@beklenmedikzaman
|
Öncellikle çok heyecanlıyım, ilk kurgum değil ama konu olarak ilk defa mafyalı bir kitap yazıyorum. Acemi bir yazar olduğumu da dile getirmek isterim. Lütfen kitaba başlarken dili bakımından büyük bir ümitle başlamayın. Kitabımın olay örgüsüne çok güveniyorum. Olayları sizi sürükleyeceğine inanıyorum. Kitabıma şans verdiğiniz için teşekkürler. Yıldıza basar ve satır arası yorumlar bırakırsanız çok sevinirim. ~. *. ~ 1.Bölüm Kocaman odanın ortasındaki siyah çerçeveli boy aynasının karşısına oturmuştu küçük kız. Oturduğu yerde dizlerini kendine çekmiş aynadan kendini izliyordu. Ne demişti üvey annesi:" Eğer dışarı çıkmak istersen ilk önce bu aynadan saçlarına bak."demişti kadın yüzüne iğrenir gibi bir ifade takınarak. Küçük kız her zamanki gibi annesinin sözünü dinliyordu. Kaç saattir oturmuş beyaz uzun saçlarına bakıyordu. Kız içinden 'Neden bu kadar beyaz?','Acaba saçlarım çok fazla süt içtiğim için mi bu kadar beyaz?'.' Ya da çok uyuduğum için mi erkenden yaşlandım ?'. Küçük kız en son siyah gözlerine baktı. Küçük kız daha bu yaşta gözlerindeki kırgınlığı fark etmişti. Kim 7 yaşın da kendi gözlerindeki kırgınlığı fark edebilir ki zaten ama o fark etti. Gözlerindeki kırgınlığı yanın da açlık da vardı. Sevgiye açtı küçük kız, sadece sevgi. Babası hep diğer küçük kız kardeşinin saçlarını okşardı. Kız öyle imrenirdi ki kardeşine, asla dayanamzdı hemen uzaklaşırdı. Bir gün küçük kız büyük bir cesaretle babasından saçını okşamasını istemişti ama babası karşısındaki küçük kıza iğrenerek bakmıştı. Babası uzun bir süre cevap vermeyince küçük kız ümidi kesmişti. Omuzlarını düşürerek odasına çıkmıştı. O akşamdan sonra babasından hiçbir şey istememişti. Küçük kız aynanın karşısında doğrulup saçını aynaya doğru savurdu, aynaya küçümseyici bakışlar attı. Çıplak olan küçük ayaklarıyla simsiyah olan gardolabının yanına doğru adımladı . Parmak uçlarının üzerine yükselip dolabın kapağını açtı ve kendine siyah bir elbise çıkardı. Elbisenin üzerinde beyaz benekler ve beyaz bir yaka kısmı vardı. Küçük kız elbisenin beyaz detaylarına iğrenerek baktı. Gardolabının için de başka siyah bir elbise var mı diye göz gezdirdi. Vardı ama çok yüksekteydi, elbiseye ulaşamayacağını bildiği için elindeki ile yetinmeye karar verdi. Küçük kız elbiseyi kırışmayacak bir şekilde çift kişilik olan yatağının üzerine serdi. Küçük kız en çok bu yatakta üşüyordu... Üzerindeki siyah eşofman takımını çıkardı. Elbisenin arkasında fermuar vardı ama kapatacak kimse olmadığı için elbisenin fermuarı kapalı bir şekilde başından geçirdi. Elbiseyi başından geçirirken saçlarının birazı fermuar yüzünden kopmuştu ama saçlarını daha babası önemsemiyordu, kendi niye önemsesin ki düşüncesiyle elbisenin içinde kalan saçlarını dışarı çıkarttı. Yatağının hemen karşısında olan siyah aynalı küçük makyaj masasına doğru ilerledi. Önündeki pufa oturup aynaya baktı.Kaşları ve kirpikleri beyaz olduğu için varla yok gibi birşeydi bu küçük kızı rahatsız ettiği için derin bir nefes alıp küçük ellerini saçlarına götürüp saçlarını örmeyi denedi ama olmuyordu. Üvey annesi her sabah küçük kardeşinin saçlarını örüyordu. Kız kardeşinin saçları kendi saçlarına göre daha normaldi. Kardeşini sarı kıvırcık saçları vardı. Küçük kız her seferinde kardeşinin saçlarına iç çekerek bakıyordu. Küçük kız pes edip sol taraftaki ilk çekmeceden siyah bir başlık aramaya başladı. Uzun uğraşlar sonucunda çekmecenin en altında kalmış siyah başlığı çıkardı. Başlık simsiyahtı ama üzerinde küçük küçük taşlar vardı. Başlığın üzerindeki küçük taşlar gece gökyüzündeki yıldızları hatırlatmıştı küçük kıza. Kız başlığı kafasına geçirirken tebessüm etmişti. Başlığın nasıl durduğunu merak eden küçük kız aynaya baktığın da gözleri ilk beyaz uzun saçlarına değdi. Yüzündeki küçük tebessüm saçları yüzünden silinmişti. Küçük kız oturduğu puftan kalkıp duvar kenarındaki ayakabbıyla dolu olan rafa doğru ilerledi. Gözüne ilk çarpan parlak siyah babetleriydi, babetlerinin üzerindeki küçük fiyonklara takıldı gözü, çok tatlıydı. Siyah babetlerini küçük ayaklarına geçirdi. Bir hevesle koşarak odanın ortasındaki boy aynasına doğru gitti. Kocaman odada sadece küçük kızın babetlerinden çıkan ses vardı. Sadece adım sesi. Kız aynanın karşısına geçince kendini eski filmlerden çıkmış gibi hissetti. Küçük kız siyah beyazdı ve mutluydu. Normalde bu yaşlardaki çocuklar gökkuşağını severken, bu küçük kız siyah beyazı seviyordu. Uzun günler sonra ilk defa dışarıya çıkacağı için içini bir heyecan kapladı. Derin bir nefes alıp bir hevesle kapıyı açtığın da karşısında küçük kardeşini gördü, küçük üvey kardeşini. Küçük kız kapıyı hızlı bir şekilde açınca kardeşi çığırmıştı. Aslında kardeşi çıkan sesten korktuğu için çığırmıştı ama küçük kız saçları yüzünden çığırdığını düşünmüştü. Üvey annesi koşarak küçük kızının sarı saçlarını okşadı. Üvey annesi kızına endişe ile bakarken, kafasını açık kapının başında olan kıza çevirdi. "Seina! Kızımı korkuttun!?"diye bağırdı. Kızını kendine doğru çekip göğüsüne bastırdı, sanki birinden koruyor gibi. Kızını kinden korumaya çalışıyordu? Karşısındaki küçük kızdan mı? "Raffaella, ben bişey yapmadım. Sadece kapıyı açtım. Korkutmak istememiştim."dedi küçük kız, gözlerini hıçkırarak ağlayan kardeşine çevirdi. Kardeşine bir adım atacağı sırada üvey annesi kızını daha fazla göğüsüne bastırdı. "Hanım! Hanım diyeceksin! Rafaella Hanım. Sana odandan çıkmaman gerektiğini söylemiştim. Bak, çevrendeki insanları korkutuyorsun."dedi gözleri ile göğüsüne bastırdığı kızını göstererek. Küçük kız konuşacağı sırada başka bir ses bölmüştü küçük kızın lafını. "Amore mio, Ne oldu Mirabella neden ağlıyor?"dedi kızının yanına diz çöküp, kızının terlemiş yüzündeki saçları kulağının arkasına sıkıştırdı. Kızından cevap gelmeyince siyah harelerini kapının önünde ki diğer kızına çevirdi. Diğer kız. Küçük kızın babası, üvey annesi gibi değildi. Üvey annesi küçük kıza her sevirinde bağırırdı, babası da bağırırdı aslında ama onun dili değil gözleri konuşurdu. Gözleri bağırırdı küçük kıza. Üvey annesinin sözleri kalbini kırmamışken, babasının alev saçan gözleri kırmıştı kalbini. Kırmak az gelir, parçalamıştı. Babasının gözlerinin içine bakmaya dayanamayan küçük kız çıkamadığı odaya geri girip kapıyı hızlıca kapattı. Kızın ince bacakları küçük kızı taşıyamamış olacakki kapını önüne çökmüştü küçük kız. "Aldo, bebeğimin haline bak hala titriyor. Diğer kızına birşey de!"dedi kadın bağırarak. Aslında kadın kızının ani çıkan seslerden ve hareketlerden korkuduğunun farkındaydı. Ama yine de sanki küçük kız korkutmuş gibi davranmayı seçiyordu. "Raffaella o benim kızım falan değil! Benim bir tane kızım var, o da sadece Mirabella!"dedi adam kadın gibi bağırarak. Adamın bağırmasına gerek yoktu aslında, adamın sesi gür olduğu için zaten yüksek çıkıyordu. Hala kapının önünde hıçkırarak ağlayan kız, en son ki duyduğu söz ile küçük elini ağzına götürüp son hıçkırığını ağzının içine hapsetmeye çalıştı. Kız yine ve yine odadan çıkamamıştı. Her zaman ki gibi. ~ * ~ Siena'dan Her sabah olduğu gibi yine boy aynamın karşısındaydım ama bir farkla artık saçlarım beyaz değil siyahtı. Her gecenin bir sabahı varmış. Her karanlığın bir aydınlığı olduğu gibi ama her acının bir merhemi yok. Herşeyin ilacı olan zaman, benim hiçbir zaman ilacım olamadı. Sanki yıllardır hapisteymişim de bugün beraat edilmişim gibi hissediyorum. Aynadaki siyah saçlı, beyaz tenli kadın çok yorgun bakıyordu bana. Bu kadını yoransa herkese ilaç olan zamandı. Sadece zaman. Üzerimde beyaz gömlek, gömleğimin üzerinde kiremit rengi bir büstiyer vardı. Büstiyerin üzerinden gömleğimin beyaz yakaları gözüktüğü için çok hoş gözüküyordu. Siyah dizimin üstündeki pileli eteğim bacaklarımı olduğundan daha uzun gösteriyordu. Aşağıya inene siyah ten çorabımı ince uzun parmaklarımla yukarı çektim. Ayağımdaki bağcıkların gevşediğini görünce eğilip düğümlerini en baştan yaptım. Ayağa kalkıp tekrardan kendimi baştan aşağıya süzdüm. Uzun siyah saçlarımı biraz dalgalandırmıştım. Saçımın bir tarafını kulağımın arkasına doğru itekledim. Yaş aldıkça kaşım ve kirpiklerinin rengi koyulaşmıştı. Küçüklüğüme göre kaşım ve kirpiklerim baya belirgindi. Kirpiklerine sürdüğüm maskara ile kirpiklerim daha uzun ve sık gözüküyordu. Dudaklarıma da hafif bir pembelik vermiştim. Yatağımın üzerine koyduğum mini siyah çantamı sırtıma alıp odadan çıktım. Odanın kapısını kapattığım sırada arkamdan gelen sesle yerimde dikleştim. "Abla!"dedi neşeli bir sesle yanıma doğru hızlı ama kısa adımlarla gelen Mirabella. Benim aksine onun gözlerinin içi gülüyordu. O bana doğru gelirken ben vücudumu tamamen ona doğru çevirdim ve onu incelemeye başladım. Sarı saçları eskisine göre bir tık daha koyuydu. Kıvırcık saçlarını özgür bırakmıştı.Yeşil gözlerinin etrafına sürdüğü renkli eyelinerla çok güzel gözüküyordu. Beyaz dar bir bluz ve bluzun üzerine kalın yünle örülmüş renkli çiçekli bir ceket vardı. Buradan bile çok yumuşak gözüküyordu. Altına da kalçadan oturan bol açık mavi bir kot giymişti. Kafamı aşağıya indirdiğim de dikkatimi ayakkabıları çekmişti. Giydiği beyaz nike'ların kenarını kendi boyaları ile renklendirmiş ve çiçek böcek çizmişti. Mirabella'nın resime olan ilgisini biliyordum. Küçükken okulda çizdiği her resmi evin etrafına asıyorlardı. Bende istemeden de olsa bazılarını görmüştüm. Bir resmi çizmişti, aile resmi ben, babam, Raffaella ve o vardı. Raffaella bunu gördüğün de ilk defa Mirabella'ya çok kızmıştı. Resmi parçalamıştı, Mirabella da haftalarca odasından çıkmamıştı. Mirabella odadan çıkmadığı için yine ben suçlu olmuştum ve ben de odadan çıkmama cezası almıştım. "Günaydın."dedi neşesini bana bulaştırmak ister gibi. Çenesinde oluşan küçük gamze dikkatimi çekmişti. Bu Gamze hep var mıydı? Harelerimi geri yeşillerine çevirdim. Yüzüme küçük bir tebessüm kondurdum. "Günaydın."dedim. Yeşilleri hep yeni boyattığım saçlarım da dolaşıyordu. Saçlarım hakkında konuşmak istiyordu ama beni kıracak birşey demeye korktuğu için saçlarım hakkında konuşamuyordu. "Mira... Söyle hadi, biliyorsun ben senin fikirlerini hep önem vermişimdir."dedim ona bir adım yaklaşarak. Gözleri ilk yüzümü talan etti ciddi miyim, değil miyim diye. Ciddi olduğumu anlayınca derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Abla, çok iyi olmuş. Bayıldım, baya doğal gözüküyor ama öncek-"demeye kalmadan elimle onu durdum. Cümlenin devamını bildiğim için durdurmuştum. Bana her zaman söylediği yalanları söyleyecekti. "Teşekkürler."dedim. Havadaki elimle omuzunu hafifce sıkarak önüme döndüm. Ben yürümeye başlayınca arkamdan Mirabella da gelmeye başladı. Zemin katla toplam üç katlı bir villada yaşıyoruz. En üst katta babamın, Raffaella'nın odası ve Mirabella'nın odası vardı. İkinci katta sadece ben kalıyordum. Sadece ben. Villanın içi altın ve beyaz ağırlıklıydı. Etrafta olmayan tek renk siyahtı. Eve tekrardan göz gezdirince şunu fark ettim, sanki benim odam bu evden ayrı bir yer gibi duruyordu. Fazlalık mı desem, eksiklik mi desem. Ben önde, Mirabella arkamdan aşağıya yemek masasına iniyorduk. Aşağıya indiğimde babamgilin sesi gelemeye başlamıştı.İki üç çalışan masaya tabakları taşıyorlardı. Ben de çalışanlara tebessüm ettim ve Mira ile ayrıldık Mira yemek masasına doğru giderken ben mutfağa doğru gittim. Mutfağa girdiğim de Aysel Teyze vardı. Evet Aysel Teyze türk ve benim bu evdeki tek arkadaşım hatta anne diyecek kadar yakınım. Kocasının işi için uzun yıllardır İtalya da yaşıyor. Ben onu nasıl annem gibi yakın görüyorsam o da beni kızı gibi görüyordu. Bana hep Türkiye'deki okuyan kızını anlatıyordu. Bende onu tüm dikkatimle dinliyordum. Küçükken yemeklerimi odamda yerdim ve yemeklerimi odama hep Aysel Teyze getirirdi. Aysel Teyze bana yine yemek getirdiği bir zaman kızı aramıştı ve yanımda Türkçe konuşmuştu. İlk defa kendi dilimden başka bir dil duymuştum ve o kadar çok hoşuma gitmişti ki Aysel Teyze'den bana öğretmesini istemiştim. Aysel Teyze, beni kırmamış ve öğretmişti. Her yemek getirdiği zaman 15 dakika çalıştırırdı. Bende onun yokluğun da Türkçe diziler izlerdim ve müzikler dinlerdim. Aysel Teyze ile yanlız olduğumuz da Türkçemi pekiştirmek için Türkçe konuşurduk. Aysel Teyze patates kızartığı için başına örtü örtmüştü. Bir elinde kevgir vardı ve patatesleri peçete örtülü borcamın içini koyuyordu. Yavaş adımlar arkasından yaklaştım. "Bööh."dedim ellerimle sırtına dokunarak. Aysel Teyze bir hışımla arkasına döndü. Baş parmağını üst dişlerine doğru ittirdi. Ben bu haline güldüm. "Kızım ödümü kopardın ya."dedi Türkçe bir şekilde. Kaşlarım çatışmıştı. Öd ne ki? Aysel Teyze bana böyle değişik kelimler öğretmemişti. "Yani beni korkuttun."dedi. Sonradan fark etmişti bilmediğim bir kelime kullandığını. Bende sadece kafa salladım. Bir yerden yanık kokusu gelmeye başlayınca kafamı patatese doğru çevirdim. Patatesler baya kızarmıştı. "Aysel Teyze patatesler yanıyor."dedim parmağımla kızartma tenceresini göstererek. Aysel Teyze yazmasını düzeltip tencereye döndü. "Kızım akıl mı bıraktın ya, hem sen çık bakayım mutfaktan üstün kızartma kokacak."dedi Aysel Teyze. Bir yandan patatesleri kızartma tenceresinden borcama koyuyordu. "Sen beni kış kışladın mı şimdi?"dedim bozuk türkçemle, tabi bazı harfler değişik çıktığı için komik bir cümle olmuştu. Ellerimi belime koyup Aysel Teyze'ye üstten üstten baktım. Aysel Teyze mutfağı dolduracak şekilde bir kahkaha attı. "Evet, seni kış kışlıyorum."dedi kahkahaların arasında. Aysel Teyze'ye kısa bir şekilde süzüp, kollarımı göğüsüm de bağlayıp mutfaktan çıktım. Yemek masasına yaklaştığım sırada Telefonum çalmaya başladı. Sırtımdaki küçük çantamın en küçük gözünden telefonumu çıkardım. Arayan kişi ile yüzümde içten bir tebessüm oluştu. Arayan kişiyi fazla bekletmeden telefonu açtım. "Seina Mia."dedi karizmatik bir sesle. Her konuştuğumuzda tekleyen kalbim, şuan boğazımda atıyor gibiydi. "Onay."dedim bende özlem dolu bir şekilde. "Heyecanlı mısın sevgilim?"dedi Onay. Biz Onay'la yarın evleniyorduk. Babam tanıştırmıştı bizi, ilk başta hiç ısınamamıştım ama sonradan türk olduğunu öğrenmek beni etkilemesine yetmişti. Herkesin zaafı vardı, benim zaafım da türk erkekleri. "Evet sevgilim hem de nasıl."dedim elimi kalbime götürüp. Yarın Türk eşi olacaktım, hatta belki Onay'la beraber Türkiye'de yaşardık. Tabi Onay'a daha bu fikrimden bahsetmemiştim. Zaten Onay'la pek sık görüşemiyorduk. Onay meşgul bir iş adamıydı, bana pek zaman ayıramasa da beni sevidiğini biliyordum. "Ben elbiseyi evinize gönderdim. Geli bir iki saatte. Sen ne yapacaksın bugün."dedi Onay. Bugün spor salonuna gidecektim. Uzun süredir eğitimlerimi aksatıyordum. İşin sıkıntılı tarafı kimse sporla ilgilendiği sen haberi yok, aslında kimsenin de umurunda da değil işte. "Alışverişe çıkacağım."dedim normal tutmaya çalıştım sesimle. "Tamam sevgilim, alışverişini yap yarın benimsin."dedi Onay. Telefondan bile güldüğünü hissedebiliyordum. "Evet Sevgilim seninim,sadece senin."dedim başımı yere eğerek. Utanmıştım. Telefondan büyük bir ses geldi. "Onay!"dedim endişeli ve biraz yüksek çıkan sesimle. "Seina, yataktan düştüm de."dedi gülerek. O gülünce bende güldüm. "Tamam sevgilim dikkat et, yarına sağlam gel."dedim gülerek. "Merak etme sevgilim seni kocasız bırakmaya niyetim yok. Kapatıyorum ararım ben seni yine."dedi Onay. "Tamam sevgilim."deidm ve telefonu kapattım. Yine sırt çantamın küçük gözüne koydum telefonumu ve yemek masasına doğru ilerledim. Her zamanki gibi masanın başında babam, sağ tarafında annem ve Mira , sol tarafının iki sandalye yanında yani Mira'nın karşısında gelecek şekilde oturuyordum. Raffaella'nın yeşil gözleri siyah saçlarımda dolaştı. Gözlerini kısıp kısa bir süre gözlerime bakıp yemeğine geri döndü. Bende göz devirip yerime geçtim. Yerine yerleştiğimde babam kafasını tabletineden kaldırıp bana baktı. O da ilk siyah saçlarıma baktı ve tabletine geri döndü. Kendi tabağıma peynirli börek alacağım sırada babamın cümlesi elimin havada kalmasının sağladı. "İnsana benzemişsin, ilk defa beynini kullanmışsın Seina."dedi babam. Elindeki beyaz kupadan kahvesini yudumlarken. Gözlerim ilk babama ardından Raffaella'ya çevirildi. Onunda babmdan bir farkı yoktu, o da yemeğine devam ediyordu. Mirabella'ya baktığım da o bana 'hayır, doğru değil' der gibi kafa sallıyordu. Derin bir nefes alıp oturduğum yerden kalkttım ve babamın karşısına dikildim. "Benim neyim insana benzemiyordu baba!"dedim öfkemi belli ederek. Babam dudaklarındaki kupayı benim aksima sakin bir şekilde masaya bıraktı ve gözlerini benim üzerime dikti. "Bir de soruyor musun? Seina, kendini bu kadar gülünç bir duruma düşürme. Hem yarın evleniyorsun büyü biraz."dedi babam. Mutluluğu sesinde bariz bir şekilde vardı. Sanki evladını değil de düşmanından kurtuluyor gibiydi sevinci. Bu mutluluğu kalbimin ortasına saplanmış bir bıçaktan farksızdı. Eli tekrardan kupaya gitti sırada, elim masanın örtüsüne gitti ve büyük bir cesaretle örtüyü çektim. Tüm masa bir kaç dakika da yerle bir oldu. Babam, Raffaella ve Mira aynı anda ayağa kalktı. Babam öfkeyle bana döndü. "Ne yaptığını sanıyorsun!"dedi üzerime yürüyerek. "Bende senin kızım, bende senin canındanım. Niye böyle yapıyorsun!"dedim en çaresiz çıkan sesimle. Gözlerim arada Mirabella'ya çevriliyordu. Benim ondan beklediğim bakışlar yoktu gözlerinde. O bana acur gibi bakması gerekiyordu, o ise bana gururlu bir anne gibi bakıyordu. Bakışları beni dumura uğramıştı. Ardından gözlerimi Raffaella'ya çevirdiğim de ondan beklediğim bakışlar düşündüğüm gibi yine ondaydı. Acıyordu bana. "O zaman benim kızım gibi davran ve ne dersem tamam de, bana karşılık verme, beni sorgulama!"öfkeyle bağırdı bana. Gözlerine küçükten olsa bir sevgi kırıntısı aramıştım ama yoktu sadece öfke vardı, sadece bana olan saf bir öfke. Gözlerimin dolmasını engelleyemedi. Babama son bir kez baktım ve arkamı dönüp kapıya doğru yöneldim. Hızlı adımlarla merdivene gittim. İkişer ikişer çıktım ve odama geldim. Odama girdiğimde direk karşımdaki siyah gardolabıma yöneldim. Kafamı yer koyup gardolabımn altındaki kutuya baktım. Elimle o kutuyu kendime çektim ve ordan çıkardım. Üzerindeki tozları elimle temizledim. Kutuyu açtığım da annemin bana bıraktığı ama asla dokunmaya kıyamadığım kitap vardı. Mehmet Rauf'un Eylül Romanı. Kitap Türkçe olduğu için hiç okuyamamıştım. Kitabı açtığım da sayfalarının kokusu ciğerlerime yerleşmişti. Sırtımı gardolabına yaslayıp dizlerimi kendime çekittim.Az olan türkçemle kitabı okumaya başladım. Bazı kelimeleri anlamsam da ,konusuna hakim olmuştum. Kitabı okurken bir yandan da neden annemin neden bu kitabı sevdiğini düşünüyordum. Kitabı özetleyecek olursam, evli bir kadın kocasının arkadaşına duyduğu yasak aşk. Kitabın son sayfalarına geldiğim de üzerime bir fotoğraf düştü. Kitabı yere koyup üzerimdeki fotoğrafı eline aldım. Fotoğrafta annem, babam ve bir adam vardı. Babam annemin belini tutmuş, annemin babamın dokunuşudan rahatsız olmuş olacakki yüzü biraz rahatsızda ama gözleri gülüyordu. Sağ tarafında diğer adam elleri cebinde annemin yanındaydı. Adamın yüzü yoktu, yani fotoğrafta yoktu, biri kazımıştı. Fotoğrafın çekildiğ yerde bir köprü vardı, bu köprüyü biliyordum. İstanbul'daki köprüydü. Arkada bir sürü vapur gemi vardı.Fotoğrafın arkasını çevirdiğimde Türkçe bir yazı vardı. ' O yasak elmayı beraber tattık, pişman mıyım? Asla. Şimdi karnım da senden bir parça var. Mutluyum ama sanki ihanet etmişim gibi de hissediyorum. Şimdi ona nasıl açıkayacağımı da bilmiyorum. Sende orada kaldın ben burda. İnşallah bu yediğimiz elmanın acısı küçük yavrumuzdan çıkmaz... Beni hep orada bekle sevgilim, ben orada olamasam bile yavrum mutlaka orada olacak.' Sevgiler Imelda Gallo ~ * ~ Birinci bölüm bitti, kısa oldu ama kusura bakmayın. İnşallah beğenirsiniz. Düşüncenizi şuraya bırakabilirsiniz ---> ** Onay? Yüzü kazınmış adam? Yasak aşk? Mirabella? YORUM VE YILDIZ LÜTFENN 2708 KELİME
|
0% |