Yeni Üyelik
1.
Bölüm

YILDIZ ÇİÇEĞİ

@ber.enus

Oy+yorum ve başlama tarihinizi alabilir mi bu kız acaba?

Instagram'a da davetlisiniz efendim...

Instagram: ber.enust

Keyifli okumalarrr ❀

 

♪ Poison Tree-Grouper

 

 

BİR ARALIK GECESİ

 

Bir varmış bir yokmuş, salıncakta sallanan küçük kız, sallandığı salıncağın haladından kendine bir urgan yapmış. Kız ölmüş, kimse görmemiş. Kız ölmüş, hiç konuşmayan vicdanları herkese bülbül kesilmiş.

Zaman geçmiş, ne dönen gitmiş ne de giden dönmüş. Akıp giden tek şey zamanmış, o da herkesi öldürmüş.

Küçük Dalya'nın birbirleriyle buluşmamak için direnen kirpikleri, kucağında yattığı adama birkaç saniye daha fazla bakmak için bir yaprak gibi titriyordu. Arada dudakları arasından çıkan nefesleri onu ele versede babasının anlattığı masalın sonuna karşı duyduğu meraktan ötürü bir saniye olsun bakışlarını kaçırmıyordu.

Babası küçük kızın zümrüt yeşili gözlerine baktığında dudaklarının kıvrılmasını engelleyemedi. Bir tebessüm suratına oturduğunda kızın uykuyla verdiği savaşın nasıl bu kadar tatlı olabileceğini düşündü.

Küçük Dalya'nın çattığı kaşları arasına baş parmağını yaslayıp onları düzeltirken, "... Bir yıldız daha kaydığında Rigel, ilk ve son dileğini dilemiş," diye devam ettirdi can kulağıyla onu dinleyen kızına masalını.

"Rigel, ne dilemiş babacığım?" diye sordu Dalya, babasına büyük bir esnemeyi serbest bırakırken. "Kai ve kendi için sonsuz bir hayat mı?"

Babasının küçük kızına kaşları çatıldı ama sinirden değildi bu. kızının geleceğe karşı duyduğu güven duygusuna çatıldı. Geleceğe güven duyanın kalbi taştan, gözleri kör olmalıydı. "Hayır, bebeğim," dedi ne kadar kaşlarını çatmış olsada sakin ve nazik bir ses tonuyla.

"Neden?" diye sordu Dalya somurtarak. "Köpeğinin yaşama imkanı varmış. Neden onu kurtarmak istememiş babacığım? Hangi dilek Kai'nin yaşamasından daha önemliymiş?"

"Masalların sonlarını ihtimallerle öldürme, Dalya,"

"Masalların sonları ölürler mi?" Küçük Dalya'nın uykusuzluktan ve şaşkınlıktan şaşı bakan gözleri bir hayli komik olsada sorusu da bir hayli can alıcıydı.

"Ölürler tabii," dedi babası. "Masalların sonları da ölür babacığım. Onları insanların ihtimalleri öldürür. Her bir ihtimal onlar için bir umuttur, umutları ölen insan öldüreni sevmezler."

Dalya denilenlerden bir şey anlamadı, babası da anlamasını beklemedi. Onun zihni gerçekler için fazla yaralıydı. Onları kaldırırken altında kalırdı ama gelecekte en çok onlarla savaşırdı.

"Umutlar ölür mü?"

"Hayır... İnsanlar öldürür,"

"Peki ya insanlar?"

"İnsanları da insanlar öldürür,"

"İnsanları insanlar öldürüyorsa, insanlar nasıl yaşar babacığım?" Dalya şaşkın bir o kadar da anlayışlıydı.

"Umutlarına tutunurlar," dedi babası Savaş. "Ama umutları da ölür kendileride," Zihninin bağını çözmek istedi ama bu, Dalya'nın zihninin biraz daha bulanmasını sağladı. "Rigel, Kai için ne dilemiş, biliyor musun güzel kızım?"

Küçük Dalya kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorum babacığım... Ama bence Rigel, Kai'yi sevmiyormuş."

"Hayır, onu seviyormuş. Bu yüzden dileği sonsuza kadar birlikte olmarıymış,"

"Ama yaşamayı dilemediğini söyleniştin..."

"Evet, söyledim," Kızının siyah saçlarını okşayarak yüzünü daha çok açığa çıkardı. "Bu dünyada mutlu olamayacaklarını bildiğinden dolayı başka bir hayat için dilemiş dileğini,"

"Nasıl yani?" Büyük bir dehşetle baktı babasına. "İkisi de ölmüş mü? Bunu mu dilemiş babacığım, Rigel?"

"Evet, ikisi de bir aralık gecesi ölmüş."

"Ama bu mutlu bir son değil ki," diye mızmızlandı Dalya.

"Öyle deme, belki de onlar böyle çok mutlu olmuşlardır," dedi babası. "Kimin kötü dileğinin, kimin umudu olduğunu bilemeyiz."

Kız gözlerine batan yaşları geriye yollamak yerine döktü onları boncuk boncuk. Babasının saçlarında olan ellerini ittirdi sinirle. "Ben bu masalı hiç sevmedim babacığım, bir daha bana masalı sen anlatma," Duraksadı kısa bir an. Gözleri daha da acıdı. "Anne burada olsaydı belki onun masalları bu kadar kötü olmazdı."

Annem dememişti Dalya, çünkü masal anlatacak bir anne vardı ama ona değildi.

İçi gitti babasının kızının cümlesine. "İster misin gidelim ona?" diye sordu kızına kıyamayarak. İstese de hakkıydı onun.

"Hayır, o üzüyor seni. Üzüyor beni."

Babası kısa bir an kızının düşünceli ifadesi üzerinde gezdirdi bakışlarını. Üzülmüştü. Sevmememeliydi onu. Düşünmememeliydi. Gönlünü almamalıydı, gelecekte almazlarsa daha çok kırılırdı. Alışmamalıydı.

Kızının akan yaşlarını baş parmaklarıyla sildi, ona büyük bir merhametle baktı ve kafasıyla onu kısaca onayladı ama kızının onu görüp görmediği bile muammaydı.

Kızını kucakladı birden dayanamayarak. Onu kendi odasına götürmek istemedi. Yalnız kalmasını ve yalnız kalmak istemedi. Kızının yüzünün herbir çehresine minik öpücüklerler bıraktığında içindeki merhametin daha da büyümesinden korktu.

İkisinin de bedeni yatakla buluştuğunda babası yan taraftaki abajura uzanıp odanın loş bir şekilde aydınlanmasını sağladı. Dalya korkardı karanlıktan, korkmasını istemedi. İkisi de sessizliğe kulak verdiğinde ondan dinlenecek çok şeyleri olduğunu farkına vardılar.

Savaş, uyudu ama Dalya, uyumadı. Uzunca bir süre tavanı izledi. Aklından geçenleri bile düşünemeyecek kadar yorgundu küçük bedeni. Neden bu kadar yorgun olduğunu bilmezdi ama o hep yorgun olurdu... Zihinsel olarak.

Ay ışığını takip etti yatakta küçük bedenini öteye beriye döndürerek. Karanlıktan korkardı ama geceye aşıktı. Ay'ı severdi, yıldızları severdi ama karanlığı sevmezdi. Uzun bir süre izlediği Ay ve yıldızlar bir zaman sonra daha parlak gelmeye başladı Dalya'ya. Merakı ve cesareti onu onların yanına gitmeye itiyordu. İsteğinin saçmalığıyla alakalı bir fikri yoktu ama sanki onu karanlığa çeken bir tarafı vardı.

Bembeyaz, pamuk gibi narin olan bacaklarını yataktan aşağıya sarkıtıp babasına son bir kere baktı. İçindeki merak duygusuna daha fazla karşı koyamadı. Onlara ulaşmazsa ölecek gibi hissediyordu. Kapıya küçük ve sessiz adımlarla ilerledi. Onu araladı, kendini dışarıya doğru bıraktı ve kendini her zamankinden daha özgür hissetti. Bu hissi hiçbir zaman unutmak istemezdi.

Dış kapıyı da araladığında artık tamamen özgürdü. Saçları esen rüzgârla beraber salınırken o, tebessümle gökyüzüne baktı. Onlara ulaşmak için atabileceği en büyük adımı kullanmak zorunda kaldı. Çıplak ayakları buz gibi olan kar taneleriyle buluştuğunda bu onun irkilmesine sebebiyet vermedi. Aksine hiç olmadığı kadar mutlu hissetmişti.

Kısa bir süre etrafta gezdi. Gökyüzünü seyretti ve geceyi dinledi lakin huzuru yan tarafından geçen bir karartıyı görene kadar sürmüştü. Minik kalbi bir kuş misali çırpınırken hiç olmadığı kadar endişeliydi.

Karartı... Karanlık... Gece...

Karanlığı sevmezdi... Karanlık yutardı onu hakimiyeti edinince.

Korkunun getirdiği refleksle birlikte hızla çıktığı kapıdan içeriye doğru koşacakken arkasındaki karartıdan gelen sesten ötürü adımları mıh gibi yerine çakıldı. Onu görmüyordu. Karanlığı vardı onun... Karanlık getirmişti ona... Nasıl yutmazdı şimdi karanlık onu?

"Küçük Talya, minik Talya," dedi arkasından gelen sert ses alayla.

Dalya, herbir hücresine kadar titrerken, korkunç bir o kadar da tanıdık gelen sese karşı dönmek gibi bir cesaret gösterdi ama içindeki korku da peşini bırakmamıştı.

"Talya değil," dedi kaşlarını çatıp karartıya bakarken. "Dalya,"

Bunu bir refleks olarak söyledi ama bu, karanlıkta olan adamı alayla güldürdü sadece. "Onların isteklerine kalmayacaksın, kalmak zorunda kalacaksın." dediğinde bir bilmece mırıldanıyor gibiydi. "Hayat ve yaşam arasındaki o ince çizgide, tutunacak eller arayacaksın,o eller seni ittiğinde, hepsinin el olduğunu anlayacaksın."

Dalya bir adım geri çekildi karartıdan. "Git buradan, babam yabancılarla konuşmamam gerektiğini söyledi."

"Ah Talya," diye mırıldandı karartı. "Birgün benim kalmamı sen isteyeceksin,"

Dalya kaşlarını çattı. "Hayır, istemeyeceğim."

"İsteyeceksin," diye ısrar etti. "Ama Talya, istememelisin. Beni gördüğün yerde oradan uzaklaşmalısın fakat benden uzaklaşırsan da seni ben yakalamalıyım,"

"Ne?"

"Benden saklan ama seni saklandığın yerden çıkaranın da ben olacağımı bilerek saklan."

Dalya'nın göğsü sıkıştı bir an. Bunun ne demek olduğunu bilmiyordu. Söylenenleri anlamıyordu ama sanki anlaması gerekiyordu. "Neden masallardaki kötü adamlar gibi konuşuyorsun?" diye sordu titreyen narin sesiyle.

Karartı bir adım yaklaştı küçük Dalya'ya ve bununla birlikte Dalya, sesinin tüm sokakta yankılanabileceği bir hoyrat kopardı. Bu karartıyı biraz daha eylendirmekten ileriye gitmedi. "İnanır mısın masallara?"

"Gerekirse evet," diye mantıklı bir cevap verdiğinde karartının kaşları çatıldı.

"İnanacağın şeyleri seçemezsin." dedi karartı. "Seçtiklerine inanırsın veya inandıkların seni seçer ama hayal kırıklığı her türlü bırakmaz arkanı." Geriye çekildi bir adım. "Karanlığa saklanamazsın küçük Talya. Karanlık seni saklar ama aydınlığa kavuşana kadar."

Dalya derince yutkunurken içeriden gelen parçalanma sesleri ile yerinden sıçradı. Gözlerini kapatıp açana kadar sürdü her şey. Karartı kendini gösterdiğinde bu çok kısa bir anda oldu. Kömür karası gözleri ve kömür karası saçlarını seçti, onu gördüğü o milisaniyeler içerisinde. Yanından hızla geçen adamın yarattığı rüzgâr küçük kızın yerinde sarsılmasına sebep olurken kulaklarına karartıdan kalan tek bir ses ilişti.

"Masallardaki kötü adamlar gibi değil, Talya," dedi Dalya'ya fısıldayarak. "Ben benzemem hiçbir şeye. Her yerde kötü adam benim."

Her şey düşünülenden daha hızlı gerçekleşirken Dalya'nın kolundan tutan babası Savaş, hızla kızını kolları arasına çekti. Bununla beraber Dalya, büyük bir çığlık attığında yattığı yerden kan ve ter içerisinde kirpiklerini araladı. Babasının telaşlı bakışlarına karşılık verip gözlerinden hangi ara aktığını bilmediği yaşları sildi. Her şey aynı, babasıyla yatağa geldikleri ilk an gibiydi. Son on dakika hiç yaşanmamış sanki. Gördükleri bir kabus olamayacak kadar gerçek ama gerçek olmamasını dileyecek kadar kabustu.

Olduğu yere biraz daha sinip olabildiğinde küçülürken saçlarını okşayan eller bile onu rahatlatmaya yetmez olmuştu. Babası, "Geçti," diye onu telkin edip saçlarından öperken o, geçmediğini bilecek kadar canlı ve diriydi. "Kabustu,"

Uzun bir süre boyunca kapatamadığı gözlerini tekrar yumduğunda kulaklarına son anda ondan sözler fısıldanmıştı. "Öyle güzel gülümse ki kimse öleceğini anlamasın," dedi uğultu. "Sen son kez gülümsediğini bil, onlar da sonsuza kadar güleceğini."

 

İnstagram: ber.enust

Önmli şeyler oradan bildirilecektir.

 

Loading...
0%