Yeni Üyelik
12.
Bölüm

XI • kral çıplak

@belarophontes

 

*
 

SYML - All Of Us

 

 

11

 

kral çıplak

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Maral'dan.

 

 

 

 

 

 

 

Zaman egale etmezdi. Yalnızca döner, ilerler ve yönetirdi. Yönetilen insanoğlu ise zamanın bu göreceliği ve egemenliği karşısında sessiz ve sakince ölümü bekleyen bir mahkûm gibi boyun eğerdi bu alışmış boyunduruğa. Pencerenin kenarından aşağı bakarsa düşecek gibi hissedeceğimi biliyordum. En azından yüreğim ağzıma gelecekti ama tıpkı zamana da meydan okur gibi bu korkuma meydan okuyordum yıllardır. Eve geleli birkaç saat olmuştu. Mekandan herkes apar topar çıkarılmıştı.

 

Korkuyu görmezden gelmek orda olduğunu değiştirmezdi. Korku somuttu ve oradaydı. Hayalet yalnızca onu maskelemek istiyordu. O yalnızca beni kullanıyordu. Bugün benim sadece şovu için bir kukla olduğumu, kollarında olduğum ilk gün anlamıştım.

 

Parmağımı bardağın ağzında daireler çizer gibi çeviriyordum. Düşünceliydim, nasıl olmazdım ki.

 

Aslında Monte Carlo bir adam asmaca oyunundan farksız bir geceydi. Ben Hayalet ile mektuplaşmayı özgürlüğe olan inancımdan dolayı kabul etmiştim. Sonuçlarının bu olacağını ön göremezdim. Ortada kana susamış bir katil vardı ve sanırım benim çocuksu duygularımı ve geçmişe olan özlemimi kullanıyordu.

 

Başımı pervaza dayadım. Oradan apar topar dönerken de evimde geçirdiği sürede de fazlaca düşünmüştüm. İhale Hayalet'in üzerindeydi çünkü gerçek suçlu oydu fakat ben yalnızca bana gelen bir işi yapmak istemiştim. Böylece geçmişte hissettiklerimin ip kuklası olmuştum. Beni kollarına alıp bir egemenlik sürmüştü. Beni bulutların üzerine çıkarmış ve yeniden zemine bırakmıştı. O benim karanlıktan korktuğum bilen 68'im değildi.

 

"Uyumamışsın." Gözlerini ovalayarak gelen adama doğru baktığımda pencerenin kenarına tutundum. Soğuk Aralık gecesinde evin içine doldurduğu büyük şehrin sansürlü oksijenini seviyordum. Zihnimi dinç tutuyordu. "Uyumadım.

 

"Bir şeyler bulabildin mi?" Başımı olumsuzca iki yana salladım. "Memduh Bey düşünsem ne bulacaktım ki? Yüzü tamamen kapalıydı. Gerçekten 68 miydi? Bilmiyorum. O adam eğer 68 ise o benim tanıdığım 68 değil. O size ıslahevinde anlattığım o adam değil."

 

Memduh Bey dudaklarını büzerek bana baktı. "Seni gösteri için kullandı yani? En son mektubunda neyden bahsetmişti?"

 

"KYG'nun ne kadar beceriksiz olduğu ile ilgili bir şeyler yazmıştı işte." dedim homurdanır gibi. Ceset görmek beni korkutmuyordu. Beni asıl korkutan olmuştu. 68, kurtuluşun ve umudun simgesi değildi. Halk için öyle olabilirdi ama beni yalnızca kullanmıştı. Benim tanıdığım o adam beni tek başıma bırakmazdı. Kafamdaki o ihtimali atamıyordum.

 

"Gözlerini kapa yeniden oraya kollarına git. Ne hissediyorsun? Onunla konuşmadan bilemezsin amacını."

 

"Güzel kokuyordu." Gözlerini kapayıp Monte Carlo'da Hayalet'in kollarında vals ettiğim geceye gitmek istedim. Hatıralarının başında bir muhafız varmışçasına o geceye giremiyordum. Sanki onu düşünmeye başladığımda kafamda bir şeyler yerine oturmaktan oldukça uzaklaşıyor aksine geriye daha büyük ve kancaları zihnime batan bir trajediye dönüşüyordu.

 

"Bu kullanabileceğin bir şey değil Maral. Aylardır herkes bu adamı arıyor. Herkes ama herkes bu adamı arıyor. Senin emin olmamak gibi bir alternatifin yok. O bana yıllardır anlattığın o adamsa seni orada bırakmasının bir sebebi vardır. Kendi çıkması gerekli zaten tabii ki amacı doğrultusunda seni bırakmayı seçecekti. Sence de öyle değil mi?" Memduh Bey haklıydı. Belki de ben 68'in artık Hayalet olduğunun veya Hayalet'in benim 68'im olduğunu kabullenmeliydim.

 

İncecik zar gibi bir kağıda sardığı tütünü bana uzattığında parmağıma taktım ve tutuşturdum.

 

"Merkez bankasını hacklemedin mi sen?" dedim karşımdaki adama nazaran çocuk gibi bir alayla. "Seni de buraya büyüğümüzsün akıl ver diye çağırdık. Bu işin içinden nasıl çıkarız diye."

 

"Sen de Hayalet'in karşısında durdun. Bir de üstelik dans ettin." dedi gülerek. Yaşlı ciğerlerine çektiği duman onu öksürttü.

 

"Dans ederken yüzünde maske vardı Memduh Bey. Gözlerini bile göremedim." dedim sesimde yüklü bir hayal kırıklığı gezdi. Sesimden düşerek zemine yayıldı. "Onu bulsam veya görsem ne değişecek zaten. Sende söyledin bence adam sadece bir katil. Ona karşı geçmişten gelen bir ilgi besleyen benim." dedim kendi dudaklarımdan döküldüğünde daha kötü çıkmıştı sanki. Düşünceler yüzüme çarpmış gibi hissettim.

 

Memduh Bey başını onaylarcasına salladı ve bir çubuk tarçın koyduğu gül şarabından bir yudum aldı. "Adam..." dedi şarabına bakarken. "Senin hakkında sandığımdan daha çok şey biliyordu bence. Bu yüzden seni karanlıkta bırakması tek kriterin olamaz. Yirmi yılda elbette ki büyümüştür. Ayrıca amaçları var kızım." dedi ve ekledi.

 

"Senin sandığının aksine sadece vals edebilen bir adam değil Hayalet. Büyük bir güç. Senin, benim hiç kimsenin sahip olamayacağı çok şeye kısa sürede sahip oluyor. Bu yalnızca maddi değil. Hepsi böyle biliyorsun buna rağmen o görünmeyen adamdan korkuyorlar. 68 ve Hayalet aynı adam olabilir ama aynı kişilik değil."

 

"Hayaletler gerçek değildir." dedim çocuk gibi omuzlarımı kısarak. Bir Çin çubuğuyla bağladığım saçlarımı açtım. Rüzgâr saçlarımın arasına girerken kafama da girsin istedim ama girmeyeceğinin çok farkındaydım.

 

"Metaforların sırası değil Maral. Belki de adamın sıradaki kurbanı bile olabilirsin. Sen romantik komedi film karakteri gibi pencere kenarında depresyona giremezdin. Sniper diye bir eleman var. Buraya serer beynini haberin olsun." Gözlerimi irileştirerek Memduh Bey'e baktım. "Beni öldürmeyeceğini söyledi." dedim düz bir sesle.

 

"Bir katil de oldukça güvenilir bir kaynaktır doğru." dedi ve ardından sabır diler gibi yutkundu.

 

"Kızım bu adam eyaletin üç önemli bakanını öldürüp sahneye çıkardı. Hepsinin evine giriyor. Seninle kurduğu bu kontağın elbet bir sebebi vardır ama bunu ne sen ne de ben ön göremeyiz. Bunu ona sormalısın."

 

"Ben ona inanmıştım. Onu benim 68'im sanmıştım."

 

"Belki de hala o adamdır. Seni orada bırakırken çıkmanı istemiş işte." dedi ve hızla soludu. "Sana da ne desem bilemedim."

 

"Ben ona sanırım yeniden dokunmak istiyorum Memduh Bey. Onunla konuşmak istiyorum." dedim bir şeyleri itiraf eder gibi.

 

"Ya sen ruh hastası mısın kızım? Senin kafana sıkma potansiyeli olan bir adamı nasıl gitmek ve görmek isteyebilirsin anlamıyorum. O eski devirleri bitti. Seni Ali Bey ile konuşup yurt dışına falan göndermemiz gerekli. Hayalet'in de peşini bırak." dedi ve cam küllüğe vurarak sigarasını söndürdü. "Benim 68'im değil diyorsan azılı bir katil olduğunu kabul et gitsin."

 

Memduh Bey'in sert çıkışmasını hiç beklemiyordum ki zaten gözlerinden düşmek için durum arayan göz yaşları gözlerinden birer ikişer süzülüverdi. Ben öldürülmekten korkmuyordum. Korkunç olan şey korkuyla yaşamaktı. Ben bu korkuyla yaşarken herkes hayatına devam edecekti. Bu benim katlanamayacağım bir durumdu. Hayalet bana bir kanat takmıştı, şimdi havalandığım için beni vuramazdı. Benim yerimde de kim olsa aynı düşünürdü.

 

Bir adam geçmişten çıkıp gelerek benim onun yanında olmamı istemişti. Ardından ise de gelmeyeceğini söylediği yere gelmiş, görüşmüyorum dediği kişilerle görüşüyordu. Ondan güven istemiyordum ama demek ki karşıma çıkabilirdi. Bakanların öldürüldüğü o gece de yüzünü hiç göstermeden karşıma çıkmayı neden tercih etmişti?

 

Aklımı karıştıranlar bunlardı.

 

Benim bir mermi tarafından öldürülmemi beklemek, sanırım yaşadığım coğrafya da kadın olmak bu demekti. Gücü anlamıyorsan hissetmek bazen şakağında, bazen karnında, bazen de muhteşem bir ampüte durumunda. Doğarken bize yüklenen bilinçti bu. Kanımız helal sayılırdı. Ben bu denklemden ayrı tutulduğumu sanmıştım. Sanırım Memduh Bey haklıydı. O kana susamış bir katildi.

 

Ben Hayalet ile ilk kez o karanlık alanda karşı karşıya geldiğinde yüzünü seçmek için çok uğraşmıştım. Hayalet karanlığa hizmet ediyor gibi gölge neredeyse oradaydı. Aramızda bir adım bile mesafe yokken yüzü seçilmeyecek kadar karanlık ve gölgeliydi.

 

Ben onunla ilk karşılaştığımda yalnızca karanlığı görmemiştim. Sanki yıllardır herkesin beklediği ölümü görmüştüm. Onu görmek öleceğini bilmekti. Onu gördüğümde içinde olan bütün iyi umutlar ölmüş, yerine bir ölü toprağı atılmıştı.

 

Hayalet'i elbette ki duymuştum, onu dinlemiştim ama bu denli korkutucu ve büyük bir güç olduğunun ne yazık ki farkında bile değildim. Bu olmayan farkındalığı benim başına büyük bir dert açmıştı.

 

Belimin ağrıdığını hissettiğimden pencereden kalktım ama uykum yoktu. Daha doğru tabirle uyku tutmuyordu. Bardağımı ve içeriden bulduğum İskoç kültürü merakından süre gelerek aldığım bir battaniyeyi omuzlarıma atarak dar balkona gitmeye karar verdim.

 

Balkona geçer geçmez geçen yıl Memduh Bey ile birlikte paletlerden yaptığımız banklara yayıldım ve sardığı tütünlerden bir tane daha yaktım. Mevsim kıştı ama hafif bir esinti dışında üşütmüyordu. Ya da ben bugün o sıcak kan ve o değdiğim bacağımda ve belimde gezen sıcacık büyük elden sonra üşümüyordum.

 

Beni bir belirsizliğin içine atmıştı. Üstelik defalarca yazmama rağmen de cevap vermemişti. Ben 68'i istiyordum ama bu gece anladım ki bu hikayenin kahramanı benim 68'im değildi.

 

Hikâyenin sonunda Tanrı'nın şeytana içini açmasından insan doğmuş. İnsan zamanın illüzyonuna yenilerek ve cehenneme inanarak yaşamıştı. Eli yanmadan, günah işlemeden öğrenemedi hakikat nedir veya ne değildir.

 

Bunun ışığında kötülük dölledi karanlığı.

 

Ehil ve zulüm yan yana geldi. Çorak topraklardan daha çekilir sular. Lut'un kavmi, insanın takvimi oldu. Bu dölden doğdu iyilik. Ne tam karanlık ne de başlı başına aydınlıktı. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Onun kollarında olmak ne demek bilmiştim ama, gerisinde büyük bir soru işareti kalmıştı.

 

Polisler ve KYG'ler üç bakanın cesetlerini hemen gizlerken bizi de oradan apar topar çıkarmışlardı ama o çıktı mı bilmiyordum.

 

Artık merak ettiğim tek bir şey vardı. Biz yirmi yıl öncesinde değildik. Bu yüzden de ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. O benim tanıdığım küçük 68 değildi. Ben de onun tanıdığı geyikçik.

 

Benden istediği muhtemelen sadece bilinmekti. Halkı bilgilendirmek amacı ile basını, basına ulaşmak için de beni kullanıyordu. Ona hissettiğim çocukluktan gelen o aidiyeti de bu uğurda kullanıyordu ama onun kollarında olmak, işte bu siktiğim eyaletinde hiçbir şey böyle iyi hissettirmemişti. Üzerimdeki elbiseyi çıkarmamıştım. Topuklular evin girişi ve koltuğun yanında gelişi güzel duruyordu. Saçlarımın dalgası bozulmuştu. Arkadaki televizyonda haberler çalıyordu. Alelacele kendime bir içki koyup pencerenin kenarına oturdum.

 

"Benden ne istiyorsun?" dedim karanlığa doğru. Camın yansımasından aslında kendimi görüyordum ama diyaloğum onunla gibiydi. "Beni kullanıyorsun." Haberlerde bangır bangır gece hakkında konuşulurken birden oraya bakmama neden olan bir ses yükseldi.

 

"Son dakika, Katil bulundu."

 

"Evet sayın seyirciler. Yanlış duymadınız. Katil gizlendiği delikten kıskıvrak cansız halde yakalandı." Koşarak içeri girdim. Bir sedyenin üzerinde beyaz bir örtü bulunan bir erkek cesedi gözüktüğünde elimdeki bardak yeri boyladı. Bir günah gibi yayıldı şarap açık renkli halıya. "Ardından Cihan Merza'nın sesi duyuldu. "Sayın Merza halkı, bu gece yataklarınıza rahatla girebilirsiniz. Katil öldü. H'nin cesedi burada."

Loading...
0%