@belydaily
|
"Sus kız, çemkirme annene." Gülpembe, küçük, ucu kalkık ve üzeri çil dolu burnunu havaya dikerek koyu kahve gözlerini kıstı. "Benim annem değilsin sen Vildan Hanım!" Kadının sinirli bakışları eşliğinde ellerini, belinin arkasında birleştirerek duruşunu dikleştirdi Gülpembe. Karşısında bir hanımağa olduğunu hala kavrayamamış mıydı bu kadın? Mutfakta çalışan kadınlar, işlerini bırakarak Gülpembe'ye bakakaldılar. Elbette ki Gülpembe her zaman zarifti. Hanımağa olsa bile hiçbir büyüğüne saygısızlık etmezdi.. fakat şimdi daha başkaydı. "Atan(baban) gelsin akşam, bak bakalım böyle davranabilecek misin anana?" Dudaklarında küçük bir tebessüm oldu kızın. Bu kadın, cidden çok salaktı. "Senin o vasıfsız kocan, ben ve abimin eteğinin altında olmasa hiçbir işe yaramaz. Kocanın arkasına saklanma. Bende abimin arkasına saklanırsam, arkasına saklanabileceğin bir kocan kalmaz." Yüzündeki küçük düşürücü gülüş ile kadının etrafında bir tur attı. "Sen, benim annem yatağa mahkum olur olmaz kendini konağımıza yamayan bir zavallısın Vildan.. ana mısın sen, benim anamın yanında?" İçeri giren üç kıza bakıp burun kıvırdı Gülpembe. Nadide, Nebibe, Felike.. Severdi kızları, kim sevmezdi kardeşlerini? Yalnızca analarının dolduruşuna gelmeleri sinirini bozuyordu. "Konağımıza, kendini yamadığın yetmez gibi birde babamdan dört çocuk peydahladın, babam seni babanın evine göndermesin, diye. Nesin sen, kadın mı? Ne kadar acizsin Vildan.." Nadide, Gülpembe'nin dediklerini duyduğu gibi yüzünü düşürdü. Nebibe, gözlerini sinirle kıstı ve Felike yalnızca bakmakla yetindi. Gülpembe, bu üç kızdan çok haz etmezdi de bir en küçükleri olan Nesibe'ye kıyamazdı. Severdi sevmesine ama haz etmek farklı bir meseleydi. Nesibe, Gülpembe'in elinde büyümüştü. Nasıl kıyardı küçücük çocuğa? "Çocuk peydahlamak ne demek Gülpembe? Kardeşleriniz biz senin!" İnce, biçimli kaşlarından tekini sorgularcasına havaya dikti Gülpembe. "Kardeşimsen, abla dersin Nebibe. Askerliği beraber mi ettik de sen bana ismim ile hitap edersin?" İçeri koşarak giren Nesibe'ye baktı Gülpembe. "Abla, abla!" Felike, gülümseyerek kollarını açtığında Nesibe onu görmeden Gülpembe'ye koştu. "Ablacığım, Fırat abimler geldi. Seni çağırıyorlar. " Gülpembe, Nesibe'yi kucaklayarak yanaklarından öptü. "Teşekkür ederim haber verdiğin için ablacığım. Nerede abimler?" Nesibe, gülümsedi. "Avludalardı ablacığım, büyük salona yürüdüler ama yanlarında birileri daha var. Haber vereyim dedim." Gülpembe, hafifçe eğilerek kızın yanaklarına birer öpücük bıraktı. Ardından teşekkür edip, Vildan Hanım'a iddialı bir bakış attı. Vildan Hanım geriye hafifçe bir adım attığında, Gülpembe yerinde zarifçe dikleşti. Başındaki örtüsünü kontrol ettikten sonra mutfaktan çıkarak avluya yürüdü. Büyük salona gitmek için merdivenleri tırmanmaya başladı. Büyük salona geldiğinde oldukça kalabalık olduğunu gördü. Tüm ağaların burada ne işi vardı? Kaşları hafifçe çatılırken, boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti. Fırat'ın çatık kaşları, Gülpembe'yi görünce yumuşamıştı ve herkes bunun farkındaydı. Gülpembe, zariflikle ağalara yöneldi. Hepsinin elini tek tek öptü, övgüler topladı. Ve adımları abisinin yanında durunca en başa, yerine, geçti. Hanımağa olmak başka, Karamanlar'ın Hanımağası olmak başka bir ağırlıktı. Olduğu yerde zarifliği ve güzelliği ile otururken başını hafifçe abisine çevirdi. Fısıltı ile söze girdi: "Neler oluyor abi?" Fırat, sert bakışlarını etrafta gezdirirken cevap verdi Gülpembe'ye. "Ferhat aptalının yaptığı hata konuşulacak." Yüzünü ekşitti Gülpembe. "Ne yaptı yine?" Sinirle iç çeken abisine bakınca işin ciddiye bindiğini hissetti. "Demirhan'ların küçük kızını nikahsız altına almış." Şokla elini ağzına kapattı Gülpembe. Ne yaptığı aklına gelince, yüzünü ifadesizleştirdi. Kendinden ödün vermemek adına elini ağzından hızla çekti ve hiç konuşmadan beklemeye başladı. Yüzü ifadesizdi, peki ya içi? ● Üç Saat Önce Sağ elini sertçe Ferit'in yüzüne indirdi Alparslan. Gönül, Ferhat'a da bir şey olur korkusu ile çığlığı basarken Rozerin sinirle Gönül'e tokat atmıştı. Alparslan, sinirini atamadan bayılan Ferit'e baktı. Yüzü kandan geçilmiyordu. Bakışları Ferhat'a dönünce, Gönül korku ile yerinde dikleşti. Ferhat, Alparslan'ın kendisine olan bakışlarını görünce altına kaçırmıştı. Ciddi anlamda altına kaçırmıştı. Alparslan, bakışlarını Ferhat'ın paçalarına indirince gördüğü görüntüyü sevmişti. Alparslan'ın yüzünde sadist bir gülümseme olduğunu fark eden Gönül korku ile abisine seslendi. "Abi yapma, kurban olayım yapma! Berdel yapılır abi, öldürme!" Berdel mi? Alparslan'ın gönlünde o varken mi? Gözlerini kapattığında, gözlerinin önüne gelen bir sima varken başkasıyla mı evlenecekti? Saçmalıktı! Kesinlikle saçmalıktı! Yandan bir sırıtma attı Alparslan. Bakışları bu sefer Gönül'e döndü. Küfürden nefret ederdi Alparslan. Ama bazen, bazı yerlerde gerekli oluyordu. "Taşşak mı geçiyon lan sen?" Dila Hanım, korku ile oğluna tutundu. "Emirim, bir şey yap annem.." Emir Demirhan, annesinin başına bir öpücük kondurdu. "Şuan bir şey dersem abim beni de keser anam." Gönül son bir umut çırpındı yerinde. "Evlendikten sonra seversin abi, ölüm şart değil!" Sinirle, dilini ağzının içinde gezdirdi Alparslan. "Senin yavuklun ölmesin diye iki hayat mahvolucak öyle mi? Ne kadar aptalsın Gönül!" Biraz daha denedi Gönül. Alparslan, Gönül'e kıyamazdı ki.. Kabul ederdi.. "Emir Abim var!" Sinirle sol elinin tersini Gönül'ün yanağına geçirdi Alparslan. Kadına şiddeti hiç mi hiç sevmez asla tasvip etmezdi. Bugün sevmediği ve hatta nefret ettiği şeyleri yapıyordu. Ve bu kendinden soğumasına sebep oluyordu. "Sus Gönül! Sus, konuşma daha fazla. Bana da nefret ettiğim şeyleri yaptırma." Bir güne bir gün, asla vurmamıştı kız kardeşlerine. Arada sesini yükseltirdi ama hepsi iyiliklerineydi. İstedikleri kadar para verirdi, ne derlerse iki etmezdi. Kendisine reva görülen bu muydu yani? Nankör, diye geçirdi içinden. Omzunda hissettiği el ile başını hafifçe yana çevirdi Alparslan. Fırat Karaman.. "Berdeli düşün biraz Alparslan Ağa. Kan çıkmasın." Gözünün önünden gitmeyen koyu kahve gözleri gördü Fırat'ın gözlerinde. Gönlüne düşen kızın simasını hatırladı. Kalbinde derin bir sızı hissetti. Çaresizdi, ilk defa.. Hafifçe salladı başını. Kendisi olmazdı belki de.. Emir ile yapılırdı berdel. Tek temennisi buydu. Gönlüne düşen o koyu kahve gözler varken, bir başka kadını nasıl alırdı nikahına? Erkekliğe sığmazdı bir kere.. "Ağalarla konuşulsun.." • Sinirle adımını konaktan içeri attı Alparslan. İçeriden gelen uğultular, ne kadar kalabalık olduğunu kanıtlıyordu. Taş çatlasın on dört yaşında diyebileceği bir kız çıktı önüne. Deliriyor muydu, yoksa bu gün gördüğü tüm bu gözler gönlündeki gözlere mi benziyordu? "Hoşgeldiniz.. buyrun eşlik edeyim size." Emir, yanında duran küçük kızın saçlarını karıştırdı. "Kız Nesibe.. ne bu hanım hanımcık haller?" Yerinde şımararak güldü Nesibe. "Gül Ablam gibi olmaya çalışıyorum Emir abi." Alparslan, daha fazla tahammülü olmadığını belli etmeye çalıştı. Boğazını temizledi ve ikilinin dikkatini üzerine çekti. Nesibe, saçlarını düzeltti ve Gülpembe'yi taklit ederek zarifçe yürümeye başladı. Geldiği salonun önünde, kapının önünden çekildi. "Burası.." Emir, gülümsedikten sonra Nesibe'nin yanağından bir makas aldı. Alparslan önde Emir arkada büyük salona giriş yaptılar. Peşlerinden yetişen Taha, Nesibe'ye kaçak bir bakış atıp öyle girdi abilerinin peşinden. Büyükler varken bakılmazdı sevgiliye.. ayıptı. Alparslan, baş köşede duran kızın kendisine çevrilen gözleri ile yerinde kalakaldı. Beş yıldır gönlünde taşıdığı gözler, karşısında mıydı? Gerçek miydi bu? Biblo gibi duran kız, zarifçe başını yana döndürerek bakışlarını Alparslan'dan çekti. En mutlu rüyasından zorla uyanmış gibi sinirlendi Alparslan. Hızla, kendisi için ayrılan yere, babasının yanına, geçti. Kıza yakın bir yerdeydi, bu kendisini mutlu etmişti. "Nesibe, ablalarını çağır." Fırat'ın sert sesine karşın, Yanındaki adamla konuşan kız, inci dişlerini ortaya dökerek güldü. Alparslan, sol tarafının kanatlandığını hissetti. Gözleri aşağılara kaydığında, biblo kız ile Fırat Karaman'ın ellerinin birleşik olduğunu gördü. "Abi.." Kızın fısıltısını duydu Alparslan. Kulağını o tarafa doğru kabarttı. "Berdel, Nebibe veya Felike ile olacak değil mi? Nesibe daha çok küçük. Nadide'nin de nişanlısı var.." Fırat'ın sıkıntılı sesini duydu Alparslan. Abi, mi demişti kız? Fırat'a demişti abi diye.. "Seninle olma ihtimali var gülüm. Diğer kızlar, babadan olduğu için seni seçebilirler." Alparslan, kızın dolu gözlerini gördü. Kız, hızla gözlerini silse de görmüştü Alparslan. "Ne alaka?" Boşta kalan eli ile diz kapağını sıvazladı Fırat. "Ferhat ile sen aynı anne babadan kardeşsiniz. Ama Felikegil öyle değil, sadece babadan kardeşler. Çok büyük bir ihtimal ile seninle yapılır berdel." Kızın sıkıntılı nefesini duydu. "Ben istemiyorum ama?" Bu cümle, bir taş gibi oturdu Alparslan'ın yüreğine. Yüzü istemeden düşerken, Fırat göz ucu ile Alparslan'a bakmıştı. Bu adam da bi haller var.. diye iç geçirdi. Allah vere, planlı bir şey olmaya.. diye devam etti içindeki ses. Gülpembe'ye olan bakışlarını görmemek için kör olmak gerekirdi zannımca. Alparslan Ağa'nın içeri giren üç kıza, gözünün ucu ile dahi bakmadığını tüm dikkatinin Gülpembe'de olduğunu gören Fırat düşüncelerinde haklı olduğunu gördü. Birkaç ağanın da diğer üç kıza bakmadığını fark etti. Çoğunluk ne derse o olurdu.. Ve çoğunluk Gülpembe'den yana gibiydi. Oylama yapılacaktı fakat karar çoktan belliydi Fırat'ın nazarında. ... Oylama bitmişti.. karar belliydi. Yine bir genç kız, pazardan elma seçilir gibi gelin seçilmişti.. "Berdel, Gülpembe ile yapılacak ağalar.." diyerek ayaklandı Musab Bey. Fırat, Alparslan'ın babası Musab Bey'e sinirle baksa da yapabileceği bir şey yoktu.. Musab Bey'in gücü, kendininkinden çok daha fazlaydı. Ses çıkartamazdı. İstemese de elini uzattı. Kısa bir tokalaşmanın ardından, Gülpembe'nin babası Atilla Bey elini uzattı Musab Bey'e. Musab Bey, hiç tanımıyor gibi yapıp onun elini sıkmadı. Gülpembe duydukları ile olduğu yerde kalakalırken, Alparslan sadece Gülpembe'ye bakıyordu. Belki bir şeyler görürüm umudu vardı. Ama Gülpembe, ifadesizce abisine bakıyordu. Sindirememişti. Tüm ağalar teker teker ayrıldı Karaman Konağı'ndan. Yalnızca Demirhan Erkekleri ve Karamanlar kalmıştı koca konakta. Gülpembe, hırsla Fırat'ın karşısına geçti. "Ben bugün Vildan beni babamla, babama beni dövdürtmekle tehtid ettiğinde ne dedim abi biliyor musun?" Sinir dolu gözlerini Alparslan'ın gözlerine dokundurup geri çekti. "Benim arkamda dağ abim var dedim ben! Benim abim varken kimse bana bir şey yapamaz dedim.." Nesibe'nin, kapı aralığından korku ile kendisine baktığını gördü. Felike hızla Nesibe'ye koştu. Sakinleşmeye çalışsa da bu görüntü onu daha çok sinirlendirmişti. Kız kardeşi kendisinden korkuyordu! "Vildan beni babam ile tehtid ederken, ben abim var dedim! Senin kardeşine reva gördüğün kıytırık bir berdel mi abi? Ben çok mu büyüttüm seni nazarımda?" Sinirle yumruklarını sıktı. "İki tane daha kardeşin var abi! Neden ben, neden?" Fırat, ifadesiz yüzünü diğer kızlara çevirdi. Gülpembe, asla onlar gibi değildi. Nadide, Nebibe, Felike evde olsalar dahi süslü püslü gezer, adeta çingene gibi tavırlar sergilerdi. Gülpembe, namazını aksatmaz, ezan okunur okunmaz kılardı. Diğer üç kız dua dahi etmezdi. Fırat tanırdı Demirhan ailesini. Dila Demirhan'ın ne kadar dindar olduğunu.. Eğer bu üç kızdan birisi oraya gelin gitseydi, arkasına bakmadan geri gelirdi konağa. "Seni uygun gördüm Gül. Sorun mu var?" Gülpembe, hırsla belindeki silahı abisinin ayak ucuna fırlattı. "Al çek vur beni. Yeter be!" Nadide, korkarak Gülpembe'ye yaklaştı. Gülpembe'yi, hep çok sevmişti. Gülpembe'ninde onu sevdiğine emindi çünkü ne zaman çarşıya çıksa yanında kendisini de götürürdü. Sevdiği ile gittiği buluşmalarda yanında Gülpembe olurdu. "Abla.." Arkadan, beline doğru sarıldı Nadide. "Öylesine bir kitabın sayfalarını yakar gibi yaktınız hayatımı! Helal değil hakkım!" Gülpembe'nin haykırışları tüm konağı doldurduğunda Vildan odasında saçlarını savurarak kahkaha attı. "Bak bakalım bir daha anana böyle davranabilecen mi? Aptal kız.." ... Son. |
0% |