Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 10 / Bıçakla Ölen Çabuk Soğur

@belarophontes

 

 

*

 

Lana Del Rey - Dark Paradise

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

10. BÖLÜM

 

 

 

 

BIÇAKLA ÖLEN ÇABUK SOĞUR

 

 

 

 

 

Görüntü zihnimden gitmiyordu. İzlediğimiz saatten beri o kadının yüzündeki maske ve gözleri aklımdaydı. Her gözümü kapadığımda gözlerimin önünde bir ab gibi ortaya çıkıyordu. Eve geldiğimizde odama çıkmak istemiştim. Kendimi bir süre suyun altında tuttum. Çekici kıldı su kendini bir an. Gözlerimi kapayıp başımdan yukarısından akmasını öylece izledim. Suyun altında ne kadar kaldım bilmiyordum. Bildiğim tek şey, kızımın yabancı bir kadının ellerinden tutarak gidişiydi. Kadın bir fuları ağzına bağlamıştı bir maske gibi. Gözlerimin önünden bir türlü gitmiyordu. Islak saçlarımdan akan sular zemine damlıyordu.

 

Tıp, tıp, tıp

 

"Bak uçurtmayı nasıl tutacaksın görüyor musun?" Ellerime doladığım ipin sertliği bileklerimdeydi. Şimdi sanki o ipler prangalarımdı. "Teyzecim. Uçurtma neredeyse anneme değecek." Uzakta gökyüzündeki uçurtmaya bakıyordu. Saçları henüz denizden çıktığı için ıslaktı. "Değil mi?"

 

"Evet." dedim zorlukla. Saçlarından sular damlıyordu.

 

Tıp, tıp, tıp.

 

Toprağın rengini değiştiriyordu.

 

Sırtımı açıkta bırakan derin dekolteli elbisemden sırtıma yol bularak süzülen sular boğuyordu beni. Zihnim anahtarın kilidini açmıştı sanki. Kim olduğum, Ala'mın nerede olduğu soruları zihnimde küçük depremler yaratıyordu. Bilinmezlik, göçüp gidiyordu ruhumla. Düştüğüm yerde kalmıştım. Benim kızım bir kadınla gitmişti.

 

Uyuduğu zaman üzerine yorganı ince gelir mi diye düşündüğüm. Bir bebek iken yıkamaya dahi korktuğum, ilk adımlarını, ilk anlarını, ilk hatıralarını hiç unutmadığım kızım gitmişti. Korktuğunda küçücük ayakları ile odama koşan ve yatağıma atlayan, çalışırken bana tatlı ses kayıtları yollayan, canımın içine sardığım kızım gitmişti. Üç ay dolmak üzereydi. Üç yıldır ölüydüm.

 

Gözlerimi açtığımda bomboş bakışlarla geceyi aşıp gelen aydınlık odaya baktım. Saçlarım hariç hazır gibiydim. Zaten sadece Çağlar'ı kırmamak için kabul etmiştim. Eve gelip uyumanın hayalini kuruyordum. Ayağa kalktığım sırada kapının tıklandığını duydum. "Dide ben, girebilir miyim?" Cıvık cıvıl bir ses duvarlarımın benim boyadığım ölü boyasını döktü. Boğuk sesimi temizleyerek, "Gel." dediğimde kıpkırmızı kısa bir elbise ile içeri girdi. "Şafakcığım."

 

"Hoş geldin." dedim mırıldanır gibi. Kollarını koşarak bana doladı. "Ay yenge mi desem Şafak mı bilemedim?"

 

"Dilediğini söyleyebilirsin." Şafak baya alıştın he bu işe?

 

"Abim de aşağıda Cengiz abiyle kol düğmelerini arıyor." dedi imalı bir ifadeyle. "Siyah giyinmek birlikte karar verilmiş bir şey miydi?"

 

O da mı siyah giymişti? "Hayır." dedim mırıldanır gibi. Yatağıma oturdu. "Abimin neden bu kadar hızlı karar vererek seninle birlikte olduğunu anladım." dedi sesi yumuşacıktı bunu söylerken. "Çok güzelsin." Başını yana yatırdı ve bana baktı.

 

"Teşekkür ederim. Dide sen daha güzelsin." Saçlarımın nemi kalmamıştı. Bu yüzden taraktan geçirip kabarmasını engellemek avcuma kremi dökerek saçlarıma yedirdim.

 

"Abim hep böyle mi? Yani seninleyken çocuklaştığı oluyor mu?" Sorduğu soru duvarların çatırdamasına neden oldu. "Babam ile ve annem ile görüşmeyiz biz ailecek. Abim görüşür mesela. Onca yapılanlara karşı buz gibidir." Boy aynasından ona baktım. Yere bakıyordu.

 

"Abin hep böyle güzelim ama dünyanın en düşünceli adamlarından."

 

"Biliyorum." dedi dudaklarını birbirine bastırırken. "Sanırım Nergis ile bir tartışma yaşamışsınız."

 

"Hayır." dedim rujumu dudaklarımı sürdüğüm için boğuk çıkan sesimle. "Yani bir tartışma sayılmaz. Ön yargıları olabilir haklıdır."

 

"Çok anlayışlısın." dedi kendini yatağa atarken. "Bu ben de yok mesela. Ben direkt çirkefleşiyorum." İstemsiz gülerek ona döndüm. "Çok tatlısın bence."

 

"Ay!" dedi ellerini birbirine vurarak. "Ben Nergo gibi aynı odada uyuyor musunuz diye sormam çünkü abimin tek uyumayı sevdiğini bilirim. Abim kimseyle uyumaz."

 

Yüzümdeki gülüş silinmeden önümde döndüğümde, "Seninle uyuyor olmalı çünkü seni koklarken hep gözlerini kapatıyor. Baktım, sarılınca gerçekten güzel kokuyorsun."

 

Seni koklarken hep gözlerini kapıyor.

 

Mırıldanarak teşekkür ettiğimde söylediği cümle karşısında biraz olsun düşündüm. Çağlar rolünü harika oynayan bir adamdı. Bunu insanlara karşı da yapıyor olmalıydı. "Dedem Pazartesi gelecek. Abim kutlu haberlerim var dediği için aynı gün kendisi beni on yedi kere falan aradı ama bir şey söylemedim."

 

"Irina ve Selim'de geliyor mu?"

 

"Bugün doktor kontrolü vardı Anna'nın. Gizli saklı oraya gitmişler. Düğüne gelmeleri için Anna'yı bırakacak da kimseleri yok biliyorsun."

 

"Doğru." dediğimde başını sallayarak onayladı ve yanıma doğru ilerledi. "Cengiz düğüne gitmemiş miydi?"

 

"Beni kuaförden alıp getirecek biri lazımdı." dedi ve ekledi. "Ben hazırsan seni takdim edeceğim aşağıya." Kısık bir kahkaha attım. "Hazırım." dediğimde koşar adımlarla dolabıma doğru gitti ve bir yapay kürkü aldı. "Bunu takmazsan ölürmüşüm yengeciğim."

 

"İsimle de hitap edebilirsin." dediğimde uzattığı siyah kürkü almıştım. Koluma attığımda o da koluma girdi. "Abim şok olacak şimdi. Suratsız ama abi işte ne yaparsın. Yani tepkisiz de kalabilir kestiremiyorum. Selim aşkım olsa gülerdi falan bu hep mutsuz gibi."

 

"Gözlerinden anlaşılıyor ne hissettiği." dedim ama bunu beynim benden alakasız kalbimle iş birliği yaparak kurmuştu bu cümleyi. "Oo." dedi çığlık gibi bir nidayla. "Oo." diye devam ettirdi. "Ay ay amanın abi!"

 

Odadan çıktığımızda Dide'nin tepkilerine gülmekten karnım ağrımıştı. "Ne var be?" dedi Cengiz'in sesi aşağıdan. "Sana demedim Cengo. Yengem geliyor Romeo'ya söyle."

 

"Dide." dedi tok ve kopkoyu bir ses. Dide kolumdan çıktı ve ellerini kaldırdı. "Yengoş sen git yumuşat öp möp. Şımarma kartı gelecek anladım sesinden." Tek başıma merdivenlerden inerken mutfağın kapısında dikilen Çağlar ile göz göze geldik. Simsiyah takımın içine beyaz bir gömlek giymişti. Hatları belli oluyordu. Menekşe gözleri beyazın altında bir tarla dolusu mis kokulu çiçekler gibi gözüküyordu. Yutkundum.

 

Aşağı inerken ceketini düzeltti ve elini bana uzattı. İnce yüzüğün sardığı parmakları gelmemi bekliyor gibiydi. İki basamak kala elimi elinin içine koydum. Sarp Çağlar Aral'a her dokunuşum tepeden tırnağa bir ahvalin içine alıyordu beni. Sanki içimdeki sıcak bir kavanoz vardı ve o her dokunuşunda kapağı açılıyordu. 30 yaşındaydım. Bir otuz sene daha yaşasam bu hissin bende bir tarifi olur muydu? Bilmiyordum.

 

Elini elimden bir süre çekmedi. Cengiz ellerimize bakarken, "Ay abicim şunlara baksana ya nasıl yakışıyorlar." dedi ve neşeyle merdivenlerden birer ikişer indi. Cengiz elindeki Türk kahvesi fincanını tabağı ile birlikte avcuna oturtmuştu. "Maşallah." dedi sesinde bir ima yoktu. Bu evdeki herkes bu denli iyi rol mü yapıyordu?

 

Dide aynı adımlar ile evden çıkarken onun ardından Cengiz de elindeki bardağı masaya bıraktı ve ilerledi. Onlar çıkar çıkmaz elimi çektim. "Ay," dedim elimi saçlarımdan geçirirken. "Niye bıraktın?" dedi Çağlar mekanik bir sesle.

 

Bu tavrı garip hissettirmişti. "Cengiz ve Dide çıktığı için," dedim ve ekledim. "Tutmaya devam edip rahatsızlık vermek..." Elini kürkümün üzerinden belime yerleştirdiğinde, "Anladım. Biraz daha iyi misin?" diye sordu.

 

Başımı onaylarcasına salladığımda bizde senkronize adımlarla dışarı çıktık. Bizi tam kapının önünde bir VIP bekliyordu. Cengiz ve Dide içeri geçtiğinde ben de cam tarafına olacak biçimde içeri geçtim. Bu oyundan sadece Cengiz'in haberi vardı. O dahi bunu bize belli etmeden harika bir biçimde oynamaya devam ediyordu. Karşımda otururken yine boynundaki dövme dikkatimi çekti. Çağlar ise yanımda benim tarafımdaki camdan aracın hareket edişini izliyordu.

 

"İyi hissettiğini söylediğin için şu an benimlesin. Yoksa kızını kaçıran kadını henüz gördün seni buna zorlamış gibi olmak istemem." Nefes boynumdaydı. Kulağıma yaklaşarak söylemişti. O kadar yakındı ki sıcak nefesi neferlerimi sorgulamama neden oluyordu. Kafamı çevirdiğimde gözlerine baktım. Burunlarımız birbirine değmek üzereydi. "İyiyim." dedim bakışlarım kısacık bir zaman dilimine yenilerek dudaklarına gittiğinde aynısını yaptı. Bu öyle kısaydı ki biçimli ve güzel dudaklarında oyalanmaya bakmaya çok az vaktim olmuştu.

 

Bakışlarımı yeniden cama çevirdiğimde o da önüne bakmaya başlamıştı. İyiydim çünkü iyi olmaktan ve bu oyunu iyi oynamaktan başka çarem yoktu. 3 ayda hiç iz bulamadığım kızımdan izleri bu adamın yanında bulmuştum. Bu bir oyundu. Muhtemelen beş ay sonra köklerimi ve kızımı bulduğumda bu oyundan geriye benden bir şey geri kalmayacaktı.

 

Yapmak isteyip istemediğimi uzun uzun sorguladığım bir şey yaptım ve kafamı Çağlar'ın geniş omzuna yasladım. Çağlar'ın bedeninin anında kasılışını hissetmiştim. Bunu Dide'ye bir rol olsun diye değil. Gerçekten istediğim için yapmıştım.

 

Gerçekten birkaç hafta önce yabancı olan bir adamın omzunda olmak beni iyi hissettiriyordu. Bu oyunun dışıydı. Bu kuralın dışıydı. Bunu sadece ben biliyordum ama. Benim zihnimin dehlizlerinde saklıydı.

 

"Bir arkadaşımız var. Bu bilgisayar falan işlerinden baya anlıyor. Bugün izlediğiniz videodan Çağlar bahsetti. Ona bir göstersek?"

 

"Tarama sistemi falan mı?" dedi Dide kim olduğunu anlar gibi bir hali vardı.

 

"Olmaz. O olmaz." dedi netçe ve emin bir ses ile Çağlar. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda herkesin anladığı ama benim hiçbir fikrim olmayan o kişinin kim olduğunu sorguladım. "Ne oluyor? Kimmiş o?"

 

"Önemsiz biri. Yat sen." dedi omzunu göstererek. Kaşlarımı çatarak Cengiz'e baktığımda omuzlarını silkerek bana baktı. "Bizim eski bir arkadaşımız." dedi Cengiz Çağlar yerine açıklama yaparken. "Eski işte. Yat sen boşver." dedi tekrardan Cengiz kısıkça güldü.

 

"Üçümüz mahalleden arkadaştık. Çocukluktan sonra aramıza bir soğukluk girdi ve ilişkimiz sonlandı ama bugün desek bulmak adına çabalar biliyorum." dedi tüm ardımdan atılan korkutucu bakışlara rağmen açıklamasını yaparak. "Şafak," dedi Çağlar. "Dediğim gibi. Önemsiz biri. Bir bok da yiyemez. Cengiz'in de ağzına..." dedi ve yutkundu. "Sağlık, anlattı ama olmaz yani. Koy başını sen." Eli ile omzuna vurarak kurmuştu cümlesini.

 

"Seni incitti mi? Neden sevmiyorsun? Kızımı kaçıran kadını bulabilir belki Çağlar? Ben senden bağımsız bir yardım istesem?"

 

"Sen benim nişanlımsın Şafak. Benden bağımsız bir şey, bir hal ve durum olmaz." Elindeki yüzüğü elini hafifçe kaldırarak gösterdi. "Farkındayım." dedim mırıldanır gibi. Başımı yeniden cama çevirdiğimde, "Düğüne gelecekmiş bugün. Ben senin veya Şafağın adına değil de tarama yapıp yapamayacağını sorarım?" Cengiz'in ısrarlı cümlesi Çağlar'ın tok sesine çarptı.

 

"Ne uzattın amına koyayım? Olmaz diyorsak olmaz. Neler yaptığını ne çabuk unuttun?" Sesi ilk defa gerçekten sinirliydi. "Abicim, Şafak için söylüyorum ben de Timur ile görüşmeye çok meraklı değilim emin ol ama ondan afili bir hacker yok piyasada." Bakışlarım Cengiz'de sabitken Çağlar elini koluma değdirdi.

 

"Düğünde bir kez, sadece birkaç dakika derdinden bahset. Becerebilir mi sen anlarsın zaten." Buna ben şaşırmamıştım ama Dide ve Cengiz tepkisini büyük bir şaşkınlık ile göstermişti. "Sen de benimle gelsen olmaz mı?" dedim yüzüne bakarken. Güzel gözlerini kıstı ve gözlerini gözlerime dikti. "Olur." dedi yutkunur gibi. "Olur."

 

Düğünün olacağı yere geldiğimiz de araç park ederken Çağlar bana bakıyordu. "Neden kafanı kaldırdın rahatsız mı oldun?" diye sordu ama bunu sadece benim duyabileceğim kadar kısık bir sesle söylemişti. "Hayır Çağlar." dedim mırıldanır gibi. "Oldukça rahattı."

 

Bunu inerken söylediğim için tepkisini görememiştim ama eminim buz gibi bir suratla ve dümdüz karşılamıştı söylediklerimi. Bazen hatta bu ara sık sık oyunun dışına çıktığımı düşünüyordum. Dide ve Cengiz derin bir sohbet içindeydiler tam da bu sırada.

 

"Sana da en yakın zamanda bir kavalye bulmak lazım. Abimden bıktım sen benim kısmetimi kapıyorsun abicim." dedi küçük ve neşeli bir kahkahayla Çağlar arabadan inip ceketini düzeltirken kaşları çatık ona bakıyordu. Dide omuzunun üzerinden bize baktı. "Ey abicim!" dedi Cengiz ile neredeyse yakın olan boyları dolayısı ile kolunu omzuna kolayca sararken. "Abimin gazabından sana sığınırım." Cengiz kahkaha atarken Çağlar'ın yüzünde mimik bile oynamıyordu.

 

Sonra ise Dide'nin ve Selim'in dedikleri geldi aklıma. Yani tüm bunların üzerinde olanlar. Onların abilerinin gerçekten güldüğünü bile anlayamaması. Çağlar, Sarp Çağlar böyle bir adam mıydı? İşte bunu bilmiyordum. Muhtemelen de bilmemeye devam edecektim. Onu tanımak için dört buçuk ayım vardı. Sonra iki yabancı olacaktık. O koridor da ilk kez karşılaşan iki yabancı.

 

Düğün salonunun havası benim beyaz sandalyelerin üzerindeki gelinlik kız çocuklarına uzun uzun bakmamı sağlıyordu. Ala, konuşurken ayağını bilekten kırarak konuşurdu. Hep yapardı bunu o yüzden annelerinin elbiseleri altına giydirdikleri tül çoraplardan ayaklarına bakıyordum ilk. İçeri girerken Çağlar birkaç kişiye selam verdi. Bu insanlar için Barayı'nın, Ticaret Kralı'nın nişanlısıydım. Bu yüzden insan garip bir şekilde beni süzüyordu. Siyah elbisemin altından tenime işliyordu bakışları. Bedenimi gerdiğim sırada bir eli kürkümün etek kısmında çıplak belime direkt dokunurken hissettim. Parmakları hareketsizdi ama eli egemendi. Bir adamla derin bir muhabbetin içindeyken tenime oklar saplandığını ve bir sıcaklığın beni sardığını hissettim. Ateş bahçesindeydim ama güller ile dolmuştu sanki. Öyle uhrevi hissediyordum. Biz hala kapıda kır saçlı bir adamla sohbet içindeyken Dide içeri geçmişti. "Alphanların biricik gözdesi, Aral'ların diplomat oğlu ile he?" dedi adam ticaret muhabbeti henüz bitmişken. Etrafa çevirdiğim bakışlarımı adamda sabitleyince dudaklarımı birbirine sabitledim ve onayladım. "Öyle oldu." dedim dümdüz ve aslında tatlı çıkarmak adına zorladığım bir ses ile.

 

"En yakın zamanda sizin de düğününüze katılmak ümidi ile." Çağlar buna yalnızca hafif bir gülümseme ile cevap verdiğinde hem adam hem de Çağlar bu muhabbeti jet hızı ile soyutlamışlardı. Beş ay sonra bitecek bir şey için verilebilecek en doğru cevaptı Çağlar'ın ki. Alphanların kendi çocukları olmayan gözdesi için sahte nişanlılık, kayıp ve var olmamış bağlar olasıydı. Bu denklemde iyi bir bilinmeyendi Çağlar. Benim yanlışlarım bu denklemi yok edecekti fakat.

 

Muhabbetleri bittiğinde Cengiz ve Dide'nin ve birkaç kişi daha olan masaya doğru yürümeye başladık. Masada yabancı bir kadın ve adam vardı. Bize şaşkın gözlerle bakıyorlardı. Hatta erkek olan öyle şaşırmıştı ki ağzına atmak üzere olduğu kanepe havada kalmıştı.

 

"Seni bir kadınla görmedikleri için mi şaşkınlar bu kadar?" Çağlar soruma karşı dudaklarını yaladı ve başını yana çevirerek güldü. "Arkadaşlarımın ve kardeşlerimin önüne hiçbir kadınla çıkmadım." dedi netçe. Yutkunarak gözlerimi kaçırdım. Bunu niye sormuştum ki? Sorguluyor gibi olmuştu. Masaya geldiğimizde Sarp Çağlar Aral ikisine de selam vermedi.

 

Dide boğazını temizleyerek elindeki elbisesi renkteki içeceği masaya bıraktı. "Ben devralayım rolü. Abiciğimi zaten tanıyorsunuz. Yanındaki güzeller güzeli kız ise Şafak." Oldukça uzun, neredeyse Çağlar'dan bile uzun olan adam bakışlarını Çağlar da sabitlemişti. Kısa, asker tıraşı saçları ve sert bir benzi vardı. Yanındaki kadın ise ona nazaran kısacık kalmıştı. Küt, koyu kahve saçları ve bebeksi bir yüzü vardı. "Memnun oldum." diye mırıldandı kadın. İnce elini bana uzattı.

 

"Nalan ben. Bu da eşim Timur." Elimi uzatacaktım ki belimde bir el hissettim. Bunu bir ikaz için koymadığını tutuşunun yumuşaklığından anlamıştım. Elimi uzatıp sıktığında gülümsedi kadın. Bu kez bakışlarını Çağlar'dan çeken adam uzatacaktı ki ikaz dolu ses yankılandı masada. "İstemez."

 

Adam eli hava da şekilde Çağlar'a bakarken ben de bakışlarımı yüzüne çevirdim. Öfke, yüzünden öyle bir okunuyordu ki eminim en uzaktaki masa bile anlayabilirdi. Adam elini çekti ve memnun olduğunu mırıldandı. Ben bir şey demek istemedim çünkü Sarp Çağlar Aral'ın mutlaka bu konuda bir bildiği vardı. Sorgulamadım.

 

Bu adamın da Cengiz kadar olmasa da boynunda F13 dövmesi vardı. Çağlar'ın ise bütün Aral'lar da olan elde yılan dövmesinden başka dövmesi var mıydı bilmiyordum. Ortamda Cengiz'in telefon sesi yankılanana kadar Latin müziği boğuyordu. Telefonun ekranında kocaman Destina yazısını görür görmez meşgule attı. Herkes de benimle birlikte masada duran telefona baktı ama herkes benim gibi başını çevirmek yerine doğru direkt Cengiz'in yüzüne bakmayı tercih etmişti.

 

"Sarp?" diye bir kadın sesi duyulana kadar Cengiz ve telefon arasındaki bakışlar masa ahalisi tarafından sürmüştü. Çağlar omzunun üzerinden gelen kadına baktığında elini belimden çekip kızıl saçlı güzel kadına sardı kollarını. "Yazgı?" dedi Cengiz heyecanla. Telefonunu ceketin iç cebine koyup sarılan kızıla ve Çağlar'ın yanına yürüdü.

 

"Aslanlar ya. Çok özlemişim sizi." Bu kez Cengiz'e sarıldığında Çağlar onların yanındaydı. Cengiz'den ayrılır ayrılmaz kolunu Çağlar'ın koluna sardı ve neşeyle kıkırdadı. "Cengiz'im sen hep aynısın ama Sarp..." dedi şöyle bir süzerken. "Sen bir kitap olmuşsun. Aç, aç oku."

 

"Ve reklamlar." dedi ellerini birbirine vuran Cengiz. Eli ile bizi gösterdiğinde kadın bize döndü. Beni süzdükten sonra kaşlarını çattı ama bu kısa bir çatıştı. "Şafak Alphan. Sarp'ın nişanlısıyım." Uzattığım eli şaşkınlıkla tutuğunda Çağlar'ın kaşları bu hareketime havalanmıştı. "Memnun oldum, ben de Yazgı bu ikilinin çocukluğu sayılırım." Bakışları omuzumdan ileriye gittiğinde bu sefer hayretle havalandı.

 

"Koca oğlan." dedi heyecanla elimi bıraktı ve Timur'a sarıldı. "Siz üçünüzü yeniden bir arada görmek. Çocukluğumuzdaki gibi." Bu muhabbetten sonra uzun çocuklukları ilgili bir sohbete daldılar. Önümüze gelen tomurcuk gül atışmış şaraplardan yudumlamaya başlamıştım ben de bu sırada. Çağlar genelde sohbetlere katılmıyordu. Bana temas da etmemişti. Genelde boş da olsa egemen bir tavırla elini belime koyardı. Bu kez yapmamıştı. Acaba o kız Yazgı mıydı? O yıllarca aşık olduğu.

 

"Hani şu teyze vardı ya, elinde hep sıcacık pişiler taşırdı. Bize getirirdi. Sarp ve Timur daha iri diye onlara iki tane verirdi." Kadının anlattıkları başından beri buz gibi olan Timur'un bile gözlerini güldürmüştü. Çağlar ise hala buz gibiydi.

 

"Sana neden Sarp diyorlar?" diye fısıldadığımda sesi duymak adına eğildi. O da kulağıma fısıldayarak, "Genel olarak Çağlar hiç kullanılmaz. İlk kez kullanan sensin."

 

Şaşkınla kaşlarımı havalandırdım. "Bana neden hiç benim adım bu bunu daha sık kullanırlar Sarp de demedin."

 

"Direkt Çağlar'ı seçmenin bir sebebi vardır diye düşündüm."

 

"Çocukluğundan hiç bahsetmiyorsun Sarp." dedim. Kaşları çatıldı. Yüzlerimiz arasında neredeyse hiç mesafe yoktu. "Muhabbetlere dahil olmuyorsun."

 

"Olduğu kadar ediyorum işte." dedi bunu buz gibi bir ses ile söylemişti. İrdelemek istemedim. "Bana neden Sarp dedin?"

 

"Herkes öyle diyormuş ya."

 

"Sen en başından beri herkes değilsin." dedi. Yutkundu. Adem elması bir ağırlığa şahitlik ediyordu sanki. "En başından beri."

Loading...
0%