Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Beşinci Bölüm

@begumozturuk

 

(Bilgilendirme: Birazdan okuyacağınız diyalog bu bölümden sonraki her bölümde olacaktır. '+' ile başlayan konuşmalar polis memuruna/ olayın savcısına, '-' ile başlayan konuşmalar ise bölümü onun anlatımıyla okuyacağınız şüphelilere aittir.)

 

 

 

Tesadüfler

 

 

 

23.01.2025

+İlk önce sizi çağırmak istedim, savcım.

+Dürüstlüğünüze güvenim sonsuz. Bu yüzden hikâyeyi ilk olarak sizden dinlemek bana yol haritası olur diye düşündüm.

+En başından başlayalım. Uzun süredir bir araya gelmediğiniz arkadaş grubunuzla, sizi tekrar bir araya getirten şey ne oldu savcım?

 

 

 

-Başka bir cinayet.
-'Apartman cinayeti' dosyası bendeydi. Aden Karaca görgü tanığımdı. Müge Adal ile nasıl bir araya geldiklerini bilmiyorum ama muhtemelen Aden'i Müge buldu. Cinayet başlıklarını konu aldığı bloğunda apartman cinayetine de yer vermek istedi ve bu yolun sonunun Aden'e çıkacağını habersiz soluğu Aden'in yaşadığı apartmanda aldı.

 

 

 

-Barış Bilgin, ikizim. Onu zaten tanıyorsun. İzmir'e atandığımı öğrenince bir aylığına benimle birlikte gelmek istedi. Basit bir kafa dinleme tatili olacaktı. Ta ki hepimizin bir araya gelmesine sebep olacak İren Angı'nın da soluğu karakolda almasına kadar. Bizi bir araya getiren İrendi.

 

 

-Önce sakin geçen bir akşam yemeğiyle, hemen ardından da eski günleri yad edeceğimiz o planıyla...

+Sonunu kendi elleriyle yazdı yani.

 

 

-Böyle olacağını nereden bilebilirdi ki? Hangimiz bilebilirdik?

 

 

 

Savaş Bilgin

 

 

6 Ocak 2025

Bu odanın daha önce hiç bu kadar güzel koktuğuna şahit olmamıştım. Portakal çiçeği kokulu parfümü tenindeki sıcak vanilya kokusuyla karışmış, rutubetli duvarların kokusunu çiçek gibi kokusuyla bastırmıştı.

Derin bir nefesi ciğerlerime bahşederken kapıyı da ardımdan kapattım. Hala aynı parfümü kullanıyordu. Teninin güzel kokusunu hala aynı parfümle maskeliyordu. Parfümünü sevmiyordum. Teninin kokusunu solumamı engelleyen hiçbir şeyi sevmiyordum.

Ona doğru dönmeden hemen önce elim kravatıma gitti, kravatımı düzelttim. Bu yıllar sonra beni hatırlayacağı ilk görüşmemiz olacaktı. Zihnine rutubetli bir karakol odasında, onun ifadesini alan savcı olarak kazınacaktım ama önemli değildi.

Sarhoş olduğu gecenin sabahında hayal olarak kalmaktansa beni böyle hatırlamasını tercih ederdim.

Kulaklarımda çınlayan kalbimin sesine inat duruşumu dikleştirdim, mesleğinin getiresi maskemi çehreme ilmek ilmek işledim ve en sonunda arkamı döndüm.

Buradaydı. Gözümün önünde, burnumun dibinde, tam karşımda… Kokusu günler sonra tekrar nefes aldırmış, varlığı yaşadığımı hissettirmişti.

Polis memuru saygıyla oturduğu yerden doğrulurken benim bakışlarım Aden’in her zerresine dokunmuş, ensesinde topladığı ince telli saçlarında duraksamıştı.

‘Artık fiziksel acı vermese bile yaşadığımız acılarının izlerini vücudumuzda taşımaya devam ediyoruz işte, Savaş. Belki yaş alarak büyüyoruz ama içimizdeki o küçük korkak çocuğu büyütemiyoruz. İzler bana değil, ona ait ve o iyileşene kadar ben onları taşıyacağım.’ Demişti Aden o gün.

Yıllar sonra bir bar taburesinde kör kütük sarhoşken bulmuştum onu. Ayak bileğinde siyah bandanası, saçlarında fazlalık gördüğüm tokasıyla birlikte. Biliyordum… Hala iyileşmediğini, iyileşemediğini ama görmek bilmekten daha kötüydü.

O gün her telini öperek saçlarından aldığım tokası bileğimden ziyade boğazımı sıkıyormuş gibi hissettim, boğuluyordum.

Kravatımı çekiştirdim, nefes alabilmek için alan bıraktım. Polis memuru tek kaşını kaldırıp bana doğru gelmeye çalıştığında onu durdurdum.

Aden’in boş bakışlarını sabitlediği sandalyeyi geriye çekerken yüzüme kondurduğum sahte gülümsemeyle yerime oturdum.

Nerede olduğumu unutmamalıydım. Bu onunla konuşabilmem için karşıma çıkmış en büyük fırsattı, kaybedemezdim. Diğer görgü tanıklarının ifadelerini olay yerinde alıp Aden’in oturduğu dairedeki herkesi ifadeye çağırdığımda zaten yeterince dikkat çekmiştim, dahası olmamalıydı.

“Neden burada olduğunu biliyorsunuzdur." Pencereden süzülen güneş ışığı ile parlayan kahve harelerini izledim, usulca gözlerime baktı. “Dün gece beş sularında apartmanınızda bir cinayet işlendi."

Onaylarcasına kafasını salladı, bakışları hissizdi. Sorgu boyunca hiç konuşmayı düşünmüyor muydu? Sessini duymayı özlemiştim. "Bize yardım edebilecek herhangi bir şey gördünüz mü?"

"Hayır." İnce sessini işittim, bakışlarım dudaklarına kaydı. Kalp şeklindeki dudakları onu öpme arzumu tetikliyordu. Bakışlarımı tekrar gözlerine taşırken yutkundum.

"Duydunuz mu?" Sessim kurak çöllerde susuz kalmış gibi muhtaç çıkmıştı ama o fark etmedi. Kendinden emin bir tavırla yine aynı cevabı verdi. "Hayır." Her bir kelimesinin dudaklarından çıkışını görmek istiyordum. Sabaha kadar konuşsa dinlerdim ama o yalnızca kısa cevaplar vermeyi tercih ediyordu.

Daha bakışlarımı dudaklarından çekemeden dudağını ıslattı. Aralanmış dudaklarımdan derin bir nefes verdim. Onu özlemiştim. Lanet olsun, onu çok özlemiştim.

“Hiçbir şey biliyorsunuz yani?” Hiçbir şey görmediğini, duymadığını iddia ediyordu. Şimdi ise bilmediğini söyleyecekti. Biliyorsa bile soruşturmaya yardımcı olmak istemiyordu. Bunu görebiliyordum.

Lakin onu köşeye sıkıştırıp bildiklerini öğrenebileceğim soruları sormak yerine saçma sapan sorular soruyor, istediklerimi elde edemiyordum ve o bunu tek hareketiyle başarıyordu. Tek bir hareketi aklımı başımdan alıyordu.

“Bi… Bilmiyorum.” Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, kekelemişti. Kendinden emin duruşu zedelenmiş, sandalyesinde huzursuzca kıpırdanmıştı. Dudaklarımda muzip bir gülümseme peydahlandı.

Ya yalan söylüyordu ya da tek hareketiyle hala etkisi altına alan yalnızca o değildi.

İkincisi olmasını tercih ederdim.

Kollarımı masanın üzerinde birleştirip ona doğru eğildim. Bunu anlamanın tek bir yolu vardı. “Gerçekten bilmiyor musunuz?”

Onu suçlayacaktım.

“Lütfen anlamamda yardımcı olun, Aden Hanım. Aynı katta oturduğunuz komşunuzun evinde bir harbede çıkıyor, belki çığlıkları koridorda yankılanıyor ama siz duvarlarınız oldukça ince olmasına rağmen bunların hiçbirini duymuyor, görmüyorsunuz. Öyle mi?”

Kayıtsızca omuzlarını silkti. “Öyle…” Beni taklit edercesine kolunu masaya dayadı, sandalyesinde biraz havalanıp yaklaştı. “Bu bir varsayım, değil mi savcım? Dediğiniz gibi belki çığlıkları koridorda yankılandı, belki de bağıramadı bile. Dün gece orada ne yaşandı ikimizde bilmiyoruz.”

Bakışlarım yüzünün her zerresinde dolaştı. Bu hareketi aramızdaki mesafeyi azaltmıştı. Nefesini verdiği dudaklarına baktım. Nerede olduğumuzu umursamayıp aramızdaki engelleri kaldırmam an meselesiydi.

Aden bunu hissetmiş gibi yutkundu, sandalyesine geri yaslandı ve memura bakarak konuşmaya devam etti.

“Tülin kuralları olan bir ebeveyndi. Ata’nın sosyal medya hesabı kullanmasına izin vermez, dışarıda oynamasına ise saat altıya kadar izin verirdi. Her şeyden önce çocuğunun üzerine bu kadar düşen bir annenin sebebi öğrenilmeli…” Bakışları bana döndü. “Değil mi, savcım.”

Kendisine yöneltilen suçlamayı düşürmek için başka bir suçlu yaratma isteği…

Elim sakallarıma gitti. Ne yapmaya çalıştığını anlasam da kendinden emin tavrıyla anlattıklarını büyülenmiş gibi dinliyordum.

“Zaten Ata’nın bileğindeki roma rakamlarından oluşan eski saatteki işaretlenmiş altı rakamını fark etmişsinizdir. Ata roma rakamlarını bilmezdi. Saat o yüzden boyalıydı. Akrep boyalı bölgeye yaklaştığı an Ata ne yapıyor olursa olsun o işi bırakır evine dönerdi.”

Olay yerini incelemiştim. Lakin bahsettiği saati görmemiştim. Gözden kaçırdığımı düşünerek memura baktım. “Öyle bir saate ulaşmadık, savcım.”

“Almışlar mı?” diye sordu, Aden hayal kırıklığıyla. “O saati severdi.” Fısıldayarak söylediği cümlesini duydum. Omuzları düşmüştü.

Sanki Ata geri gelecekmiş de o saati bulamadığı için üzülecekmiş gibi davranıyordu. Sanki Ata’nın yaşadığını…

Kuşkuyla kaşlarımı çattım. Ata’nın yaşadığını biliyor olabilir miydi? Sabahın ilk ışıklarıyla Tülin’in cansız bedeniyle beraber, Ata’yı da çıkartmış güvenlik önlemlerini aldığımız hastaneye yerleştirmiştik. Onu görmüş olabilir miydi?

“Saat kaç civarı uyandınız, Aden Hanım?” Aden soruma hazırlıksız yakalandı. Bozuntuya vermemek adına omuzlarını silkip “Sekiz.” Dedi. “Her sabah Selin’in kahvaltısını hazırlamak için sekizde uyanırım.”

Tülin ve oğlunu saat beşte ambulansa bindirmiştik.

Kaşlarımı havalandırıp gülümsedim. Onu yakalamıştım. “Anlıyorum…” Şimdi sıra bildiklerini öğrenmekteydi. “Bize dün sabahtan itibaren ne yaptığınızı anlatabilir misin?”

Aden bakışlarını bana çevirdi. “Tabi.” Dedi, düz bir sesle. "Yine saat sekiz civarı uyandım. Bahsettiğim gibi okula hazırlamam gereken küçük bir kızım olduğu için ona kahvaltı hazırladım…”

Kızım diye bahsettiği çocuğun onun olmadığını biliyordum. 2022 de Efe, tren kazasında kaybettiği abisinin kızı Selin’in velayetini almıştı ve bahsettiği çocuk Selindi.

“Aile kahvaltısından sonra da eşim Selin’i okula bıraktı. Bende kendi okuluma gittim.”

Eşim mi? O çocukla evli miydi? Soyadı değişmediği için bu ihtimali hiç düşünmemiştim.

Göğsümde hissettiğim volkana rağmen kayıtsız ifademi bozmadım. Lakin bakışlarım ince parmaklarına kaydı, yüzüğü yoktu.

“Okulda derslere girmek dışında hiçbir şey yapmadım.” Aden parmaklarına baktığımı fark etti, ellerini masanın altına gizledi.

“Okuyor musun?” diye sordum. Çalıştığı senaryonun dışına çıkmasını sağlayıp kafasını karıştırabileceğimi umuyordum. Bu yüzden de ona cevabını zaten bildiğim bir soru yöneltmiştim. Bana nerede okuduğunu bardayken söylemişti. Ege üniversitesinde hukuk okuyordu.

Onaylarcasına kafasını salladı. Hangi üniversitede, hangi bölümde okuduğunu söylemedi. Anlatmaya devam etti. “Ben genelde saat beş civarı evde oluyorum. Selin ise üçü on beş geçe evde oluyor, onun için aldığımız bir ev telefonumuz var. Her gün aynı saatte bizi arayıp iyi olduğunu söylüyor.”

“Hangi bölüm?” Aden afalladı. Kısa bir anlığında sessiz kalıp hangi bölümde okuduğunu düşündü. “Hukuk…” Devam etmek üzere dudaklarını araladığında “Meslektaşız yani, ne güzel.” Diye mırıldandım. Hala çalışılmış senaryonun dışına çıkamadığımızı hissediyordum. Odağını dağıtmaya devam ettim.

“Çocukluk hayaliniz miydi sizin de?”

Değildi. Aden küçükken yaralarını sarabilmek için doktor olmak istiyordu.

Tahammülsüzde gülümsedi. Kahve harelerini gözlerime dikti ve ukalaca “Zaten bildiğiniz soruları sormayın, savcım.” Dedi.

Bu hamlesi memurun kaşlarını çatıp bana dönmesine sebep olurken o hiçbir şey yokmuş gibi anlatmaya devam etti.

“Dünde rutinimiz aynı şekilde devam etti. Üçü on beş geçe beni aradı, iyi olduğunu ve Ata ile evimizin önündeki parka ineceklerini söyledi.”

Memur dikkatini tekrardan bilgisayarına verip Aden’in ifadesini yazmaya döndü. Odağından çıktığım için şanlıydım. Baş savcı şüpheli adaylarından birisi ile bir geçmişim olduğunu öğrenirse dosyayı elimden alabilirdi. Onu yine tamamen kaybedebilirdim.

Masadaki kalemi parmaklarımın arasına aldım. Gözlerim memur ile Aden arasında mekik dokurken Aden umursamazca anlatmaya devam ediyordu.

“İzin verdim, ben gelmeden önce de evde olacağını biliyordum. Kuralımız buydu, hava kararmadan önce ikimizde evde olurduk.” Hava karamadan önce evde olma kuralı… Aden hala babasının koyduğu kurallara uyuyordu.

İzleri gibi alışkanlıkları da iyileşmemişti.

Aden parmaklarımın arasında çevirdiğim kaleme baktı, duraksadı. Kalemi bıraktım. Tetikte olduğumu anlamıştı ve yaptığının farkına varmış, oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanmıştı. Artık gözleri bende değil, memurdaydı.

“Arkadaşlıklarını severdim.” Dedi, durgunca. “Birbirlerine sahip çıkacaklarını, Selin’in Ata’nın yanında güvende olacağını bilirdim. Ata’ya güvenirdim.”

Bakışları gözlerime tırmandı, tekrar gözlerini kaçırdı. Tanıştığımızı ima ettiği için pişman mı olmuştu? O yüzden mi gözlerime bakamıyordu?

Dudaklarıma yerleşen küçük tebessümle nefesimi verdim. Küçükken de yanlış bir şey yaptığını düşündüğünde böyle yapardı. Yaptığı şey unutulana kadar o kişiyle göz teması kurmaktan kaçınır, hatta bazen kimsenin onu bulamayacağı bir köşeye sığınırdı.

Aden pencereden dışarı bakarken kaşlarını çattı ve birden bir daha göz göze gelmememiz adına bana sırtını döndü.

Değişen ruh hali karşısında ona bakakalırken o devam etti.

“Geldiğimde Selin evdeydi.” Sesi kontrolü dışında yüksek çıkmıştı. Pişmanlık duyduğu için kendine mi kızıyordu o? İçinde kendiyle çatışıyordu yine, değil mi?

“Derslerini yapmaya başlamıştı.” Ses tonunu ayarladı. “Dikkatini dağıtmamaya çalışarak mutfağa geçtim ve yemek yapmaya başladım. Sekiz gibi de Efe geldi, yemek masasına oturduk. Selin bize gün içerinde yaptıklarını yemek masasında anlatırdı. O gün de anlatmıştı. Ata’nın çok keyifsiz olduğundan bahsetmişti. Sürekli bileğindeki saati kontrol ettiğini ve hatta oyunlarına pek dahil olmadığını söylemişti.”

Parmaklarıyla oynamaya başladı. “Garipsemiştim ama Selin’i endişelendirmemek için bir şey sormamıştım. Sabah annesi ile konuşmamın daha doğru olacağını düşünmüştüm. Lakin yaşananlar…”

Sessinde gölgelenmiş hüznü hissettim. Kendini suçluyordu, olanları engelleyebileceğini düşünüyordu. “Kaç gibi uyudunuz?” Polis memuru kısa bir anlığına bilgisayardan kafasını kaldırdı.

“Dokuzda ilacımı içip Selin’e seçtiği hikâyeyi okumak için odasına gittim. Gerisi bulanık. Gözümü açtığımda odamdaydım. Lakin oraya nasıl gittiğimi hatırlamıyorum.”

İlaç mı kullanıyordu? Ne zamandan beri?

“Hangi hikâyeyi okudunuz?”

“Uyku ilacı mı kullanıyorsun?” Polis memuru ile aynı anda atılınca memur boğazını temizleyip geri çekildi.

“Evet, ilaç kullanıyorum. Gece de kırmızı başlıklı kızı okumuştum.” Memur bilgisayara hikâyenin ismini not aldı. Aden’in yalan söyleyip söylemediğini anlayabilmek için en ufak detayı bile not almıştı ama ben bu kısma kadar anlattıklarının yalan olduğunu düşünmüyordum.

Bence Aden dün gece dediği gibi hiçbir şey görmemiş, duymamıştı. Kullandığı uyku ilacıyla belki de geceyi deliksiz geçirmişti. Buraya kadar söyledikleri doğruydu, evet ama fazlası vardı.

Görmediklerini, duymadıklarını biliyordu. Bu da demek oluyordu ki o evde yaşananları gören birisi vardı. “Peki ya Efe… Sen uyuyorken bir şeyler görmüş olabilir mi?” diye sordum cevabını bile bile.

“Eşim mi?” dedi, Aden bana doğru dönerek. Eşim kelimesini üzerine bastıra bastıra söylemişti.

Canımı mı yakmaya çalışıyordu?

Gülümsememi bastırmak için sakallarımı kaşıyormuş gibi yaptım. Kıskandırmaya çalışmasına gerek olmadığını, zaten ondan ayrı kaldığım her zaman dilimini kıskandığımı bilse ne olurdu acaba? “Zannetmiyorum.”

“Uyku ilacı kullanıyormuşsunuz. Belki de siz uyurken dışarı çıktı, yaşananlara bizzat şahit oldu. Sizde bunu fark etmediniz. Olamaz mı?”

Olumsuz anlamda kafasını salladı. “Efe bizi evde yalnız bırakmaz.”

“Neden?”

“Uykum ağırdır. Selin uyanırsa duymam. Eğer sizde ebeveynseniz bilirsiniz savcım çocuklar geç saatte uyandıklarında korkarlar ve sığınacak bir liman ararlar.”

“Ebeveyn değilim.” Dedim, kısaca. Evli olmadığımı, hatta sevgilimin de olmadığını haykırabilirdim. Tabi eğer isterse… “Tamam, diyelim ki evden hiç çıkmadı. Uyumamış, kapı komşusunun evinde çıkan arbedeyi duymuş olmaz mı?”

Aden dilini damağına vurdu. “Duymuş olsaydı sabah gözlerimi açtığımda kollarımda huzur içinde uyuyan bir adamdan ziyade panik halinde bir adam bulurdum.”

Kollarımda huzur içinde uyuyan adam…

Bu sorguya daha fazla devam etmeyecektim. Onu başkasının kollarında hayal etmek bile ruhumu daraltırken onun bir adamı kolları arasına aldığını bilmek…

Dişlerimi kıracak kadar sert sıktığımı hissettim, çenemi gevşettim. “Bu kadarı yeterli.” Sandalyemden doğrulurken sıktığım yumruklarımı serbest bıraktım, kravatımı düzelttim ve düz bir sesle memura ‘Efe’yi yarım saatlik moladan sonra alacağımı’ söyledim.

Aden benimle birlikte sandalyesinden doğruldu. “Efe daha gelmedi.” Adımlarımızı aynı hizaya getirmeye çalışarak bana yetişti. “Selin’i okula bırakacak, ben tek… yani arkadaşımla geldim.”

Ona bakmadan kapıyı açtım. “Sorun değil, bekleriz.”

Koridora çıktığımız an ayaklanan Müge’yi görmezden gelerek erkekler tuvaletine doğru yöneldim. İçimi kavuran bu öfkeyi söndürmek için zaman ihtiyacım vardı. Lakin koşar adım peşimde olan Aden bana asla müsaade etmiyordu.

“Hukuk öğrencisiyim. Avukat olacağım ve…” Merdivenleri üçer beşer inmeye başladım, Aden de benimle birlikte hızlanmıştı. “Bir müvekkili nasıl savunacağım hakkında tecrübelenmek istiyorum. Eğer müsaadeniz olursa Efe ile sorguya…” Erkekler tuvaletine vardığımda duraksadım, arkamı döndüm.

“Giremezsin, Aden!” Aden afalladı, aldığı cevap hoşuna gitmemişti. Kaşlarını çattı, kollarını göğsünde birleştirdi. “Ne oldu, savcım? Neden bu kadar öfkelisiniz? Sorgunuzun gidişatını mı beğenmediniz?”

Bu kadın beni delirtecekti, hala sorgu diyordu. Bunu bilerek mi yapıyordu? Bilerek mi beni görmezden geliyordu?

Ben yapamamıştım, işte. Onu geçmişimde bırakıp yoluma devam edememiştim. Ona hala köpek gibi seviyordum. Bunu nasıl hissedemezdi?

Ona doğru eğildim, aramızdaki mesafeyi açmaması adına kolunu tuttum. “Neden mi öfkeliyim, Aden?” Nefesim yüzüne çarptı, Aden titrek bir nefes aldı. “Cevabını gerçekten öğrenmek istiyor musun?”

Yutkundu. Karşı koymak için dudaklarını araladı ama hiçbir şey söylemedi. Çünkü boyuma yetişmek için bilinçsizce parmak ucuna yükseldiğini fark etmişti. Saniyeler içerisinde topuklarının üzerine basıp kolunu benden kurtardığında öfkeden titreyen işaret parmağını bana doğrultmuştu.

“Bir daha sakın…” vücudunun titremesi sesine bulaştı. “Sakın… Bana bu kadar yaklaşma!”

“Aden…” Özür dilercesine çıkan sesim kulaklarına eriştiğinde gözlerini yumup yüzünü buruşturdu. Elini olumsuz anlamda salladı, sesimi bile duymak istemediği gerçeği o anda yüzüme tokat gibi çarptı.

Öfkem bizi içine sokmaktan kaçınacağım öyle bir duruma sürüklemişti ki nasıl telafi edeceğimi bilmiyordum. Onu incitmekten bu kadar korkarken nasıl yine aynı hatayı yapabilirdim?

Peşinden merdivenlere yöneldiğimde ne yapacağımı bilmiyordum, aklımdan geçen tek şey onu yalnız bırakmama düşüncesiydi.

Aden, merdivenin başında duran Müge’yi es geçti. “Aden!” Gitmesine engel olamayan Müge’nin bakışları bana döndü. “Ne oluyor, Savaş?”

Müge’nin sorusunu havada bırakıp Aden’in döndüğü yere döndüğümde Aden’in elindeki dosyalara dalmış Barış’a çarptığını gördüm, adımlarım yavaşladı.

“Yavaş!” Barış kafasını kaldırdı, ona çarpanın kim olduğu fark etti. “Üçüncü… Aden!” Gözleri beni buldu. Ne olduğunu bile bilmeden onu bu hale getirenin benim olduğumu anladı, durmamı işaret etti ve Aden’in peşine takıldı.

Herkes görüyordu da bir ben görmek istemiyordum.

Kabul etmesi zordu ama

Aden beni görmek istemiyordu.

Sesimi de duymak istemiyordu.

İstemiyordu işte beni. Ötesi berisi yoktu.

Adımlarım durdu. “Yine...” dedim fısıltıyı andıran bir tonda. Müge yanımda durdu. “Her şeyi berbat ettim.”

İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Gidişimin sorumluluğunu almaya hazır olduğumu sanmıştım, yanılmışım.

Ben hiçbir şeyin sorumluluğunu alamazdım. Benden nefret eden bu Aden karşısında elim kolum bağlıydı.

En son onu barda bulduğum sarhoş hali bana içtenlikle gülümsemiş, gitmemi istemiyormuş gibi sıkıca sarılmıştı. O zaman ‘tamam’ demiştim. Yüzleşmeye hazır hissetmiştim.

Onun sevgisiydi bana güç veren.

Oysaki o an ben onun için bir hayalden ibarettim. Sarhoş olduğunda sürekli gördüğü bir rüya ya da kâbustum. Daha fazlası değil.

İki yıl geçmişti o günden bu yana. Her gün farklı saat dilimlerinde yaşadığı yere, okuduğu okula onu görmeye gitmiştim. Uzaktan seyretmiştim sadece, varlığımı hissettirmemiştim ona. Bazen sürekli boyoz aldığı fırında kahvaltı eden insanlardan biriydim. Bazen kampüste çimlerde oturan öğrenciydim. Bazen kırmızı ışıkta yanında duran arabanın şoförüydüm ama bu kadardım işte.

Öylesine birisi, sevdiği adam değil.

Aden ve Barış gözden kaybolurken alaycı bir tonda mırıldandı Müge. “Klasik Bilgin erkekleri…”

Gözlerimi yumdum, doğru söylüyordu. Bilgin erkekleri her şeyi berbat etme konusunda uzmandı.

“Her şeye rağmen bence tekrar bir arada olmak güzel…” Müge koluma girdi, gözlerimi açtım. Ağır adımlarla dışarıya doğru ilerliyorduk. “Değil mi?” buruk gülümsemesindeki acıyı hissettim.

“Öyle sanırım…”

Konuşmamıza gerek yoktu, onu anlıyordum. Ne demek istediğini biliyordum. İkimizin de yarası aynı yerden kanıyordu. Yaşayamadıklarımızdan…

Müge kafasını omzuma yaslarken kıkırdadı. “Geç kavuştuk birbirimize ama senin sözünü tutman için hala vakit var.” Ne demek istediğini anlamayarak ona baktım, adımlarımızı durdurmadan elini uzattı, parmağında parlayan tek taşını ve alyansını görüş açıma soktu.

“Damadın yanına kadar bana eşlik edecektin ya. Söz vermiştin.” Adımlarım durdu, dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Nişanlanmış mıydı?

Ne diyeceğimi bilmiyordum. O sözü verirken onu kardeşim dışında birinin yanına götüreceğimi hiç düşünmemiştim.

Müge kaşlarını çatarak benden uzaklaştı “Ne yani sözünü tutmayacak mısın?”

“Ben…”

“Yok artık!” Müge’ye cevap veremeden, imkânsız bir şeyin gerçekleştiğine şahit oluyormuşçasına hayranlıkla bize doğru bakan İren ile karşılaşacağımı bilmeden sesin geldiği yöne doğru döndüm.

Tesadüflere inanır mıydınız?

Ben inanmazdım.

Ta ki bugüne kadar…

Bugün beşimizin de mumunun olduğu şamdan yıllar sonra ilk defa yeniden tüm mumlarıyla yanmaya başlamıştı. Tekrar bir araya geleceğine asla inanmadığım küçük arkadaş grubumuz eksiksiz bir şekilde bir araya gelmişti.

Tüm bunların mimarı gerçekten tesadüfler olabilir miydi, bilmiyordum. Bunu zaman gösterecekti ama emin olduğum tek bir şey vardı.

Küçük yalancılar büyümüştü ve bu sefer onları dürüstlüğe zorlayacak mumlarının gölgesinde değillerdi.

 

 

🕯️

 

Hellüüüü nasılsınııız🌸💕

 

Üzgünüm ballarım 🥺 Bölüm biraz geçikti. Bu aralar kurgunun internet sitesine fena sarmış durumdayım. Günün nasıl geçtiğini anlayamadım bu yüzden :(

 

Sizin için çok güzel bir şey yapmaya çalışıyoruuz. Sorgu ifadelerini ayrı ayrı okuyabileceğiniz, kurguda yer almayan geçmişlerini öğrenebileceğiniz, karakterleri daha yakından tanıyabileceğiniz ve davalara hakim olabileceğiniz bir site tasarlıyoruz.

 

Aşıııırııı heyecanlıyım bunun için🕊️ Umarım her şey hayal ettiğimden de güzel olur🩶

 

Bölüm hakkımda konuşacak olursak da bu bölüm itibariyle sorgu ifadesi kayıtlarımız başlamış bulunmakta.

 

Bundan sonraki bölümlerde önce cinayetten sonraki sorgu ifadelerini okuyacak daha sonra da cinayetten önce yaşanılan olayları kaldığınız yerden okumaya devam edeceksiniz.

 

Tabi olay örgüsü geçmişte yaşınılanlarla başlamıyorsa

 

Bir sonraki bölümde birinci bölümde de okuduğunuz şekilde onları tanıyan birinin sorgu odası kaydını okuyacaksınız.

 

Bazı bölüm aralarında cinayetle ilgisiz olsa da yalancıları tanımanıza yardımcı olacak ifadeleri ekleyeceğimmm.

 

Şimdilik hoşçakalın ballarım. Pazartesi tekrar buluşana kadar kendinize cici bakın💋

 

Bölüm hoşunuza gittiyse satır aralarında benimle buluşmayı, yıldızları parlatmayı unutmayın. Öpüldüüünüzz❤️

 

Loading...
0%