Yeni Üyelik
2.
Bölüm

I / Kardeş Katli

@belarophontes

99

GÜNAH YILI

 

 

 

 

 

BÖLÜM 1

KARDEŞ KATLİ

 

 

 

 

 

Lane Oak’ın girişindeki telaş uzun süre süreceğe benziyordu. Ellerindeki uzun ve dar sopaları büyük bir heyecanla sağa sola sallayarak bir büyü kalkanı oluşturmaya çalışıyorlardı öğrencilerin tamamı. İnvidia, uzun ve taştan okulun müdür odasının bulunduğu balkondan alanı izliyordu. Mekânın tümüne nazaran telaşsızdı. “Yüce yaratıcı. Yüzümüzü kara çıkarma.” diye mırıldandı.

 

Gözlerini sıkıca kapayarak, güzel ve gösterişli yüzünü göğe dikti. İçine aynı zaman da tarif edemediği bir korku da hakimdi. Sanki göğüs kafesinin altında uçmaya henüz başlamış bir kuş misali çırpıyordu kanatlarını yüreği. Taş duvarları deli sarmaşıkların sardığı gibi Lane Oak’ı sarıyordu yüreğini o korku. Öğrencilerinin bu efsanevi okulun seneler evvelki geleneklerine geri döndürmesi elbette ki kolay olmamıştı. “Ira?” Arkasından gelen hareketliliğe bir ses buldu İnvidia.

“Okulu mu izliyorsun?” Ira ağır pelerinin ucuna taktığı madeni ve değerli paraların zemine sürtme sesinden tanınırdı genelde. O da kötülükten nasibini almış bir adamdı. Bir bacağı aksardı. Bacağına evrenin en büyük büyücüsü ile bir savaş halindeyken ashrune büyünün gücüne dayanamamış ve eğilmişti. Bu yüzden de bacağının hareket fonksiyonlarını büyük bir yüzde ile kaybetmişti. “Bu bahar daha umutluyum Ira. Bu çocuklar bu evreni değiştirecek. Büyük haritaya huzur tohumları ekecekler eminim.”

 

“O öldü bir tanem. Çocuklarımızı korku ile büyüttük ama bunun alemi yok inan bana. Kötülük öldü.” Hava yağmur topluyordu uzun ve geniş eteklerine. Etekleri zil çalıyordu. Hava da telaşlı ışık üzmeleri gürültü ile gösterilerine hazırlanıyordu. “Biliyorum Ira. Biliyorum ama bilmem korkmadığımı göstermez. Burada akan kanı,” Derin bir nefes aldı. “Hala duyabiliyorum ben.”

İnvidia o gün ile ilgili çok fazla şey hatırlıyordu.

Oradan obaların hemen ardından, güzel ve sulak vadileri arkasındaki kanı örtbas etmiş yeşilliklerin hemen ardındaki vahşet dün gibi hatırasındaydı. “Söylenmesi gerek. Bu zamana kadar sustuklarımız en azından öyle değil mi Ira?” Ardını döndüğünde Ira da aynı yere bakıyordu. Onu görmüştü. O vahşetin silinmez izleri onun da zihninin büyük bir kısmını işkal ediyordu elbette. Baharın gelişine sevinemeden vahşetin hatıralarını taşıyordur yıllardır tüm ırklar. “Bazı gerçekler sevgili karım. Emin ol gizliyken daha iyidir.”

Öyleydi.

Ira bu konu da haklıydı ama yaşayan en büyük rakibi Akigu’nun vereceği davet konusunda endişeleri vardı. Büyük aşçı yıllardır Atdos tarafındaydı. Bu sebeple de onun yetiştirdiği aşçılar onun kadar iyi yapamıyordu bu işi elbette. Bu yüzden gösterişi ile tanınan Akigu’ya karşı mağlup olmak asla yapabileceği bir şey değildi.

Tanrı, şeytan denizinin civarındaki yağmuru buraya çağırırken Arus ırkı öğrencileri bir resim hakkında derin bir sohbetteydiler. “Bu daha önce Ira’nın büyük büyü savaş yıllarından kalmış bir fotoğrafı işte.” Görkemli taş salonun üzerinde bir büyü ile korunan bir resim vardı. Her öğrenci ana yemek salonuna giden bu koridordan geçerken o resme denk gelirdi. Resmin önünde neredeyse 99 yıldır tek yaprağı bile dökülmemiş bir saksı içinde bir gelincik vardı. Lane Oak okulu için bu paha biçilmez bir efsaneydi. Burada olan tüm öğrenciler ya bu çiçek ya da bu resim hakkında mutlaka abartılı bir efsane duymuştu. Bu duyumlar kimi zaman hurafe olsa da bazı gerçeklikleri de taşıdığı su götürmez bir durumdu. Öğrencilerin sohbeti bir süre daha devam ederken büyük haritanın kuzey kısmında yani Akigu cephesinde işler pek de istenen gibi gitmiyordu. Telaşlıydı sanırım bir anlam ifade etmese de onu anlatan kelime buydu.

“O - o olabilir mi?” Sesinde bir korku aşağı yukarı volta atıyordu. Bu korku zemine yayılmış gibiydi. Yaveri aşağı gecenin ıssız karanlığına bakıyor ve bunun gerçek olmadığını en azından olamayacağını kanıksamaya çalışıyordu. O yıllar önce ölmüştü. Nasıl olurda bugün bir mektup ile sadece tek kelimelik bir egemenlik bu kocaman adamı korkutuyordu?

“Hemen,” dedi Akigu. “Hemen adamlara haber verin. Krala gitmem gerekiyor.”

“Mektup?” Dedi Pgyth. Sesi en az onun kadar korkuyor gibiydi. Tahta yeni verniklenmiş gibi duran masanın tam ortasında sanki büyük bir lanet barındırıyormuşçasına uzaktaydı mektup. “Onu da götüreceğim. Asmedous onu da görmeli. Onu en iyi tanıyan o.”

Akigu’nun kibri bir bedendeydi ama korkusu Gılbey’in havasına karışmış ve uzak diyarlardaki kardeşini rahatsız etmişti sanki.

Kısacık saçlarını ellleri ile sahtece düzeltirken karısına baktı Ira. Akigu’nun uzun saçları ve uzun da bir kibri vardı bu yüzden en azından Ira’ya göre, bu yüzden hiç ama hiç görüşmezlerdi. Larin, Uzun saçlarını sandalyeden sarkıtmış büyü tarihi ile ilgili defalarca kez iştah kabartıcı olduğunu belirttiği bir kitaba başlamıştı ama Ira’nın içinde kötü bir his vardı. Kardeşini içinde katletmiş ama kalbindeki ürkek telaşın onun korkusunu olduğunu hala biliyordu. Uzun büyük kordonlu ve eski bir dükkandan aldığı saatine baktı. Öğrenciler 4 saat önce uyumuşlardı bu yüzden okul olabildiğince sessizdi. Sadece okulda gezen bekçi Slale’nin çirkin botlarının taş zeminle buluşmasının sesi geliyordu. Birden büyük bir ses duyuldu. Öyle ki herkesi yataklarından zıplatacak kadar büyüktü bu ses.

 

Loading...
0%