Yeni Üyelik
14.
Bölüm

XIII • şeytan öldü.

@belarophontes

13

 

 

şeytan öldü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leza /Merza Eyaleti

 

 

 

 

Toplantı gününde dikkat edilmesi gereken 3 husus vardı. Hayalet gelmeden konuşmamak veya taraflarla muhabbet etmemek en önemli husustu. Bu husus çoğu zaman Garip geldikten hemen sonra çiğnenirdi. Tarafların kurulun içinde düşman olması dahi yasaktı. Bu yüzden diledikleri gibi düşmanlıklarının nifak tohumlarını bile harmanlayarak cümlelerinde aksettiremeyeceklerdi. O gün en erken Kıbrıslı gelmişti. Üzerinde dik yakalı beyaz bir gömleği vardı. Gergin değildi hatta aksine gayet mutlu olduğu bile söylenebilirdi. Biricik kızı, ilk göz ağrı dünya evine girecekti. Kuruldaki arkadaşlarını düğüne davet etmeyi planlıyordu. O her zaman kurulda barıştan yana olan nadir isimlerdendi. Kıbrıslı masada otururken Garip bu kez ikinci olarak içeri girdi. Kıbrıslıyı değil de Fahriyi genelde burada görmeye alışık Garip sordu.

 

"Erkencisin Kıbrıslı." Garip elindeki bastonunu ceviz büyük masanın kenarına takarak oturdu. "Davetiyeleri önden getirmek istedim. Son geceden sonra ve son toplantıdan sonra bariz sorunlar yaşamadık. Bari dünya evi haberimiz ile ağzınız tatlansın." dedi bir babanın gururunu yaşayarak.

 

"Umarım bir yastıkta kocarlar. Çok mutlu olsunlar." Garibin güzel dileğinin ardından Kıbrıslı, saten siyah bir kesenin içerisinden üzerinde altın rengi bir kalemle Garip yazan davetiyeyi uzattı. "Gelirsen beni mutlu edersin Garip." Garip bu kararın hem kendi açısından hem de kurul açısından öyle kolay verilmeyeceğinin farkındaydı. Bu sebeple sessizce temenni içeren bir gülümsemeyle yüzüne baktı ve

 

"Umarım." dedi. İkinci isim Ekrem Çamlı idi. Aslında onun geldiği tahmin edilebilirdi. Güçlü ve eski arabasının motoru uzak noktalardan bile netçe geldiğini belli edecek kadar gürültülü çalışıyordu. Toplantı odasına girdiğinde başıyla 2 isme de selam verdi. "Hoş geldin." Dedi Garip. Entel hiç bekletmeden, "Hoş buldum" diye yanıtladı.

 

"İpini çekmiş Hayalet. Bu aralar çok sıkı çalışıyor." Entel cüretkar konuşması Garibi sinirlendirmedi. Aksine gülümseyerek, "İpi çekilecek biri varsa Hayalet mutlaka çeker bu kendi bile olsa." diye yanıtladı.

 

"H cinayetleri bitti. Artık Hayalet zamanı."

 

Ekrem zaten bunu biliyordu. Hatta bilmekten öte neredeyse ezberlemişti. Kötülüğün nifak doğumlarını ama masadaki herkes doğuştan yutmuştu. Bu sebeple kötülük görüldüğünde ilk konular tarafından doğrulanırdı. Kıbrıslı siyah kesenin içerisinden bu sefer de Ekrem Çamlı yazan davetiyeyi masanın üzerinde sürüyerek Entel'in önüne koydu. Entel davetiyeye şöyle bir göz gezdirdikten sonra, "Demek sonunda kızını evlendiriyorsun. Umarım mutlu olur."

 

"Sende teşrif edersen beni mutlu edersin Entel." dedi Kıbrıslı. Aksanını bitirmeye çalışır gibi bir sesle. Genelde ciddi konuşmalarda aksan yapmamaya çalışırdı. Aksi takdirde bunun o ciddiyetini yitirdiğini düşünürdü. Kapıdan içeri giren diğer isim yoğun parfüm kokusuyla Şehrazat idi. Üzerindeki gerçek kürkü bu kez kollarının tamamını sarmıyordu. Yalnızca omuzlarında duran kürkü ve seksenlerden kalma permalı saçını attırarak masaya oturdu ve uzun tırnaklın eli ile kibar bir selam verdi. "Bugün gelme önceliği epey şaşmış gözüküyor. Baksana Garip bile burada."

 

"Öyle olmuş." dedi Entel. "Baksana assolistler bile erken geldi. Ne o Şehrazat. Kuaförü falan mı öldürdün?"

 

"Hayır." Dedi iğreti olduğunu belli eden bir sesle. "Ama çok istiyorsan seni öldürebilirim." İnce kaşlarını çattı ve karşısında oturan Entel'e baktı. "Kesin şu it dalaşını." dedi bıkınca Garip. Garipten başka ikisinin arasına giren isim, Kıbrıslı idi. Elindeki kesenin içerisinden üzerinde Ş. Lupen yazan davetiyeyi uzattı. "Kızımın düğünü gelirsen beni mutlu edersin." Şehrazat Kıbrıslı'nın uzattığı davetiyeyi şöyle bir inceledikten sonra sessizce gülümsedi.

 

O sırada içeri koşar adımlarla biri girdi ve "Geç kalmadım değil mi?" diye sordu. Genelde ilk gelen Fahri bu kez neredeyse son gelen olduğu için bir tık gergin bir surat ifadesiyle yerine oturdu. "Hayır biz de yeni geldik zaten "dedi Şehrazat. Kıbrıslı hiçbir şey demeden yeni davetiyeyi Fahriye uzattı. Davetin üzerinde diğerlerinde olduğu gibi Fahri Beyoğlu ismi yazıyordu. Bütün isimleri özenle işlemişti davetiyenin üzerine. Kurul ile olan bağı öyle gergin ve olması gerektiği gibi değildi ama yine de tüm kurulu bu önemli günde yanımda görmek istiyordu. Şehrazat kötü görüntüsünün altında yatan duygusal kadın güruhu ile gerçekten içten bir temenni de bulundu. "Bahtı da şansı da güzel olsun." Kurumda çocuk sahibi olan tek isim Kıbrıslıydı.

 

Bu sebeple kuruldaki bir sürer muhtemelen hiç yaşamayacaktır bu duyguyu. Hüzünle karşıladılar. Şehrazat bu konularda diğerlerinden daha duygusal olurdu. Yaşadığı ve yönettiği bu dünya çocuklar için yatağın altındaki canavarlardan daha korkutucuydu. Bu sebeple hiçbir zaman annelik ne demek bilemeyecekti. Küçücük bir düşününce burnunu sızladığını hissetti. Kıbrıslı çocuğu ile ilgili aldığı temenniler de asla bir art niyet sezmiyordu, aksine piyasada bu isimler düşmanı ve rakibi olabilirdi ama Hayalet geldiğinden beri bu masa da dostlardı.

 

En azından öyle davranmak zorundaydılar. İçeri bir baston sesiyle birlikte masanın en büyük ve en yaşlı ismi Alparslan girdi. Masanın en büyüğü olduğu için Hayalet'in bile ona karşı bir saygı çerçevesinde yaklaştığını herkes bilirdi ama kurulda herkes eşit, herkes Hayaletin ağzından çıkacak söz kadar yaşadığını hepsi ezberlemişti. Alparslan masaya oturduğunda yine sessizce davetiyeyi uzattı. Artık kesenin içerisinde yalnızca 3 davetiye kalmıştı Alparslan üzerinde ismi yazan davetiyeyi eline aldı ve baktı. Alpaslan'ın bir oğlu vardı ama uzun yıllardır birbirlerini görmemişlerdi ve artık sanırım oğlu değildi. Bu yüzden masada bulunan tek baba Kıbrıslı idi.

 

Alparslan oğlu yıllar önce onu reddetmiş ve bir daha yüzünü görmemek üzere yemin etmişti. Alparslan davetiyeyi görür görmez gülümseyerek Kıbrıslı 'ya baktı. "Çok mutlu olsun her daim arkadaşım."

 

Kimse geleceğiyle ilgili bir garanti veremezdi çünkü kurulda gidilecek bir yerleri dahi Hayalet belirlerdi. Bu sebeple Kıbrıslı davetiyeyi dağıtmak konusunda kısa süreli bir tereddüt yaşamış ve Garibin aracılığıyla Hayaletten izin almıştı. Görünmeyen. duyulmayan ve hiç bilinmeyen bir adama itaat etmek işte bu noktada biraz zordu. Masadaki son isim Vural'dı. Masaya babası adına katılıyor ve onun işlerini yürütüyordu. Masaya oturur oturmaz Kıbrıslı onun davetiyesini uzattığında teşekkür ederek ve ne olduğunu anlamayarak sessizce gülümsedi.

 

Buranın kendine yediremediği en büyük şeylerden bir tanesi babasının katilleriyle aynı masada oturmaktı. Babasının kafasına hangisi kişi sıkmış bilmiyor, aslına bakılırsa buradaki hangisi yönetici onu da bilmiyordu. Gerçekten mi bilinmeyen bir güç tarafından yönetiyordu bunca güçlü adamlar? Bu soru işareti onu kurula iten ve sorularına yanıt bulmak adına araştırma grubuyla ilerlemesini sağlayan yegane sebeplerden olmuştu. Hayaletin adamları sessizce masanın arkasında bekliyordu. Hava bugün yağmurluydu. Bahar yağmuru camlarda leke oluştururken kurul önüne konulan kutuyla birlikte gerildi. Bu metal kutu Hayaletin burada olduğunu ve onları dinlediğini gösteren ufacık bir ayrıntıydı.

 

Metal kutu cızırdadı ama bir sesleniş gelmedi. Masadaki tüm isimleri atladığı bir detay vardı. Bugün aralarına katılacak olan yeni isim. Akbey bugün katılamamıştı çünkü Hayalet görevlendirdiğimi üzere Roma'daydı. Onun yerine geçecek bir isim yoktu. Bu nadir bir pikti. Genelde tüm isimler Hayalet görevlendirmedikçe masada ve burada olmak zorundaydılar ama bugün ki gelecek olan isim Akbey yerine değil ölen kardeşi Ahmet yerine geçecekti. İsimlerin tamamı bunu unutmuştu. Akıllarından bir saniyeliğine dahi olsa çıkmış olan bu detay Hayalet'in konuşmaya başlamasıyla hiç gelemeyecek gibi duruyordu.

 

"Kıbrıslı, herkese davet var bana yok mu?" dedi Hayalet korkunç ama bir o kadar da alaycı bir sesle. Kıbrıslı takım ceketinin yakalarını düzeltti. "Tabii var efendim. Olmaz olur mu?" Siyah kesenin içinden bu kez de üzerinde hiç isim yazmayan davetiyeyi çıkardı ve masanın üzerine sürüyerek metal kutuya yaklaştırdı. "Bu da sizin için efendim."

 

Aslında bu ironik bir yapıydı. Hiç yüzünü, görmediği, tanımadığı ve bilmediği bir insanı düğüne davet etmesi gerçekten trajik ve komikti. Gerçi gelse de unutamayan olur muydu? İşte orası işin muallak kısmıydı. "Biricik kızına mutluluklar dilediğimi söylersin. Ekibin tamamı yanında olacaktır. Güvenlik ve manevi destek tarafımca sağlanacaktır." Ekibin düğüne gitmek için aldığı izin yüreklerine su serpti. Hayalet cızırtılı sesinin ardından,

 

"Bugün Akbey tarafımca bir göreve gitti. Bir süre Roma'daki konsoloslukta diplomatik işleri halledecek. Kardeşinin katilleriyle aynı masada oturmak sanırım bir gücüne gidiyor." Hayalet bunu alaycı bir sesle söylemişti, bir katilin takılabileceği kadar alaycı bir sesle. "Vural?" Hayalet masada isimleri tek tek saymaya başlarsa Leza 'da iyi şeyler olmazdı. Bunu hem kurul hem de Hayalet'in kendisi çok iyi biliyordu. Vural ekibin tamamına baktı ve dağa sonrasında etrafına bakınmaya başladı. Cidden bunca adam kutudaki bu isme mi biat ediyordu?

 

"Beni görmek için etrafına bakma. Unuttun mu? Ben bir Hayaletim."

 

"Nasıl yani?"

 

"Nasıl mı?"

 

Masanın kuzey kısmında kalan ve bir bütün bir duvarı oluşturan bölgede bir canlılık oluştu. Bu bir video kaydıydı. Videoda Akbey ve Vural derinlemesine bir sohbet içindeydiler. "Nasıl yani gerçekten hiç tanımıyor musunuz?"

 

"Tek tek tanıyan belki olabilir ama ben ve kardeşim hiç görmemiştik." Dedi Akbey açıklar bir biçimde videoda. Vural video kaydında şimdiki gibi şaşırmış bir yüz ifadesiyle bakıyordu. "Sence nerede peki?"

 

Video durduruldu. Vural sonunun geleceğini düşünüyordu. Aslına bakılırsa Leza 'da birinin sonunun gelmesi için iki temel kural vardı. Bir ıslık ve ikincisi ise kurşun yollanması. Monte Carlo'daki gecenin ardından herkes birer kurşun yollanmamıştı ama Vural o kurşunu almamıştı. Bugün videonun devamının ardından kurul hakkında söylemleri ve tutumunu duyduklarında o kurşunu alacağına neredeyse emindi.

 

"Ne var videonun devamında Garip?" Bu soru en büyükten gelmişti. Alparslan uzun yıllardır kurulla birlikteydi ama ne Hayalet'in ne de kurulun arkasından bir kez bile konuşmamıştı. Şimdi bu çocuk kim oluyor da kurulun arkasından başka bir kurul üyesi ile dedikodu yapacak cesareti buluyordu. Vural iki elini masaya koydu ve sertçe ayaklandı.

 

"Kim he bu kim? Benim babamın kafasına sıkan bu adam kim? Siz, sizin gibi bilgin adamlar buna neden itaat ediyor ki? Niye bu adamı bu denli önemsiyorsunuz?" Vural'ın baş kaldırışı kimse tarafından izlenmiyordu. Cezmi, Fahri, Şehrazat, Garip, Alparslan ve Hayalet'in adamları masadan çıkacak bu kuralı çok iyi biliyordu.

 

"Ben kim miyim? Babanın katiliyim." dedi Hayalet. Ardından ıssız ve sessiz bir ıslık çaldı. Hemen ardından da bir silah sesi patladı. Vural isyanının bedelini ödedi. Kurşun Vural'a da yollandı. Başı ceviz masaya düşen Vural kısa süre içinde gelen kırmızı sıvının etkisi altına girdi. Masa da büyük bir sessizlik vardı. Hatta masa öyle sessizdi ki, Vural'ın başından boşalan kanın zemine damlama sesi duyuluyordu. "Kurul azalmaz. Ahmet'in yerine gelecek isimle tanışın. Kurul var, siz sağ olun."

 

Hayalet'in cızırtılı sesi sustuğunda içeri bir adam girdi. Uzun boyluydu. Üzerinde bir takım vardı. Simsiyah bir takım, saçları geriye özenle taranmıştı. Gözlerini açtı ve etrafına baktı. Masa da yatan Vural'ı ve buz gibi benizleri gördü. İlerledi. Kokusu odaya korkuyla cenk edip yayılmıştı sanki. Masanın başına oturdu. Kuruldaki herkes genç adamın yüzüne bakıyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Adam ellerini masada birleştirdi ve karşısında duran isimlere tek tek baktı. Mavi gözlerini herkesten çekip ceketinin iç cebine attı elini. Bir kurşun çıkardı. Vural'ın başından boşalan kanın tam yanına, kendi önüne koydu.

 

"Hoş buldum."

Loading...
0%