@bayrak
|
*🫡
ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Yıkılmadım ama ayaktada değilimi temsil eden eve baktı Orhan. Patlama sonucu yarısı yıkılmıştı. Ama tam yıkılmışta değildi. 3 domuz masalındaki kurt buraya üflese püflese yıkılacaktı. İçeriye doğru ilerlediler. Çelik kapı düşmüştü. Ama yarısı yüksekteydi. Yaklaşınca yüksekte kalan kısmı yükseltenin Onur Han olduğunu fark ettiler. Baygın yatıyordu. Albay irtibat kesildi demişti. Onur Han baygındı. "Koordinata vardık komutanım." Kulaklığa konuştu Orhan. Beş tane asker çelik kapıyı kaldırmaya çalışıyorlardı. Orhan ağır adımlarla ilerledi. Kapıya tek eliyle müdahale etti. Müdahale ettiği gibi kalktı. Kapıyı kenara taşıdılar. Dört kişi Onur Han'ı aldı ve helikoptere götürdüler. İki helikopterle gelmişlerdi. İçeri girdi Orhan. Az ileride Bahadır ile karşılaştı. Yatıyordu. Sağ kolunda baya kan vardı. "Buraya bakın." Dedi Orhan Bahadır'ın koluna doğru eğilerek. Yanına Bomba timinden dört asker geldi. Bahadır'ı kaldırdılar ve çıktılar.
Bir odaya girdi Orhan. Ayakkabısına bir kumaş parçası yapıştı. Kanlar içerisindeydi. Üç yıldız vardı üzerinde. Kafasını öne doğru kaldırdı. İki beden vardı. Onlara doğru ilerledi Orhan. Önce büyük olana baktı. Bu Uzay'dı. Kan revan içerisindeydi. Arkasından inlemeyle karışık bir ses geldi. "K-kimsin k-kanı bozuklardan mısın?" Sesin geldiği yöne döndü. Bartu konuşuyordu. İçeriye dört asker girdi. Uzay'ı kaldırdılar. "K-kimsin?" Dedi tekrar Bartu. Zar zor konuşabiliyordu. İçeriye dört asker girdi tekrardan. Bartu'yu kaldırdılar.
*******
Kendini yatağa attı Ayşe. Odaları dört kişilikti. Beş tane boş ranza vardı. Odada yedi ranza vardı. Ayşe ve İpek altlı üstlü yatıyordu. Elif yan ranza üstte yatıyordu. Dirse de çapraz ranza üstte yatardı. Elif elinde havluyla yaklaştı Ayşe'ye doğru. Yıkanmıştı. Saçları sönmüştü ıslanınca. "İpek nerede lo?" Havluyu İpeğ'in yatağına fırlattı. İpek Ayşe'nin üstünde yatıyordu. "Hiç ilgilenmiyorum." Yastığına sarılmış yatıyordu. Elif yatağına çıktı. "Her yanım ağrıyor." Yatağına yerleşiyordu Elif bunu söylerken.
Kapı açıldı. İpek içeri girdi. Saçında havlu vardı. "Neredesin lan sen?" Dedi Elif. "Ateş yokya. Onların yatak odasındaki banyoda yıkandım." Boynunda boyun yastığı vardı. Elindede bir göz bandı. Yatağına çıktı. Yatağındaki Havluyu geri Elif'e fırlattı. Kendi havlusunu da yandaki yatağa attı. Yatağa kendini vakumladı ve göz bandını taktı.
*******
ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK
"Kahveler hazııııır." Diyerek içeri girdi Ceyda. Bir saattir içeride kahve yapıyorduk. Biraz yavaştık. "Orhan komutanım naptı acaba?" Adal'ın kafa burada değildi. Askerliğin zor taraflarından bu. Babam hep 'Bir askerin en çok canını yakan iki şey vardır. Bir üniformasından uzak kalmak. İki candaşlarından uzak kalmak. Her iki anlamdada.' Adal'ın canı yanıyordu. Ağlamak istiyordu belki. Silahını kapıp yardıma gitmek istiyordu. Ama boynundan bağlanmış köpekti o şuan.
Telefonu çaldı Ceyda'nın. Odadan çıktı. Bir, iki dakika sonra tekrar içeri geldi. "Albay aradı. Kurtulmuşlar, şehidimiz yok. Kalkın hastaneye gidelim. Birazdan varırlar hastaneye." Adal ve Dirse hemen ayaklandı. Ben de ayağa kalktım. Ceyda çantasını ve araba anahtarlarını aldı. Adal koşar adımlarla indi merdivenleri. İçinde bir coşku vardı. Dirse de Adal kadar mutluydu büyük ihtimal. Kendine saklıyordu sanırım.
İki saattir Hastanenin önünde bekliyorduk. Gelen giden yoktu. Adal bir oraya bir buraya gidip duruyordu. Dirse'nin ise heyecandan bacakları titriyordu. Benim anlattıklarım onların duygularına yetersiz kalıyor. Adal sevinç dansı yapabilirdi sonsuza kadar belki. Dirse çok mutluyum diye çığırarak koşabilirdi çarşıda belki. Tarif edemezdim. Edilemezdi. "İyidirler. Öldürmeyen Allah öldürmez derdi Mustafa abi." Dedi Dirse. Sesinde neşe vardı. Yaraları ağır mıydı? Bilemezdik ama umut fakirin ekmeğidir. Dirse o ekmek ile son umut tanelerini sıyırıyordu.
"Ceyda!" Sesi geldi uzaktan. Meral Abla elinden tuttuğu Eymen ile bize doğru koşuyordu. Yarım yamalak bir şal yapmıştı. Üstü başı duyguları gibi dağınıktı. Eymen'in gözler kırmızıydı. Arkadan Sümeyye Abla, Ümmü Gülsüm ve Muhammed Ali vardı. Ümmü Gülsüm ve Sümeyye Ablanın şallarıda Meral Abla gibi dağınıktı. En arkada Ayşe vardı. "Geldiler mi?" Dedi Ümmü Gülsüm. Fakirin ekmeğinden tadıyordu o da. "Bekliyoruz." Tek düze bir cevaptı bu. Onuda Ceyda söylemişti. Ayşe geldi Ümmü Gülsüm'e sarıldı. Adal bir anda ayaklandı. "Sesi duydunuz mu? Helikopter sesi." Adal söyleyince dikkat ettim. Bir ses geliyordu sahiden. O ses giddikçe yakınlaştı, yakınlaştı. Üç dakika sonra iki helikopter göründü.
Helikopter aşağıya indi. Tam bu sırada arkadan Üç kişi daha geldi. İki turuncu saçlı kadın vardı. Siyah saçlı bir adam birde. Helikopterlerin oraya yedi sedye götürüldü. Helikopterlerin kapısı açıldı. Öndeki helikopterden ilk Bartu indirildi. Yeşillerin içindeydi. Yüzü kanlar içerisindeydi. Kamuflajı yırtılmıştı. "Oğlum." Sesi geldi daha demin gelen kadından. Bartu'nun annesi miydi? Bartu'nun sedyesinin arkasından ilerlediler. İkinci helikopterden Uzay çıkartıldı. Ardından Bahadır. Onur Han, Ramazan ve Muhammed Mustafa. En son Aras çıkartıldı.
Her inen kişinin ardından bir kişi sedyenin arkasından ilerledi. Ben sap gibi kalmıştım. Benim buradaki işim neydi?
*******
ANLATICI;İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Gözlerini açtı Bartu. Kafasını sağa çevirdi. Tekli koltukta uyuyan Eylem'i inceledi. Ardından camdan dışarı bakan Hürrem'i.
Gözlerini açtı Bahadır. Başında güzeller güzeli nişanlısı duruyordu. Göz göze geldiler bir anda. Esra'nın gözleri parladı nişanlısına bakınca.
Gözlerini açtı Ramazan. Başında Eymen duruyordu.
Gözlerini açtı Muhammed Mustafa. Kafasını yana çevirdi. Tekli koltukta birbirlerine sarılarak uyuyan çocuklarını gördü.
Gözlerini açtı Onur Han. Kafasını yana çevirdi. Yatağın üstünde yatan Bahadır'ı ve onun saçını okşayan Esra'yı gördü.
Gözlerini açtı Aras. Adal, Dirse ve Ayşe yanyana oturmuş uyuyorlardı. Dirse'nin kafası Adal'ın omzundaydı. Adal'ın kafasıda Dirse'nin kafasının üstündeydi.
Gözlerini açtı Uzay. Başında kehribar rengi gözlü. Bal rengi saçlı bir kadın doktor duruyordu. "Günaydın." Dedi kadın. Sesi sanki bütün kötülüklerden uzaktı.
Herkes sevdiğinin yanındaydı. Şimdiki zamanda ve gelecekte sevecekleriyle.
*******
ANLATICI:BARTU ASLAN KARAKUM
Hastaneye geleli iki gün olmuştu. 8 Eylül Pazar günüydü. Ateş'ten kimseyi görmemiştim bu iki günde. Annem, Eylem ve babam. Babam daha az görünüyordu bana. Beni merak ediyor muydu? Hayır o benim babam. Tabiki de merak ediyor.
Aslan: Hayır o bir şerefsiz.
Suz Aslan, SUS! Arasıra çoklu kişilik bozukluğum olduğunu düşünmeye başlıyordum. Kaç tane doktora gidersem gideyim, hepsi hiçbir şey olmadığını söylüyordu. Kapı sesi Aslan ile olan düşünce savaşımı bitirdi. "Gel." İçeriye Orkun girdi. "Nabersin?" Dedi Orkun. Değişik lan bu çocuk. "İyi senden." Soruma cevabını alamadım. Kolumdaki serumu çıkarttı. Sanırım sadece bana böyle yapıyordu. "Ben serum alıp geliyorum." Çıktı.
*******
ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Koridorda ilerliyordu Eylem. Canı sıkılıyordu fakat abisi iyiydi. Bu ona yeterdi. Koridorda gidip geliyordu. Muhabbet edecek insanda yoktu. Abisi vardı, annesi vardı. He birde canından çok sevdiği babası. Muhabbette biryere kadardı. Abisinin anlattıkları dikkat çekmiyordu. Abisi ona sen büyümemişsin diyordu. Yirmi üç yaşında bir kızdı. Sınıf öğretmeni olucaktı ama atanırsa. Abisi onu uyarmıştı. 'İpini koparan öğretmen oluyor. Sana sıra gelmez atarken.' Tabi bu uyarıyı kim dinledi? Kimse. Büyümemiş bir yirmi üç yaşındaki bir kadın olarak takılıyordu hastanede.
Hastanede büyümemiş bir insan daha vardı. Yirmi dört yaşında astsubay çavuş Onur Han. O da büyümemişti. Küçük kardeşiydi o timin. Odanın içinde daralmıştı. Bahadır oturmuş dizisini izliyordu. Onur Han ile favorileriydi. Aslında Onur Han'ın yarası hafifti. Kalkıp giderdi. Orkun oynardı belki ama yapardı. Cesareti vardı. Abisi yani Bahadır'ı atlatmalıydı. Bahadır daha tecrübeliydi.
Aradan bir iki saat geçti. Bahadır sızmıştı. Zaman bu zamandı. Koridor Onur Han buraya yumruk havaya diyordu. Serumu eline aldı. Havada tuttu, terlikleri giydi ve odadan çıktı. Koridorda ilerledi. Biraz ilerledikten sonra turuncu saçlı bir kızla karşılaştı. Komutanının odasının önündeki oturaklarda oturuyordu. İşte eğlence o kızdaydı. Bunu sezdi Onur Han.
Kızın yanına ilerledi. Yanına oturdu. Tek kelime "Selam."
*******
Tarih 14 Eylül Cumartesi günüydü. Bartu taburcu olmuştu. Sonunda. Orkun'un ona garezi vardı. Normalde salmazdı, ama salmıştı. Ne mutlu Bartu'ya.
Bartu evden içeri girdi. Salonda etrafa bakınca amfilerinin olmadığını fark etti. Normalde televizyonun yanında bir büyük, bir de küçük amfisi olması lazımdı. Duvardada bir eksiklik vardı. Gitarı ve elektro gitarı duvarda asılı olmalıydı, ama yerlerinde iki tablo vardı. Raflarına bakınca standında duran hançeri yoktu. Mutfağa gitti. Tezgahın üstünde duran kahve makinesi yerine Türk kahvesi makinesi duruyordu. Bu eve çıkarken aldığı makineydi bu. Kutusundan çıkarıp koymamıştı tezgaha. İçmezdi Türk kahvesi.
Salona geri döndü. Annesi koltukta oturuyordu. "Anne evimdeki bana ait olan eşyalar nerede?" Sorulması gereken bir soruydu. "Artık evimiz." Dedi Hürrem. Evimiz? "Nasıl yani? Evimiz?" Halit tekli koltuğa oturdu. Eylem babasının yanındaki koltuğun köşesine yerleşti. Televizyonun önününde dikildi Bartu. "Sizin bir takım planlarınız var. Çıkarın ağzınızdaki baklayı. Anne, sendeyim." Sesi heran sinirlene bilecek gibiydi. "Biz artık burada kalacağız." Bartu'nun kaş.arı havalandı. Mimikleri yeterdi. "Nerde kalıyorsunuz? Delirdiniz mi?" İkinci cümlede sesini yükseltmişti. "Annene bağırma." Dedi Halit. "Burası Antalya değil. Burası sinir Anne. Burada kaçamazsınız. Ben zaten çoğu zaman eve dahi gelemiyorum. Evde yalnız mı kalacaksınız? Kafayı yemişsiniz." Sinirliydi. Hemde çok. Aslan alttan alttan dürtüyordu Bartu'yu.
Kapı çaldı. Eylem kapıyı açmaya gitti. Delikten baktığında üç kadın gördü. Bir tanesi yanlamasına diğer ikisinin kucağında duruyordu. Elif, Ayşe ve İpek. Tabi Eylem tanımıyordu onları. Kapıyı açtı. İpek Elif ve Ayşe'nin kucağındaydı. Elinde çikolata ve çiçek vardı. "Bartu yok mu şekerim?" Dedi İpek. Arkadan göründü Bartu. Ayşe "Üç, iki, bir." Dedi. Ve aynanda. "Geçmiş olsun. " Dediler. Bartu hiçbir şey söylemeden içeri geçti. Kızlar arkasından girdi içeriye. "Bizi tanıştırmayacak mısın?" Diye sordu Hürrem. Halit'in umrunda değildi. "Anne üç tane sülük, deli, yapşak sakız." Bartu'ya göre öyleydiler. Üç yapmak sakız. Ayşe girdi lafa. "Yüzbaşı Ayşe Cemile Bayrak." Elif'e baktı. Elif "Yüzbaşı Elif Eşsiz." İpeğ'e baktılar. İpek "Yüzbaşı İpek Güler." Eylem'in ağzı açık kalmıştı. Üç subay kadın mı? Şaka miydi? "Hürrem Karakum." Dedi Hürrem. "E akşama sizde kalın yemek için." Bunu duyan Bartu şaşırdı. "Ne yemeği?" "Arkadaşlarını çağırdım. Şu yeni olanıda Ceyda'nın arkadaşı olan." İpek kıkırdadı. "Müstakbel gelin." Dedi Ayşe. Elif ve İpek kahkaha attı. Kahkaha da değil ayırdılar.
******* ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK
Saçıma tokadı taktım. Beyaz çiçekli elbisemi giymiştim. Saçımıda örmüştüm. Omuz çantamı aldım ve evden çıktım. Apartman kapısından çıktığımda fotoğraf çekilen Ceyda'yı gördüm. Bartulardaki yemeğe gidecektik. Ceyda hadi gidiyoruz demişti. Hazırlanıp inmiştim. "Bin, acelemiz var." Ne acelesi? Arabaya bindi Ceyda. Arabayı çalıştırdı. "Bin sene kızım!" Bağırınca korktum. Hızla arabaya bindim.
Bartu'nun evinin önüne gelince arabayı park etti Ceyda. Arabayı kapattı. Çantasını açtı ve içine baktı. "Aaaaaa, Bartu'ya getireceğim dediğim kulaklığı evde unutmuşum. Sen burada bekle. Ben alıp geleceğim." Arabayı çalıştırdı. Eliyle kış kış yaptı bana resmen. Arabadan indim kovalanmıştım.
******* ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI
"Aaaaaa, Bartu'ya getireceğim dediğim kulaklığı evde unutmuşum. Sen burada bekle. Ben alıp geleceğim." Aslında bu bir tezgahtı.
******* ANLATICI:EBRAR SARAH ÇEVİK
Kapıyı çaldım. Bartu açtı kapıyı. "Hoşgeldin." "Hoşbuldum." "Erken geldin." Erken? Saatime baktım. Beşi çeyrek geçiyordu. Ulan Ceyda. Ne kadar saf olabilirsinizde bugün. Sevgili saf Ebrar Sarah Çevik ile beraberiz. "Ulan Ceyda." Duymuştu. Tebessüm etti. Lan adam gülüyor. Mutlu mu oldunlan? Olma, olma, hayır lütfen olma. "Gel içeri." "Hiç sormayacaksın sanmıştım." İçeriye girdim. Salona gelince "Kahve?" Bu soru dahi olamazdı. "Cevabımı biliyorsun." "Hemen." Mutfağa gitti. Orta sehbadaki bir kitap dikkatimi çekti. Mona Rosa. Kitabı elime aldım. "Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister. Ah senin yüzünden kana batacak. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar, Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. Mona Rosa bugün bende bir hal var. Yağmur iri iri düşer toprağa, Ulur aya karşı kirli çakallar." İlk iki kıtayı okudum düz bir şekilde. Bartu'nun duyamayacağı bir ses tonuyla. Arkadan şiirin devamını duydum. "Açma pencereni perdeleri çek, Mona Rosa seni görmemeliyim. Bir bakışın ölmem için yetecek. Anla Mona Rosa ben bir deliyim. Açma pencereni perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, Bende çıkar güneş aydınlığına. Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi. Seni hatırlatır her zaman bana. Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur. Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, Işıksız ruhumu sallar da durur. Zambaklar en ıssız yerlerde açar."
Arkamı dönmüştüm. Bartu elinde tepsiyle geliyordu. Ezbere okumuştu. "Devamını duymak istersen okurum." Hafif etkilenmiştim. Hafifte değildi aslında. Baya bir etkilenmiştim. "Bende daha ne şiirler var." Tepsiyi orta sehpaya koydu. "Şiir sevdiğini bilmiyordum." Güldü. "Kimse bilmiyor." Kimse? Otuz küsür yaşındaki adamın ne sevdiğini kimse nasıl bilmeye bilir?
******* ANLATICI:İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Ateş, Karakum ailesi, iki psikolog ve üç deli yüzbaşı aynı masada yemek yiyorlarmış. Fıkra gibi bir sahneydi. "Ayran ekşi. Nereden aldınız?" Diye sordu Ebrar. Ayran gerçekten ekşiydi. Ekşimiş yoğurttan yapılmış gibiydi. "Ben yaptım." Dedi Sümeyye. Balıkesirliydi. Balya Kadıköy. "Ekşi Yörük ayranı. Bundan sonra başka Ayran içemeyeceksiniz." Muhammed Mustafa severdi ayranı.
*******
Ekşi Yörük ayranı bir başka... Bölümü İnşallah beğenmişsinizdir. İyi ve kötü yorumların hepsini bekliyobekliyorum. Beni sizden mahrum etmeyin. kitap için sosyal medya hesapları: Tiktok: @ates_kitap4380 Instagram: @gencyazarinizz_ Ulaşa bilirsiniz. Cemile kaçar. |
0% |