@belarophontes
|
*
The Weekend - The Hills
5. BÖLÜM
POLİTİK VE POLİTİK
İhanet.
Yaşamım bu zamana kadar herkese ihanet etmişti. Bu kervana ne zaman katılacağımı bilmiyordum. Ya da bu kadarını yapmayacağını düşünüyordum bir şekilde. Öyle olmadı. Bugün duyduklarım hazmedeceğim şeyler değildi. Nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum. Tek bildiğim ne yapmak istediğimdi. Ben sonucunda ne olursa olsun Ala'yı bulmak istiyordum. Onun yaşadığına dair bit umudum vardı elbette ama bu umut artık sönmeye yüz tutan titrek bir mum aleviydi.
Bambaşka bir alev de içimdeydi. Muhtemelen harlanacak ve daha da büyüyecekti. Kadehe sarılı parmaklarımın boğumları sıktığım için beyazlaşmıştı. Şöminenin çıtırtısı hala devam ediyordu. Çağlar'ın az önce attığı odunlar daha yeni teslim olmuştu ateşe. İki yabancı bir evde ne yapıyorsa onu yapıyorduk. O deri koltuğun bir ucunda ateşe bakarken ben de bana az önce öve öve bitiremediği o şarabı deniyordum. Saat kaçtı bilmiyordum ama sabaha yakındı. Çağlar'ın planı gayet açıktı.
Birlikte olmaktan kastı da öyle. Bir olmak illaki bu demek miydi? Onu da bilmiyordum. Artık hissedeceğim şeylere olan inancım ve durumum azınlıktaydı. Bu beni nereye sürüklerdi biliyordum. Bu sebeple sessizce Çağlar ile oturmaya devam ettim. Bir cevabım yoktu. O da bir cevap adına sormamıştı. Yalnızca bir istekti bu. Bir anlaşma.
Sessizlik bir süre sonra gevşettiği ellerini boğazımdan çektiğinde şarabımı sallayarak Çağlar'a döndüm. "Bir süre beraber yaşamamız gerektiğinden bahsediyorsun iyi güzel de. Sen bir diplomatsın."
Çağlar üzerindeki gömleğin birkaç düğmesini açmıştı. Parmağına yakasına bir kanca gibi takıp bana baktı. "Beş ay buradayım. Beş ayın sonunda yaklaşık bir senelik bir göreve gidiyorum. Yaz başında Rabat'ta bir diplomasi hareketi için konferans vereceğim. Sonra da birkaç Avrupa ülkesi falan. Bu yalnızca beş ay sürecek. Bu beş ay içinde sen Ala'ya kavuşursun. Selim'de evlenir barklanır. Ben de görevimi tamamlamış olurum. Selim evlendikten sonra da dedeme ayrıldık anlaşamadık derim."
Ağzımı açacaktım ki ekledi. "Körfez boyunda bir koleksiyoncudan satın aldığım bir ev var. Rum mimarisi ağırlıklı. Büyükçe bir ev. Orada beş ay. Sonra karşılaşmayacağız bile."
"Anlıyorum. Kabul edersem babamdan görüntüleri alacak mısın peki? Yani bunun garantisini bana verir misin ki?" Dudaklarını yaladı ve başını salladı. "Yalnızca abi kimliğini yenilenmek için biraz fazla çetrefilli bir mesele değil mi sence de?" İhtimaller beynimde apansız bir at gibi sağa sola rüzgarı alarak koşuyordu. İncecik yağmurun sesi duyuluyor ve beynimdeki ateşi söndürmeye yetmiyordu.
O sırada bir tıklama sesi duyuldu. Bu sıçramama neden olurken Çağlar'ın eli istemsizce bacağımı buldu. "Korkma." dedi yumuşacık bir tonda. Neden ve nelerden korkmalıydım şu an? Onu bile bilmiyordum. Bildiğim tek şey bir şey bilmediğimdi. Sarp kapıya yönelip içeriden bir şifre yazdığında içeri üç kişi girdi. Bu ikisinin yüzü oldukça tanıdıktı ama birini ilk kez görüyordum. "Şafak." dedi Dide. Dudaklarını büzerek yanıma kadar geldi. "İyi misin?"
Başımı onaylarcasına salladığımda Çağlar sırtımı dayadığım koltuğun yanının hemen arkasında kalan şık berjere oturmuştu. Yabancı adam ise tam yanındaydı. Selim ayaklarımın ucuna oturduğunda ayaklarımı uzattığım yerden çekerek dik oturdum. Yabancı olan adam şık bir giyinişe sahipti. Pahalı olduğunu bildiğim İtalyan kombini ve boynunda ve ellerinde bulunan dövmelerle de oldukça maskülen bir hava yakalıyordu. Gözleri beni bulduğunda elindeki tesbihi bileğine geçirdi ve elini bana uzattı. "Cengiz."
"Şafak."
"Memnun oldum." dedi oldukça mesafeli ve soğuk sayabileceğim bir tonda. "Ben de." dedim mırıldar gibi. Elinde getirdiği simsiyah kutuyu bana uzattı. Gözlerim Çağlar'ı bulurken o da bana baktı. Şu an ona neden baktığım ile ilgili bir fikrim yoktu ama koyu ve renkli hareleri yüzümde gezdiğinde gözlerimi sıkıca kapadım. Kutuyu elinden aldım. "Görüntülere ulaşamadık. Sadık Alphan çok iyi yapıyor işini ama onu oltaya alacak bir şey var o kutunun içinde." Bunu bir rapor verir gibi söylemişti.
Şey gibi hissediyordum. Sanki evren bir şekilde hareket etmiş, her şey çözüme ve yerine ulaşmış ama ben yarım kalmışım gibi. "Ben ne olduğunu anlayamıyorum." dedim. Bunlar gerçek düşüncelerimdi. Anlayamıyordum. Dide bir kadın olarak ve içgüdüsel olarak mı bilmiyorum? Hissetmiş olacak ki, yerdeki puftan uzanarak bacağımı tuttu. "Aç bak." dedi.
Gözlerim yine istemsizce Çağlar ve Selim arasında gezerken Selim bu kez sessizliğini bozarak, "Sen bana ve aileme çok yardım ettin. Bir anlaşma ile zora girecekken elindeki altın arsalardan birini dedeme ve babama gözün kapalı sundun. Bu da dedemin sana bir hediyesi." dedi. Gözlerim menekşe hareleri yeniden bulduğunda bana bakmıyordu. Bu kez baktığı kutuydu. Kapağından tutarak açtığımda içinde bir hard disk ve birkaç dosya buldum.
Hard disk kutunun içinde kalırken diğerlerini elime aldım ve incelemeye başladım. Bunlar birkaç Z raporu ve şirket hisselerini içeriyordu. Babam hisseleri satmıştı. Üstelik henüz üzerinde bile değilken. Bunlar eski belgelerdi. Ben doğmadan öncesini kapsıyordu. Babam ben doğmadan önce şirketi Akal'lara satmıştı. Dedemin bundan haberi olmuş olacak ki hisselerin tamamını tarafıma geçirmişti. "Şirket sizin mi?"
"Hayır, senin." dedi Sarp Çağlar Akal. "Bunlar yalnızca belgeler. Dedem üzerine tamamen geçmeden yalnızca bir kısmını ödemiş. O kısmı da babandan söke söke almış. Sen bu dengeleri aslında değiştirdin. Altın arsayı dedeme kiraladın, üstelik komik bir fiyata. Bu dedem için Alphan ve Akal dengesinde bir oynamaya neden oldu. Zamanı gelince senin elinden de almak istediği bir yerdi aslında ama senin onlar gibi olmadığını fark etti. Bu belgeleri sana teslim etmek istedi bu sebeple."
Bugün öğrendiklerim tüm yaşamamı sorgulamamı sağlıyordu. Doğduğum büyüdüğüm o evi sorgulamak da yaşamın tamamını sorgulamaktı aslında. Yutkundum. Tek yapabileceğim buymuş gibi hissettim. "Çağlar." dedim mırıldar gibi. Ses tonumu ayarlayamıyordum.
"Biraz konuşabilir miyiz?" Çağlar ayağa kalktığında bende kalktım. Önden gitmesini bekledim. O bir odaya girdiğinde onunla beraber girdim. Odanın girişinde dikildi ve kapıyı kapattı. "Bu bana sunduğun teklif için güven sağlamak mı bu belgeleri getirme amacın?" dedim ve ekledim. "Ayrıca sorduğum soruya da cevap vermedin?"
"Amacım abi kimliğim değil. Ailenin bir çocuğuyum ben ama hep gerek mesleki gerek de başka şeylerden dolayı dışarıdaydım." İncecik bir şekilde yüzü aydınlanıyordu. Bu ay ışığının ahenkli bir gösterisi gibiydi. Kemikli yüzüne karanlık gölgeler düşüyordu. "Bu iş babanı da karıştıracak. Onun sunduğu teklife uyduğumu zannedecek."
"Babamla çalışmıyorsun değil mi?" dedim çocukça bir kırgınlık ile. "Yani bu teklifi bana babamın adamı olduğun için sunmuyorsun?"
Kısa ama korkutucu sayabileceğim bir tonda kahkaha attı. "Şafak." dedi robotik bir edayla. "Ben kimsenin adamı olmam." Bunu söylerken karanlıktan sanki bir eda gelmişti onunla beraber. Sesi zeminde hakimiyet kurmuştu. "İçerdekiler peki gerçeği bilecek mi?"
"Yalnızca Cengiz." dedi sesi az öncekine nazaran daha yumuşaktı. "Selim'in suçlu hissetmesini istemiyorum. Dide'nin de ağzı pek sıkı değildir."
"Senin bir kardeşin daha yok mu?"
"Nergis." dedi. "Var."
"O nerede?"
"Yunanistan'a gitti. Birkaç iş için."
Anladığımı belirten mırıltılar çıkardığımda gülümsedi ama neye güldüğünü anlayamadığım için kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. "Hayatında biri var ise bitirmen gerekecek." dedi dudaklarını birbirine bastırıyordu.
"Buna evcilik gibi bakıyorsun herhalde bu kadar güldüğüne göre." dediğimde başını iki yana salladı. "Hiçbir şey gibi bakmıyorum. Ben yıllardır ihmal ettiğim ailem için...kardeşim için bir iyilik yapacağım sen de kızına kavuşacaksın." dedi ve ekledi. "Başka bir şey yok."
"Başka bir şey yok." dedim onu taklit ederek ve onaylayarak. Karanlıkta elini bana uzattı. "Anlaştık." dedi.
"Anlaştık."
"Peki o hard disk 'in içinde ne var?"
"Babanın toplantı görüntüleri." dedi kısaca ve netçe. Bu kadarını da yapmış olamazdı dediğim her şeyi yapıyordu. Buna artık üzülmenin ötesindeydi beslediğim hisler. "Arabam nerede peki?"
"Evin önünde. Cengiz aldı." diye cevapladığında kapıyı açtı. Herkes içerideydi. Hatta nereden geldiğini anlamadığım bir tabak kek de masanın üzerinde duruyordu. Ne kadar zamandır aç olduğumu bile bilmiyordum. Mideme bir şeyler girse cidden iyi olurdu. Eski yerime oturduğumda Çağlar az önce Selim'in bıraktığı yere yanıma oturdu.
Önümden geçerek aramıza iki insan girecek mesafe bıraktıktan sonra yapmıştı bunu. "Belgeler senin hiç haberin dahi olmadan biz de kalabilirdi elbette ama uygun bulmadık." dedi Selim. "Biliyorum." dedim yüzüne bakarak. "Teşekkür ederim." Sesim cümlenin sonuna doğru mırıldar gibi çıkmıştı. Eli bacağıma yerleşirken gülümsedim. Çağlar termos da duran kahveden içmişti ama karıştırmıştı. İçtiği benim bardağımdı. Bakışlarımı oraya çevirirken, bana baktı. Kaşlarını çattı. "Benim bardağım." dedim mırıldanarak. Bunun bir sorun olmadığını belirtir gibi bir bakış attıktan sonra kahvesini yenileyerek içmeye devam etmişti.
Dide kek tabağını tutarak bana uzattığında artık ortamdaki aydınlatmanın bir işlevi kalmamıştı. Ortam iyiden iyiye güneşin aydınlığa boyaması ile yapay ışıklara haddini bildirmişti. "Ala için sana yardım etmek için babana gittiğimiz de baban istemediğini söylemişti. Biz bir şeyler yapmak istedik. Ben bu konu da sessiz kaldığımız için üzüldüm." dedi Dide geçmişte yaşadığı bir pişmanlığı dile getirirken.
"Problem yok. Ben elimden gelenin en iyisini yaptım. Teşekkür ederim." Elime aldığım kekten bir dilim ısırırken bir mesaj sesi duyuldu. Cebimde duran telefona uzandığımda mesajı gördüm.
Sarp Çağlar Akal: Şu an iki sevgiliyi oynamıyoruz.
Evet. Başlayacağız diye konuşmadık
Sarp Çağlar Akal: Evet ama buradakiler kardeşlerimin bazı şeylere ikna olması gerek ya.
Anlıyorum ama ben de yeni yapacağım ve alışmam gereken bir süreç.
Ben keki yemeye devam ederken tek eliyle telefonu tutmuştu ve bir elini de oturduğumuz koltuktan aşağı sarkıtmıştı. Gözünün ucuyla etrafına baktığında herkes bir muhabbet içindeydi. Dide yeni gördüğü yeğenini Cengiz'e anlatıyor, aynı zamanda da fotoğraflarını gösteriyordu.
Sarp Çağlar Akal: Ben de diplomasi de sık sık sevgili rolü yaparım.
Bunu söylediğinde tek kaşımı kaldırarak yüzüne baktım.
"Arkadaşlar." dedi Dide'nin sesi. Çağlar menekşe harelerini bana çevirdiğinde ben ona bakıyordum. "Siz hiç uyumadınız. Ben Şafağa benim odamı hazırlayayım, abim de odasında uyur." Dide'nin nazik daveti Çağlar'ın dilini damağına huzursuzca vurulması ile reddedildi. "Biz körfezdeki eve geçeceğiz. Ondan önce Şafağın alması gereken birkaç eşya var. Oradan eve geçer, uyuruz."
Uyuruz?
Benimle birlikte herkesin yüzünde bir hayret oluşmuştu. Herkesin gözleri aramızda gidip gelirken Çağlar'ın yüzündeki rahat ifade benim yüzümde gözlenmiyordu. Herkesin yüzüne ise bir şaşkınlık hakimdi. |
0% |