can çekişirken biz burada bekliyecek miyiz?" Adal da İbrahim Albay kadar netti.
İbrahim Albay tam ağzını açdığı sırada kapı çaldı. "Gel!" İbrahim Albay basbaya burnundan soluyordu. İçeriye Ceyda girdi. "Albayım, beni çağırmışsınız." "Evet, bunları alıp götürmen için çağırmıştım. Şu ikisini askeriyeden uzaklaştır." Ceyda başını aşağı yukarı salladı. "Çıkın şimdi." Bunu söylerken oturdu.
*******
Zamanın geçmesini bekliyordum. Ceyda beni almaya gelecekti. Ölen gibi askeriyeye gitti. Telefonum çaldı. Elime aldım, Ceyda arıyordu. "Alo." "Şekerim kapıya çık." Ve telefon kapandı. Çantamı aldım ve çıktım. Kapıya indiğimde Ceyda kornaya bastı. Arabaya ilerledim ve ön koltuğa oturdum. Arka koltukta Adal ve Dirse vardı. İkiside bembeyazdı. Karadenizde sanırım gemileri batmıştı. "Albay gönderdi." Dedi Ceyda. "Nereye gidiyoruz?" Adal konuşmuştu. Sesi buruktu, ama bir kızgınlıkta vardı. "Bana gidelim." Önerimi beğenmiş olacakki Ceyda, arabayı benim evimin yönüne çevirdi.
Eve varınca ben en hızlısından çıktım yukarıya. Kapının kilidini açtım ve terlik çıkardım. Arkadan Adal ve Dirse geldi. Gerçekten mutsuzlardı. Eyvallah anlamında kafasını salladı Adal. "Sağol." Dedi Dirse sadece. Ceyda terlik sevmiyordu. İçeri girdi o da. Herkes salona oturdu. "Ebrar, şekerim gel biz kahve yapalım. Birlikte mutfağa ilerledik.
"Ateş timi göreve gitti. Bu ikisini göndermediler. Gittikleri ev patlamış. İkiside kurtarmaya gidelim demiş. Albay sinirlenmiş." Bütün olayı özetledi Ceyda. Aklımda yeni sorular doğdu. Sümeyye ve Meral ablanın haberi var mıydı?
******* Yazar notu:
Merhabalar. İnşallah bölümümü beğenmişsinizdir. Tık tok hesabım ve Instagram hesabım en aşağıda. Tıktok: @ates_kitap4380 Instagram: @gencyazarinizz_ |
0% |