@belarophontes
|
10
kral kim?
Elinden damlayan sular zemine bir leke gibi düşüyordu. Ölüyor gibi hissediyordu. Arada kafasını suyun içine sokuyor. Nefes alamayacağını anladığında yeniden çıkarıyordu. Ben demişti. Yirmi yıldır güneşi görmüyorum.
İçeri girmesini ve uyumasını beklemişti evden gitmesi için. Birkaç gündür üzerine yüklenen yüklerden dolayı uyuması zorlaşmıştı zaten. Hep zayıf çelimsiz bir kız çocuğuydu. Şimdi yaşı 30'a yakındı ama hala öyleydi sanki. Öyle hissediyordu. Onu kanatları altına almak istiyordu. Küvetin karşısındaki televizyonda Sonya'nın bulunan cesedi ile ilgili birkaç haber vardı. Onların bile sesini kısmıştı. O cümle zihninden çıkmıyordu. "Öhö." dedi içeri giren Şahin.
"Bir kıyafetlerle küvete girmediğin kalmıştı. Son zamanlarda bu zengin depresyonlarına iyice alıştın." Elindeki çay tabağını altından tutmuş o şekilde ağzına götürüyordu çayı. "Sen burada mı uyudun?"
"Ben bugün hiç uyumadım." dedi 68.
"Ya ben de aşıktım ama uyuyordum be oğlum. Yani dağ falan del, ne biliyim delir falan ama uyu." dedi ve ekledi. "Gerçi artık onlar klişe. Maralım burayı niye deldin karbon ayak izinin anasını siktin falan der. Hiç olmaz bak."
"Şahin taşağını başka yerde geç. Başım zonkluyor."
"Ağrı kesici üretildi baya da oluyor. Siz katillere henüz gelmedi mi?" Hayalet ellerini iki yana koyarak kendini pantolonu ile saldığı sudan kalktı. "Uyumam lazım sanırsam."
"Vallahi bozuk katil günde bir kere doğruyu gösterirmiş."
"Çekip vururum şimdi seni." dedi tıslar gibi Hayalet.
"Vereceğim haberden sonra mı?" Hayalet beline doladığı havlu ile Şahin'e döndü. "Evin önündeki adamlardan birinin verdiği bilgiye göre bu geceki yardım ödülleri gecesine davetli bizim gazeteci."
Hayalet elindeki küçük havlu ile saçlarını kurularken homurdandı. "Biliyorum. Cihan Merza'nın davetlilerinden hatta. Liste de görmüştüm."
"Cihan mı?" dedi keyifli bir sesle Şahin. "Toygar'la gidiyor." Hayalet baktığı boy aynasında eğildiği görüntüsünün keskinleştiğini görür görmez ardındaki Şahin'e baktı. "Siktir oradan vurdurma bana onu."
"Senin gazeteciyle bunlar KGY'yi kurmadan bir restoran da tanışıyorlar. Toygar bayılıyor seninkine ama o gece bir kaza yapıyor bu. Birini eziyor ve kaçıyor. Maral da bunu görüyor, yardım falan çağırıyor. Bu itte babasından köpek gibi korkuyor. Maral da söyler falan diye arkadaş oluyorlar bunlar. Maral'ın zoruyla ezdiği kişiye aylık para yolluyor şu an."
"Sen tüm bunları nereden biliyorsun?" dedi Hayalet giyinme alanında üzerini giyinirken. "Nasıl biliyorsun ya da?"
"Arada canım sıkılınca Merza'ların evini izliyorum ve dinliyorum." dedi Cihan normal bir şeyden bahseder gibi. "Maral'a baya yanık ama bilmiş ol o Toygar."
"Yanmak görmemiş o." dedi 68 dişlerinin arasından. Üzerindeki basketbolcu şortuna verilebilecek en güzel tepkiyi vererek sabah çayını püskürttü Şahin. "Adam gece eyaleti dize getiriyor. Vikontluk sisteminin başı, evde giydiği şorta bak."
"Kes Şahin ya. Sabah şekeri misin sen bugün? Bu ne neşe ya?"
"Abicim ne yapayım ya? Bir şey söylemeden azıcık ortamı neşelendiriyorum. Bak bir de Nalan pide yapmış. Git ye kafan açılsın. Deli gibi pantolon ile giriyorsun suya." 68, Şahin'e bile bakmadan odadan çıktığında merdivenden aşağı indi. Nalan elindeki kahvesi ile masa da oturuyordu. "Uyandın mı 68?"
"Uyumamış hayatım. Su da yaşamın inceliklerini araştırıyordu." 68 ve Şahin hemen hemen aynı boydaydı ama 68 bir parmak kadar uzunluğunu her zaman kullanıyordu. Şahin'in ensesinden tuttuğunda Nalan tok bir kahkaha attı. "Leyla uyanacak. Güreşmeyin."
"Maral gidiyormuş ödül gecesine Toygar ile. Onun siniri ona. Bombalayacak bu gece evi." Şahin karnını tutarak kahkaha atmaya başladığında 68 mutfağa geçip kendine sert bir kahve koydu. Şahin hala söylenmeye devam ediyordu. "Maral'a ben yazacağım. Diyeceğim bizim çocuk boğacak kendini gidersen."
"Şahin sus hayatım."
"Konuşsun ya Nalan. Ben nasıl olsa öldüreceğim onu." 68 masaya oturduğunda Şahin hala gülüyordu. "Vallahi yavrum Leyla falan gidin konuşun. Bizim çocuk kendini küvette boğacak bir kaşık su da sakın gitme deyin." Şahin'in gülüşlerinin arasında Leyla odadan çıktı. "Şahin abi sabah sabah bu ne neşe?"
"Sorma." dedi homurdanır biçimde 68. Leyla abisinin yanına oturur oturmaz kollarını boynuna doladı. "Günaydın tatlım." dedi gülümseyerek.
"Leyloş boşuna uğraşma. Abin bugün boğacak kendini." Leyla kaşlarını çatarken 68 ağzına doldurduğu pidelerden dolayı konuşamamıştı ama konuşamadıklarını anlatır gibi bakmıştı. "Ne oldu neden ya?"
"Maral bugün ödül törenine bil bakalım kimle gidiyor?" dedi Şahin. Eli ile havada görünmez bir başlık açtı ve bir televizyoncu ses tonuyla. "Toygar Merza."
"Cihan Merza'nın oğlu?" diye sordu Leyla.
"Bizzat o piç şekerlik. Onunla gidiyor. Yengeni de alın siz gidin. Sen ağla falan Maral'a abim boğacak kendini de." Şahin kahkahalarına devam ederken 68 derin bir nefes aldı. "Gitmez ki Maral." dedi emin gibi bir sesle. Dün ki konuşmadan sonra sabah yazmamıştı Maral. Hayalet telefonunu çıkardı ve hemen arayüze girdi.
Hayalet:
Günaydın Maral.
Yazdıktan sonra ekran açık bir şekilde telefonunu masaya koydu. O sırada Şahin yeniden konuşmaya başladı. "Yaz abicim. O Toygar'ı vururum. Kendimi de küvette yeni boğdum sakın gitme günaydın."
"Ya Şahin uğraşma adamla ya." Nalan'ın tatlı siteminden sonra masaya oturmuştu Şahin. Tam da o sırada bir ses geldi.
Maral:
Günaydın. Sabaha gözlerimi Sonya cinayeti ile açtım.
Hayalet:
Hatırladın mı Sonya'yı?
Bu arada yeni bir bildiri yollayacağım. Yüklersin veriye.
Maral:
Tamamdır. Hatırladım. Sen benim saçımı kestiği geceyi hatırladın mı?
Hayalet boğazı kurudu gibi hissetti. Hatırlıyordu. Nasıl unuturdu ki? Hayalet ona nazaran her şeyi hatırlıyordu. Maral bunların tamamını hatırlamamayı tercih etmişti ama o hatırlıyordu. Hepsini her bir detayı.
Hayalet:
Evet.
Maral:
Hiç üzülmedim. Bazıları ölümü hak eder 68.
Maral kadar pozitif birinden beklenmeyecek kadar gaddar bir cevaptı bu. Hayalet dudak büzdü. "Haklısın."
Maral:
Hayalet veya 68. Ben seni görmek istiyorum. Bak birine söylerim, bir şeyleri batırırım diye korkuyorsan sen de beni ihbar edersin. Yardım etti dersin. Biliyorsun ben hep yalnızdım. Siz arada da görüşseniz. Birbiriniz ile iletişim halindesiniz ve ben seni özledim.
Hayalet: Sana güvenmediğimi düşünmüyorsun öyle değil mi?
Maral:
Güvenmiyor olabilirsin. Biz büyüdük 20 yıl geçti.
Hayalet:
Sana güveniyorum ama inan bana zamanı var.
Maral:
Sen beni merak etmiyor musun?
Hayalet:
Geyikçik ben 35 yıllık ömrümde hiçbir şeyi senin kadar merak etmedim.
Maral:
:)
Ben bu gece bir ödül gecesine katılacağım.
Hayalet'in çenesi kasıldı.
Hayalet:
Monte Carlo'da olan mı? Şu deniz üzerindeki mekan.
Maral:
Yoksa sen de mi geliyorsun?
Hayalet:
Hayır geyikçik.
Maral ile Hayalet bir süre daha mesajlaşmıştı. Ta ki Maral duş alacağını söyleyene kadar. Hayalet telefonu masaya koydu ve sohbete geri döndü. "Gidecekmiş." dedi homurdanarak. Şahin bir süre daha dalga geçti ortamla. Saatler birbirini kovalarken Hayalet'in içindeki sıkıntı büyüdü.
Maral ise geceye hazırdı. Aşağıda Toygar'ın göndereceği arabayı bekliyordu. Gitmeden Hayalet'e yazmıştı ama cevap alamamıştı. Ona yüzünü göstermemesini anlayabilirdi ama Şahin ve Nalan ile görüşüyordu. Maral ona yalan söylendiğini biliyordu ama neden söylendiği ile ilgili bir fikri yoktu.
Sokağın başında bir ışık gördüğünde Toygar'ın gönderdiği araba olduğunu anladı. Araba yanında durdu. Ödül gecesinin balo kısmı ve dans kısmı maskeliydi. Bu yüzden maskesini unutup unutmadığı ile ilgili bir kontrol yaptı. Toygar bir Merza'ydı ama her şeyden önce babasından sevgi dilenen bir çocuktu. Bu yüzden onu en iyi Maral anlardı. Anlıyordu da zaten. Onlar iki iyi arkadaş olabilirdi. bir sigara yakmak istediğinde önünde oturan şoför ile boğazını temizleyerek konuştu. "Sigara içebilir miyim?"
Maral her zaman sigara içmezdi. Bazen gergin olduğunda yapardı bunu. "Tabii." dedi öndeki şoför. Maral camı aralayarak bir sigara yaktı.
"Umarım iyisinizdir biraz endişeli gözüküyorsunuz?" Kabul cümlesinin ardından ekleyen şoför yer yer kırlaşmış saçlarını tek eliyle düzeltti.
"Öyleyim ama iyiyim teşekkür ederim."
"Çok bunalırsanız, gideceğiniz yer harika bir manzaraya sahiptir. Vakit bulursanız bir balkona çıkıp eyaletin büyüsüne kapılmanızı öneririm."
"Bu eyalet balkonlara çıkmadan da yeterince büyülü değil mi zaten?" dedi Maral başını cama yaslarken tütününden bir nefes daha çekti. "Bir katil dışarı da dolaşıyor hanımefendi. Dikkat edin." Mekanın önüne geldiğinde Maral gülümsedi. "Siz de."
Maral mekânın önüne geldiğinde maskesini sabitlemek için siyah kurdeleyi daha da sıktı. Arabadan indiğinde derin yırtmaçlı elbisesinin açıkta kalan bacaklarının titrediğini hissetti. Bu titreşim korkudan değildi. Bu tamamıyla bir bilinmeyene adımlama korkusuydu. Bu geceden neden korkuyordu bilmiyordu. Toygar ile olmak sanki çıplak kalmak gibiydi. Düşünceleri açığa çıkar korkusu vardı içinde.
Görkemli camlardan oluşan binanın içine ilerlemeye devam ederken bir süre çaldırdığı Toygar'dan bir cevap alamadı. Yürümeye devam etti. Mekân Monte Carlo sahil kanadını içinde barındıran bir yere inşa edilmişti. Sadece camlardan oluşsa da binanın içindeki eylemleri göstermeyen tam mat ama dıştan parlak gözüken bir formdaydı. Dışında bastıkça aydınlanan Japon lambalar vardı. Bu da mekânın şık ve endüstriyel havasını bir nebze de olsa kırmayı başarmıştı. Mekânın önünde bir telaş yoktu. Kapıda iki adam vardı. Şık bir takım elbise giymişlerdi. İkisi de arabadan inen ve buraya yürüyen hiç kimseye bakmıyorlardı. Dümdüz önlerine bakıyorlardı.
Maral topuklarını hafif hafif basarak granit merdivenlerden adımladı. Davetliler bir numaralojiye göre sıralanmıştı. İsim yoktu. Bu da katılacak isimlerin isimlerini gizlemesine davetiye çıkarmıştı. Gelecek isimlere rastgele sayılar verilmişti. Muhtemelen kaçak bir giriş olmaması adına da bu sayılar bir diziye göre verilmemişti. Maral iki adamın yanına yaklaştığında adamlardan biri centilmen bir tavırla elini uzattı ve son iki merdiveni onun yardımı ile çıktı. Numarasını araca bindiğinden beri tekrarlıyordu. Aklındaki herhangi bir unsur bu kadar üst düzey bir davette onu şüpheler içinde bırakmasını istemiyordu. O gerçek bir davetliydi. Bu yüzden de numarasını unutmamak adına direnmişti.
"Yirmi iki." dedi Maral adamın yardımı ile son merdiveni çıkarken. Sesinin pürüzsüz çıktığına sevinmişti. Adam karşısındakine baktığında kapı açıldı. Maral kocaman bir nefes aldı. Bu aslında bir başlangıcın nefesiydi.
Bir şeylerin başladığını ve Maralın bu başlangıçta nerede olduğunun bilmediği nefesi. İçeri adımlarken yine merdivenler vardı. İçeri şık bir şekilde dekore edilmişti. Bistro masalar içerisinin cam formunu kırmak adına ahşaptı. Merdivenler ve zemin de tamamen camdı. Suyun üzerine sarkan kısımda denizin üzerinde egemen bir nidayla adım atabiliyordunuz. Maral merdivenlerden inerken etrafta bakındı. Pahalı Fransız takım ceketleri ve İskoç viskilerinin arasında Toygar Merza'yı bulmak neredeyse imkansızdı. Merdivenlerden inerken çıplak beline bir el dolandı.
"Göz kamaştırıyorsun."
"Ah Toygar." dedi Maral. Korkmuştu. "Teşekkür ederim."
"İnmene yardımcı olmak isterim." "Toygar'ın yüzünü tamamen kapatmayan maskesi ve beyaz takımları ile birlikte aşağı kadar inip bir bistro masanın yanında durdu ikili. Toygar ikisine de birer kokteyl almıştı. Aynı zamanda elini kolunu kullanarak muazzam komik gözüken bir şey anlatıyordu. Kendi uzun uzun gülüyordu çünkü.
Köşede bir masa vardı. Tıpkı Maral'ın elbisesi kadar siyah giyinmiş bir masa. Uzun boylu ve iri, siyah saçlı adam elindeki bardağı sıkıyordu ve bir kadının omuriliğinin üzerindeki çiçek dövmesine bakıyordu. Belindeki kavisi şeytani bir baş yapıt gibi öne sürüyordu. "Hayalet yapma amına koyayım. Fark edecek şimdi." 68 sabit baktığı için uyarılmıştı Şahin tarafından. Ekibin tamamı yüzünü tamamen gizleyen bir maske takmayı tercih etmişti.
Biraz sonra yanlarına fotoğraf çekmek için gelen bir kişi, Toygar ve Maral'ı fotoğraf çekti. Toygar elini sırtına koymuştu. O incecik ama sırtını kaplayan çiçek dövmesinin tam üzerine. Hayalet önündeki bardağı kafasına dikti ve sertçe masaya koydu.
"Planı dahil edin bu geceye." dedi ve ilerlemeye başladı. Maral'ın tam yanından geçtiğinde Maral hissetmişçesine arkasından baktı bir süre. Hemen ardından odağını yeniden topladı ve Toygar'a bakmaya devam etti. Pelin ve Akın da buradaydı ama hiç muhatap olmamıştı ama kahkahaları buraya kadar ulaşıyordu. Toygar yanından birkaç bakana selam vermek adına gittiğinde taksideki adamın sözleri geldi aklına ve bu birkaç dakika içinde mekanın manzarasını merak etti. Elbisenin yırtmacını düzelterek balkona yöneldi.
Kalabalığı yararak balkona girdi. Balkon da bir kişi daha vardı. Gergin hissediyordu Maral. Bir sigara yaktı ve dumanını içine çekmişti ki bir ses duydu.
"Ama güzelim. Seni beş dakika bırakıyorum buraya kaçıyorsun." Toygar'ın sesi ile dayandığı tırabzanlardan omzunun üzerinden arkasında baktı. O sırada köşede duran adamı da görmüştü. İri ve uzun boylu adam saçlarını özenle geriye taramıştı. Şık bir takım giymişti. Ellerini önünde birleştirmişti. Manzarayı izliyordu. "Manzarası ile ilgili övgüler aldım." dedi Maral dümdüz bir sesle.
"İlk dansta sabırsızlanıyorum seninle dans etmek için. Sen bilmezsin vals ama kendine güvenli kollarıma bırak olur mu?" dedi ve elini yeniden Maral'ın sırtına koydu. Tam bu sırada Toygar'ın telefonu çaldı. Ekrana bakar bakmaz, "Ben bir protokole çıkmam lazım güzelim. Bu babam önemli olabilir."
"Tamamdır. Seni bulacağım. Zaten ışıldıyorsun. Bulamam imkansız." Maral gülümsediğinde o köşedeki yabancı ile tek başına kaldı. Hemen ardından tedirgin hissettiği için içeri girme kararı verdi. O içeri girer girmez bir karanlık bu sahneyi siyaha boyadı. Elektrik gitmişti. Uğultular arasında belinde bir el hissetti. "Toygar." diye mırıldandı. Zemin aydınlatmaları azıcık mekanı aydınlatıyordu ama bu ancak yürüdüğün alanı görebileceğin kadardı. O sırada müzik başladı.
"Ben valsden gerçekten anlamam. Ben beni yönlendir olur mu?" Bedeni bedenine değen ile birlikte vals etmeye başladığında Maral yeniden sordu. "Baban ne dedi?"
Yüzü yüzüne çok yakındı. Nefesini hissedebiliyordu. "Babam senin çok naif olduğunu söylerdi." dedi kopkoyu bir ses. Maral dilinin damağının kuruduğunu hissetti. O bu sesi tanıyordu. "Toygar?" dedi tekrardan.
"Bana bir daha o isimle seslenme geyikçik." O şu an 68'in kollarındaydı. Yüzünü görebilirmiş gibi kafasını ondan oldukça uzun olan adama kaldırdı. "Sen misin?"
"Benim." Maral bedenini bedenine daha da yakınlaştırdı ve çocukluktan beri koklamadığı o kokuyu yeniden kokladı. Gözlerinden alel acele bir yaş süzüldü. 68, kanlı ellerini Maral'ın yumuşak yanağına koydu. "Şşt." dedi çocukluğundan beri dediği gibi. "Ağlarsan,"
"Yenilirim." diye tamamladı Maral.
"Sensin." dedi Maral. Elini kaldırdı ve elini yüzüne koymaya çalıştı. Maske buna engel oldu. O da kalbine koydu. "68 sensin."
"Benim." Kokusu hiç değişmemişti. Hayalet parçalanıyor gibi hissetti. Bu Maral içinde tamamlanıyor gibi bir histi. "Gelmeyeceğini söylemiştin."
"Evet." dedi yine başı çenesine değiyordu. Maskenin altından yeni çıktığını düşündüğü sakallarını hissedebiliyordu. "Geldim ama."
"Ben seni çok özlemişim."
"Ben de Maral." dedi kokusunu içine çekerken Hayalet. O ölümle yarışırken kollarındaki kuş gibi yaşam enerjisini reddetmek istemiyordu. Elini çıplak bacağına attığında beline kadar kaldırdı ve geriye yatırdı. Kalbine yaklaştı ve fısıldadı. "Çık buradan."
"Ne?" dedi Maral doğrulurken. Birden boşluğa düşmüş gibi hissetti. Etrafına görünmeyen o karanlığa baktı ve ulaşabilir gibi ellerini sağa sola attı. "68?" dedi ağlar gibi bir ton ile.
Tanrı bu yasak dansı bir ışıkla bitirdi. Işık o kadar güçlü idi ki kör etti yaşayanları. Monte Carlo'nun ortasında yaşanan bu elektrik kesintisi Maralın gözlerinin kırpıştırmasına neden oldu.
"Ne oldu?" dedi Şafak uğultuların arasında absorbe olan sesiyle. Yanında ve etrafında kimsecikler yoktu sanki. O saydam mahlas uzaklaşmasın istedi. Ellerini karanlıktaki gibi sağa ve sola attı ama az önce bedeninde gezen ellerden bir ize rastlayamadı.
"Hayalet?" diye fısıldadı boşluğa doğru. Işıklar birden açılması gözlerinin ona alışmasını zorlaştırıyordu. Maral için geçen bu süre akrep ve yelkovanın esaretiydi sanki. Etrafına bakındı. Herkesin uğultusu devam ediyordu. Yanında az önce kollarında olan adam yoktu. Daha sonra başını sahnenin olduğu yere çevirdi.
Bilinen en büyük sahneye. Ölüm sahnesine bir perde sunuyordu sanki. Ölüm sınanabilen bir şey değildi. Bunu bu salondaki herkes çok iyi biliyordu. Bir dans hiçbir ölümü doğurmazdı ama kısacık bir elektrik kesintisi her şeyi yeniden başlatabilirdi. Salonda kalan herkes kırmızı perdenin neden kapalı olduğunu merak ediyordu.
Maral ise gergindi az önceki o koku ve o huzur gitmişti. Karşısında az önce enstrüman çalan adamların smokinleri ile oturduğu dev bir sahne varken şimdi sahne kapalıydı. Kırmızı kadife perdeler neyi gizliyordu?
Perde ağır bir şekilde açılmaya başladığında Maral kafasını kaldırdı ve karşıya baktı. Büyük bakanların tamamı sahnedeydi. Bu sahne bu güce ev sahipliği yapıyordu ama ev bir enkazdı. Bakanların tamamı ölü haldeydi. Arkalarında ise kan ile şunlar yazıyordu.
KRAL BENİM.
H. |
0% |