Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Onuncu Bölüm

@begumozturuk

(Bilgilendirme: Birazdan okuyacağınız diyalog bu bölümden sonraki her bölümde olacaktır. '+' ile başlayan konuşmalar polis memuruna/ olayın savcısına, '-' ile başlayan konuşmalar ise bölümü onun anlatımıyla okuyacağınız şüphelilere aittir.)

+Onların arkadaş grubuna dahil değilmişsiniz. Maktul ile nasıl bir ilişkiniz vardı da o gün o evdeydiniz?

-İren’i tanımazdım. Aden ve Efe dışında diğerlerini de tanımazdım. Ben sadece Selin istediği için gitmiştim o eve ama keşke hiç gitmeseydik…

+Onlarla aynı lisede okumuşsunuz. Aynı mahallede büyümüşsünüz, daha öncesinde nasıl hiçbiriyle denk düşmediniz? Garip gerçekten.

 

 

-Dünya küçük bir yer. Sokakta yürürken, toplu taşımayı kullanırken bile bir katilin yanında geçiyor olabilirim. Bu onu tanımam gerektiği anlamına mı gelir?

+Hayır tabi ki. Sesli düşündüm, sadece. Sonuçta siz daha öncesinde hiç tanımadığınızı iddia ettiğiniz insanlarla aynı ortama girdiniz ve içlerimden birisi öldürüldü.

 

 

-Evet, bu çok korkunçtu. Cansız bir beden gördüm ben. Yaşadığım travmayı tahmin edebiliyorsunuzdur. Sizinde dediğiniz gibi daha öncesinden hiç tanımadığım bir insan öldürüldü. Bir gün öncesinde güler yüzünü gördüğüm bir insan yarını ölüsünü gördüm.

 

 

12 Ocak 2024

 

 

Eda Coşkuner

 

Kulaklıklarınızı takın, ballarım <3

Bu bölümün şarkısı: Acıtır gibi severek- Can Ozan

 

 

'Ben öldüm bir daha ölmem'

“Bugün günlerden 5 Mart, yani kayıtlara geçen ilk meteor İskoçya’ya düştü.” Ali kıkırdadı. “Tamam çatma kaşlarını, sadece şaka yapıyorum. Bugünün anlam ve önemini tabi ki biliyorum. Bugün sen doğdun, ben hayat buldum…”

Kapalı gözlerimden yanağıma doğru bir yaş süzülürken gülümsedim. “Abarttığımı düşünüyorsun ama hayır, abartmıyorum! Sen varsan, ben varım. Unuttun mu? Beni sen kurtardın. O gün beni bulmasaydın… Her neyse bunları konuşmak istemiyorum. Bilmeni istediğim tek bir şey var. Yüzündeki o güzel gülümseme için her şeyi yaparım. Yapacağım da...”

Ali derin bir nefes aldığında acıyla dudağımı dişledim. “Defalarca benden istediğin ses kaydın artık elinde. Şimdi gözlerini kapat ve bana eşlik et. Sensiz bunu beceremem, biliyorsun.”

Gitar nakaratından hemen sonra tekrar onun sesi kulaklarımı doldurdu. Kaset çaları göğsüme bastırdım.

“Aklımda unutmadım hala
Aklar yüreğindeki davadan
Kalbini yarı yolda bırakırsan
Çok zor ama haklı vedalar
Özler arar geceler hala
Uzaklardayım artık beni yok say

Ben öldüm bir daha ölmem”

Hıçkırıklarım boğazımı yaktı, elimi dudaklarıma bastırdım.

“Yandım bir daha sönmem
Gel ömrüm senin olsun gel
Kalksın bu yük üstümden, of

Hasret üzerimdeki kasvet
Acıtır gibi severek
Bitecek bi’ gün elbet sabret
Her nefeste yüreğimde bi' beste
O da benle mezara dek
Çalıyor aheste, aheste”

Acıyla yatağımda cenin pozisyonu aldım. Midem cayır cayıryanıyor, göğsüm sıkışıyordu.

“Gündüzleri sardı rüyalar
Son sözleri kalbimi dağlar
Aklım unut onu derken ben duymam
Özgürlüğün bedeli buysa
Boş ver cezası beni bağlar
Oysa ne kolaydı şeytana uymak

Ben öldüm bir daha ölmem
Yandım bir daha sönmem
Gel ömrüm senin olsun gel
Kalksın bu yük üstümden, of

Hasret üzerimdeki kasvet
Acıtır gibi severek
Bitecek bi’ gün elbet sabret
Her nefeste yüreğimde bi' beste
O da benle mezara dek
Çalıyor aheste, aheste”

Ali rahat bir nefes verirken yastığımı ısırdım. Sesimin onun sesini bastırmasına izin vermedim. Duymayı en çok sevdiğim kısma gelmiştik.

“Yıldızlar dolusu öpücük, bir tanem.”

İçimden onunla birlikte tekrarladım.

“Yıldızlar dolusu öpücük, Eda’m”

Yıldızlar dolusu öpücük, Eda’m.

Kaset durdu, acıyla inledim. Bugün doğum günüm değildi. Her doğum günümde dinlediğim için dinlememiştim bu sefer bu kaydı.

Boğuk nefesim hıçkırıklarıma karıştı, odamı doldurdu. Gücüm kalmamış, tükenmiştim. Onu duymaya, ne için savaştığımı hatırlamaya ihtiyacım vardı.

Benim arkadaşımı öldürmüşlerdi.

Kıymışlardı ona…

Benim arkadaşıma kıymışlardı.

Alime kıymışlardı…

Şimdi ne olacaktı? Yıllar sonra tekrar bir araya gelip hiçbir şey olmamış gibi özlem mi gidereceklerdi? Yastığımı öfkeyle savurduğumda yumruğumu sıktım.

Ondan nefret ediyordum.

Onlardan nefret ediyordum.

Kulaklıklarımı koparırcasına çıkarttığımda yatağımdan doğruldum. Hiddetle bilgisayarımı açtım, her şey buraya kadardı. Ben ne yaparsam yapayım kazanan yine onlar oluyordu, bundan çok sıkılmıştım.

Polise gidecek, hepsinden şikayetçi olacaktım.

Ali’nin kaza videosunu sakladığım klasörümü açtım.Buradaydı. Dördününde ipini çekmek için yıllardır sakladığım video buradaydı.

Karanlık video ekranının üzerine faremi getirdim. Parmağım farenin üzerinde kitlendi, videoyu açamadım.

Tek bir hamlem ile onları sarsabilirdim.

Peki gerçekten bunu mu istiyordum?

Hızla alıp verdiğim nefeslerim yavaşlarken videoyu açtım. Kayıt Barış’ın kanlar içerisinde yerde yatan Ali’nin yanına gidişiyle başlıyordu.

Gözlerimi yumdum, parmak uçlarıma kadar titriyordum. Ali yerde yatıyordu, kımıldamıyordu. Gülünce kısılan gözleri bu sefer acıyla kısılıyor, ona doğru ilerleyen kişiyi seçmeye çalışıyordu.

Boşluk tuşuna bastım, bunu yapamayacaktım. Videoyu zaten defalarca kez izlemiştim. Bunu tekrarlamak yalnızca bana acı veriyordu. Sanki Ali’nin acısı vücudumdaydı, sanki Ali’nin hissettikleri kalbimdeydi. Buna dayanamıyordum.

Bilgisayarımın ekranını kapattım, yatağıma yaslandım. Videonun devamında Barış Ali’yi görünce düşecek, Aden birisine çarptığını umursamadan sürmeye devam edecek, Müge el frenini çekip arabadan inecek ve kayıt kapanmadan hemen önce motoruyla birlikte Savaş gelecekti.

Hepsi…

Ama hepsi katildi.

Bakışlarım boşlukta oyalanırken ıslak yanaklarımı elimin tersiyle sildim.

Onlar Ali’nin katilleriydi.

Onlar benden Alimi almışlardı.

Onlar benden her şeyimi almışlardı.

Hayır... Hayır, bunu istemiyordum. Gün yüzü görmeyip bir hücrede çürümelerini istemiyordum. Bu kadarla kurtulmamalıydılar. Onlar daha fazlasını hak ediyorlardı.Gördükleri gün yüzünde çürüyüp gitmeliydiler.

Dizlerimi karnıma çektim, kollarımı bacaklarıma sardım.Bunu nasıl yapacaktım ki? Onları yeteri kadar tanımıyordum. Zayıf noktalarını, zaaflarını bilmiyordum.

Aptal olma, Eda! Onlara zarar veremezsin. Fakat… Birbirlerine zarar vermelerini sağlayabilirsin. Dudaklarımda şeytani bir sırıtış peydahlanırken gözlerim aydınlanan ekranıma kaydı. Uzanıp telefonumu aldım, bildirim Aden’e aitti.

Histerik bir şekilde güldüm. İyi olacak hastanın doktoruayağına gelirdi, değil mi?

Hızlıca mesajına girdim, Aden şarap emojisi göndermişti. Ne kadar da tatlıydı. Konuşup dertleşmek istiyordu. Çocuk gibi dudaklarımı büzdüm ve Aden’e beklediğimi yazdım.

Gelecekti.

Gelmeliydi de.

Bana bildiklerimden daha fazlasını vermeliydi. Oturduğum yerden kalktım, mutfak ve salondan oluşan odama geçtim. Bugün için ikimizi de sert bir içki çıkartacaktım.

Şarabımın kapağını açtım. Kendime bir kadeh doldurduktan sonra eksilen kısmını votkayla doldurdum. Alkol oranını biraz arttırmaktan zarar gelmezdi.

Kadehlerimizi masaya bırakırken telefonumun ses kaydını ayarladım. İkimizde sarhoş olabilirdik ve söyleyebileceği her şey önemliydi.

Kendimi koltuğa bırakıp Aden gelene kadar kadehimi keyifle yudumladım. Neyse ki çok gecikmemişti. İlk kadehimi devirdiğimde gelmişti.

Yüzüme yerleştirdiğim kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açtım, onu içeriye davet ettim. Aden ayakkabılarını çıkartırken zoraki bir şekilde gülümsedi. Benim aksime mutsuz görünüyordu.

“İyi misin?” Aden yolu zaten bildiği için ben ayakkabılarını içeri alırken bar masasına oturdu, kendime bir kadeh doldurdu ve nefes dahi almadan içti. “Bu ne be? Her zamankinden garip sanki.”

Omzumu silktim. “Yeni bir şey denemek istedim.”

“Her neyse…” dedi, Aden. “Eski arkadaşlarım burada.” Bilmiyormuş gibi hayretle dudaklarımı araladım. “Gerçekten mi?” İkimizin de kadehini doldurdum. Aden beni beklemeden hızlı adımlarla ilerliyordu, kadehimden bir yudum alırken ona üçüncüyü doldurdum.

“Evet…” Kadehinden bir yudum daha aldı. “Hepsi... İren, Barış, Müge ve…”

Ve Savaş…

Aden acıyla yüzünü buruşturdu. “Ve Savaş…”

Savaş ve Aden’in arasında geçenleri hiçbir zaman tam olarak bilsem de Ali Savaş’ın iyi biri olduğunu söylerdi. Aden’e iyi geldiğinden, o olduğu sürece Aden’in ona bile ihtiyacının olmadığından bahsederdi.

Aden yüzünü avuçlarının arasına aldı, kendini gizledi. “Ben çok kötü bir şey yaptım, Eda.”

“Endişelenmeli miyim?” diye sordum, düz bir sesle.

“Öptüm, onu…” Kaşlarımı kuşkuyla çattım. Savaş’ı mı öpmüştü?

“Sevgilisi var ve ben onu öptüm.” Gözlerim büyüdü, gülümsememek için dudaklarımı bastırdım. “Kimi öptün?”dedim, anlamamış gibi.

Şok içerisindeydim. Henüz sarhoş olmamasına rağmen o kadar dürüstü ki bilmesem yakın arkadaş olduğumuza inanırdım.

“Savaş’ı” dedi, Aden utançla. O dördüncü bardağını doldururken ikinci kadehimi keyifle yudumluyordum.

O kafasının içindeki sesleri susturmak için hızlı giderken ben yavaş ve temkinliydim. Ne de olsa benim sarhoş olup olmamı umursamıyordu.

“Yer yarılsa da yerin dibine girsem.” İnan ikimizde aynı şeyi istiyoruz.

“Öyle söyleme.” Uzanıp elini tuttum iyi bir dost gibi. “Sakinleş ve bana bunun nasıl olduğunu düzgünce anlat.”

Aden utançla yüzünü buruşturdu. “Keşke o yemeğe hiç gitmeseydik.” Gitmeseydik? Kiminle gitmeseydiniz? Kaşlarım kuşkuyla çatıldı, Aden devam etti.

“Müge, nişanlısıyla tanışmamız için bir yemek organize etmişti.” Müge’nin nişanlısı mı varmış? Bak sen küçük yalancıya. “Bizde Efe ile gittik. Denk gelirsen şaşırma diye söylüyorum karı kocaymış gibi davranıyoruz.”

“Ne?” Şuursuzca bağırdım. Ali’den sonra sırada Efe mi vardı? Öfkeyle parmaklarımın arasındaki kadehimi sıktım. “Onu boş ver. Çok önemli bir şey değil.”

Sevdiğim herkese zarar vermeye yemin etmişti.

“Her neyse işte. Efe arkadaşlarımla tanışmayı çok isteyince onu kıramadım, bizde gittik. Tabi Savaşta gelmişti. Yalnızda değil, sevgilisiyle...” Aden kendine bir kadeh daha doldurduğunda dişlerimi sıktım.

Efe nasıl böyle bir şey isteyebilirdi?

Aden’e ben istiyorum diye yakındı. Ona ben istedim diye yardım etmiş, evini açmıştı. Şimdi nasıl… Nasıl böyle bir şeyebana söylemeden kalkışırdı?

“Başta her şey çok normal ilerliyordu. Keyifli bir yemekti. Fakat sonra bir şey oldu…” Aden dudaklarına götürdüğü kadehi içmeden önce bekledi, düşündü.

İçmeyerek masaya indirdiğinde yumruk haline getirdiğim elimi fark ettim.

“Gözümün önünde ona o kadar güzel davranıyordu ki Eda…” Aden’in ağlamaklı sesi beni kendime getirdi. Silkinip doğruldum. Dikkatimi tekrardan ona verirken Efe’yi düşünmemek için içimde büyük bir savaş veriyordum. “Sanki yıllar önceki halimizi izliyormuşum gibiydi.”

Histerik bir şekilde güldü, gülümsemesiyle yanağına bir yaş süzüldü. “Bu çok saçmaydı.” Elinin tersiyle yanağını sildi. “Böyle hissetmemeliydim ama o kıza gerçekten bana davrandığı gibi davranıyordu. Gözümün önünde bir başkasını öyle güzel seviyordu ki… Onu tamamen kaybettiğimi anlamıştım. Tamam, bunu zaten biliyordum ama…” kadehineuzandı, fakat bu sefer son yudumuna kadar içti.

“Ama kabullenemedim işte. Yapamadım, bu adam zaten yediyıl önce seni terk etti, kendine gel diyemedim. Kalktım masadan. Görmekten kaçtım. Tuvalette biraz sakinleşirim, döndüğümde kalkarız diye düşünmüştüm ama… Ama o peşimden geldi. Sevgilisinin yanında durmak yerine benim peşimden geldi ve ben…” Suratını buruşturdu. “Umutlandım, Eda. Bize olan inancım kalmasa da ona bizi hatırlatmak istedim… Şuursuzca öptüm onu. Aptal gibi. Hala bizim için bir şans varmış gibi.”

Aptal olduğu doğruydu.

Fakat sevgilisi olduğu halde onu öptüğü için değil, Savaş’ın sevgili yaptığına inandığı için. Savaş’ı birkaç defa kampüste görmüştüm. Gizlendiği duvarlar onu sandığı kadar iyi saklamıyordu. Ayrıca genç aşıklar gibi Aden’in kaldığı evin sokaklarında koca range roverıyla tur attığının da farkındaydım.

Tek kaşımı kaldırdım.

Hiçbirini de mi görmemişti gerçekten?

Gerçek bir aptaldı…

Onu gerçekten seviyor olsaydım Savaş’ın hala manyak gibi peşinde olduğunu anlatır, gözünü açardım. Belki birazda bu kadar kör olduğu için onu hırpalayabilirdim.

“Bir de…” Keyifsizce alnına vurdu, Aden. “Önümüzdeki hafta İren de toplanacağız. Herkes, Savaş’ın sevgilisi de dahil herkes gelecek… Eda ben ne yapacağım?”

Olabilir mi, diye sordum kendi kendime. Bu buluşmaları işime yarayabilir miydi? Aralarına dahil olabilirsem eğer onları daha yakından tanıyabilir miydim?

“Saçmalama!” Aden’in omuzunu sıvazladım, iyi bir dost gibi.“Oraya gideceksin.” Ve hatta bende geleceğim... “ve arkadaşlarınla olmanın tadını çıkartacaksın.” Birlikte çıkartacağız… “Ne Savaş ne de sevgilisi canını sıkmayacak. Olabilir, öpmüş olabilirsin.” Sevgilisi olan bir erkeği öpmek… İğrenircesine suratımı buruşturmamak için direndim, kayıtsızca devam ettim.

“Lakin olan olmuş. Olmuşla ölmüşe çare yok değil mi?” Olsaydı zaten Ali’nin kanıyla bu kadar uzun süre yaşayamazdınız. Hiçbiriniz!

Aden sakinlikle nefesini verdi. “Bunu yapabilir miyim, bilmiyorum.” Sandalyesinde huzursuzca kıpırdandı. “Bu çok garip bir durum.”

“Garip olan şey ne?” diye sordum, merakla. Onu rahatsız eden tek şey öpücük değilmiş gibiydi.

“Tekrar var olmaları… Yokluklarına o kadar alışmıştım ki şimdi… Şimdi tekrar burada olmaları çok garip. İçimde bir yerde eskisi gibi onları yanımda görmenin heyecanı var ama… ama bu heyecanıma çok kırgınım. Çünkü biliyorum, yine gidecekler. O gün gittiler, şimdi mi kalacaklar sanki?”

Bakışlarımı kaçırdım. O gün… Ali’nin cenazesi yani. Kadehime uzandım, annesi o gün beni içeri almamıştı. Kadehimi uzun soluklu bir yudumla bitirdim. Onun arkadaşlığını hiçbir zaman hak etmemişim. Eğer gerçekten iyi bir dost olsaymışım, onu korurmuşum. Şimdi ona dua etmeye bile hakkım yokmuş…

“Kafanı şişirdim, değil mi?” Boş bakışlarım Aden’e döndü. Ne koruyabilmiş onu ne de zamanında veda edebilmiştim. “Eda… İyi misin?”

Dişlerimi sıktım. Eğer o gün Aden arkadaşının doğum günü partisine gitmiş olmasaydı Ali burada, yanımda olacaktı…Kadehimi sertçe masaya vurduğumda endişeyle bana bakan Aden’e içtenlikle gülümsedim. “İyiyim. Düşünüyorum sadece.”

Rahatlamak istercesine derin bir nefes aldım. Öfkemi dizginlemek zorundaydım. Hesap sorarak değil, canını yakarak soğutacaktım içimi.

“Bence affedici olmalısın. Yüreğini rahatlat. Geçmiş, geçmişte kaldı. Her hikâye yeni bir sayfayı hak eder, değil mi?”

Aden bakışlarını kaçırdı, gidecekti. Onu ikna etmiştim. Şimdi sıra dahil olmaktaydı. “Hatta şöyle yapalım.” Dedim, aklıma gelen fikirle. “Selin’i bana bırakın. Şimdi Akyaka kadar gidip Ayşe teyzeye bırakmayın, yolunuz uzamasın. Biz siz gelene kadar oyalanırız.”

Selin’i kullanma fikri ne kadar rahatsız etse de tek çaremdi. Onların arasına dahil olmak istiyorsam bunu yapmak zorundaydım.

“Olabilir aslında.” Dedi, Aden fısıldarcasına. Kendi kendine düşünüyordu. “17’sinde gider, 19’unun akşamı döneriz zaten.” Sesi boğuklaşmaya, cümleleri savruklaşmaya başlamıştı. Alkol etkisini gösteriyordu.

“Tamam, olur.” Dedi, en sonunda gür bir sesle.

Eh, peki maden sabaha karşı bizde yanınıza geliriz o zaman.

“Sen bana ne olur ne olmaz konum at. Acil bir durumda size ulaşamazsam nerede olduğunuzu biliyim. İçim rahat olsun, en azından.”

Aden onaylarcasına kafasını salladı. “Atarım, atarım.”

Rahat bir nefes aldım. Parmaklarım Ali’nin hediye ettiği kolyede oyalandı. Az kalmıştı, ruhu huzur bulacaktı. Çünkü bu sefer hem kartları dağıtıyor hem de oynuyordum.

Mahcupça kafasını omzuna düşürüp gülümserken “Teşekkür ederim.” Diye mırıldandı, Aden. “Sen iyi bir arkadaşsın, Eda.”

 

 

🕯️

 

 

Ahhh hoş geldin, Edam💕

 

 

O kadar keyifli bir karakter ki yazarken aşırı zevk aldım. Ona ve intikam hırsına bayılıyorum🧿

 

 

Peki ya siz? Siz bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Eda'yı sevdiniz mi?

 

 

Bir sonraki bölüm artık evden başayacak. Cinayetin işlendiği o eve gideceğimiz, çooook heyecanlıyım bunun için.
Olayların entrikalı kısımları işte şimdi başlıyor diyebiliriz💃🏻

 

 

Bakalım en çok kim kimin kuyusunu kazmış?

 

 

İren Angı'yı kim öldürmüş?

 

 

Bir sonraki pazartesi tekrar görüşmek üzere ballarım🥹❤️‍🩹

 

 

Bölüm hoşunuza gittiyse yıldızları parlatın 🌟 Satır sonlarında benimle buluşun 🫂

 

 

Bu bölüme özel Eda Coşkuner editi merak ediyorsanız da tiktok:begmozturuk sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

 

 

Çok çok öpüldünüüüüzzz💋

Loading...
0%