
Kanala gider gitmez odama girdim ve o pislik hakkında ne var yoksa internet sitesinden yayınladım. İşim bittikten sonra odada ellimde olan ceset fotoğrafları apartmanda yaşayanlardan birkaç aldığım bilgiyi poşet bir dosyaya koyup çantama atım. Çantamı alıp odadan çıkarken Büşra'nın koşarak bana doğru geldiğini gördüm.
"Berfin olay ver gel benimle." Ne olduğunu anlamadan beni kanal için yayınlayacakları haber çekim alanına götürdü. "Şuraya bak." Bana internet sitesine atılmış bir haber gösterdi. "Erdem bey canımızı okuyacak bu haberi yayınlayan da kim bu kanalın kapanmasına sebep olabilir." Haberi bakınca benim yazdığım haber olduğunu gördüm. Ben bu haberi yayınlayalı sadece beş dakika olmuştu fakat yüz kişi görmüştü bile bu gidişle polisini görmesi de an meselesiydi. Yüzümde bir sırıtışla Büşra'ya baktım.
"Bilmem ki."
"Bunu kim yayınladıysa işinden olacak."
"Kesinlikle benim acelem var hastaneye gitmem gerekiyor görüşürüz." Diyerek kanaldan ayrıldım. Gördüğüm haber moralimi yükseltmişti. Kanaldan çıkıp hastaneye yürürken telefonum çaldı. Arayan kişi Hazal'dı. Telefonu açarak kulağıma götürdüm.
"Tamam sen kafayı yemişsin bir seri katil hakkında böyle haber yapmak saçmalık ve onlar için şüpheli senken bunu yapmış olman ciddi akıl sorunların olduğunu gösterir." Hazal'ın tek nefeste bana kızmasına güldüm.
"Bu hiç umurumda değil Hazal onun derdi benimleyse benimle uğraşmalı sevdiklerimle değil."
"Sen cidden kafayı yemişsin."
"Teşekkür ederim." Hazal'ın aldığı derin nefesi duydum.
"Neredesin sen."
"Hastaneye gidiyorum."
"Konum at bana seni yalnız bırakamam avukat mıyım senin gizli ajanın mı beli değil." Diyerek telefonu kapattı. Seviyorum bu kızı. Dediği gibi konum attım. O gelene kadar bir kaffeye gitmeye karar verdim. Kaffeye girip sipariş verip oturdum. Yan masam da oturan iki kadının yayınladığım haber hakkında konuştuğunu duydum.
"Bu seri katil her apartmanı mı geziyor. Dalga geçer gibi."
"Bu haberi polisin görmesini umut ediyorum. Hata kendim ihbar edeceğim bunu." Son duyduğum sözle dudaklarım usulca kıvrıldı. Sanırım her şey sandığımdan basit olacaktı. Çalan telefonuma bakınca isimsiz bir numara vardı telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Güzel küçük bayan demek ki bana kafa tutuyorsun. Devam et bu işin sonunda kim karlı çıkacak merak ediyorum." Ve telefon kapandı. Haberim bizim katile gittiyse polise hayli hal gider.
Kaffenin kapısı açılınca içeri giren Hazal'ı gördüm. Hızla gelip olduğum masaya oturdu.
"Sen kafayı yemişsin nasıl bu kadar rahat olabilirsin?"
"Rahatım işte." Ayağa kalkınca Hazal'da kalktı.
"Nereye?"
"Hastaneye gitmiyor muyuz? İki gündür görmediğim birini görmem gerek."
"Şu çocuğu çok fazla merak etmeye başladım."
"Benim olandan uzak dur Hazal hanım çok istiyorsan benim kıvırcığımda baya yakışıklı."
"Senin olan mı? Sen daha önceden bu çocuğa sövmüyor muydun?"
"O önceydi Hazal. Kalk hadi ya" Hazal benimle kalktı. Hazal arabasını getirdiği için kalan yolu arabada gittik. Hastaneye varınca ilk olarak Berat'ı mı Efe'yi görmek istiyorum bilmiyordum ama Berat'ı şuan istesem de göremeyecektim Alp denen o eleman onu görmeme hiçbir şekilde izin vermiyor. Efe'nin kaldığı odaya gittiğimde orada bir hareketlilik olduğunu gördüm.
"Ne oluyor?" Koşarak Efe'nin olduğu odaya gittim. Ekranda gördüğüm düz çizgi nefesimi kesmeye yeteli olmuştu. "Efe!" Odaya gireceğim an hemşire beni durdurdu. Ona gitmeme izin vermiyorlardı. Ailem olarak gördüğüm tek kişiyi de ölümden kurtarmaya çalışan doktorları izlemekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Dizlerimin bağı çözülmüş gibi hissetim.
"Hanımefendi iyi misiniz?" Hemşirenin sorduğu soru için ona bir tane geçirmek istedim. Bu konuda nasıl iyi olabilirdim? Ağlıyordum her zaman ki gibi elimden ağlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu. Efe'nin üzerini tamamen kapatan beyaz çarşafla daha çok ağladım. Sanki içimde ne varsa şuan Efe'nin ölümüyle döküyordum.
*****
Yarım saat sonra;
Yarım saattir ağlıyordum. Efe'yi morg odasına götürdüklerini gördüm en son ve ondan sonra hiç konuşmadım.
"Berfin yarım saattir konuşmuyorsun korkutma beni." Boş gözlerle Hazal'a baktım. Sürekli yanımdaydı fakat Efe'nin yerini dolduracak değildi. Efe bana babaannemden kalan biriydi bu yüzden benim için çok önemliydi. Artık oda yok. Kendimi ilk defa bu kadar yalnız hissediyordum. Çevremde kim varsa sanki bir an da gitmişti.
"Hazal ben onu görmek istiyorum."
"Gidelim." Diyerek beni ayağa kaldırdı. Berat'ın kaldığı odaya gittik. Alp amipi her zaman ki gibi kapıdaydı.
"Ne var gene?" Benim yerime konuşan kişi Hazal oldu.
"Alp Tekin?"
"Hazal?" Nasıl ikisi birbirini tanıyor muydu?
"Ne işin var burada?"
"Arkadaşımın yanındayım ve sevgilisi içeride onu görecek."
"Hayır. Bu casus kılığındaki şeytan Berat'ı görmeye gitmeyecek."
"Pis işlerini rahat bir şekilde gün yüzüne çıkarabilirim ve bu sefer o çok güvendiğin Berat bile hiçbir şey yapamaz. Bunun olmasını istemiyorsan çekil." Dediğinde Alp geri çekildi. Bu kadar basit olacağını bilseydim Hazal'ı önceden getirirdim. Ayrıca pis iş derken? Alp ne yapmıştı ki? Bunu merak etsem de Berat'ı görme fırsatı elime geçmişken burada durmak gibi bir hata yapmayacaktım. Hızla içeri girerek kapıyı arkadan kilitledim. Yatakta yatan Berat'ı görünce burnumun direği sızladı.
"Berat" Yavaş adımlarla yanına yaklaştım. Teni solgun duruyordu. Şuan farklı bir şey için kavga ediyor olmamız gerekiyordu. Elimi solgun yüzüne götürdüm. "Uyan hadi ben geldim." Gözümden akan yaşa engel olamadım. "Lütfen uyan." Uyanmadı. Ben ağlıyorum o ise uyuyor. Sanki zaman burada durmuş gibiydi bu anlara lanet okumak istedim. "Berat biliyor musun Efe bugün beni bırakıp gitti. Oda gitti lütfen uyan ve bana bu olanları unuttur. Yalvarırım." Başımı göğüssüne yaslayarak ağlamaya başladım. Hala üzerinde aşık olduğum o kokusu duruyor ama o uyuyordu. Telefonum çaldı. Başta takmadım fakat inatla çalmaya devam edince açmak zorunda kaldım.
"Bingo gazeteci. Kaldı bir ha?" telefon kapandı. Sinirden telefonu duvara fırlattım. Yere çökerek ağlamaya başladım. Sadece ağlamak elimden geliyordu ve bundan nefret ediyorum
*****
Bugün Berat'ın yanında kalmaya karar verdim. Karar değil zaten artık güvenebileceğim bir o kaldı. Ne olursa olsun ona iyi bakacaktım. Yani umarım bakabilirdim.
Oturduğum koltukta üzerimde hissettiğim yorgunluk ile gözlerim kapanıyordu. Gözlerim sadece iki dakikalık kapandı. Tekrar açtığımda yüzünde kar maskesi olan birinin Berat'ın serumuna şırınga ile bir sıvı enjekte ettiğini gördüm. Hızla ayağa kalktım.
"Ne yapıyorsun sen?" Beni görünce şırıngayı hemen yere atıp kaçmaya başladı. "Hey!" Peşinden koştum. Asansöre gittiğini gördüm fakat ben yetişemeden asansör kapandı. Asansörün aşağı indiğini görünce asansörün yanındaki acil çıkış merdiveniyle hızla aşağı indim. Son kata geldiğimde adamın asansörden çıktığını gördüm. Bağırarak karşıdaki polislere seslendim. "Onu durdurun." Polisler beni görünce hemen adamın önünü kapattılar fakat iki kişinin üstünden nasıl olduysa atlamayı başarmıştı. "Peşine düşün." Diye bağırınca polisler de koşmaya başladı fakat plakası olmayan siyah bir arabaya bindi. Polisler ateş etmeye başladı fakat hiçbir etki göstermeyince ayakkabımın köşesine sıkıştırdığım küçük bıçağı çıkardım. Ayakkabımın köşesinde hep küçük bir bıçak taşırdım olası durumlara karşı. Çizmenin içinden çıkardığım bıçağı arabanın tekerine fırlattım. Arabanın arka tekerinin hemen yan tarafına saplanan bıçakla araba bir elektrik direğine çarptı. Hızla araya koştum. Polisler de arkamdan geliyordu. Sürücü koltuğunda kapıyı açtım. İçindeki kişinin kar maskesini çıkardığımda bunun insan değil de bir robot olduğunu gördüm. Bu da neydi şimdi? Aklıma gelen şeyle doğruldum. Olabilir miydi? Bir robotla yer değiştirip asıl zehri Berat'ın serumuna enjekte edebilir miydi?
"Berat." Ağzımdan fısıltılı olarak çıkan sesiyle hastaneye koştum. Hastaneye girince tüm merdivenleri çıktım. Berat'ın odasına varınca kapı önünde yerdeki Alp'i gördüm. "Alp" diz çökerek onu sarstığımda başı yana düştü boynunda derin bir yara izi gördüm. Çığlık atmamak için ellimle ağzımı kapattım. Boğazı kesilmişti. Hemen ayağa kalkarak Berat'ın odasına girdim. Önce kolundaki serumu çekerek çıkardım. Umarım serumuna bir şey enjekte edilmemiştir. Vücudunu kontrol ettim. Herhangi bir yerinde yara izi yoktu. Yukarı çıkan Polisleri gördüğümde Önce yerdeki Alp'e sonra bana baktılar.
"Burada ne oldu?"
"Bilmiyorum." Bana atıkları şüpheci bakışları gördüm. Beni mi şüpheli görüyorlar? "Bakın ben hiçbir şey yapmadım." Bir polis yanıma gelerek koluma kelepçeyi taktı.
"Bunu mahkemede hakime de söylersiniz."
"Bakın ben gerçekten bir şey yapmadım."
"Herkes öyle der. Şuan burada bulunan sizsiniz ve sizi götürmek zorundayız. sicilinize ve burada olan kamera kayıtlarına bakacağız." Diyerek elime taktığı kelepçeden beni çekiştirmeye başladı. İyi de ben hiçbir şey yapmadım. Bu halde ben gidersem Berat savunmasız kalacaktı. Beni polis arabasına götürdüler.
"Cidden anlamıyorsunuz." Dedim fakat beni dinlemediler. Arabaya beni bindirdiler. Ön koltuğa bir polis bindi. Dışarıda kalan polis ise telsize bir şeyler söylüyordu. Cama bakınca dışarıda siyah bir arabada bana sırıtarak bakan adamı gördüm. Elliyle silah tutar gibi yaptı. Ardından sonra ateş eder gibi bir hareket yaptı. pencereyi yukarı çekerek arabayla gözden kayboldu.
"Berat ona ne olacak?"
"Bu sizi ilgilendirmez."
"Bu beni ilgilendirir ben sevgilisiyim lütfen bana söyleyin ona ne olacak." Normalde O benim sevgilim diyen kişi Berat olurdu ama onun görevini bu noktada ben üstleniyorum. Polis iç çekerek bana bakmadan konuştu.
"Berat komiser için birkaç polis gelecek buraya rahat olun." Rahat olun mu? Hiçbir şey bilmiyorlar ama bana rahat olun diyordu. Tam konuşacaktım ki yazdığım haberi okuduğunu gördüm. Bunu okuyan ilk polis mi bilmiyorum ama sonuç olarak okuyan kişi polisti.
"Bu haberi görmüştüm. Polis olarak bir şey yapacaksınız değil mi?" Fakat bana cevap vermedi. İyi de neden? Cidden polisler bazen çok gıcık olabiliyordu. Diğer polis de sürücü koltuğuna gelince konuştum. "Arkadaşınızın okuduğu haberi gördünüz mü?" Diye sorduğumda yanındaki polisin okuduğu habere baktı bana dikiz aynasından bakarak başını salladı. Bir ümitle aynı soruyu ona sordum. "Peki bir polis olarak bir şey yapacak mısınız? Sonuç olarak halkımızın canı tehlikede." Dediğimde dikiz aynasından bana ters bir bakış attı fakat beni cevapsız da bırakmadı.
"Bunu üstlerimize bildireceğiz." Yüzümde bir gülümseme olunca polis tekrardan konuştu. "Lütfen yol boyunca ağzınızı kapalı tutun konuşkan birine benziyorsunuz."
“Son bir şey söyleyeceğim.”
“Nedir?” Hemen çantamdan katilin cinayetlerinden çektiğim fotoğrafları çıkarıp polise uzatım. “Bu nedir?”
“Ben gazeteciyim cinayet hakkında çektiğim birkaç fotoğraf belki işinize yarar.” Fotoğrafları eline aldı.
“Güzel şimdi yol boyunca lütfen susun.”
Ben istediğim şeyin cevabını aldım konuşmam fakat aklım Berat'a kaldı. Sicilim temiz olduğu için ve artı hastane kamera kayıtları olduğu için rahatım. Umarım Berat ben kurtulana kadar iyi olur ve başına bir şey gelmez.
8. bölümün sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Yeni bölümde görüşmek üzere...
İletişim için: Instagram-beraybelcim
Kitap linkleri için: Twitter-beraybelcim
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |