Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Yedinci Bölüm

@begumozturuk

 

 

 

(Tülin ve Ata’nın ölümünden on dakika önce)

 

 

Gözlemci bakış açısı

 

“Buldum seni!” Hatalı kodu bulmanın coşkusuyla bağırdı, Efe. Kısa bir anlığına saatin dörde gelmek üzere olduğunu, Selin ve Aden’in içeride uyuduğunu unutmuştu. Uzun zamandır iş ortağıyla kafasını yoran kodun yerini bulmanın heyecanına kapılmıştı.

Boğazını temizleyip sessizlik içerinde telefonunu eline aldı. İş ortağı Emirhan’a mesaj atacaktı. Bunun için saat geçti. Lakin Emirhan’ın da bu kod yüzünden uyuyamadığını aşağı yukarı tahmin edebiliyordu.

Mesajlarına girdiğinde kısa bir mesajın mutluluğunu anlatmaya yetmeyeceğine karar verdi, Efe. Coşkusunu anlatması için aramaya ya da ses kaydına ihtiyacı vardı. Uyuyor olma ihtimaline karşılık ses kaydında karar kıldı ve kızların uykusunu bölmemek adına kendini balkona attı.

Balkona çıkmasıyla soğuk rüzgârı teninde hissetti. İzmir de kış kendini yalnızca birkaç hafta hissettirirdi ve bu haftada onlardan biriydi. Hava buz gibiydi.

Efe üşüyerek kapüşonunu kapattı, hırkasına sıkıca sarıldı. Emirhan’a göndereceği sesli mesaj için mikrofonuna tıkladı ve gülümseyen ifadesiyle kodu bulduğunu söylemeden hemen önce nefesini tutmasına neden olan o sesi duydu.

“Anne!” Yardım çığlığı gibi yankılanan ses Selin’in en yakın arkadaşına, Ata’ya aitti ve Ata’nın bu tonlaması Efe’nin hiç hoşuna gitmemişti.

Efe telefonunun ekranını kilitledi, bakışları komşunun buz gibi havaya inat aralık bıraktığı camına kaymıştı. Ata’nın korku dolu sesinin ardından attığı tiz çığlığı da saniyeler içinde o aralıktan yankılanmıştı.

Efe duyduğunun ne olduğunu idrak etmeye çalıştı. Ata kâbus görüp annesine sığınmak istemiş olabilirdi, Selin de kâbus gördüğünde Aden’e sığınırdı. Peki ya öyleyse pencere niye açıktı?

Belki komşusu Tülin bugün evi havalandırmak istemiş, akşamda kapatmayı unutmuştu. Düşündükleri mantığına yattı ve tam her şeyin yolunda olduğuna inanıp sıcak yatağına dönecekti ki işittiği kırılan cam seslerinden hemen sonra yan evin penceresinin de kırılmak istenircesine sert bir şekilde kapatıldığına şahit olmuştu.

Kapatan kişi perdenin arkasına saklandığı için Efe onun kim olduğunu görememişti. Lakin yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezmiş, içine kurt düşmüştü. Balkondan içeriye girdi, hızlı adımlarla hole doğru ilerledi.

Uzun koridorda baktığı ilk oda, holün sonundaki, Selin’in odası olmuştu. Aden de Selin de o odadaydı. Odayı ise hala loş ışık aydınlatıyordu. Bu da demek oluyordu ki ikisi de hala uyuyordu.

Efe’nin tedirgin bakışları dış kapıda durdu. Kapıya birkaç adım mesafede de duruyor olsa da dışarının ışığının yanıp yanmadığını görebiliyordu. Apartmanın ışığı yanmıyordu.

Az önce yaşananların hayal olup olamayacağını düşündü. Bu lanet kod yüzünden neredeyse bir haftadır düzgün uyku çekmemişti. Gördükleri sanrılardan ibaret olabilir miydi?

Emin olamıyordu. Kafasında oturtamayan şeyler vardı. İçine kurt düşmüştü artık, hiçbir şey olmamış gibi çekip gidemezdi. Tek gözünü kırpıp kapının deliğine baktı. Apartman hala karanlıktı.

Bekledi... Sıkılmadı, beklemeye devam etti. İçindeki bir ses ona beklemesini söylüyordu. ‘Yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir veya yanlış yapabiliriz’ demişti bir keresinde Aden ona ve eklemişti. ‘Ama yanlış hissedemeyiz.’

Efe yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissediyordu. Bu yüzden sabaha kadar da sürse o delikten bakmaya devam edecekti.

Devamda ederdi ama dikkatini dağıtan bir şey olmuştu. Efe’nin bakışları işittiği ses doğrultusunda Selin’in odasına doğru döndü.

Selin’in odasının gece lambası sönmüştü, Aden uyanmıştı. Efe Aden’in bugün ilaçlarını almadığını hatırladı. Selin, beş dakika bile Aden’e müsaade etmeden hikâyeyi dinlemek için onu odasına götürmüştü.

Efe dikkatini toplayıp tekrar deliğe baktı. Karşılaştığı manzara yine derin bir karanlıktı. Efe, Aden’i ürkütmemek için geriye çekilmeye karar verdi. Tam bakışlarını delikten çekmeden bir adım geriye gitmişti ki apartmanın ışıkları çalıştı.

Efe elini kapıya dayadı. Pür dikkat aralanan kapı komşusunun kapısını izliyordu. Kapı açıldı, kapıdan gri kapüşonunu gözlerine kadar çekmiş bir kadın çıkmıştı. Efe çıkanın kadın olduğunu, kısa boyundan, giydiği siyah taytından, damalı küçük vanslarından anlamıştı.

Kadın kafasını eğerek birkaç adım attı ve Efe’ye arkasını döndü. Sanki birinin daha çıkmasını beklermiş gibi araladığı kapıya bakıyordu. Tülin’in misafiri olmaz diye düşündü, Efe. Ki ayrıca gecenin dördünde ne misafiriydi bu böyle?

Kapı kadının çıktığı aralıktan daha geniş bir şekilde aralandı, Efe nefesini tutmuştu. Diğer çıkan kişiyi de görmek istiyordu ama işler pek de planladığı gibi gitmemişti. Gri kapüşonlu kadın Efe’nin baktığı kapı deliğine doğru dönmüş. Kırmızı ojeli ince parmaklarını Efe’yi bile ürütecek sırıtışının üzerine bastırmış, susmasını işaret etmişti.

Efe donup kaldı. Fark edilmişti. “Efe!” Aden’in uykulu sesi kapının ardındaki kadının duyacağı kadar yüksek, Efe’yi kendine getirecek kadar gerçekti.

Kadın kafasını omzuna eğip kapılarına doğru bakmaya devam ederken Efe panikleyerek Aden’in yanına koşmuş, elini dudaklarına bastırmıştı.

Kadın Aden’i duymuştu, biliyordu. Lakin yine de doğru duyup duymadığına emin olmak için kapılarını dinlerse yanıldığını düşünsün istiyordu.

Aden ne olduğunu anlamayarak kendini Efeden kurtarmaya çalıştı. Lakin Efe dudaklarını öyle güçlü kapatıyordu ki kurtulması pek mümkün değildi.

Efe, farkında olmadan Aden’in de yüreğine korku düşürdü. Kapının ardındaki şeyin ne olduğunu bilmeyen Aden hayal gücüne sığındı ve aklına gelen şey uykulu gözlerinin büyümesine, titreyen ellerinin Efe’nin dudaklarını örten elini sarmasına neden oldu.

‘Baba… baba onları bulmuştu.’

Efe, Aden’in gözlerindeki korkuyu göremeyecek kadar telaşa kapılmıştı. Yan dairelerinde dönen şey her neyse onların da başına gelsin istemiyordu.

Selin’i koruyamamaktan korkuyordu.

Aden’i koruyamamaktan korkuyordu.

Gözlerini bir an olsun kapı deliğinden içeriye sızan ışıktan ayırmıyordu. Sanki nefes dahi alsalar o kapı açılacak onlar içeriye girecekti. Oysa parmakları arasındaki kız çoktan nefes almayı bırakmış, zihnindeki düşüncelerin bedenini ele geçirmesine izin vermişti.

Işık söndü, Efe’nin avucunu Aden’in gözyaşları ıslattı. Efe o an ne yaptığının farkına vardı. Kızgın bir ateşe dokunduğunu yeni fark ediyormuş gibi elini Aden’in üzerinden çekti.

Aden dudaklarını kapattı, nefesini kesmeye çalışıyordu. Babası onu nefesinin sesinden tanırdı.

Babası onu tanımamalıydı.

Efe korkuyla Aden’in ellerini dudaklarından çekmeye çalıştı. Yapamıyordu. Aden kendini boğmak istercesine ağzını kapatırken bunu yapamıyordu. Afallamıştı.

Kızı bu kadar korkutan şeyi anlaması neyse ki geç olmamıştı. Efe Aden’in aklından geçenleri okumuştu. “Aden, hayır… Baba değildi.”

Aden duymak istemiyormuş gibi gözlerini kapatıp kafasını sağ sola salladı. Efe’ye inanmıyordu. Efe tokat yemişçesine kendine geldi.

Durum kontrolünden çıkıyordu. Aden onu taşımakta güçlük çeken bacaklarına yenilmeden hemen önce Efe bileklerini sertçe tutup ona güç olmuştu. Aynı zamanda kendisini boğmasını da engellemişti.

Lakin kesik kesik aldığı nefesine, nefes olamamış, gözyaşlarını durduramamıştı. Aden’in gözyaşları arasında dudaklarından çıkan tek bir kelime vardı. “Baba…”

“Yemin ederim…” dedi, Efe. Dışarıdaki şey artık onu korkutmuyordu. “Yemin ederim, baba değil. Gördüğüm şey baba değil.” Düşündüğü tek şey artık Aden’di.

Aden bileklerini Efe’den kurtarmak için savaşırken Efe daha da sıkı tuttu. “Bak bana!” Aden zihninden geçenlerin gerçekleştiğini görmemek için gözlerini kapatmıştı. Efe'ye itaat etmiyor, yalnızca sessiz gözyaşlarını yanaklarına akıtıyordu.

“Aden! Bana bak!” Efe’nin sesi babasınınki gibi çıkmıştı. Aden babasına itaat ediyormuşçasına kafasını kaldırdı, Efe’ye baktı.

Bakışlarındaki korku Efe’yi mahvetmeye yetecek cinstendi. O an Efe anladı. Aden gözlerinde Efe’yi değil, babasını görmüştü.

“Benim…” dedi, Efe çaresizce. “Benim… Lanet olsun, gör beni. Benim, Efe.” Aden tekrar korkuyla gözlerini yumduğunda Efe, Aden’in iki bileğini tek eline alıp çenesini kaldırdı. “Dışarıdaki baba değil. Sana yemin ederim, değil.”

Aden’in süzülen göz yaşı Efe’nin parmaklarına ulaştı. “Sana söz verdim. Sana babanın bizi bulamayacağına dair söz verdim. Hatırlıyorsun değil mi?” Efe’nin sesi Aden’e ulaşmaya başlamıştı. Aden buğulu gözlerini açmış, Efe’ye bakmıştı. “Beni görüyorsun değil mi? Nerede olduğumuzu görüyorsun değil mi?”

Aden etrafına baktı, nerede olduğunu hatırladı. “Babanın bizi bulamayacağı kadar uzakta, İzmir’deyiz. Yeni hayatımızda... Selinleyiz. Selin’i hatırlıyorsun değil mi?” Aden karşısındaki kişinin Efe olduğunu görmeye başlamıştı. “Benimle birlikte nefes alabilir misin?” Efe nefes aldı, Aden beceriksizce onu tekrar etmeye çalıştı.

Efe pes etmedi, tekrar denedi. Aden’in nefes alışverişi düzelene kadar tekrar etti.

Aden düzgün bir nefes alıp verdiğinde Efe kızın bileklerini serbest bırakıp onu kollarının arasına çekti. Yaşattığı şey yüzünden kendini öyle çok suçlu hissediyordu ki kollarında titreyen kız ile birlikte ağlamasına ramak kalmıştı. “Özür dilerim… Çok özür dilerim.”

Aden sessizce ağlamaya devam ederken kollarını Efe’nin beline sardı. “Seni korkutmak istememiştim.”

Aden belki Efe’yi suçlamayacaktı ama Efe bugünü asla unutamayacaktı.

“Baba!” gözlerini ovuşturarak odasından çıktı küçük kız. Aden, Selin’in ağladığını görmemesi için kafasını başka yöne çevirirken Efe dolu gözlerle Selin’e bakmıştı.

“Kâbus gördüm.” Selin, Aden’i fark etti. Sadece babasının sesini duyduğu için Aden’in yanına gitmeden önce sadece Efe’yi göreceğini düşünmüştü.

“Benimle yatar mısın, Aden?” Aden kollarını Efe’den çekti. Lakin hala Selin’in yüzüne bakamıyordu. Küçük kızın ağladığını görüp üzülmesini istemiyordu. Selin’i korkutmak istemiyordu.

Efe, Aden’i bırakıp Selin’i kucağına aldı. Aden yakaladığı boşlukla tuvalete giderken Efe Selin’i odasına sokmuştu. “Bugün birlikte yatsak olur mu?”

Efe, Selin’i yatağına indirdi. “Aden neden yatmıyor? Ben onu istiyorum.” Kollarını göğsünde birleştirdi, küçük kız.

Efe işinin güç olacağını bilse de pes etmeyerek Selin’i ikna etmeyi başarmıştı. Aden’e kendine gelmek için zaman tanıyarak Selin’i uyutmuştu.

Kollarındaki küçük kızla vedalaşmadan hemen önce kulak kesildi. Yan dairelerinden hala ses seda yoktu. Gözleri saate kaydı. Saat beş olmak üzereydi. Neredeyse bir saattir kâğıt gibi duvarlarından ne bir adım sesi ne de ufacık bir ses… hiçbir şey duymamıştı.

Efe, Selin’in saçlarına uzun bir öpücük kondurup odadan çıktı. Çıkmasıyla kanepede bacağını ritmik olarak zemine vuran Aden’i görmesi bir olmuştu. Aden uyumamış, Efe’nin gördüğü şey hakkında konuşmak için beklemişti.

Efe’yi görür görmez ayaklandı, Aden. Elindeki telefonu Efe’nin görebileceği bir konuma getirdi. “Emirhan aradı. Ses kaydından bahsetti. Ne oluyor? Ne kaydı?”

Ata’nın sesi…

Efe, Emirhan’a atmak için başlattığı ses kaydını hatırladı. Muhtemelen başlattığı kaydı yanlışlıkla göndermişti. “Anlatacağım.”

Efe salona doğru ilerlerken Aden’e olanları anlatıp anlatmama konusunda düşündü. Anlatmaması daha iyi olabilirdi belki ama Aden’in ısrarcı bakışlarından anladığı kadarıyla böyle bir imkânı yoktu.

Pes ederek Aden’in yanına oturdu, Efe. “Üzerinde uğraştığımız bir hata var, biliyorsun…” en başından başladı anlatmaya. Kaydın ne olduğunu, neden kapıdan bakmaya karar verdiğini, kapının ardında ne gördüğünü… En ince ayrıntısına kadar her şeyi anlattı.

Aden bölmeden bitirmesini bekledi. Kalbine korku düşmüştü. Lakin zihninde ne yapmaları gerektiğini harfiyen planlamıştı. Kesinlikle tekrar taşınmaları gerekiyordu. Tekrar yeni bir düzene başlamalıydılar. En güvenlisi buydu. Her şeyi yine arkalarında bırakmaları lazımdı.

Bir an önce Selin’in kıyafetlerini toparlamalıydı. Kendi kıyafetlerinin bir önemi yoktu. O birkaç parçayla da idare edebilirdi ama Selin’in kıyafetlerinde güzel anılarıyla saklıydı.

Aden toparlanmak için doğrulurken Efe’nin telefonun acil aramalarına girerek 112’yi tuşladı. “Hey! Ne yapıyorsun sen?” Aden, Efe’nin telefonunu hızlıca alıp aramayı kapattı. “Seni fark etmiş olabilirler, sesimi duymuş olabilirler!”

“Biliyorum… Biliyorum ama polisi aramak zorundayız.” Aden olumsuz anlamda kafasını salladı. Yapmaları gereken tek şey bir an önce buradan defolup gitmeleriydi.

“Gördüklerini anlatacaksın yani.” Tekrar olumsuz anlamda kafasını salladı, Aden. “Hayır, buna izin veremem.”

“Bak… Halledeceğim. Bana güven. Bunun bin bir türlü yolu var. Gizli sanık olabilir…” Aden tahammülsüze güldü. “Bunları bana mı anlatıyorsun, Efe? O gizli tanığa ulaşmanın da bin bir türlü yolu var!”

“Tamam şöyle yapalım.” Efe, Aden’i ikna edemeyeceğini anlayınca daha uzlaşmacı bir yol izlemeye karar verdi. “İkimizde sessiz kalalım. En azından ne olduğunu iyice anlayana kadar. Daha sonra konuşup konuşmamaya yine birlikte karar veririz. Olur mu? Şimdi sadece polisi arayalım. Her şey için çok geç olmadan bari bunu yapalım.”

Aden düşündü. Deli gibi korkuyordu. Hiçbir şekilde konuşmak istemiyordu. Lakin olay bu kadar sıcağı sıcağınayken de Efe’yi ikna edemeyeceğini biliyordu.

Aden istemese de kabullendi. “Pekâlâ… Arayalım. Lakin sonrasında vereceğimiz ifadeye birlikte karar vereceğiz. Anlaştık mı?”

“Anlaştık!”

 

 

 

(Günümüz)

 

 

Efe Çelen

 

Kaçmayı öğrenmiş bir insan, kalmaktan korkardı.

Biliyordum, o da korkuyordu. Onu anlayabiliyordum. Bana yalvarırcasına bakan gözlerinin arkasında yatanın kaybetme korkusu görebiliyordum. Beni kaybetme korkusunu, Selin’i kaybetme korkusunu… Bizi kaybetme korkusunu…

Hiç kazanmamış birini kaybetmekten korktuğu için suçlayamazdınız. Onu suçlamıyordum. Sessiz kalmak istemesini anlayabiliyordum. İsteklerini, düşüncelerini önemsiyordum. Lakin…

Lakin bu boyumuzu aşıyordu. Sabah polis memurları kapımızı çalıp karşı komşumuzun öldürüldüğünü, bir şey görüp görmediğimizi sorduklarında Aden de yanımdaydı. Bu yüzden anlaştığımız gibi hiçbir şey görmediğimi söylemiştim. Fakat… Bakışlarım karakola doğru kaydı.

Az önce Savaş’a gizli tanık olmak istediğimi söyleyip gördüğüm her şeyi anlatmıştım. O evde korumam gereken iki kız çocuğu varken bunu yapamazdım. Onları riske atamazdım. Dün gece kapımızın ardındaki her kim ise onu izlediğimi biliyordu. Bugün bizim için geri dönmeyeceğinin garantisi yoktu.

Bakışlarım tekrar Aden’e döndü. Tedirginlikle gözlerime bakıyordu. Doğrulara ihtiyacı vardı, biliyordum ama bunu ona yapamazdım. Babasının içeride olduğunu bildiği halde onu bulacağından korkarken bir de bu olay yüzünden korkmasına izin veremezdim. “Tamam.” Dedim, içini rahatlatmak isteyerek. “Susalım.”

Aden’in dudaklarına geniş bir gülümse yerleşti. Ona hiçbir zaman yalan söylemeyeceğimden o kadar emindi ki sorgulamamıştı bile.

Bakışlarımı kaçırdım. “Ofise geçmem gerekiyor.” Ona, bana olduğu kadar dürüst olmayı isterdim, gerçekten çok isterdim.

Kaskımı takıp motorumu çalıştırırken “Peki ya arkadaşlarım…” dedi, Aden.

Siktir…

O konu tamamen aklımdan çıkmıştı. Yıllar sonra bir anda çıkagelen arkadaşlarını tabi ki de konuşacaktık. Fakat bu sefer ayak üstü anlatıp gitmesine izin vermeyecektim. Kaskın camını açtım. “Benimle mi gelirsin, takip mi edersin?”

Aden’in bakışları çevreyi taradı. Bahçede sohbet eden birkaç memur dışında kimse yoktu. “Takip ederim.”

Onaylarcasına kafamı salladığımda kaskımın camını indirdim, gaza yüklendim. Arkadaşları hakkında öğrenmek istediğim çok şey vardı ama en çok da onu bulduğum gün Aden o hale gelene kadar nerede olduklarını merak ediyordum.

Karakolu arkamda bırakıp yarım saatlik mesafedeki ofisime sürerken Aden ile tanıştığımız ilk günü düşündüm. O zamanlar Akyaka’da okuduğum bölüm ile alakası olmayan, çok geç saatlere kadar çalıştığım bir iş yapıyordum ve bir gün iş çıkışında kimsenin kalmadığı sokaklarda yürürken onun çığlıklarını duymuştum.

Tereddüt etmeden sese doğru koştuğumda alkolik bir orospu çocuğunun kızı sıkıştırdığını görmüştüm. O an onun kim olduğunu bile bilmeden şerefsiz herifi Aden’den uzaklaştırmış, doğduğuna pişman etmiştim.

Lakin onun durmamı söyleyen tanıdık sesi kulaklarıma eriştiğinde buz kesmiştim. Onu tanıyordum. Kafamı kaldırıp Aden’in ürkek bakışlarıyla göz göze geldiğim an yaşadığım şaşkınlığı hala hatırlıyorum.

“Dur, yoksa ölecek!” Titreyen elleriyle bana yerde kanlar içerinde yatan adamı işaret etmişti. Ne yaptığımı, adamı nasıl hırpaladığımı ilk o an fark etmiş, telaşla adamın üzerinden kalkmıştım.

Fakat o an yaptıklarım umurumda değildi. Elimden damlayan kanlar kaldırıma düşerken gözlerim bir an olsun Aden’den ayrılmıyordu.

O öyle kötü bir haldeydi ki, mahvolmuştu. Sanki günlerdir sokaktaydı. Yüzü, elleri, her yeri kir içindeydi. Onu en son gördüğüm bakımlı halinden eser yoktu. Bu kız bu hale nasıl gelmişti, aklım almıyordu.

Aden titreyerek arkasında duvarın dibine çökünce üzerindeki ince gri hırkaya aldanıp üşüdüğünü düşünmüş, montumu çıkartıp üzerine örtmüştüm. O gün anlayamamıştım ama artık biliyordum. Korktuğunda vücudu dizlerinin bağı çözülürcesine titrerdi.

O an ne yapacağımı bilemez bir şekilde dizlerimin üzerine çöküp onunla göz teması kurmaya çalıştığımda tek önemsediğim şey onu ürkütmemekti.

Sokaklar tehlikeliydi ve o çok savunmasızdı. Ona arkamı dönüp gidemezdim. Gitmemiştim de, arkadaşlarının aksine…

O geceyi güvenle geçirebilmesi için Aden’i annemin yaşadığı eve götürmüştüm. O zamanlar yaşadığı evin yerini bildiğim için yarın onu eve bırakırım diye düşünüyordum. Evdeki canavarından bir haber…

Aden eve neden dönmek istemediğini daha anlatmadan babası Aden’in yerini bulmuş, kapımıza dayanmıştı ve Eda her şeye rağmen o gün benden Aden’e sahip çıkmamı istemişti.

İşte hayatımın dönüm noktası tamda Eda’nın o sözünden sonra gerçekleşmişti. Önce Aden’i kendi evimden kaçırmış, sonra her şeyi arkamda bırakıp onunla şehir şehir kaçmaya başlamıştım.

Hiç yerleşik düzene geçmedik. Kaçmayı bırakırsak babası bizi bulur diye korkmuştuk. Bu yüzden hiçbir şehre bağlı kalmayacağımız bir iş yapmaya başlamıştım, freelancer olarak çalışıyordum.

Şimdiki ortağım ile de bu sayede tanışmıştık. Eğer Emirhan ile o projede yollarımız kesişmeseydi belki de şimdi hala şehir şehir geziyor olurduk.

Şirketin otoparkına girdim. Biz o proje sayesinde Türkiye de ses getiren bir uygulama yapmıştık. Projenin yapı taşlarını o gece atmıştım ve Aden sayesinde binlerce kadının sapık ruhlu insanları tanıyabilmesini sağlayan bir uygulama geliştirmiştik.

Polislerimizle beraber yürüttüğümüz bu uygulama sabıkasında sözlü ya da fiziksel taciz, tecavüz ve istismar olan her bireyin yaşadığı bölgeyi, adını, soy adını ve resmini ifşa ediyordu.

Şimdi ise hala uygulamamız üzerinde güncellemeleri sürdürüyor ve kadınlarımız, kız kardeşlerimiz, çocuklarımızın sokaklarımızda güvenle yürüyebilmesi için sabıkalı bu bireylere yaklaştıkları an uygulamanın sahibini uyaracağı bir yazılımı yüklemeye çalışıyorduk.

Motorumu her zamanki yerine park edip kaskımı çıkarttım. Neyse ki dün hatalı kodu bulmuştum. Yazılımı gün içerisinde yükleyip kullanılabilir hale getirebilecektik.

Otoparkın asansörüne doğru ilerlerken telefonumu çıkarttım. Bildirimlerimde yalnızca Eda vardı.

‘Nasılsın?’ 10.25

‘Selin nasıl?’ 10.25

‘Ne oluyor?’ 10.26

‘Müge’nin bloğuna düşmüşsünüz…’ 14.42

‘İnanamıyorum… Efe gerçekten öldürüldüler mi? Bu çok korkunç!’ 14.42

‘Gece lütfen buraya gel!’ 14.42

‘Bir saniye…’ 16.39

‘Müge’nin bloğu… Aden ve Müge…’ 16.39

Parmaklarım klavyenin üzerinde dolaştı.

 

 

 

‘Sadece onlar değil. Hepsi! Yıllar sonra hepsi yine bir arada…’

‘Kahretsin!’

 

 

 

‘Ben iyiyim.’

 

 

‘Selin de iyi.’

 

 

‘Endişelenecek bir şey yok.’

 

 

‘Sadece…’

Bildirimlerim çift tike düştü. Eda sohbetten çıktı.

 

 

 

‘Sadece buraya gel.’

 

Yazdıklarımı sildim, telefonumu cebime koydum. Önemli değildi. Eda’nın her zamanki haliydi. Boynumu rahatlatmak için kütletirken ofisimin olduğu katta indim.

Dün geceden beri her şey üst üste gelmişti. Fakat halledebilirdim. Yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle çalışanlarımla selamlaştıktan sonra odama girdim.

Önce geceyi geçirebileceğimiz bir yer bulmalıydım. Aden’in gelmesine daha vardı, bu yüzden arkadaşları şimdilik bekleyebilirdi.

Bilgisayarımı açtım. Birkaç gün evde olmasak iyi olurdu. Hatta belki taşınırdık. Evet, birkaç gün ortadan kaybolduktan sonra taşınmalıydık. Evimiz artık güvenli değildi.

Gecelik konaklayabileceğimiz evlere bakarken odamın kapısı çalındı. Emirhan içeriye girdi. “Anlat, dün gece ne oldu?”

Emirhan kapıyı arkasından kapattı, masanın karşısındaki koltuğa oturdu. Konuya balıklama dalmasını garipsemeden “Karşı komşum öldürüldü.” Diye başladım cümlelerime. Sanki her gün kapı komşum öldürülüyormuş gibi saçma bir rahatlık vardı üzerimde.

“Öldüren kişi daireme baktı ve onu izlediğimi hissetmiş gibi susmamı işaret etti ama ben susmadım, önce polisi aradım. Sonra gittim, polise ifade verdim. Şimdi ise can güvenliğimizden endişe ediyorum ve kalabilecek yer araştırıyorum.”

Sorunlarımızı süslemeyi, lafı uzatmayı ikimizde sevmezdik. Lakin Emirhan yine de bu kadar dürüst olmamı beklemiyormuşçasına şaşırdı.

“Ayrıca koddaki hatamızı da buldum.” Dedim, kayıtsızca gülümserken. “Güncellemeyi yapmamız için hiçbir engelimiz kalmadı.”

“Kafayı sıyırmışsın sen! Sorunların var senin, biliyorsun değil mi?” Emirhan oturduğu yerden kalkıp arama sekmemi kapattı. “Her gün tehdit ediliyor sanki, salak!”

Ne yaptığını anlamaya çalışarak arkama yaslandığımda devam etti. “Öncelikle saçma sapan ev araştırmayı bırak. Çünkü bizde kalacaksınız.” İtiraz etmek için ağzımı açtığımda “Çeneni kapat, fikrini sormadım. Bizde kalacaksınız! Hem evimiz Selin’in okuluna yakın rahatça götürür, alırsın.” dedi.

Evlenecekleri evden bahsediyordu. Daha onlar oturamadan bizim kullanmamız için müsaade ediyordu. “İkinci olarak, bence bir süre işe gelme. Aden ve Selin’i yalnız bırakmasan iyi olur.” Zaten evlilik koşuşturmasındayken bir de tüm işi omuzlarına yüklememi istiyordu.

“Emirhan…”

“Boşuna itiraz etme, Efe. Birbirimizi idare edemeyeceksek biz neden ortağız ki?” Gülümsemem yüzüme yayılırken elimi uzattım. Emirhan elime iki kere vurup sıkıca tuttu. Onun gibi bir dosta sahip olduğum için şanslıydım.

“Eyvallah kardeşim.” Emirhan gülümsedi. Cebinden çıkarttığı anahtarı masaya bıraktı ve masamdan aldığı kâğıda evinin adresini yazmaya başladı.

Bu yaptığıyla ona ne kadar minnettar olduğumu bilmezdi. Aden ve Selin bilip güvendiğim bir yerde kalacaktı. Selin’i her gün okula ben götürüp ben alacaktım. Aden’in bir telefon uzağında olacaktım.

Şu an kafamda dönüp duran sorunlarımın yüzde doksanı çözülmüştü ve bu Emirhan sayesindeydi.

Emirhan yazmayı bitirip kalemi bıraktığında kapı açıldı, Aden içeri girdi. Dalgınlıkla açtığı kapının ardında bir tek benim olmadığımı görünce ifadesi değişti, yüzünde adeta güller açtı.

Öyle geçerken uğramış bir tavır takındı. Emirhan ile içtenlikle selamlaştıktan sonra Begüm’e selam iletti ve Emirhan odadan gidene kadar gülümsemesini çehresinden bir an olsun silmedi.

Emirhan’ın ardından kapının kapanmasıyla zoraki bir nefes verdi, Aden ve içini kemiren o soru sonunda dudaklarından döküldü

“Ne öğrenmek istiyorsun?”

 

 

 

 

 

🕯️

 

 

 

 

 

Hellüüüüü ballarıımmm.💕

 

 

 

 

Nasılsınııızz?

 

 

 

 

Ben sizinle buluştuğummm için süperim.

 

 

 

 

Bu hafta internet sitesinin yapım süreci ve kutu oyunu derken ne kadar yoğun geçse de burada yine dinlendiim.

 

 

 

 

Umarım sizde iyisinizdir.

 

 

 

 

Çünkü size sormak istediğim çok sorum var…

 

 

 

 

Sizce Efe, Aden’i nereden tanıyor?

 

 

 

 

Ve geçmişi hakkında ne öğrenmek istiyor?

 

 

 

 

Tahminlerinizi merak ediyorum.

 

 

 

 

Bölümü nasıl bulduğunuzu da tabi…

 

 

 

 

Eğer bölüm hoşunuza gittiyse yıldızları parlatmayı, yorumlarda benimle buluşmayı unutmayııınnn🌸💕

 

 

 

 

Tiktok: begmozturuk

 

 

 

 

Önümüzdeki pazartesi tekrar buluşuncaya denk kendinize cici bakın, ballarım. Öpüldünüz💋

Loading...
0%