Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm 4 / Bir Nefes Kadar

@belarophontes

 

 

*

 

 

 

 

Lana Del Rey - Carmen

 

 

 

 

4. BÖLÜM

 

 

 

BİR NEFES KADAR

 

 

 

 

Bütün zaman dilimlerinin en karanlığıydı. Bir bilinmezlik çukuruydu. Arabamın asfalta sürten tekerlekleri acı acı bir feryat içerisindeyken tekrarladı içimdeki ses.

 

"Kızımı bul!"

 

Bir elimi başımın arkasına koyarak saçlarımın uçlarına dolanan her geçmiş canavarlarının kırıklarını aldım. Kılı kırk yardı zaman. Kırk yerimden de bıçakladı. Telefondaki o ses dehlizlerin içinden kulaklarıma doluyordu. Zaman bir bombaydı. "Sana nasıl güveneceğim ben?" dediğimde telefonun ucundan gülümsediğini hissettim. Muhtemelen bu gibi yüzünde bir leke gibi duruyordu. "Güvenmeyeceksin."

 

"Cenk'i atlatmaya bak." Telefonu kapadığında hemen Cenk'in numarasını tuşladım. "Takibi bırak." dedim. Bunu neden yaptığım hakkında tek bir fikrim yoktu. Aslında buna derinlemesine inanmak istemiyordum ama bana söylediği şeyler bilemeyeceği şeylerdi. Aklıma düşen kurt kıvrımlarımda delikler açarken Cenk konuştu. "Emredersiniz Şafak Hanım."

 

"İlk kavşaktan dön. Eve git." dedim sesimi olabildiğinde keskin tutmak adına ekstra bir çaba gösteriyordum. Cenk'in arabası ilk kavşaktan sağa saparken Barayı 10 metre kadar önümde takip mesafemdeydi. Arabası sağ sinyal yaktığında telefonum tekrardan çaldı.

 

"Alo?"

 

"Arabanı sağa bir yere bırak. Benim aracım ile ilerleyeceğiz."

 

"Beni öldüreceksen böyle arabanı bırak falan şekillerine girme. Yani cidden artık soru işaretlerine takatim yok." Telefonun ucundan güldü ama gülümsemesi kısık bir kahkahaya çalıyordu. "Seni öldürmek," dedi. Yutkundu. "Bana ne gibi bir fayda sağlar ki?"

 

"Sonuçta biz düşmanız." dedim. "Düşman ailelerin çocuklarıyız."

 

"Ailemiz düşman Şafak." Bunu anlamam için tane tane söylemişti. "Biri arabanı alacak. Kaygılanma."

 

Arabamı konuştuğumuz gibi yana çekerken içimde duygu namına pek bir şey yoktu. Yalnızca olacakları düşünüyordum. Şimdi ölürsem Ala'yı kim bulacaktı?

 

Arabanın motoru durduğunda telefon kapanmıştı. Az ilerde farları yanık bir şekilde beni bekliyordu. O kardeşine benzemiyordu. Selim olsa bu arabaya kuşku duymadan binerdim ama onu ne kadar tanıyordum ki?

 

Arabadan indiğimde anahtarı üzerinde bıraktım ve arabasına ilerledim. Ben yaklaştığımda kapısını açtı. Açık kapıdan içeri oturduğumda kokusunu ilk defa hissettim. Tertemiz kokuyordu hem o hem de arabanın içi. Ben biner binmez bir şey demeden arabayı hareket ettirdi. "Cenk kavşakta babanı aradı ve haber verdi. Hepsi benim ardımda olduğunu biliyor şu an."

 

"Cenk babamla hiç anlaşamaz." dedim tıslar gibi. Dirseğini kapıya dayamıştı. Parmaklarını biçimli dudaklarında gezdirdi ve bana kafasını oynatmadan yan gözlerle baktı. "Öyle mi? O zaman Cenk'in bulduğu dedektife döktüğün 5 bin doların 5'te 3'ünü de babanın aldığını biliyor olman lazım."

 

"Ne?" dedim ona dönerek. Bu ne saçmalıyordu.

 

"Duydun. Baban hisse sahibi olmadığı için sana bir dost gibi gözüken bir adam tahsis etti. Babanı kötüleyerek başladığınız dostluğunuz aslında babanı fonlayan bir muhbir."

 

"Sen bunları nereden biliyorsun?"

 

"Ala kaybolduktan sonra bana baban ulaştı. Bir ortaklık ve birkaç yüz bin euro para ile. Bana bir iş teklif etti."

 

Duyduklarımı hazmetmek için durmadan bacağımı sallıyordum. Pür dikkat ağzından çıkacak cümleleri beklerden bedenim istemsiz reaksiyon veriyordu. "Selim'i ve bebeği bir şekilde duymuştu. Dedeme söylemek ile tehdit etti. Benden de seninle tesadüfen tanışmamı ve ilişkimi ilerletmemi. Hatta gerekiyorsa evlenmemi istedi." Araba bir evin bahçesine girmişti ama ben sadece yüzüne bakıyordum. Hatta arabanın çalışmaya başlayan sileceklerini bile fark etmemiştim.

 

"Selim'i ve bebeği ben söylemedim." dedim mırıldar gibi. "Farkındayım. Prag'da senden izinsiz birkaç verine girdim. Birkaç konuşmanı da dinledim. Tamamen düşmanca yaptığını düşündüm. Yalan yok, başta suçladığım isim sendin. Sonra anladım ki istediğin Ala'ydı."

 

"Sonra odağım baban oldu. Cenk ile hakkında konuştuklarını duydum."

 

"Gel." Başlayan yağmur kışın geldiğinin habercisiydi. Başlayan cümleler de sonun geldiğinin bir sona hazırlanıyor gibiydi. Takatim ve ahvalim yoktu. Halim hiç. Yine de arabadan indim. Tahta formunda ormanın içine bakan ve uzunca camlardan oluşan yapıya ilerlerken koyu renk saçlarıma yağmur damlaları düşüyordu. Hiç itiraz etmeden belki de hikayenin kalanını dinlemek için takip ettim onu.

 

İçeri girdiğimiz de Akal'lar da çok sık rastlanan konsept ile döşenmiş o av kültürünün oldukça dışında tasarlanmış modern ve endüstriyel bir salon beni karşıladı. Şömine yanıyordu. Orta sehpanın üzerinde iki bardak ve bir termos vardı.

 

"Benim geleceğimi biliyordun." dedim.

 

"Cevap aradığını biliyordum." dedi.

 

Sıcacık gözüken koltuğa oturduğum da o da yanıma oturdu. Ellerimi başıma koyarak yüzümü sakladım bir süre. Kafamda gezinen birçok tilki kuyruklarını birbirlerine doluyordu. "Sorular yaratarak cevap aradığım için yakınamazsın."

 

"Yakınmıyorum Şafak." dedi ılık bir ses ile. Yüzü hala bir beton kadar sertti. "Bana her şeyi anlat." dedim derin bir nefes alarak.

 

"Baban gerekiyorsa seninle evlenmemi istediğinde tek bir amacı vardı. Seninle evlendiğimde ortak olacağım paydalar. Ben onun için çalışacak ve bir şekilde o hakları ona geri verecektim. Böylelikle bir düşmandan kurtulacaktı."

 

"Benden." dedim dudaklarımı kemirirken.

 

"Ala ile ilgili imzaladığın belgelerden haberi yoktu ki bugün ki dinlemem de ateş püskürüyordu."

 

"Ailemi ve beni dinlemen ne kadar etik?"

 

"Diplomasi bir bakıma da illegaldir ama en legal haliyle." dedi emin ve özgüvenli bir ses ile. "Bana bunları neden anlatıyorsun?" dedim sorduğum soruyu baltalayarak. "Neden?"

 

"Ala'nın sağ ya da ölü olması baban için hiçbir şey ifade etmiyor. O yalnızca dedenden kalan o mirasın peşinde. Ben ise senin dostane tavrının ve kardeşim için yaptıklarının farkındayım. Sana yardım etmek istiyorum." Orta sehpanın üzerinde bulunan dijital saat 21.42'yi gösteriyordu. Uzandı. Termostan koyu kahveyi seramik fincanlara boşalttı ve birini bana uzattı.

 

"Babanın elinde o akşama ait kayıtlar var. Mekanın sahibi bir tanıdığım, geçen gün ağzından aldım." Bunu şiddet içeren bir tonda söylemişti. Söke söke aldım der gibi.

 

"Ne?" dedim ayağa kalkarak ve lafını kesip atarak. "Hangi akşama dair?"

 

"Ala'nın kaçırıldığı akşama dair."

 

"Ne?" dedim tekrardan. "O kameralar çalışmıyordu Çağlar. 9 gün önce kayıt yapmayı bırakmıştı." Bana bizzat söyleneni ilettiğimde dudakları bir yalana hakim olur ve eşlik edercesine kıvrıldı. "O kameralar aktifti Şafak. Baban mekana yüklü bir miktar para verdi. Mekan da prestijini düşündü. Sosyetenin gözde mekanın da bir çocuğun kaçırıldığı görüntüler onları da etkilerdi. Sadık Alphan görüntüleri aldı ve sakladı. Bizim o görüntüleri almamız gerek."

 

Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Siktir...bunu bu şekilde asla düşünemezdim. Sarp Çağlar Akal kendinden oldukça emindi söylediği her bir kelime de. "O...onu vuracağım." dedim hışımla kapıya yönelerek. Bileğimden yakalanan el bile mıh gibi yere çakıldım. "Öfken sadece sana zarar verir." dedi. Sesi yumuşacıktı. Gözlerimden akmayı bekleyen yaşlar birer ikişer yanaklarımdan süzülürken koltuğa geri döndüm. Ellerimi yüzüme kapayıp hıçkırmaya başladığımda yanımda sessizce oturdu.

 

"Ne yapacağım?" dedim hıçkırıklarımın arasında. "Ne yapacağım? Nereye koymuş olabilir?"

 

"Benim bir planım var." Çağlar'ın sesinde tek bir şüphe kırıntısı dahi yoktu. Kendinden oldukça emindi. "Bu yaşıma kadar mesleğin ve takıntılarımdan başka bir sikim elde edemedim. Kardeşim...onun için bir şey yapmak istiyorum."

 

Kafamı kaldırdım ve ona baktım. "Ne demek bu?"

 

"Benimle ol. Dedeme bunu nişanlılık olarak gösterebiliriz. Selim'in Anna'nın annesi ile evlenebilmesi için. Dedem benden bir hamle bekliyor. Dedeme istediği hamleyi, Selim'e saadetini ve sana da o görüntüler ile birlikte birkaç ipucunu belki de Ala'yı getirebiliriz. Ben de sonunda iyi bir abi olabilirim belki."

Loading...
0%