
Bazen hayat çok acımasız. Bazen değil çoğu zaman. Hayat çok değişik ya sevdiklerinle yaşayacaksın ya onlar seni bırakacak ya da sen.
Ambulanstaki sedye hızla çıktı. Bende arkalarından çıktım. Başımıza üşüşen doktorların ne dediğini anlamıyordum. Anladığım tek şey Efe'nin acil ameliyata alınacak olmasıydı. Ameliyat kapısı açıldı, Efe ise gözden kayboldu. Ameliyathanenin kapısının önüne oturmuş ağlıyordum. Çalan telefonumla iliklerime kadar büyük bir korku hissetim. Ekrana baktım gene aynı isimsiz numara arıyordu. Titreyen ellerimle telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"İki de iki gazeteci sıra sende." Ardından telefon kapandı. İki de iki mi demişti? Berat?
Hızla Alp'i aradım. Telefon çaldı ama açılmadı. Bir kere daha aradım. Açılmadı. Tekrar arayacağım an içeri giren Alp'i gördüm. Olduğum yerde ayağa fırladım. Sedyenin üzerinde göğüssünden kan akan Berat'ı gördüm. Bir doktor kanın olduğu yere bastırıyordu. Biri oksijen tüpüne benzer bir şeyi tutuyordu. Doktor bağırarak acil ameliyathanenin hazırlanması için bağırıyordu. Bir hemşire gelip hazır dedi ve Berat'ı oraya götürdüler olduğum yerde donmuştum. Beni Alp fark etmişti yanıma gelip elini omzuma koydu.
"İyi misin?"
"Ona ne oldu?"
"Sakin ol o iyi olacak."
"Neden göğüssü kanıyor? Ne oldu anlatsana"
"Silahlı saldırı" dediğinde dizlerimin bağı çözülmüş gibi hissetim ayakta daha fazla kalamadım. Dizlerimin üzerine düştüm.
"İyi misin?" Alp'in sorusu ile ağlamaya başladım. "O iyi olacak."
Yarım saat sonra
Efe'nin olduğu ameliyathane kapısı açıldı. İçeriden çıkan doktor bize gülümseyerek yaklaştı.
"Hastanın yakını kim?" Hem araya atladım.
"Ben kız kardeşiyim." Doktor kısa bir süre beni inceledikten sonra konuştu.
"Ağabeyiniz şuan için iyi hayatı risk söz konusu değil fakat kafasına aldığı darbe ağır tehlike yaratabilir. Şimdilik yoğun bakım odasına alacağız. İlerleyen zamanlar süreci gösterecektir. Geçmiş olsun." diyerek yanımızdan ayrıldı. İki dakika sonra ameliyathaneden sedyeyle çıkan Efe'yi gördüm. Kafası sargı bezleriyle sarılmıştı. Hemşireler onu yoğun bakıma götürdüler. Ben de peşlerinden gittim. Bir hemşire serumu ile ilgilenirken diğeri ise boyunluk takıyordu. Çok değişikti onu böyle görmek. Gözyaşlarım benden istemsiz akmaya başladı. Yanıma gelen diğer hemşireyi fark etmemiştim bile. Omzuma dokunduğunda irkildim.
"İyi misiniz?" Bu soru beni bittiriyor. Gelen geçen iyi misin diye soruyor. Değilim. Herkes ve her şey elimden kayıp gidiyor gibi hissediyorum.
"İyim."
"Burada bekleyemezsiniz sizi dışarı alabilir miyim?"
"Tabi." Efe'ye son bir kez bakıp dışarı çıktım. Ayakta duracak gücüm yoktu kendimi bir sandalyenin üstüne attım. Bir ailem yoktu. Asla büyük bir arkadaş ortamım da olmadı. Gerekte duymadım. Babaannem bana çok güzel bir aile olmuştu. Sonra aramıza Efe katıldı. Babaannemden sonra Efe hem ailem hem de arkadaşım olmuştu. Şuan benim yüzümden bu halde ona bir şey olursa kendimi de asla affetmeyeceğim. Ben otururken Alp'in koşarak yanıma geldiğini gördüm.
"Berfin kan gurubun ne?" dediklerinden bir şey anlamadığım için sadece yüzüne bakmakla yetindim. Beni sarsarak konuştu. "Kan gurubun ne Berat çok kan kaybetmiş. Ölmek üzere." Duyduğum şeyler karşısında dondum. Ölecek miydi?
"Ben bilmiyorum." Aslında biliyorum ama o an hatırlayamadım. Gerçi Berfin burada değildi ki. O burada olsaydı bilirdi.
"Hemen bakalım kalk hadi."
"Sen kimsin?" Hayret dolu bir ifadeyle bana bakıyordu.
"Berfin kendine gel sen ciddi misin?" diye bağırmaya başladı.
"Bağırma ona o gitti. Ben yardım ederim."
"Ne?" anlamaz gözlerle bana bakıyordu.
"Berfin gelince her şeyi ona sor olur mu? Çünkü o gitti ben onun ikinci kişiliğiyim."
"Dediğin şeylerden hiçbir şey anlamıyorum ama sorgulamayacağım. Kalk hadi" Ayağa kalktım Alp beni çekiştirerek bir odaya getirdi. Hemşire gelip bir tüp kan aldı. Burada beklememizi söyleyip hızla yanımızdan ayrıldı. Alp'in keskin bakışlarını üzerimde hissetim.
"Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?"
"Az önce ağlıyordun. Şimdi ise hiçbir şey olmamış gibisin. Şüpheli duruyorsun."
"Ne?"
"O asansörde gerçekleşen cinayete, Berat'ın vurulmasında, hata arkadaşının trafik kazası geçirmesinde bile senin işin olduğunu düşüyorum. Bırak şu masum kız ayaklarını."
"Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum."
"Anlarsın yakında" Tam bir şey diyeceğim an hemşire içeri geldi.
"Kan hastanın kanı ile uyuşuyor. Şöyle uzanır mısınız?" Eliyle bir sedyeyi gösterdi. Sedyeye uzandım. Seruma benzer bir şey ile yanıma geldi ve kanımı aldı. O sırada sanki gözlerimde bir şey arayan Alp'in gözü hiç üzerimden ayrılmadı. Hemşire kan alma işlemini bittirdikten sonra bana bir şey yememi söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Alp'in bakışları hala üzerimdeydi.
"Bana böyle bakmaya devam edecek misin?"
"Kesinlikle sakladığın bir şey var." diyerek odadan çıktı. Ben de ne arıyordu anlayamıyorum. Olduğum yerden kalkamadım. Üzerime bir ağırlık çökmüştü. Belki kan aldıkları içindir diye düşündüm. Fakat gözlerim benden istemsiz kapandı.
yarım saat sonra...
Gözlerimi açtığımda bir sedyenin üzerinde olduğumu gördüm. Hiçbir anlam veremedim. Birden olan her şey gözümün önünden geçti hızla sedyeden kalktım ve Efe'nin olduğu yoğun bakım odasına gittim. Odanın camından Efe'ye baktım. Hala aynıydı. Garip olan şey Efe'yi bu odaya getirdiklerinde bende girdim. Peki nasıl çıkmıştım?
Aklıma gelen Berat'la etrafa bakındım. Karşıdan gelen Alp'i görünce koşarak yanına gittim.
"Ne oluyor?"
"Berat nerede?" Bir süre yüzümü inceledi. "Neden öyle bakıyorsun? Bir şey mi oldu?" Benden bıkmış gibi iç çekti.
"Yoğun bakımda. Hayatı riski senin o kıvırcık arkadaşından daha fazla."
"Ama iyi olacak değil mi?" Kaşlarını çattı.
"Sen nesin ha? Ajan? Teşkilatçı? Ne yaptın da Berat bu halde?"
"Ne diyorsun?"
"Diyorum ki Berat senin gibi basit bir kız için bu duruma düşmez. Kendini ölüme atmaz çocuğun aklını nasıl çaldıysan. Yarım saat önce Berfin burada değil diyordun. Burada mı şimdi? Buradaysa eğer nereden çıktıysa o deliğe geri dönmesini söyle. Berat'tan uzak durması gerektiğini de onun gibi basit biri yüzünden bu çocuğun ikinci kez böyle olmasına izin vermeyeceğim." Sanki her şeyi ben yapmışım gibi omzuma çarparak gitti. Ne dediğini anlamadım fakat dediklerinde çok haklıydı. O gün Berat'a elimi uzatmasaydım hayatı nasıl olurdu acaba? Kalbimin derinliklerinde bir acı hissetim nedenini anlamadığım bir şekilde. Efe'nin bulunduğu yoğun bakım odasının kapısı önündeki koltuklardan birine oturdum. Alp'in söyledikleri kafamı kurcalıyordu. Tek başıma hastane koltuklarında otururken bir müzik açtım. Şarkı sanki cidden bu an için yazılmış gibi hissetim.
"Kadehime dolmaz yokluğun
Sigarayla geçmez zorluğun
Beni bu sessizlikler aldı senden
Kadehime denk gel ne olursun"
Şarkının bu kısmı gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Karşıdan gelen doktoru görünce ayağa kendimi toplayarak ayağa kalktım. Gülümseyerek bana yaklaşan doktora buruk bir tebessüm ile baktım. Efe'nin olduğu odaya girdi. Bende doktor ile beraber içeri gittim. Çok yaklaşmadan doktorun ne yapacağını bekledim. Efe'nin gözüne küçük bir ışık ile baktı. Buna benzer birkaç test daha yaptı. Bana döndüğünde yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı.
"Sorun nedir?"
"Ağabeyiniz komaya girmiş durumda." Doktorun söylediği şeyler ile dondum kaldım. Efe komaya girmişti.
"Peki düzelecek mi? Yani uyanacak değil mi?"
"Evet uyanacak fakat bu ne kadar sürecek inanın bilmiyorum. Belki de hiç uyanmayabilir."
"Hiç derken. Nasıl yani hiç mi?"
"Maalesef ve hiç uyanmaması demek onun öldüğünü gösterir." Öldüğünü mü? Neden çevremdeki herkes birer birer zarar görüyordu? Ben mi lanetliyim?
Başımın döndüğünü hissetim. Yerimde sendeledim.
"İyi misiniz?" Doktoru duydum fakat cevap veremedim. Aslında vermek istedim ama olmadı. Yer ayağımın altından kayıyor gibi oldu ki yere yığıldım. Başımı vurmuş olmalıyım ki başımda bir ağrı hissetim. Birden herkesin başıma üşüştüğünü hissetim etraftan sesler geliyordu. Görüntü ise yoktu. Karanlıktı her yer ve ben karanlıktan nefret ederdim. Zaten o an yaşamaktan da nefret etmiştim. Normalde karanlık bir ortam olunca çığlık atarım. Tıpkı küçük bir çocuk gibi fakat bu sefer çığlık atmadım. Belki de benim de hayatım sonlanır diye düşündüm. Bağırmadım ya da ağlamadım.
"Baba korkuyorum." Elimi tutan kocaman bir el hissetim.
"Korkma ben seni her karanlıktan çıkaracağım bunu başaramazsam elini asla bırakmayacağım." Ne tatlı değil mi tekrar karanlık fakat bu sefer ne beni karanlıktan çeken bir babam var ne de elimi tutan bir babam. Neredesin baba? Babamı severdim. Ta ki yaptıklarını öğrenene kadar. Benim babam bir katildi...
Gözlerimi açtığımda hastanede bir odada olduğumu gördüm. Koluma bir serum bağlanmıştı. Başım ise çatlıyordu resmen elime başımı ovalayacağım an başıma bir şey sarıldığını fark ettim. Sargı mıydı bu? Olanlar aklıma gelince sargı olduğuna kesinlik gelmişti. Efe'nin ölme ihtimalini duyunca gözlerim kararmıştı tek ailem olarak Efe kalmıştı benim için şuan ise oda ölecekti. Sanırım ne zamandır korktuğum karanlığı buldum. Bu karanlık sevdiklerimi benden alan karanlık benim korktuğum karanlık tam olarak buydu...
2 gün sonra
İki gün geçmişti. Efe'nin ölümle burun buruna olduğu koma ve Berat'ın vurulması üzerinden tam iki gün geçmişti. Bu iki gün boyunca ben ne yaptım. Katilin bağlantısı olan yerleri kaldığı yeri buldum ve birkaç adamını ayartım. Bu benim için zor olmamıştı. Hazal sağ olsun benim için hepsini bulmuştu. Tek sorunu fazla korumacı davranıyor olmasıydı.
"Befin bunu polise söylemek varken tek halletmen ne kadar mantıklı?"
"Çok mantıklı Hazal beni neden anlamıyorsun? O adamın derdi benimle ama olan Efe ve Berat'a oldu. Berat'tan haber bile alamıyorum. Alp denen o arkadaşı yüzünden."
"Anlıyorum tatlım sevdiklerini tekrar kaybetmek istemiyorsun ama bunu tek halledemezsin."
"Sende polis değil misin? Yardım et o halde bana."
"Bu inadından hiçbir zaman vazgeçmeyeceksin değil mi?"
"Evet vazgeçmeyeceğim. Bana şuan o pisliğin kaldığı yerin konumunu at kanala gideceğim yazacağım haber ile polislerin de dikkatini çekersem belki daha kolay olur her şey."
"Tamam atıyorum ama sakın oraya tek gitmek gibi bir hata yapma."
"Of tamam Hazal" Telefonu kapattım. Üzerime hırkamı alıp çıktım. Sonbaharın son demlerini yaşıyorduk. Hava soğuk ama yağmurluydu. Yağmurlu hava bana her zaman huzur veriyordu. Özelliklede o toprak kokusu her zaman çok güzeldi. Yağmurun sesi,su birikintileri ise ayrı bir güzeldi. Acaba Berat'a seviyor mudur yağmurlu havayı? Sevmiyor olsa bile "Artık seviyorum gazeteci" derdi bana romantik fok balığı. Düşüncelerim ile tebessüm ettiğimi fark edince hemen kendimi toparladım. Düşüncelerden sıyrılırken kanalın önünde olduğumu fark ettim. Bu kadar hızlı en son ne zaman geldim bilmiyorum. Hızla içeri girdim. Odama girip elimde olan tüm bilgileri haber kanalımızın internet sitesine döktüm. Bu beni işimden edecekti belki ama umurumda değildi. Bu saatten sonra o pisliğin yakasına yapışacağım.
7. bölüm sonu. Umarım beğenmişsinizdir uzun zamandır ara verdiğim bir kitaptı ve yazmadığım zaman bu kitabı kafam da biraz kurguladım. Bu bölümü bilerek kısa tutum. Daha uzun sürükleyici bölümler gelecek o zamana kadar kendinize iyi bakın görüşürüzzz...
iletişim için:instagram-beraybelcim
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |