@bendenizzeyiniz
|
"Mor" Menekşe İstasyonu "Bir Eski Yeşilçam Hatırası" *** -Tanıtım- Burası eski bir istasyon. Öyle ki, sonu sonsuzluğa açılan. Biz ise oraya buraya koşuşturan yolcular. Buraya esir varlıklar.
Trenin düdüğü çalınca bizi alıp bir vagona doluşturdular. Her şey çok normaldi başta. Neler olacağından, o mektubun bizleri nelere sürükleyeceğinden henüz habersizdik. Başımıza neler geleceğini bilmeden koyulduk o rayların üstüne. Bırakın bilmeyi tahmin bile edemeden sürüklendik bu cehennemin ortasına. Kapasitesini alınca tekrar öttü düdük. Kemerler takıldı birbir. Biletler kesildi tek tek. Arkalara yaslanıldı, dualar edildi. Tüm güzel dilekler dilendi. En acı vedaların eşiği, en hasretli ayrılıkların bitişine giden yolculuğun ilk adımları tekerlerin tüm ahengi ile dönmesiyle başladı. Sarsıldı tren tüm heybetiyle. Döndü tekerler tüm ahengiyle. Yuvarlandı demir rayların üstünde.
Her pencere önünde bir menekşe. Her menekşenin içinde binbir dert. Her pencerenin arkasında farklı bir hikaye. Ve her menekşenin ömründe bir yaşam! Her menekşesi solan kopacaktı bu vagondan. Her renk bir bir kaybolacaktı. Sarısı, mavisi, pembesi ve...
Ve moru!
"Mor" Menekşenin hikayesi bu.
Penceresinin önünde, tüm dertlerini dinlediği kızın ömrünü gösterecek Menekşenin hikayesi...
...
Bilinmeyen bir diyarda, bilinmeyen bir şehirde, bilinmeyen bir mahallenin, bilinmeyen şirin bir sokağında koşarken düşerek kanattığım dizlerim; Saatlerce masa başında çalışıp çürüttüğüm dirseklerim, çamaşır suyuna kurban giden pürüzlü ellerim, güneş yanığı olmuş cildim ve daha fazlasını arkamda bırakıp tüm sıkıntılarımdan, yaşam mücadelemden kurtulup bindiğim kendi sıkıntılarımı anlattıp rahatladığım mor menekşeli pencerimin önünde oturarak oradan oraya seyahat ettiğim trenin bir gün sonsuzluğa kalkacağını nereden bilebilirdim? Ve bu sonsuzlukta bana eşlik edecek insanların hayatımda bu denli yer edineceğini nasıl tahmin edebilirdim? Küçük mahallesinden kafasını sadece bu eski istasyona gelerek çıkartan bedenim nasıl olur da böyle tehlikeli bir oyunun içine girebilirdi? Canından bir parçasını, sevdiğini. Nasıl elleri ile gömebilirdi? *** İstasyona gittiğim sıradan, öylesine bir günde trenimin kalkmasına sadece dakikalar kala bunca olayın ardı ardına gelmesi normal miydi? Önce ışıklar kapandı. Sonra büyük gürültüler koptu. Ardından kapılar kapandı! Çığlıklar, bağrışmalar, ağlaşmalar ve feryatlar... Birbiri ardına sıralandı. Ve... Ve bir silah sesi! Bir silah sesi duyuldu. Ardından bir patlama! Büyük alevler! Hepimiz içeride kaldık, sayısını tam olarak bilmediğim yüzlerce belki binlerce yolcu. Burada kilit altında koskoca bir esaretin ucundayız! Yanımda kimsem yok. Bilindik bir yüz yok. Arkadaşım, kardeşim, sevgilim, eşim kimsem yok! Bir başımayım. Ve çok daha kötüsü! Ben az önce patlayan o silahın, bir daha ateş edecek olan o namlusunun, tam karşısındayım. Kendimi tüm bu olanların sonrasında elimde menekşe kokulu kara kaplı defterim ve kalemime sıkıca sarılmış bir biçimde sadece cam tavandan vuran ay ışığının altında yüzünü bile göremediğim şahsiyetin karşısında bir namlunun ucunda buldum. Ve ay ışığı, bana sadece o silahı parlatmıyordu. Bir bitmiş ömrü, bir solmuş menekşeyi, bir cesedi parlatıyordu! Silahın kilidi açıldı, namlu göğsüme doğruldu, parmak tetiğe ulaştı. Yutkundum. Bildiğim bütün duaları okudum. Ve şahit olduğum olaya, kurban olacağım kişinin ölümüne, kurban oluşuma gözlerimi yumdum. Aradan birkaç saniye geçti.
Silah patlamadı.
İşte o an anladım.
Yalnız değildim.
Bu olayın tek şahidi ben değildim!
Yanımda olan biri belki de birileri daha vardı. Başka pencerelerin arkasında, başka renklere dert yanmış başka menekşeler daha! ... Terle alnıma yapışmış perçemimin altından gözlerimi açtım. O an tüm bedenimi saran bir beden daha vardı arkamda. Sıcak nefesi enseme vuran. Buradan kaçmamız gerektiğini savunan. Belki de bu hikayede benden daha da öne geçecek bir hikayesi olan. Her şeye sebep olan! Bu hikaye çok büyük bir sır. Bu sır çok büyük bir tehlike. O solmuş menekşe benden kopan bir can!
Şimdi biz, onu gömerek kendi cehennemimizin ateşini daha da harlıyoruz. Bu sonsuzluğa giden yolculuğa ellerimiz kenetli bir şekilde atılıyoruz.
"Bu yolculukta yanımızdaki boş koltuklara oturmaya var mısınız?"
Ben Itır, Itır Şensoy.
Adını güzeller güzeli Yeşilçam oyuncusundan alan basit bir mahalleliyim.
Daha doğrusu öyleydim. Bundan sonra belki de böyle kalmayacağım. Belki de bu eski istasyonda yok olacağım! ... Ve şimdi soruyorum. Cam kenarı doldu. Yanımda boş koltuklar ve alınmayı bekleyen binlerce bilet var. Siz bu yolculuğa hazırmısınız? "Bu yolculukta bizimle sonsuzlukta kaybolmaya var mısınız?" --- "Asla 'asla' deme!" idi benim şu hayattaki mottom. Ve şimdi aslalarımla bir bir yüzleşme vakti!
"Hiçbir şeyin bir 'asla'sı yoktur!"
*****
-MOR MENEKŞE İSTASYONU-
ÇOK YAKINDA; KitapPAD UYGULAMASINDA!
~Zeynep.. |
0% |