Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Başlarken;

@belarophontes

 

99

 

 

 

 

"Yaşayan pek çok kişi ölümü hak eder. Ölülerden bazıları da yaşamı."

 

 

 

 

 

Gılbey'de 99 yılın ardından bir telaş hakimdi. Herkes bir güne hazırlanıyordu. Gelecek olan gün herkes için oldukça önemliydi. İki önemli okul olan Elk Valley ve Lane Oak 99 yıldır yetiştirdikleri öğrencilerini mezun ediyorlardı. Bu insan yılına göre neredeyse bir asıra denk gelirken Şeytan denizinin etrafına konumlanan bu ırk komünü için bu sayı oldukça erken bir yaşa denk geliyordu. Her yere adeta bir bayram havası hakimdi. Okullar 2 yıldır bu düzene hazırlanıyordu. 99 yıldır beklenen ve gelecek olan için.

Kötülük gittiğinden beri tertemiz emeller ile mezun olacak ilk öğrencilerdi onlar. Elk Valley ve Lane Oak için bu elverişli bir gurur ve sonsuz saygı demekti. Lane Oak, büyülü tılsımlarını havada ivedilik içinde bir devinimle hareket ettirerek büyü yapıyorlardı. Onlar 3. seviye olmaya hak kazanmışlardı artık.

Elk Valley'de de durumlar bundan farksızdı. Onlar da gelmekte olan gün için oldukça heyecanlıydılar. Sonunda uğruna destanlar yazılan ve vadilerce dolanan bir ateş başında yaşlı adamların torunlarına anlattıkları güçlere sahip olan bir ırk olarak güçlerini göstermek adına eğitimlerini tamamlamışlardı. Elk Valley uzun uğraşlar ile girilen ve her biri erdemli olarak yetiştirilen savaşçılar yaratan bir okuldu.

Biri Büyük haritanın en kuzeyinde biri de güneyin de bulunurdu. Bu yüzden bu iki okulun mensubu öğrenciler birbirlerini yaşamları boyunca neredeyse hiç görmeyerek yaşamışlardı. Birkaçı şanslıysa barda birbirine rast gelmiş olabilirdi.

Bu davet için uzun yıllardır hazırlanan halk ve ırk topluluklarının başındakiler bir şeyin farkındaydı. Kötülük gittiğinden beri ellerini neredeyse hiç günaha sürmemişlerdi. Bu öğrenciler kötülük eğer yine gelirse onun hakkından gelecekti. Bu bir savaş değildi ama bu ırklar bir savaş içine doğmuşlardı.

Elk Valley, kuzey de büyük haritada Samael dağlarının sıralı düzenini bir anne gibi şefkatle kucaklamışçasına konumlanmıştı. Büyük ve kasvetli mimarisi, Samaelleri delip geçen güneş ile bir demir parçasının üzerine vuruyordu. Mekan da çıkan ses sabitti.

Çın, çın, çın.

Büyük demir ustası Hael bugün de öğrencilerini yalnız bırakmamıştı. Tören de taraflarına teslim edilecek kılıçlarını insanlar onlara demirin kaynama derecesini öğretseler de bildiklerinden şaşmayarak ve döverek yapıyorlardı. Atdos olmanın temeli buydu ve tabii Atdos kralı Akigu böyle emrediyordu.

Öğrenciler kılıçlarını sonunda kuşanacakları için heyecanlıydı. Üzerlerindeki bir şövalye kostümünü andıran demir hasır örgülü yelek form zırhların üzerindeki yılan motifine bakıyor ve bu 99 yıldır kutsal emanetlerini minnettar ve saygılı gözler ile izliyorlardı.

Taşların üzerindeki giriş noktasında volta atan iki isim ise gelecek hakkında derin bir sohbetteydiler.

"Arusların yapacakları sadece büyüden kartallar. Sizin ordunuz orada hem gövde gösterisi yapacak hem de büyük bir hayranlık uyandıracaklar." Akigu'nun beyaz benzi telaşlıydı. Bunu her zerresinde hissediyordu. Büyüden yılanlar dün gece rüyasına girmiş ve onu epeyce kovalamışlardı. Rüyasını hatırladıkça midesi kasılıyordu. "Haklısın." dedi Akigu cümleleri yaveri Pgytan'nı desteklese de ses tonu aynı şeyi söylemiyordu.

Hava da uçuşan demir tozları Akigu'nun pak beyazı saçlarına yer yer yapışmıştı. Uzun saçlarını omuzlarından sırtına bırakırken yüzükler ile bezeli gösterişli eli ile Hael'i işaret etti. "O şanslıyız ki hala kılıç dökebiliyor."

"Günah gününden sonra onun açtığı yarayı bir parça bez ile kapamış ama yanındakiler oldukça derin olduğunu ve kolunun altından yerin gözüktüğünü bile söylüyorlar."

"Onu yapan onun yaptığı kılıçtan başkası değil." dedi Akigu. Beyaz harelerini Hael'e dikti. Hala oldukça güçlü duran Hael yaralı olmayan kolu ile bir mengene arasına sıkıştırdığı sıcak demiri dövüyordu. Pgyth şaşkınlıkla sordu.

"Onu bu şekilde yaralayan kayıp 9'dan mı?" Akigu telaşla işaret parmağını dudaklarına bastırdı. "Şşt. İnsanlar ne der bilirsin, yerin kulağı olabilir."

"Yerin kulağı mı ne saçma?" dedi Pgyth.

"İnsanları anlamak zor." dedi aynı kısık ses ile Akigu. Kibirle etrafına bakındı ve demir tozlarından arınarak içeri girdi. Büyük salonda bir uğultu hakimdi. Büyük aşçı Bay Travf, harika bir sığır pişirmişti. Büyük ve geniş olmaları ile bilinen Atdoslar için et vazgeçilmez bir besin kaynağıydı. Bir deriye -ki bu genelde gömlek yağı olurdu- sarılmış hamur ile servis edilen etler Elk Valley'liler tarafından beğeni ile yeniyordu. Öğrenciler arasında da dönen muhabbet dışardakine benzerdi.

"Şu geçen barda gördüğümüz çocuk. O bir Lalzuh eğitmiş büyü ile." dedi hayret içinde. Masa da bulunan öğrenciler hep bir ağızdan şaşırdı. "Hiç gerçek bir Lalzuh görmemiştim ama bir kez tüyü düşmüştü."

"Gerçek bir Lalzuh eğitmesi imkansız Aspar."

"Onlar oldukça hızlıdırlar." dedi bir başkası. Bir yaratık için bile tartışan Atdoslular Aruslar hakkında yapılacak olan gösteri ile ilgili soru işaretlerini gideremiyorlardı. "Kızları da oldukça güzelmiş. Büyüleyici bir güzellik." Atdos erkekleri hep bir ağızdan gülerken kızlar ise göz devirmeden edemedi.

Atdos ırkı Samaellerin alt kısmında yerleşke kuran ve savaşçı bir ırktı. Boyları bir insan boyundan oldukça aşkındı. 21 yaşından büyük yani erişkin erkeklerde 2 metrenin üzerinde boylara ve geniş enlere sahiptiler. Bazı kitaplar atalarının devler olduğunu yazsa da onlar başkalaşmadan savaşmak için doğmuş bir ırktı. Elk Valley'in büyük toplantı salonuna harika bir gürültü hakimken safir taşlar ile bezenmiş koltuğuna oturdu Akigu. Öğrencileri ile yemez ama onları izlemeyi severdi.

Bir kişi.

Bir öğrenci bu kalabalık sohbetlerden uzaklarda renkli camların önündeki o eski masada yemek yiyordu. Genelde öğrenciler bu masayı pek tercih etmezdi. Sebebi de masanın eski püskü ve tek kişilik olmasıydı ama o ısrarla bu seslerden kaçıyordu. Adını dağlardan alan ve henüz bir bebek iken bu okulun bahçesine bırakılan bir bebekti Samael.

Elk Valley'in demir yemek kapları ve meşe bardakları önünde değildi. O yalnızca birkaç dilim kaburga fümeden oluşan bir sandviç yapardı. Akigu tarafından büyütülmüştü. Öğrenciler onun genel tabirle biraz yabani ve biraz da korkutucu olduğunu düşünürdü. Bir yaratık ile kavgası ve onu alt etmesi okulun ilk yıllarında herkesin dilindeydi. Ona genelde Hayalet diye seslenirlerdi.

Gün ışığı Elk Valley'in gösterişli duvarlarının ve camlarının içinden telaşla içeri dalıyordu. Pgyth Akigu'nun hemen yanında safir tahtın köşesinde oturuyordu. "Bugün oldukça posta aldık efendimiz." Akigu yüzünde yer eden bir kibirle dudaklarını büzdü. "Yarın hepsini okumak için bol bol vaktim olacak."

Samael yemeğini bitirmişti ki bu sohbete dahil oldu. "Baba, postaların içerisinde bir posta var. Onu almam gerekiyor. Alvavia bir kitap gönderecekti." Samael'in söyleminden sonra Pgyth koşar adımlarla kalabalık salondan çıktı ve Elk Valley'in dışında kalan ve korunan bir kutu formu olan kutunun getirilmesi adına emretti.

Irklar arası iletişim genelde bu şekilde olurdu. Gragnor denilen ve oldukça hızlı olabilen evcil bir yaratık ırklar arası posta düzenini sağlardı. Pgyth kutuyu alarak koşar adımlarla salona geri döndüğünde öğrencilerden bir kısmı ona bakıyordu. Kutu tahtın yanına konduğunda Akigu, boğazında asılı olan birçok anahtardan daha parlak ama paha küçük olanı ayırdı ve deliğe soktu. Kapak kendi kendine açılırken içinden büyük ve gösterişli olanı direkt Samael'e uzattı. "Bir teşekkür metni ilet. Sana bu yıl gönderdiği kaçıncı kitap sayamıyorum artık." dedi şakayla karışık bir dille.

Samael duygusuz bir yüz ifadesi ile kafasını onaylarcasına salladı ve tahtın bulunduğu çıkıntıdan inerek masasına geri oturdu. Akigu bembeyaz zarfların arasında simsiyah bir aba kumaş fark etti. İnsanlardan mektup katlamayı öğreneli çok oluyordu. Çok uzun yıllar önce bu şekilde aba bir kumaşa sarıyor ve bir ip ile rulo haline getirdikleri kağıdı kumaşa bağlıyorlardı. Akigu'nun içine karanlık bir hal çöktü. Güneş çekilmiş ve zemin soğumuş gibi hissetti. Kumaşı eline aldı ve mühürsüz tek düğüm atılan ipi çözdü. Bembeyaz bir kağıt çıktı kalın kumaşın içinden. İçinde şu yazıyordu.

Yaşıyorum.

**

 

Loading...
0%