9. Bölüm

9. Kanun Kaçağı

Beray Belçim Yiğit
beray_belcim.ygt

Sorgu odasında savcının bana sorduğu sorulara çok rahat bir şekilde cevap veriyordum.

"Alp'i sen mi öldürdün?"

"Keşke ama geldiğimde yerdeydi." Son yaptıkları canıma tak etmişti artık. Bana bir şırınga çıkarıp gösterdi.

"Bu şırınga ile bir bağlantı var mı?"

"Benim değil ama katilin var. Bu şırıngayı Berat'ın serumuna enjekte ederken gördüm. Sonra peşine takıldım ama o kişi insan değildi bir robotu."

"Teknoloji daha o kadar gelişmedi."

"O robot neydi o zaman?" İç çekerek bana baktı.

"Ciddi sağlık problemleriniz var."

"Ne?" Bana deli mi demişti?

"Teknoloji daha o kadar gelişmedi kendi kendinize aksiyon yaratmışsınız."

"Siz ne diyorsunuz?" Odaya bir polis geldi. Güvenlik kamerası kayıtlarının geldiğini söyledi. Beni sorgulayan savcı hemen geleceğini söyleyip çıktı. Rahatım çünkü benim bir suçum yoktu. Bir an önce buradan çıkıp Berat'ın yanına dönmek istiyordum.

Ne kadar bekledim bilmiyorum ama baya sürdü. Bir polis içeri girdiğinde beni bırakacaklar diye umut ederken duyduğum şey ile şoke oldum.

"Kamera kayıtlarında odadan çıktığın an yok. Sadece Alp'in nabzını ölçerkenki kayıtların var. Buda seni şüpheli yapar."

"Ne? Nasıl yani ne şüphelisi? Kafayı mı yediniz?" Elime kelepçeyi geçirdi.

"Bir avukat tutabilirsin bunu biliyorsun."

"Avukat falan istemiyorum."

"Sen bilirsin." Beni sorgu odasından çıkarıp hücrelerin olduğu odaya götürdü.

"Ben bir şey yapmadım bu ne şimdi." Konuşmamdan rahatsız olmuş gibi söylendi.

"Tabi herkes öyle der. Bunları hakime de anlat anlaştık mı?" Cidden benimle alay ediyor olmalıydı.

"Ne hakiminden bahsediyorsunuz?"

"adaleti sağlamak üzere bağlı olarak oluşturulan hukuk kuralları ve esaslara dayanarak bağımsız ve tarafsız olarak karar veren kişiye hakım denir ne derdiniz varsa hakime aynısını anlatın." Kafayı yemek üzereyim gerçekten. Hücrenin kapsını açarak beni içeri itti ve kapıyı kapattı. Şaka yapıyorlar değil mi?

“Ben bir şey yapmadım diyorum size.” Bağırmama rağmen kimse umursamadı. Beni hücreye atan polis de gözden kaybolmuştu. Hiçbir suçum yokken burada tutulmam saçmalıktı. Çaresiz bir şekilde duvarın dibinde yere çöktüm. Dizlerimi karnıma çekip oturdum. Başımı dizlerimin arasına gömdüm. Berat’ın nasıl olduğunu düşünüyordum evet burada bile onu düşünecek kadar kafayı bozmuştum. Oturduğum yerde düşüncelere daldım.

“O robotu nasıl yapmışlardı ki? İlizyon muydu yoksa? İlizyon olma ihtimali yok.Peki sonradan cidden biri Berat’ın serumuna ilaç katmış mıdır? Alp salağı nasıl öldü acaba?”

Bunları düşünmeyi bırakıp buradan nasıl çıkacağımı düşünmeye başladım bu sefer.

Acaba mahkemeye çıksam ve mahkeme kararı ile beni hapse atsalar oradaki lavabo camını kullanıp çıkabilir miyim? İzlediğim film de böyle kaçıyordu bir kadın. Acaba bende öyle yapsam kurtulur muydum?

Düşüncelerimden sıyrılarak ayağa kalkıp gardiyana seslendim.

“Affedersiniz.” Gardiyan bana dönüp konuştu.

“Evet?”

“Ben bir polisi öldürdüm ya onun için mahkemeye çıkacağım değil mi?” Ben öldürmedim salak kendisi öldü ama şuan bunu diyemezdim.

“Evet.” Bingo sadece alacağım cezanın ne olduğunu bilmem gerekiyor ona göre kafam da planlama yapacağım

“Peki cezam ne olacak?”

“Bilemem ama ya içeride yatarsın ya da idam cezasına çarptırılırsın.” İki seçeneğim mi vardı yani? Neden direk içeri atmıyorlar beni idam nereden çıktı şimdi?

“İdam konusunda ciddi misiniz?”

“Bu normalde olmaz ama beli de olmaz.”

Harika idam cezasına çarptırılırsam ölecektim. Aslında buna hayır demem ama şuan olmaz. O katili önce kendim öldüreceğim sonra kim bana ne yapıyorsa yapsın hiç umurumda değil.

“Peki mahkeme ne zaman olacak?”

“Bilgim yok.” Bir şey de söyleseler şaşarım Berat da böyle sanırım tüm polisler böyle gizemli olmayı seviyorlar meymenetsizler. Acaba şuan Berat nasıl?

****

Mahkeme günü gelince elimde kelepçeler ile başımda bekleyen polisle beraber bekliyorduk. Ben hala nasıl kaçabilirim diye düşünürken aklıma gelen şeyle polise döndüm.

“Mahkemeye ne kadar var?”

“Yarım saat gibi bir süremiz var.” Benim için yeter de artar bir süre.

“Sıkıştım da tuvaleti kullanmam gerekiyor.”

“Olmaz.”

“İyi de daha yarım saatimiz var. Çok acil gitmem gerekiyor.” Bir süre bana baktıktan sonra yanımızdaki diğer polisin kulağına bir şeyler söyledi.

“Yürü.” Polisin önünde yürümeye başladım. Bu planım işe yaramalıydı. Yaramazsa ilk düşündüğüm şeyi yapacaktım ama daha fazla beklemek istemiyorum neredeyse bir hafta geçmişti. “Sadece beş dakikan var.” Diyerek elimdeki kelepçeyi açtı. Başımı sallayıp lavaboya girdim ve kapıyı kilitledim.

Beklediğim gibi küçük bir pencere vardı burada. Pencereyi nasıl çıkacağımı düşünerek etrafa bakınıyordum ki gördüğüm merdiven ile gülümsedim. Merdiveni alıp pencerenin yanında gidip pencereyi açtım.

“İşiniz bitmedi mi? Acele edin.”

“Az kaldı.” Evet kaçmama az kalmıştı. Yüksekteydik fakat üst üste konmuş yükleri görünce mutluluktan ağlamak üzereydim. İlk defa yapacağım şey çok iyi gidiyordu. Dışarı çıkıp üst üste dizilmiş yüklere basarak aşağı indim. Etrafı kontrol ettim kimse yoktu. Koşarak duvara monte edilmiş demir parmaklıklara tutunup kendimi yukarı çektim. Tekrar etrafı kontrol ettim. Kimseyi görmeyince duvardan yere atladım. Kaçmıştım. Bu ileride peşimi bırakmayacaktı fakat şuan bunu yapmak zorundayım. Koşarak adliyeden uzaklaştım. Ana yoldan geçen taksiyi görünce hemen onu durdurdum. Bugün her şey tıkırında gidiyordu. Taksiye bindim.

“Merhaba Özel transfer hastanesine gidebilir miyiz lütfen?”

“Tabi.” Sürücü koltuğundaki adam taksiyi sürmeye başladığında son kez arkama baktım. Takip eden kimse yoktu. Rahat bir nefes alarak arkama yaslandım. Taksi hastane kapısının önüne gelince yanımda hiç para olmadığını fark ettim.

“Şey özür dilerim. Telefonunuzu alabilir miyim? Yanımda hiç para yok da arkadaşım hemen burada onu aramam gerekiyor.” Taksici hemen telefonunu açıp bana uzattı. Gülümseyerek telefonu aldım ve Hazal’ın numarasını yazdım. Telefon çalmaya başlayınca kulağıma yaklaştırdım.

“Alo?”

“Alo Hazal benim Berfin.”

“Berfin neredesin?”

“Her şeyi anlatacağım ama” Diyerek taksi metreye baktım. Oha o ne öyle ya

“Ama ne?” Boğazımı temizledim.

“Çokmuş be her neyse Hazal sen bir dört yüz alıp hastanenin önüne çıksana sonrasında tüm paranı vereceğim. Bekliyorum acele et.” Diyerek telefonu kapattım ve adama geri uzattım. “Teşekkür ederim.” Diyerek taksiden çıktım. Fakat yanından ayrılmadım. Zaten kanun kaçağıyım. En azından taksiye parasını vermeden kaçtı demesinler.

Hazal’ı görünce el salladım. Beni görünce yanıma koşup bana sarıldı.

“Neredesin bir haftadır.”

“Hazal boğuluyorum.” Koluna vurarak beni bırakmasını sağladım. “Parayı getirdin mi?”

“Evet burada.” Diyerek bana uzattı.

“En yakın zamanda hepsini ödeyeceğim emin olabilirsin.” Diyerek parayı elinden alarak taksici adama verdim.

“Neler oluyor.”

“Yakalanmamı mı istiyorsun yürü.” Hazal’ın kolundan tutup onu peşimden çektim. Kapıda bekleyen polisleri görünce saçlarımla yüzümü kapattım ve içeri girdik.

“Berfin ne oluyor diyorum sana?”

“Her şeyi anlatacağım ama önce Berat’ın olduğu odaya gidelim. Yürü artık.” Hazal’ın konuşmasına izin vermeden peşimden çektim. İçeriden bir maska alıp taktım.

“Neden kaçak gibi davranıyorsun?”

“Çünkü kaçağım.”

“Ne.”

“Fazla konuşmak yerine neden bana bir doktor yeleği bulmuyorsun?”

“Ne?”

“Ne ne doktor önlüğü bul seni lavaboda bekliyor olacağım acele et.” Hazal’ı bırakarak lavaboya koştum. Lavaboya girince kimsenin olmaması beni rahatlattı.

5 dakika sonra:

Gelen kişilerin dikkatini çekmemek için tuvalet kabinine girdim. En azından Hazal gelene kadar.

“Berfin. Neredesin?” Hazal’ın sesini duyunca kapıyı açıp başımı dışarı çıkardım.

“Hazal buradayım.”

“Al şunu.” Önlüğü elime alıp giydim.

“Neden bu kadar geciktin?”

“Sen bunu almanın ne kadar zor olduğunu biliyor musun? Doktoru bayılttım.”

“Doktoru mu bayılttın?”

“Rica edince vermedi ne yapayım yani?”

“Sende bayılttın mı? Harikasın.” Önlüğü giydim yakasında yazan ‘Prof. cerrah Sinan’ yazsını gördüm.

“Kadın doktor bayıltamaz mıydın?”

“Kadın doktor yoktu Ama bak ne buldum.” Diyerek cebinden peruk çıkardı. Tamam bir noktada bazen fazla zekice davranabiliyordu.

“Harikasın kızım.”

“Ne sandın.”

“Her neyse umarım görmezler.” Peruğu kafama takıp düzeltim. Saçımdan uzun olan perukla önlüğün yakasını kapattım. “Yürü hadi.”

“Bana ne olduğunu hala anlatmadın.”

“Burada anlatamam.”

“Neden?” İçeri giren kadınları görünce Hazal hemen konuyu değiştirdi. “Doktor hanım eşim yaşayacak değil mi?” Şaşkın gözlerle Hazal’a baktım.

“Ne?” Elimi sıkarak uyarır gibi bir işaret yapınca başımı salladım. “Tabi hanım efendi eşiniz yaşayacak bunun için beni buraya kadar takip etmenize gerek yoktu.” Hazal bana sarılıp ağlar gibi yaptı.

“Ama onu kaybetmekten çok korkuyorum.” Ne yapacağımı bilemez bir şekilde belini sıvazladım.

“Korkmayın ona bir şey olmayacak.” Kulağına yaklaştım. “Hazal abartma.” Boğazımı temizleyerek geri çekildim. “Gelin dışarıda konuşalım enfeksiyon kapacaksınız.” Hazal’ı tutarak dışarı çıkardım. “Ne yapıyorsun?”

“Nasıl oynadım ama hiçbir şey anlamadılar.”

“Senin ben. Yürü.” Kolunu tutarak peşimden çektim.

“Bana hala ne olduğunu söylemedin.” Cevap vermeden onu peşimden çektim. Berat’ın kapısının önündeki polislere başımla selam vererek içeri girecektim ki biri beni durdurdu.

“Bir sorun mu var?” Polis beni incelemeye başladı.

“Siz her zaman ki doktor değilsiniz.” Buna da dikkat etmezsiniz. Ne diyeceğimi bilemediğim an Hazal araya girdi.

“Sinan beyin acil işi çıktığı için gitti görevi Gökçe hanıma verdi. Bizzat kendim tanık oldum.” Polis bir süre bize baktı. Ardından kapıyı açtı.

“Geçin.” Şuan Hazal’ı öpebilirdim.

İçeri girip kapıyı kapattık.

“Ne oluyor?”

“Berat.” Koşarak Berat’a sarıldım ama bana hiçbir tepki vermedi. “Neden bana sarılmıyorsun?”

“Hanım efendi benim sevdiğim var kimsiniz siz?” Sevdiğim var dediği an kaşlarım çatıldı.

“Sevdiğin mi var?”

“Evet.” Yüzümdeki maskeyi indirdim.

“Madem sevdiğin var ben ne diye senin yüzünden mahkemelik olup sırf seni göreyim diye oradan kaçıp kanun kaçağı oldum o halde?”

“Berfin?” Sorgulayan gözlerle bana baktı.

“Berfin ya ben boş yere kaçmışım geri gidiyorum.”

“Bekle sen olduğunu bilmiyordum.”

“Ne demek bilmiyordum. Dangalak.”

“Kafan da kahkülü bir peruk yüzünde maska ve üstünde doktor önlüğü ile seni nasıl tanımamı bekliyorsun?”

“O kadar mı beli peruk olduğu ya.”

“Beli.” Diyerek güldü. Hafif bir şekilde yüzüne vurdum.

“Bu ne içindi?”

“Kim o sevdiğin?” Sorduğum soru ile dudakları usulca kıvrıldı.

“Sen beni mi kıskandın?”

“Ben seni ne kıskanacağım be. Bir arkadaş merak ediyor sadece.”

“O arkadaş merak etmesin sevdiğim kişi o.”

“Ben miyim yani?”

“Merak eden arkadaş sensin yani.” Kendimi hep ele verme huyum ne zaman yok olacak.

“Hayır.” Tek kaşını havaya kaldırıp bana baktı. “Aman benim tamam bakma bana öyle.”

“Yani kıskandığını kabul ediyorsun.”

“Hayır.”

“Öyle olsun gazeteci. Bu halin ne?”

“Ben de tam olarak onu öğrenmeye çalışıyorum ama bana bir şey söylemiyor. Senin uyandığını görünce de unuttu zaten beni.” Hazal burada mıydı? Cidden unutmuştum. Berat başıyla Hazal’ı işaret etti. “

Kim bu?”

“Hazal benim çocukluk arkadaşım şuan avukat.” Hazal’a döndüm. “Ayrıca sen süper yalancı bana yardım etmen gerek.”

“Tekrardan gidip bir doktor bayıltamam.”

“Sana doktor bayılt diyen yok.”

“Siz doktor mu bayıltınız?” Aynı anda ikimiz başımızı salladık. “Kameraları hiç mi düşünmediniz bu noktada ben bile sizi kurtaramam.” Hazal’a baktım bu hiç aklıma gelmemişti. Fakat Hazal çok rahatı.

“O kadar salak değilim. Kameraları on dakikalığına devre dışı bıraktım tabi bunu için güvenlik görevlisini de bayıltmam gerekti.” Bu kız nasıl avukatı? Berat kaşlarını çatarak Hazal’a baktı. Ardından bana döndü.

“Ne oluyor.”

“Her şeyi anlatacağım ama önce şu TV açın haberlere çıkmış mıyım diye bakmam gerek.” Beni elbette fark etmişlerdir artık.

“Neyden bahsediyorsun?”

“TV açın.”

Hazal bana bakıp “Fazla huysuzsun.” Dedi ve TV açtı. Her haber kanalında beni konuşuyorlardı. Hainler ben de onların meslektaşıydım.

“Bugün öğleden sonra saat 14.30 civarlarında mahkemesi olan Berfin Yıldırım kayıplara karıştı. Polis her tarafta onu arıyor. Polisin elinde olan tek görüntü adliyeden kaçıp Kuzey tarafına kaçtığı. Orta boylarda yirmilerinin ortalarında olduğu düşünülüyor. Siyah orta boy saçlara mavi gözlere ve beyaz bir tene sahip. Onu görenlerin hemen polise haber vermesi rica edilir.”

Bana bakan Hazal ve Berat’a baktım.

“Ne var?”

“Bir kanun kaçağı olmadığın kalmıştı gazeteci bunu nasıl başardın?”

“Beni suçsuz yere hapse atılar. Sonra mahkemeye çıkaracaklardı bende mahkeme tuvaleti penceresinden kaçıp sana geldim.” Dedim gülümseyerek devam ettim.

“Bu noktada Hazal sen bana avukatlık yapacaksın.”

“Hayata olmaz.”

“Hadi ama sen mükemmel bir yalancısın.”

“Elimde kanıt olmadan hiçbir şey yapamam.”

“Bende var.” Hemen cebimdeki iğneyi çıkardım.

“Bu ne?” Berat’ın sorusuyla konuşmaya başladım.

“Şırınga bu bir hafta önce gece saatlerinde ortaya çıktı. O katil ile bir bağlantısı olmalı. Önceden senin serumuna enjekte eden biri gördüm görünce hemen kaçtı. Peşinden gittim. Arabası kaza yaptı. Bunda da benim parmağım var her neyse. Araba kaza yapınca seruma bu şırıngadaki sarı şeyi enjekte edenin kim olduğuna bakmaya gittim. Fakat arabadaki bir insan değil robotu. Geri buraya gelince Alp’i ölü buldum ve” Cebimden bir başka şırıngayı çıkardım. “Yerde bunu buldum. Tabi serumunu hemen kolundan çektim.”

“Alp öldü mü?”

“Cidden bu kadar şey arasında buna mı şaşırıyorsun? En azından aramızdan çekildi. Sen uyurken bana neler yaptığını görmen lazım. Ayrıca Efe’de öldü. Onun ölümünden hemen sonra beni bir numara aradı bana ‘Bingo gazeteci sıra o poliste’ dediler.”

“Sen kaçtığın gibi geri dön ben bir şekilde seni oradan çıkaracağım.”

“Olmaz iyileşince sen de hapse gireceksin. O katil dışarı da kalacak ondan almam gereken intikamım var.”

“Bunu tek yapmayacaksın.”

“O halde bana yardım et.” Kaşlarını çatarak bana baktı.

“Asla uslanmayacaksın değil mi?” Dediğinde başımı salladım. “Tamam. Daha tam iyileşmediğim için beni hemen hapishaneye geri götüremezler bu süre zaafında dediğim her şeyi yapacaksın anlaştık mı?” Başımla onaylayınca devam etti. “Benim evime git. Telefonun her zaman açık olsun.”

“Telefonum yok.”

“Nasıl yok?”

“Aldılar ya.” İç çekti.

“Pekala benim evde yastığımın altında yedek bir tane var arkadaşından seni ararım ayrıca yastığın altında fazladan silah ve çekmecelerde yedek mermiler var. Onları yanından sakın ayırma ben sana talimat vermeden sakın hareket etme anladın mı beni.”

“Tamadır komutanım.” Diyerek asker selamı verdiğimde güldü.

“Cıvıma ciddiyim gazeteci. İyi saklan ben iyileşene kadar zamanın var unutma.”

“Tamam.”

“Şimdi çık buradan kimseye gözükmeden benim evime git ve dikkat et.”

“Tamam.” Arkamı dönüp gideceğim an konuştu.

“Berfin.”

“Efendim.”

“Geçmiş olsun öpücüğü yok mu?”

“Ben kaçağım sen hala öpücük derdindesin.”

“Olabilir bende hastayım.”

“İlgilenmiyorum canım.”

“Emin misin?” Diyerek tek kaşını havaya kaldırdı.

“Belki biraz.”

“Hadi nazlanma gazeteci.”

“Nazlandığım falan yok deniz foku beni rahat bırak.”

“Peki. Geçmiş olsun öpücüğü olmadan da iyileşebilirim sanırım.” Burada naz yapan ben miyim o mu beli değil.

Göz devirerek yanına gittim ve yanağına küçük bir öpücük kondurup geri çekildim.

“Bu neydi şimdi?”

“Geçmiş olsun öpücüğü işte.”

“Bu nasıl geçmiş olsun öpücüğü kabul etmiyorum.”

“Biraz daha zorlarsın tokat yersin haberin olsun.” Gülerek bana baktı. Zalimin oğlu.

“Tamam gazeteci şimdilik bununla yetinelim bakalım. İleride daha fazlasını alırım ben.”

“Çok beklersin.”

“Karım olunca da bakalım böyle konuşabilecek misin?”

“Terbiyesiz.” Diyerek tokat attım. Başı yana düştü çok mu sert vurmuştum?

“Bu iyi geldi.” Diyerek güldü.

“Meymenetsiz.” Diyerek arkamı dönüp kapıya gelince Berat’ın sesini duydum.

“Dikkat et gazeteci.” Başımı sallayıp maskemi takttım ve odadan çıktım. Kimseye fark edilmeden hastaneden çıktım. Yanım da para olmadığı için eve doğru yürümeye başladım. Umarım her şey yolunda giderdi.

 

Dokuzuncu bölümün sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Sonraki bölümde görüşmek üzere...

iletişim için; Instagram-beraybelcim

Bölüm : 28.01.2025 20:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...