Yeni Üyelik
2.
Bölüm

GİRİŞ

@bekuylr

Selamlar, yeni bir kitapla karşınızdayım! Umarım bu kitabı doya doya ve keyifle okursunuz çünkü ben keyif alarak yazdım^^

İyi okumalar diliyorum hepinize çiçeklerim :)

 

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

 

Bölüm Şarkısı: Canozan, Ağlama Ben Ağlarım

 

Instgram: be.kuylr

 

 

GİRİŞ

 

Zamana güven, herşey unutulur.

 

-Dostoyevski

 

Zaman; insanın yaralarını sarar derlerdi, zamana güven, her şey unutulur der Dostoyevski. Dünya düzeninin unutmak üzere mi kurulmuştu sahiden?

 

İnsan, en büyük günahını unutabilir miydi?

 

İnsan, günahlarından arınabilir miydi?

 

Romeo, Juliet'in dudaklarını öper ve bir günah meyvesi doğar.

 

Romeo, Juliet'e aşık değildir, sadece günahlarından arınmak ister ama en sonunda o da Juliet'in kalbinin güzelliğine dayanamaz ve aşık olur.

 

Dudaklarını büyük bir hazla öper.

 

"İşte senin dudaklarında dudaklarım arındı." diye fısıldar. Genç kadının içini ince bir hüzün kaplar.

 

"Öyleyse, günah şimdi dudaklarımda kaldı."

 

Onlar Romeo ile Juliet değillerdi, onlar Javier ve Valentina'ydı.

 

Valentina, Shakespeare'ın kalemine hayranlık duyardı, özellikle, Romeo Ve Juliet eseri onun için ayrı bir yere sahipti hep.

 

Kocası Javier, Valentina'nın bu kitaba olan sevgisi dolayısıyla ona Romeo'dan replikleri okurdu. Bazen Valentina'da kocasına altını çizdiği o güzel cümleleri okurdu. Valentina, kocasını çok seviyordu, kocası ona karşı çok ilgili ve şefkatli davranırdı her zaman. Valentina ne zaman kocasının gözlerine baksa, aşk görürdü. Aşk Valentina'yı bulalı yıllar olmuştu. Javier ile çok mutluydu lakin bir gün onu yıkan bir haberle kalakaldı Valentina. Valentina hamileydi, elleri titremeye, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Bu bebeği Javier'in asla istemeyeceğini biliyordu bu yüzden bu haberi bir süre de olsa -karnı belirgenleşene kadar- Javier'e vermemeye karar verdi. Lakin bu karar Valentina'yı epey zorluyordu. En çok korktuğu şey ise bir gün odasında bayılıp kalmaktı. Ya bir gün yere yığılırsa ve Javier bu haberi öğrenirse? Felaket miydi, tam anlamıyla bir felaketti. Javier çocukları sevmezdi. Javier'e gülümsedi ve tuvalete gideceğini söyleyip yanından ayrıldı.

 

Valentina'nın kafasını o soru karıştırıyordu.

 

Valentina bu bebeği istiyor muydu? İstiyor muydu bu günahın meyvesini?

 

Kararsızlıkla derin bir nefes verdi. Kadın kesik kesik nefesler verirken, içeriye hizmetçileri Alice Hanım girdi.

 

Alice Hanım, Valentina'yı ilk defa bu kadar yorgun görüyordu. Valentina'nın alnından boncuk boncuk terler damlarken, Alice Hanım kaşlarını kaldırarak,

 

"Valentina?" diye mırıldandı İspanyol aksanıyla. Tınısında merak vardı, Valentina bayılacak gibi duruyordu.

 

"İyiyim." dedi, kendini toplamaya çalışarak. İyi olacaktı.

 

"Pek iyi görünmüyorsun, Valentina. Bir sorun var, değil mi?"

 

Valentina'nın midesi bulanmaya, başı da hızla dönmeye başlamıştı.

 

"Biraz dinlensem iyi olacak." yatağına ilerlemek istedi ama yere düşmesi bir oldu.

 

Alice Hanım, yardım için Javier'e seslendi. Javier, Valentina'yı ömrü boyunca bu kadar bitkin ve yorgun görmemişti. Karısını hızla kucağına aldı ve kendini soğuk hastane koridorlarında buldu.

 

Javier endişeliydi, karısının bir hastalığı olma ihtimali onu çok korkutuyordu. Javier, koridorda beklerken doktor Valentina'nın odasından çıktı.

 

Javier hızla ayağa kalktı. Doktor gülümsedi.

 

"Lütfen endişelenmeyin, size iyi bir haberim var." Javier'in kaşları çatıldığında doktor konuşmaya devam etti. "Karın hamile, Javier."

 

Javier duyduklarına inanamadı. Kulakları uğuldamaya başladı. Doktorun ne dediğini bir an algılayamadı, başını iki yana salladı.

 

En son istediği şey bile değildi, baba olmak.

 

Doktor eşini görebileceğini söylediğinde Javier hızla içeriye girdi.

 

Valentina, Javier'e bakmıyordu. Gözleri duvarı izliyordu.

 

"Hamileymişsin." dedi Javier, şoku atlatamamıştı. "Ne zaman öğrendin bunu?"

 

Valentina'nın gözyaşları yanaklarından hızla süzüldü. Bakışlarını kocası Javier'e çevirdi.

 

"Bugün."

 

Javier'in kaşları yukarı doğru kalktı.

 

"Bana söylemedin."

 

"Söyleyemezdim." dedi hüzünle Valentina. "Bu günahı, bu günah meyvesini kabul edebilecek mıydın? Baba olmak, isteyeceğin son şey bile değil Javier." Javier derin bir nefes verdi ve karısının gözyaşlarını sildi.

 

"Valentina'm, eğer sen bu günah meyvesini istersen, ben de seninle birlikte bu günah meyvesini severim. Biz Romeo ile Juliet değiliz, biz Javier ve Valentina'yız. Bu da..." elini karısının karnına yerleştirdi. "Bu da bizim günah meyvemiz. Belki de aşk meyvemiz olacak."

 

Valentina karnına bir kez daha baktı ve omuzlarını indirip kaldırdı.

 

"Bilmiyorum Javier, onu istemeli miyim bilmiyorum. O bu dünyadan nefret edecek, sadece bu dünyadan değil, eğer onu krallık alırsa, en çok krallıktan nefret edecek."

 

Krallık, fazlasıyla güçlüydü. Ya Valentina bebeğini krallığa vermek zorunda kalsaydı? Bebeğine işkenceler ederlerdi. Valentina ilk defa bu kadar çaresiz ve zayıf hissediyordu. Bebeği aldırmak istiyordu ama içinde bir bebeğin olması istemsizce tuhaf hissettiriyordu.

 

Javier, karısına destek olmak istermişçesine karısının alnından öptü.

 

"Hemen karar vermek zorunda değilsin, my darling. İster bu günah meyvesini kabul et, ister etme. Ben senin için burada olacağım."

 

Valentina ne diyeceğini bilemedi, dudaklarını bir şeyler söylemek için araladı ama susmayı tercih etti. Javier elini yavaşça karısının karnından çekti ve karısının yanağını okşamaya başladı. Karısının gözlerinin içine baktı. Karısına duyduğu sevgi çok farklı ve özeldi. "Susma Valentina," diye fısıldadı, susmamasını söylerken neredeyse kendi sesini bile duymuyordu. "Susma, my darling." Valentina bu sefer susmak istemedi, haykırmak istedi ama yine sustu. İnsan ne kadar haykırmak istese de, kelimeler boğazına bir sarmaşık gibi dolandığında, fısıldayamazdı bile. Sesini duyurmak güç isterdi, peki ya susmak? Susuyorsa, bir insan her şeye rağmen, kanayan yaraları vardır. Valentina, susmayı tercih etmedi ama o gün susması gerektiğini anladı.

 

🍂

 

Valentina o gün susmuştu, Javier ise o gün sabırsızlıkla bir cevap beklemişti. Valentina, hamile olduğunu öğrendiği o günden beri -bir haftadan beri- bir cevap vermemişti. Lakin artık günü gelmişti. Valentina, kendisi ve Javier için özel bir sofra kurdurtmuştu. Masaya beyaz çiçekli bir örtü serilmişti, masanın üzerinde salatalar, yemekler, mezeler ve çorbalar vardı. Masada iki kadeh vardı ve bir şarap. Mürdüm eriği şarabı... Javier ve Valentina'nın en sevdiği şaraptı mürdüm eriği şarabı. Valentina kararını açıklayacağı için çok heyecanlıydı. Korkuyordu ama korku insanı güçlendirirdi. Salona geçti ve koltuğa oturdu. Susadığını fark ettiğinde "Alice Hanım!" diye seslenerek evin hizmetlisine seslendi. Alice Hanım, hızlı adımlarla salona doğru gitti.

 

"Buyurun, Valentina?" dedi nazik sesiyle, Alice Hanım eskisi gibi katı değildi bu günler. Valentina, bunun sebebini hamile olmasına bağlıyordu.

 

"Bana su getirir misiniz, lütfen?" Alice Hanım başını yavaşça salladı ve mutfağa gidip, bir bardak suyu Valentina'ya götürdü. Valentina suyundan bir yudum aldı ve bardağı masaya koydu. Kapı açıldı, Javier'in naif sesini duydu Valentina.

 

"My darling?" Valentina ayağa kalktı ve kocasının yanına gitti. Javier, Valentina'yı gördüğünde gülümsedi. Valentina, kocasını kendine çekti ve kocasının dudaklarına küçük naif bir öpücük kondurdu. Javier'in gülümsemesi büyüdü. Karısı geçirdikleri bir haftadan sonra gülümsüyordu. Bu Javier'i daha iyi hissettirmişti.

 

"My darling, iyi görünüyorsun." Javier, İspanyol olmasına rağmen İspanyolca konuşmayı sevmezdi. Ona "my darling" diye seslenmesi bu yüzdendi ama karısı İspanyolca konuşmayı çok sevdiği için İspanyolca konuşurdu. Valentina'da İspanyoldu ve bu yüzden kendi diline ayrı bir saygısı ve sevgisi vardı. Javier genelde İspanyolca konuşurdu ama karısına ingilizce olarak iltifat etmek hoşuna gidiyordu. Valentina, Javier'in elinden tuttu ve onu mutfağa çekti. Javier, yemeklerle ve yanan mumlarla donatılmış sofrayı görünce şaşkınlıkla karısına baktı.

 

"Sana kararımı açıklamak istedim Javier..." diye fısıldadı, "Lütfen oturur musun?" Javier sandalyesine oturdu. Nefes nefeseydi, sanki tüm yolu koşarak gelmişti. Javier gergindi. Gerginliği tüm vücudunda hissediyordu. Valentina'da sandalyesine oturdu ve gülümseyerek konuşmaya başladı.

 

"Javier, beraber ailelerimize sırt dönüp, bu evliliği gerçekleştirdiğimiz de, cehenneme de beraber bir adım attık. Ailelerimiz varlıklıydı, krallıklarımız çok güçlüydü ama biz varlığı seçmedik. Biz aşkı seçtik, aşk yolu tamamen günahtan ibaret olsa da, biz aşkı seçtik Javier. İkimizde birer günahkârdık ve bu bebeğe günah meyvesi dedik. Evet Javier, biz günahkârız ve..." elini karnına koydu ve karnını okşamaya başladı. "Ve o da bu günahın meyvesi lakin ben bu bebekten vazgeçmeyeceğim Javier. Baba olmak istemedin çünkü bir bebeğe iyi bir baba olamamaktan korktun. Ona iyi baba olmamaktan korktun. Fakat ben ona iyi bir baba olacağını düşünüyorum Javier, ben sana inanıyorum. Çocukluk yapmayacağım, ben bu bebeği doğurmak istiyorum Javier." Javier, Valentina'nın elini tuttu.

 

"My darling," dedi tüm içtenliğiyle, "bebeğimi doğuracağın için çok şanslı bir adamım. Seni çok seviyorum, onu da çok seveceğim. O bizim bebeğimiz olacak, my darling."

 

Valentina keyifle gülümsedi.

 

"Bu güzel haberin üzerine şarabımızdan içmek ister misin my darling?"

 

Javier, "my darling" kelimesini ilk defa karısının ağzından duymuştu. Bu onu şaşırtmıştı. Valentina genellikle kocasına, "Mi amor" diye seslenirdi. İspanyolca olarak sevgilim derdi hep, şimdi ise İngilizceden nefret etmesine rağmen kocasına "my darling" diye seslenmişti.

 

Valentina kadehi doldurup kocasının eline verdiğinde yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce gülmeden edemedi.

 

"Ne?" dedi gülüşlerinin arasından.

 

"Sen İngilizceden nefret edersin?" dedi Javier, şaşkınlığı sürerken.

 

"Senin sayende İngilizceden nefret etmiyorum. Sen İngilizceyi seviyorsan, ben de seni seviyorum my darling."

 

Javier mutluluğundan konuşamamıştı o an. Nutku tutulmuştu adeta.

 

İngilizceden nefret eden karısı, onun için İngilizce konuşmuştu.

 

"Shall we go to our room, darling, I am very tired today." (Odamıza çıkalım mı sevgilim bugün çok yorgunum)

 

Javier başını salladı.

 

"I definitely miss my wife today too sweetheart." (Ben de bugün kesinlikle karımı özledim tatlım.)

 

Beraber yatak odalarına geçtiler. Valentina hemen yatağa uzandı ve kendini uykunun kollarına teslim etti. Javier ise üzerindeki takım elbiseden kurtuldu ve karısının yanına yattı. Karısının hayran olduğu o güzel yüzünü izlemeye başladı...

 

3 AY SONRA

 

Valentina, sonunda hamileliğinin ilk üç ayını geride bırakmıştı. Evdeki tüm hizmetçiler, Valentina'nın etrafında dört dönüyorlardı. Valentina artık bulaşıklarını bile yıkayamıyordu, merdivenlerden çıkmak istediğinde Javier onu taşıyordu. Valentina gerçekten çok sıkılıyordu. Mide bulantısı zaten durmuyordu, bir de hiçbir şey yapamaması onun canını daha fazla sıkıyordu. Valentina usulca bulaşıkları yıkayan Alice Hanım'ın yanına sokuldu.

 

"Ben de yardım edebilir miyim Alice Hanım?" dedi tatlı olduğunu düşündüğü gülümsemesiyle. Orta yaşlı kadın ciddi bir ifade takındı.

 

"Kesinlikle hayır, Valentina. Javier'in bu konuda ne kadar katı olduğunu sen de biliyorsun." Valentina dudaklarını büzmemek için zor tutuyordu kendini.

 

Kapı açıldığında Javier içeriye girdi.

 

"My darling?" diye mırıldandı, neden mutfakta olduğunu sorguluyordu.

 

"Javier, lütfen artık bir şeyler yapmak istiyorum. Her şeyi yasaklamışsın. Sadece bahçeye çıkabiliyorum. Ne bulaşık yıkayabiliyorum, ne de temizlik yapabiliyorum. Böyle canım daha çok sıkılıyor."

 

Javier karısına gülümsedi.

 

"My darling, yorulmanı istemiyorum." dedi dürüstlükle. Valentina gözlerini devirdi.

 

"Hadi ama... Dokuz ay boyunca yatakta yatacak değilim ya!"

 

Javier gülerek,

 

"Tüh," dedi, "Benim planlarım bu yöndeydi!" dedi.

 

Valentina kaşlarını çattığında, Javier Alice Hanım'a döndü.

 

"Alice Hanım, Arthur'a söyler misiniz, çikolata almaya gitsin." Alice Hanım başını salladı.

 

Javier, Valentina'nın elinden tuttu ve salona götürdü.

 

Valentina ise Javier ile göz göze gelmemeye çalışıyordu.

 

"My darling..." dedi, karısına bakarken gözlerinin içi parlıyordu. Valentina ise ona bakmamaya devam ediyordu.

 

"Tamam," dedi, pes ederek. Karısına karşı koyamayacağını anlamıştı. "Ne istiyorsan onu yap ama kendini yorma, olur mu?" Valentina aniden Javier'in yanağına öpücük kondurdu.

 

Javier güldü ve Valentina'nın karnına eğilip, karnının üzerinden öptü. Javier, her gün Valentina'nın karnının üzerinden öperdi.

 

Valentina'nın tuhafına giderdi, karnı gıdıklanırdı. Aşık olduğu adam, çocuğunu öpüyordu, bu onun için çok tuhaf ama çok güzel geliyordu.

 

Javier, Valentina'nın karnını öpüp, geri çekildiğinde karnında bir kıpırtı hissetti.

 

Kıpırtıyı hissettiğinde istemsizce kaşları çatıldı, Javier merakla karısına baktı.

 

"My darling?" dedi merakla, "bir sorun mu var?"

 

Valentina gülümsedi, "O sanırım tekme attı." dedi. Javier derin bir nefes verdi ve karısına sarıldı.

 

"Bir şey oldu sandım my darling," dedi büyük bir korkuyla. Valentina güldü, Valentina'nın gülüşü Javier'in içini ısıttı.

 

1 AY SONRA

 

Valentina'nın karnı iyice belirginleşmeye başlamıştı, bebeğin cinsiyetini öğrenmek istememişti, sebebi ise ona ne olursa olsun Karen ismini, bu bebeğe vermekti.

 

Alice Hanım bu işine ne kadar karşı çıksa da, Valentina sakince omuz silkmiş hiçbir şey diyememişti.

 

Karen, saf demekti. Valentina'nın çok hoşuna gitmişti. İlk başta bebeğine ne kadar "günah meyvesi" dese de, şimdi ise bu söyleminden çok rahatsız olmuştu.

 

Javier ismi duyduğunda şaşırmış, "Demek Karen..." demişti gülümseyerek. Valentina'da ona bakıp, "Bu ismi seviyorum Javier, " diye mırıldandığında Javier gülümsemiş ve "Peki, my darling." demişti.

 

Valentina buna seviniyordu, nedense evde duramıyordu bir türlü. İspanya'nın caddelerinde dolaşmak istiyordu, bağırmak belki de. Yıl 1999'du. İnsanların ona garipseyerek bakacağını bilse bile Valentina, mutluluğundan bağırıp, çağırmak istiyordu. Şarkılar söylemek istiyordu.

 

Karnındaki bebekten artık nefret etmiyordu, Valentina bebeğini kabullenmişti. Javier, karısının bu deli, komik ve tatlı hallerini görünce onu kendisine çekip öpücüklere boğası geliyordu ama bunu yapmıyordu, daha doğrusu yapamıyordu.

 

Ne zaman Valentina'yı öpmek için önüne eğilse, Valentina küçük bir çocuk gibi davranıp ondan kaçardı ve kocasının yüzündeki o şaşkın ifadeyi görünce istemeden de olsa kahkahayı basardı. Javier bazen buna bozulsa da, karısına gülümseyerek bakardı.

 

Valentina hiçbir şey aşermiyordu aslında ama canı paella çekmişti. Alice Hanım, yemeği yapacakken onu durdurdu, "Alice Hanım, benim için yeterince yoruldunuz. Bugün beni Javier restoranda götürsün," tatlı bakışları kocasına döndü. "Olur mu?"

 

Javier başını olumlu anlamda salladığında, Valentina sevinçle ellerini çırptı.

 

"Bekle!" diye bağırdı aniden, "üzerimi değiştirmem lazım." koşa koşa odalarına giderken Javier bağırdı.

 

"My darling, yavaş ol biraz!" Valentina üzerine güzel bir elbise giymek istiyordu, kırmızı bir elbise. Kırmızı en sevdiği renkti, aşkı temsil eden renkti kırmızı. Javier'i gördüğü o gün, o partide üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Saray büyüleyiciydi, müthiş bir parti gecesi düzenlenmişti. Valentina gerçekten ümitsizdi, aşka inanmıyordu. Aşk onun için hiçbir zaman olmayacakmış gibi geliyordu.

 

Javier'in o gün ki partide ne kadar yakışıklı göründüğünü hatırlamak onu gülümsetmişti, ilk danslarını o partide etmişlerdi. Dansları öyle büyüleyiciydi ki, herkes şok içinde onları izlemişti. Javier ile tanışması mucize gibiydi.

 

Valentina, dolabını karıştırırken o güzel kırmızı elbiseyi buldu. Bu onu gülümsetmişti, fazlasıyla heyecanlanmıştı.

 

Askıdan elbiseyi aldı, üstündekilerden kurtulup üzerine hemen o kırmızı elbiseyi girdi. Makyajına baktı, sade ve güzel görünüyordu.

 

Merdivenlerden aşağıya indi ve Javier'in karşısına geçti. Javier'in nefesi kesilmiş gibiydi, elini göğüs kafesinin olduğu yere koydu. Elinin altındaki kalbi büyük bir sevgiyle ve heyecanla çarpıyordu. Javier karısına gülümsedi.

 

Valentina'da gülümsedi, Javier elini göğüsünden yavaşça çekti, karısının elini tuttu ve karısının elinin üzerini şevkatle öptü.

 

"Çok güzel görünüyorsun my darling, böyle bir hanımefendinin karım olması mucize sanırım." Valentina Javier'e sevgiyle baktı.

 

"Çıkalım mı?" diye fısıldadı Valentina. Javier, bu sorunun üzerine karısının elini aşağıya indirdi ve elini tuttu.

 

Arabanın yanına geldiklerinde Javier, karısının kapısını açtı. Valentina arabaya bindiğinde kapıyı kapattı.

 

Arabasına bindi ve o restoranta götürdü karısını.

 

Valia's restorantın çok güzel bir havası vardı. Restoranın her yeri çiçek detaylarıyla doluydu. Papatya, zambak, kasımpatı gibi birçok çeşit çiçek vardı.

 

Restorana geçtiler ve hemen bir masaya geçtiler.

 

Manzara hoştu, her yer mis gibi çiçek kokuyordu.

 

Valentina, bu güzel çiçek kokularını içine çekti.

 

Tüm çiçeklerin kokusu havayla birlikte insanın içini dolduruyordu.

 

Valentina gözlerini yavaşça açtı.

 

"Sanırım burayı çok sevdin, my darling." dedi ilgiyle Javier, Valentina başını hafifçe salladı, "Çiçekler çok güzel kokuyor, buranın manzarası çok başka." diye mırıldandı, büyülenmiş gibi.

 

Valentina, etrafı incelemeye devam ederken, Javier ise siparişi vermişti.

 

Güzel kokulu çiçekler, Valentina'ya çocukluğunu anımsatmıştı.

 

Çocukken, etrafta çılgınlar gibi koşardı. Bu yüzden Bayan Marry, ona çok kızardı. Valentina hep terli terli eve dönerdi. Annesinin umurunda olmazdı çoğu zaman. Kendisini sevmemişti bu yüzden, sevememişti hep eksik hissetmişti kendini. Fakat Javier hayatına girdiğinde tüm boşluklar kapanmış, yaralar sarılmış gibiydi.

 

Onun için ailesini geride bırakmıştı, şimdi ise karnında onun bebeği vardı. O bebeğe eksik hissettirmemek için elinden geleni yapmalıydı. Onu aldırmak istemesi bile bencillikti. Karnına bir kez daha baktı. Gözleri dolduğunda, Javier karısının çenesini eliyle yukarı kaldırarak, göz göze gelmelerini sağladı.

 

"My darling" dedi, gülümsemeye çalışarak "ona dünyanın en iyi annesi olacaksın." yanağını okşamaya devam etti.

 

"Javier..." dedi, içinde bir pişmanlık vardı. Javier konuşmasına izin vermedi.

 

"Şş," diye fısıldadı, sanki bebek bunu hissedecekmiş gibi. "O bunu hissedecek." Javier'in eli karısının yanağından karnına gitti. Karnını okşadıktan sonra geriye çekildi. Yemekleri gelmişti.

 

Valentina, gelen yemeğin kokusu ile gülümsemişti. Gerçekten çok güzel görünüyordu!

 

Valentina yemeğini keyifle yerken, Javier onu gülümseyerek izlemeye devam etti.

 

4 AY SONRA

 

Valentina, hamileliğinin sekizinci ayındaydı, oldukça heyecanlıydı. Karnının belirginleşmişliği iyice belli olmuş, bebeğe iyice alışmıştı. Javier karısıyla birlikte evde kalmayı tercih ediyordu, karısını bir an bile yalnız bırakmayı istemiyordu. Valentina ise işinden geri kaldığı için üzülüyordu ama Javier bunun böyle olması gerektiğini söyleyip, karısının içini rahatlattığını düşünüyordu. Valentina, zamanla Javier'in bebeği istemeyecek olacağını düşündüğü için pişman olmuştu.

 

Javier şimdiden bebeğiyle öyle çok ilgileniyordu ki, ileride çok iyi bir baba olacağından şüphesi yoktu. Javier, karısını dizlerine yatırmıştı. Bebeğine masallar anlatıyordu, Valentina'nın gözleri parıldıyordu, aşkı kalbinde hissediyordu. Javier karısının kulağına eğildi, "My darling," diye fısıldadı. "iyiki doğdun." 12 Ekim'di, Valentina gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim," diye mırıldandı, Javier karısının dudaklarına baktı. Karısının gamzelerini inceledi, öyle güzel görünüyordu ki. O çift gamze, Javier'i Valentina'ya aşık eden, yüzünün en güzel detayı olabilirdi.

 

Valentina, Javier'in ela gözlerine baktı, "İyiki varsın Javier, yarın ölecek olsam bile, seni her zaman farklı evrenlerde de olsa seveceğimi biliyorsun, değil mi? Ama ben ölürsem..." dedi, sesi titredi Valentina'nın. Elini karnına koydu. Bebeğinin varlığını bir kez daha hissetmek istedi. "Ona bakarsın değil mi?" Ölümden korkmuyordu, ölümü hissediyordu. Ölümden korkmuyordu, bebeğin kimsesiz büyümesinden korkuyordu.

 

Valentina ailesi varken kimsesiz bir çocuk olmuştu, kendi bebeğinin de kendi gibi kimsesiz olmasını kesinlikle istemiyordu.

 

Javier kaşlarını çattı.

 

"Her an ölecekmiş gibi konuşmandan nefret ediyorum!" diye söylendi sinirle. Ölüm düşüncesini kabullenemiyordu, asla da kabullenmeyecekti.

 

Valentina yorgun bir gülümsemeyle "Ölmeyeceğimi bilemezsin. Şimdi lütfen söyle Javier, ben ölürsem ona bakar mısın?" dediğinde Javier daha da sinirlendi.

İnsan, sevdiğini kaybetmeye dayanamazdı. İnsan önce sevgiyi kaybederdi, her zaman.

 

Javier hep sevgiyi kaybetmişti, sevgilisini kaybetmeyecekti.

 

Javier sinirden konuşamamıştı o cümleyle birlikte. Valentina'nın ondan önce öldüğü bir evreni düşünemiyordu.

 

"Böyle konuşman hoşuma gitmiyor, my darling ama evet bebeğe bakabilirim." diyebilmişti sonunda. Valentina derin bir nefes verdi.

 

"Teşekkür ederim." dedi fısıltıyla. "Ve Herkes ölecek, ölümü inkar edemezsin."

 

Javier, karısına bir kere daha şüpheyle baktı.

 

"Ölüm kelimesi bile yakışmazken o güzel dudaklarına, nasıl kendi ölümünü yakıştırabilirsin?"

 

Valentina başını iki yana salladı.

 

"Ölüm, sadece ölüm. Bir insan ölünce, bu insan ne kadar sevdiğin biri olursa olsun, onun ölümünü kabullenmek zorunda kalırsın. Herkes ölür, zamanla anılar da intihar eder."

 

Herkes ölür, zamanla anılar da intihar eder. Sen intihar edersin, anılar da yok olur. Yok olan ya sen olursun, ya da anılar.

 

Javier, Valentina'nın saçlarını okşamaya başladı.

 

"Bazen de, ölmemiş insanların öldüğünü kabullenmek zorunda kalırsın." diye devam ettirdi karısının cümlesini Javier. Bu cümleyi söylerken içi öyle yanmıştı ki, kalbi bin parçalara ayrılmıştı.

 

Bu yaralayıcı cümlelerin ardından bugün karısının doğum günü olduğunu, bu konuları konuşmalarının pek de iç açıcı olmadığını güzel bir dille anlatması gerekmişti.

 

"Peki," dedi Javier, "Bu kadar yeter. Senin doğum günün için aldığım hediyeyi açmayacak mısın?" Valentina hızla Javier'in dizlerinin üzerinden kalktı.

 

"Hediye mi?" dedi heyecanla Valentina, küçük bir kız çocuğu gibi.

 

Javier gülümsedi ve Valentina'ya doğru eğildi.

 

"Beni takip et." diye mırıldandı. Javier önden ilerledi ve Valentina'yı o odanın önünde durdurdu.

 

"Bu odayı neden kullandığımı yıllarca senden sakladım." Valentina'nın kalbi heyecanla çarptı, bu odayı uzun zamandır merak ediyordu. Javier, kapının kilidini açtığında Valentina gördüğü manzara karşısında şok oldu.

 

Oda neredeyse bomboştu, beyaz duvarların üzerinde sadece Valentina ile resimleri vardı. Valentina ne yaptığını anlayamadı.

 

"Javier, bu oda..." sözünü kesti Javier.

 

"Evet bu oda bomboş, aslında sadece fotoğraflarımızla dolu olacaktı ama bu odanın bebeğimiz için bir oda olmasını daha çok istiyorum, bu beyaz duvarları rengarenk boyarız, onun için oyuncaklar alırı, her şeyi baştan düzenleriz. Geçmişi de unutmaya çalışırız, sadece onun anne ve babası oluruz. Olmaz mı?" Javier, eskiden sert bir yapıya sahipti ama karısının sıcak kalbi zamanla Javier'i de yumuşatmıştı.

 

Valentina, Javier'i kendine çekip ona sımsıkı sarıldı. Onu bir an bile bırakmak istemedi, kollarını isteksizce Javier'in bedeninden uzaklaştırırken.

 

Javier, Valentina'nın gözlerinin içine baktı, bir kere daha bu muhteşem kadının varlığı için karısına dönüp teşekkür ederim diye fısıldadı.

 

Valentina, niye teşekkür ettiğini anlayamadı ama yine de gülümsemeye devam etti.

 

ARALIK 2000

 

Soğuk gecenin soğuk alazında bir kız çocuğu dünyaya geldi. Aralık ayıydı, günlerden 32. Aralık hiçbir zaman otuz iki gün çekmezdi, hiçbir ay otuz iki gün çekmezdi ama kızın doğduğu günü bir ocak olarak kabul etmedi Bayan Alice. Bayan Alice, küçük bebeğe baktı. O kız çocuğu çok güçlü olacaktı, buna inanıyordu kadın. Zarif bir tınıyla küçük bebeğin kulağına fısıldadı.

 

"Puro bebé, nunca serás inocente." (Saf bebeğim, asla masum olmayacaksın.)

 

Alice gülümsedi.

 

"Tu nombre es Karen, pura nena. Nunca tendrás el significado de tu nombre." (Adın Karen, saf bebeğim. Adının anlamına asla sahip olamayacaksın.)

 

Bebeği beşiğe koydu, bebeğin annesi yoktu. Ölmüştü. Bebeğin annesi, bebeğini dünyaya getirirken bu hayata veda etmişti. Bir çift göz hayata gözlerini açmış, bir çift göz ise bu hayata gözlerini yummuştu. Bir daha açmamak üzere.

 

İçeriye Javier girdiğinde Bayan Alice, onu hafifçe dizlerinin üzerine çökerek selamladı.

 

Javier derin bir nefes verdi.

 

"Le va a dar ese bebé al Sr. Erter, ¿verdad, señora?" (O bebeği Erter Bey'e vereceksiniz değil mi hanımefendi?)

 

Javier'in bebeğiydi ama benim bebeğim dememişti. Bebeği Valentina öldüğünden beri kabullenmemişti.

 

Alice başını hafifçe salladı, Javier kendi kendine onun için en iyisini bu olduğunu düşündü. Bu bebek, burada yaşayamazdı. Valentina burada yokken, bebeğin burada yaşamasını istemiyordu.

 

Alice Hanım sakince Javier'in kulağına fısıldadı.

 

"El sexo del bebé es niña, ¿quieres darlo de todos modos?" (Bebeğin cinsiyeti kız, yine de vermek istiyor musun?)

 

Javier, nefes alamadığını hissetti, gözlerini kapattı, zorlukla derin bir nefes verdi.

 

"No quiero verla, ¿cómo la llamaste Alice?" (Onu görmek istemiyorum, ona ne adını verdin Alice?)

 

Alice Hanım buruk bir gülümsemeyle "Karen" diye fısıldadı.

 

Javier, Valentina'ya söz vermişti, ölürse bebeğe bakacağını söylemişti.

 

Bakamayacağını anlamıştı, bebek ya Valentina'ya çok benziyorsa diye düşünmüştü.

 

"¿El bebé se parece a Valentina?" (Bebek Valentina'ya benziyor mu?)

 

Alice Hanım başını salladı, bu Javier'in hayatında en çok acı çektiği anlardan biriydi.

 

Valentina ölür ölmez, Türkiye'deki o adamla iletişime geçilmişti. Erter Alkan, zengin, ünlü iş adamı.

 

Bu bebek kıymetliydi, sıradan birine veremezdi.

 

Erter Bey, bebeği almayı büyük bir zevkle kabul ettiğini söyleyince, hazırlıklara başlanmıştı.

 

Javier, saatlerdir bebeğin yüzüne bakmıyordu. Bebeğin doğduğu andan beri yağmurlar kesilmiyordu. Hava çok soğuktu, en soğuk gece bu geceydi. İspanya, en soğuk ve en yağmurlu gecesini yaşıyordu. Gökyüzü yastaydı sanki.

 

Güneş açmamaya yemin etmiş gibiydi, Alice Hanım çok şaşırmıştı, bunu bebeğin doğumuna bağlamıştı.

 

Javier'in ise umurunda değildi, bu bebekten hemen kurtulmalıydı.

 

Alice Hanım, Javier'e döndü.

 

"¿Quieres ver la cara del bebé? he visto hasta ahora..." (Bebeğin yüzünü görmek ister misin? Bu zamana kadar gördüğüm...)

 

Javier'in kaşları çatıldı.

 

"he visto hasta ahora?" (Bu zamana kadar gördüğün?)

 

Alice Hanım ilk defe Javier'e karşı dürüst olmaya karar verdi.

 

"El bebé más hermoso." (En güzel bebek.)

 

Javier, başını pencereye doğru çevirdi ve dışarıda yağmaya devam eden yağmuru izlemeye başladı.

 

1 GÜN SONRA

 

İçeriye Bayan Alice girdi. Javier oturduğu yerden kalktı, stresli hissediyordu.

 

"Señor, el Sr. Erter ha llegado." (Efendim, Erter Bey geldi.)

 

Javier başını hafifçe salladı ve salona girdi. Erter Bey ayağa kalktı ve elini uzattı.

 

"Sir, I don't speak Spanish very well. Miss Alice said I could speak English with you." (Efendim, İspanyolcayı pek iyi konuşamıyorum. Bayan Alice sizinle İngilizce konuşabileceğimi söyledi.)

 

Javier, Erter Bey'in elini sıktı. Erter Bey, uzun boylu, siyah saçlı, koyu kahverengi gözlere sahip, Javier yaşlarında bir adamdı. Ünü tüm Dünya'ya yayılmıştı.

 

"No problem, Mr. Erter. Sit down." (Problem değil Erter Bey, oturun.)

 

Erter Bey ile Javier karşılıklı koltuklara oturdular. Erter Bey gülümsedi ve konuşmaya başladı.

 

"Frankly, I was surprised when Miss Alice told me that you had a daughter and that you wanted to give her up for adoption. You're not from a poor family, Mr. Javier. I'm wondering why you want to give it to me."

 

(Açıkçası, Bayan Alice bir kızınız olduğunu ve onu evlatlık vermek istediğinizi söylediğinde şaşırdım. Fakir bir aileden değilsiniz Bay Javier. Neden bana vermek istediğini merak ediyorum.)

 

Javier, bu sözler üzerine bozguna uğradı. Ne diyeceğini bilemedi ama sonunda doğru kelimeleri bulabildi.

 

"Raising my daughter here is too risky for her, Mr. Erter. I don't give it because I want it, to look at it here would be to risk his life. I give it to you so that he may live." (Kızımı burada büyütmek onun için çok riskli Erter Bey. Ben istediğim için vermiyorum, burada bakmak onun hayatını riske atmak olur. O yaşasın diye sana veriyorum.)

 

Erter Bey başını salladı.

 

"Alright. I understand, Javier. I'll try to look after him as best I can, but you'll pay for it when the time comes." (Peki. Anlıyorum Javier. Elimden geldiğince ona bakmaya çalışacağım ama zamanı geldiğinde bunun bedelini ödeyeceksin.)

 

Javier derin bir nefes aldı, Erter Bey'e baktı.

 

"All right, Mr. Erter. I will pay the price when the time comes, provided you get him out of here as soon as possible." (Pekala, Bay Erter. Onu bir an önce buradan çıkarman şartıyla, zamanı geldiğinde bedelini ödeyeceğim.)

 

Bu durum Erter Bey'i oldukça memnun etmişti. Javier, Alice Hanım'a seslendi. Bebeği ona vermesi gerektiğini söyledi.

 

"I have one more reasonable request from you, Mr. Erter." (Sizden makul bir isteğim daha var Erter Bey.)

 

Erter Bey, merakla Javier'e baktı.

 

"Her name is Karen. Do not change his name, it will be very important and precious to him." (Adı Karen. Adını değiştirmeyin, onun için çok önemli ve değerli olacaktır.)

 

Alice Hanım, bebeği pusetle Erter Bey'e verdiğinde, Erter Bey, Alice Hanım'ın avucuna bir miktar para bıraktı.

 

Bunu gören Javier ise adeta sinirden köpürmüştü.

 

"I didn't sell you my baby!" (Ben sana bebeğimi satmadım!) diye haykırdı. "Take your money and get out of here now!" (Paranı al ve buradan hemen git!)

 

Erter Bey, parasını aldı ve hemen Javier'in evini terk etti.

 

Şimdi ise kucağında, uyuyan, çok güzel bir kız bebek vardı. Bu bebek, Erter Bey'in hayatında gördüğü en güzel bebekti.

 

"Karen Alkan..." diye fısıldadı iğrenç bir gülümsemeyle, "Lanetini taşımaya hoş geldin."

 

Otuz iki aralık, Karen'in doğum günüydü. Otuz iki aralık günü soğuktu.

 

32 Aralık 2000, varoluşun tarihiydi. O 32 Aralık günü yağmurlu, soğuk ve kötü geçiyordu.

 

Bebeğin laneti, sadece kendisinin üzerindeydi.

 

Karen; saf, katkısız demekti. Valentina kızının her zaman saf olacağını düşünmüştü, kızının içindeki laneti bilmiyordu.

 

32 Aralık 2000, Valentina'nın ölüm tarihi, Karen Alkan'ın doğum tarihi olmuştu.

 

Bir mezar, bir hayat.

Kaybolmuş bir hayat,

Karen bebek, hayata eksik başlamıştı.

Onun annesi ölmüştü,

Karen, hayatına annesinin kollarında değil,

evlatlık alındığı adamın kollarında başlamıştı.

 

Annesinin kokusunu hiç duymamıştı, duyamayacaktı da.

 

Babası, onun yüzüne bile bakmadan onu bu adama evlatlık vermişti.

 

Babası, Karen'in yaşamasını isterken, onu kendi elleriyle cehenneme attığını bilmiyordu.

 

Acı olan bu muydu?

 

 

Babası, Karen'i istememişti bile. Babasını tanıyabilecek miydi?

 

İnsan doğar, büyür ve ölür derler. Karen bebek, büyümeden ölmüştü.

 

32 Aralık 2000, mahvoluştu,

kahroluştu ve yok edilişti.

 

 

Loading...
0%