Yeni Üyelik
18.
Bölüm

BÖLÜM 18: TROS

@benrapu

50 yıl önce

"Geçmişi değiştiremem," dedi Vaticus, aldığı darbelerden zor nefes alıyordu. Yüzü gözü kan içinde kalmıştı.

"Zırvalamayı kes!" dedi Eldrin, elindeki kılıcı Vaticus'un göğsüne bastırarak. "Geleceği değiştirebiliyorsan geçmişinde çaresine bakarsın."

Soğuk bir zindanda, tros'un eline düşmüş ilk tanrı Vaticus. Geçmişin ve geleceğin yazarı, yüce tanrının en önemli parçasını ruhunda taşıyan tek tanrı. Vücudunun yarısı beyaz, yarısı siyah olan; geleceği beyazlığıyla şekillendiren, geçmişi siyahlığıyla yok eden; hiçbir canlının erişemediği kudrete erişen tanrı Vaticus, şimdi yazmak ve korumakla görevlendirildiği zamanı korumalıydı ya da kendini kurtarmalıydı.

Vaticus, göğsüne aldığı kılıç darbesiyle soğuk zindanı inletti: "Tek tanrı düzeni bozamaz!" dedi Vaticus, çığlıkları arasında.

Eldrin, Vaticus'un göğsüne bastırdığı kılıcı biraz çekip, Vaticus'un yüzüne anlatmaya devam et dermişcesine bakmaya başladı.

"Beş tanrıya ihtiyaç var," dedi Vaticus, aldığı kılıç darbesiyle solukları sıklaşmıştı.

"Kimler lazım?" dedi Eldrin, soğuk sesi zindanın duvarlarına çarpıyordu.

"Elion, yaşamın ve varoluşun tanrısı; Thanara, ölümün ve yok oluşun tanrıçası," dedi Vaticus, yüzünde sinsi bir gülüş vardı. "Aelarion, şifa tanrısı ve Neriths, doğa tanrıçası."

 

GÜNÜMÜZ

“Sen gücü değil, güç seni dinleyecek yaratık," dedi Lyra, Aria ile dalga geçerek.

Lyra, sabahtan beri durmadan Aria'nın saldırılarına maruz kalıyordu. Dagon'un emriyle ormanın derinliklerinde, Aria'nın içindeki gücü nokta kadar bile olsa kontrol edebilmesi için uğraşıyorlardı. Ama Lyra, zaten Aria'nın son bir kaç gündür içindeki gücü az da olsa kontrol edebildiğini hissediyordu.

"Deniyorum ama olmuyor," dedi Aria bitkin bir sesle. "Başka bir yol mu denesek?"

Lyra derin bir iç çekti. "Bak yaratık, kaç gündür bir adım bile atmadın. Atmadın diyorum çünkü gizli adımlar attığını biliyorum. Malikanede olan herkesi kandır ama beni değil, anladın mı? Ben bu numaraları yemem. Şimdi gerçekten bana neler yapabileceğini göster."

Aria, Lyra'nın bunu fark ettiğini daha önce hissetmişti ama emin olamamıştı. Kendisi bile tam olarak kontrol ettiğinden emin değilken başkasının fark etmesinden nasıl emin olabilirdi ki? Aria biraz düşündükten sonra Lyra'nın faydalı olabileceği kanısına vardı. Sonuçta Lyra büyü işinde iyiydi ve neyi nasıl yapacağı konusunda yardım edebilirdi. Ama Lyra'ya ne kadar güvenebilirdi? Elera'ya güvenmişti ve o da bir tanrıça gücüne sahip olduğu ortaya çıkmıştı. Belki hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu ama Aria içinde bir yerlerde hala Elera'ya karşı bir kırgınlık hissediyordu. Şimdi tekrar birine güvenmek, hem de güç konusunda, tereddütte kalması doğal bir içgüdüydü. Kendini bir şekilde çevresinde olanlardan koruması gerekirdi.

"Bana saldır," dedi Aria. "Hiç beklemediğim bir anda saldır."

"Kaçabileceğine bu kadar emin misin?" dedi Lyra tereddütle. Tekrar gücünün kontrolünü kaybetmekten korkarak, "Ya da kontrolü kaybetmeyeceğine?"

"Emin olmasam istemem, değil mi?" dedi Aria, başını dik tutarak. Güce boyun eğerek yaşayamazdı; ya Thanara onu esir alacaktı ya da Aria, Thanara'nın gücünü... "Bu kadar korkma, henüz can alamıyorum."

Lyra gülümsemekle yetindi. Şimdilik Dagon'un izinden gitmek herkes için en güvenli yoldu. Güveniyor gibi yap, güveni kazan, zaafları öğren ve saldır; her zaman işe yarardı.

Aria'nın isteği üzerine antrenmanı bırakıp malikaneye geri dönmüşlerdi. Yol boyunca patikada sadece kuşların cıvıltıları ve iki kadının ayaklarının altında ezilen kuru yaprakların sesi vardı.

"Yemek saati," dedi Lyra, gökyüzünü işaret ederek. "Hazırlansan iyi olur."

Aria, Lyra'nın söylediğini kafasıyla onaylayıp sessizce malikanenin kapısından içeri girdi. Odasına doğru ilerlerken bir anda kendini malikanenin ana girişinde yer alan devasa heykele çarpmış halde buldu. Lyra'dan beklediği beklenmedik saldırı, dev cüsseli canavar Hayna'dan gelmişti. Lyra bir şekilde Hayna'ya haber vermişti; Hayna da korkusuzca Lyra'nın isteğini kabul etmiş ve Aria kapıdan içeri girdiği anda saldırmıştı.

"Hiç beklemediğim bir anda saldır" sözünü söylediği anı düşündü Aria. "Bu kadarını beklememiştim," dedi, cam gibi parlayan zeminden kalkarken. "Henüz o kadar güçlü değilim, Hayna. Lütfen kibar davran."

Hayna, en az üç dağ ötesinden duyulan bir kükremeyle Aria'ya karşılık verdi. Aria henüz kendini toplayamadan, Hayna birkaç adımda Aria'nın yanına geldi. Hayna, pençeli koca elini Aria'ya doğru savurduğu sırada, Aria tüm gücünü kullanarak bir güç kalkanıyla Hayna'nın saldırısını püskürttü. Hayna, güç kalkanına dev pençeli eliyle kalkanı parçalamak istercesine yumrukluyordu.

Aria, savunma yaparak bir yere varamayacağını anladı. Başta tek eliyle kalkanı tutmaya çalışsa da başarılı olamadı. Güç kalkanı, Aria'nın elinden düştüğü gibi ortadan kayboldu. Kalkanın kaybolduğu anda, Hayna'nın öldürücü yumruğundan Aria, son anda dev heykelin parçalarını Hayna'ya fırlatarak kurtuldu.

Ana girişte yaşanan kargaşa çoktan tüm malikanenin girişe toplanmasına sebep olmuştu. Cüceler, büyücüler, Fenris gibi insan görünümlü kurt adamlar, kılıç ustaları, cadılar ve daha onlarca ırk, sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi meraklı gözlerle kavganın sonucu merak ediyorlardı.

Hayna’nın bedenine çarpan heykel parçaları onu daha da öfkelendirmişti. Hayna, gök gürültüsünü andıran bir kükremesiyle malikanenin deprem oluyormuş gibi sallanmasına ve camların patlamasına neden olmuştu. İzlemek için toplanan herkes, Hayna’nın kükremesiyle oldukları yerden birkaç adım geri gitmiş, en ön sırada olanlar yavaş yavaş arka sıralara doğru ilerlemeye başlamıştı. Hayna, dev pençeli yumruklarını öyle bir yere vurdu ki, zemin sanki bir yay gibi bükülerek Aria'yı geriye savurdu.

Aria, can yakmak istemese de bir şekilde bu canavardan kurtulmalıydı ama çok fazla ileriye de gidemezdi yoksa gücün kontrolünü tekrar kaybedip daha kötü durumlara yol açabilirdi. Aria derin bir nefes alarak, içindeki gücün ufak bir kısmı dahi olsa hissetmeye odaklandı. Aria’nın çok vakti yoktu; Hayna karşısında yeni bir raunda hazırlanıyordu. Aria, hissedebildiği kadar gücü elinde toplamaya çalıştı. Hissettiği tek minik güç parıltısı ölümün soğuk dokunuşuydu. Aria, Thanara'nın nefesini ensesinde hissediyordu. Gücü kontrol etmeye çalışması, Thanara'yı her zaman Aria'ya çekiyordu. Aria, gücü kontrol edemediği her an, Thanara kontrolü ele geçirip tüm masumiyeti yok ediyordu. Aria, tekrardan bunun olmasını önlemek için daha kontrollü saldırmalıydı. Aria'nın aldığı nefesler sıklaşmış, artık Thanara'nın soğuk nefesini ensesinde hissedemez hale gelmişti. Ya kontrolü tanrıçaya verecek ve katliama ortak olacaktı ya da hissettiği ölümü kontrol edecekti.

Aria'nın etrafı kara bulutlarla dolmaya başladığı anda, ana girişe gelen malikaneden bazıları yavaş adımlarla dikkat çekmeden ana girişten uzaklaşıyor, bazılarıysa ellerinden gelen her türlü yardıma hazır bekliyorlardı.

Aria'nın bedeni etrafındaki kara bulutlarla eş zamanlı olarak korku ve endişe sarmaya başlarken, Aria'nın gözleri izlemeye gelenler arasından en ön sırada duran Dagon'la buluştu. Bu buluşma kısa bir andan ibaret olsa da, Aria, Dagon'un gözlerindeki çelik gibi kararlılık, ona sarsılmaz bir güven duymasına yol açtı.

Aria, etrafını saran kara enerjiyi artık hissediyordu. Kontrol artık Aria'daydı. Aria'nın endişesi yerini yavaş yavaş rahatlığa bırakırken, enerjiye karşı duyduğu korku hala içinde bir yerlerdeydi.

Aria'nın parmak uçlarından çıkan enerji şimşekleri, gökyüzünde bir ağ gibi yayılarak Hayna'yı kuşattı ve ardından tek bir noktada yoğunlaşarak güçlü bir saldırıya dönüştü. Hayna, aldığı darbeyle ruhu bedeninden çekilmiş gibi malikanenin zeminde hareketsizce yatıyordu.

Hayna'nın hareketsiz bedenine ilk koşan Kara oldu. Kara'nın bedenini saran endişe, onun gölgeler arasında gidip gelmesine, gücünün kontrolünü kaybetmesine sebep olmuştu. Hayna'nın yanına ulaştığında aceleyle nabzını kontrol etti. Kara, devasa canavarın kalbinin hala çalıştığını hissettiğinde, içinde oluşan o huzur, gücünün kontrolünü tekrardan toplamasını sağladı.

"O iyi," dedi Kara, kendini toplayarak, sanki az önce Hayna'ya koşarak gitmemiş gibi bir yüz ifadesi takındı. "Büyükbaşlara kolay kolay bir şey olmaz."

"Aelarion, buraya gel seni korkak!" diye bağırdı Dagon, en arkaya sıraya kadar gizlenmiş olan Aelarion'a.

"Teessüf ederim," dedi Aelarion, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek. "Ne zaman saklandığımı gördünüz?" Aelarion, Hayna'nın etrafına toplananlara bakarak, "Bir şeyi yok, numara yapıyor."

"Nereden biliyorsun numara yaptığını?" dedi Kara.

"Sen dedin ya be," dedi Aelarion. "Büyükbaşlara bir şey olmaz diye, demek ki numara yapıyor."

"Ne biçim şifacısın sen?" dedi Kara, dişlerinin arasından. "Doğru düzgün kontrol et."

Aelarion, Hayna'ya doğru eğilerek devasa canavar için hayati önem taşıyan bir kaç bölgenin kontrolünü yaptı. "Önemli bir şeyi yok, gün içinde kendine gelir," dedi Aelarion, ayağa kalkarken eliyle arkasını işaret edip ekledi, "Ama o pek iyi değil."

Aria ise çoktan açığa çıkardığı gücü geldiği yere geri yollamıştı. Ama bir terslik vardı; vücudu boncuk boncuk ter atıyor, attığı boncuklar soğuk soğuk vücuduna çarpıyordu. Gözünün önünde birileri vardı ama kim olduklarını seçemiyor, karanlıkta ışıksız kalmış gibi hissediyordu. Aria'nın bilincini kaybetmeden hemen önce duyduğu son ses, ölümün soğuk sesiydi: "Tatlım, ölümü kontrol edemezsin."

Loading...
0%