Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM: HANİ SADECE EFSANEYDİ?

@berceste2310

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ( YIL 1037)

 

ALP

 

Babam bu sefer beni cidden öldürecek. Uyuyakalmıştım. İnanamıyorum uyuyakalmıştım. Koridordan kim bağırıyordu öyle. Hazırlanıp dışarı çıktım ama dilim tutuldu. Sarayı öyle bir hazırlamışlar ki insan gözünü alamaz. En son ki Avrupa seferinden beri bu kadar altını bir arada görmemiştim. Ben koridorda pijamam ile dikilirken paşalardan biri koşarak yanıma geldi.

 

''Şehzadem Sultanımız sizi emretti.''

 

''Hemen geliyorum.''

 

Büyük salona doğru koşmaya başladım. Yol boyunca herkes bana bakıyordu. Bakarlar tabi yeni sultanlarına diye içimden geçirmiştim ki babamı karşımda görmem ile donakalmam bir oldu. Daha açıklama yapmak için ağzımı açmamıştım ki babam bağırmaya başladı pardon kükremeye diyecektim.

 

''BU NE HAL?''

 

Tam halimde ne var diyecektim ki aklıma pijamalarımla olduğum geldi. Cevap bile vermeden odama koşmaya başladım. Demek insanlar o yüzden garip bakıyorlardı.

 

Odamda beni bekleyen o mükemmel kaftanı görünce gözlerim yuvarlarından fırlayacak zannettim. Kaftan yeşil ve altın rengindeydi ve üstüme tam oturuyordu. Beyaz tenimle altın mükemmel bir uyum sağlamıştı, yeşil renk ise yeşil gözlerimle ahenk içinde dans ediyordu.

 

Hazırlanıp tekrardan büyük salona bu sefer kendimden emin adımlar ile yürüdüm. Babamı görünce bu emin adımlar yavaşladı ama olsun, en azından kendimi göstermeye çalıştım.

 

Babam beni kaftanın içinde görünce gözlerinde bir yumuşama göründü ama anında söndü.

 

'' Ben seni bu sorumsuzluk ile nasıl Sultan yapacağım Alp?''

 

''Özür dilerim bir daha tekrarlanmayacak Sultanım.''

 

''Umarım.''

 

Babamız Sultan olduğu için ona sadece yalnız kaldığımızda baba diyebiliyorduk.

 

Babamla konuşmamız annemi kapıda görünce yarım kaldı. beni görünce birden gözleri dolmaya başladı, bense gözlerimi annemden alamıyordum. Çok güzel olmuştu. Geçip babamın yanındaki yerini almıştı. Annem babamdan sonra bu ülkedeki en yetkili kişi idi. Babamdaki endamın ve ihtişamın kat kat daha fazlası annemde vardı.

 

Ben bunları düşünürken annem konuşmaya başladı.

 

'' Sultanım Aslan ve Asena hazırlar.''

 

Annem lafını bitirir bitirmez Aslan ve Asena kapıda belirdi. Aslan üzerine kahverengi ve gümüş tonlarında bir kaftan giymişti. gülümseyerek yanıma geldi. Tam benimle eğlenmek için ağzını açmıştı ki ben ondan önce konuşmaya başladım.

 

'' Asena üstündeki kırmızı elbise ve başındaki kırmızı örtü ne güzelmiş.''

 

Aslan ve Asena benim Aslan'ı susturmak içi böyle konuştuğumu anladılar ve kahkaha atmaya başladılar.

 

Babamın sesiyle ona döndük.

 

''Hadi hazırsanız başlıyoruz.''

 

Bugün sultan olacaktım. Türklerin yeni yöneticisi.19 yaşındayım dünyanın Afrika ve Asya'nın büyük bir kısmını yöneten Büyük Selçuklu devletinin yeni yöneticisi olacaktım. Kardeşim Aslan ise vezirim olacaktı. Asena hatunlar birliği adı verdiğimiz dünyanın en büyük kadın ordusunun Başkomutanı olacaktı. Annemle babam ise yönetimin büyük bir kısmını bize emanet edip tatile çıkacakları.

 

Aslan 17 yaşında Asena ise 16 yaşındaydı. Askeri eğitimlerimizi tamamlamış ve bu görevleri yapabileceğimize anne ve babamızı inandırmıştık. Onlarda eğitimlerde ki başarılarımızı görüp ülkeyi bize artık devredebileceklerine karar vermişlerdi.

 

Kafamda bu düşünceler ile meydana gelmiştik bile. Halk toplamış bizi görmeyi bekliyorlardı o kadar insanı bir arada görünce cidden ağır bir sorumluluk aldığım gerçeği yüzüme tokat gibi çarptı. Midemdeki davulcuları hissedebiliyordum. Sabahtan beri heyecanımı bastırabilmiştim ama artık patlamak üzereydim. Başımın döndüğünü hissedebiliyordum. Birden arkamda bir el hissettim. Asena beni sakinleştirmek için elimi tutuyordu. Nasıl da anlamıştı ama heyecanlı olduğumu. Artık taktim zamanıydı. Babam konuşmaya başlamıştı bile.

 

''Türkler sizin ne kadar güçlü bir millet olduğunuzu tahtta kaldığım 36 sene boyunca çok iyi anladım. Ama artık yaşlandım ve sizin gibi daha iyi yerlere gelebilmek için uğraşan bir toplumun liderini artık değiştiriyorum. Benden daha iyi bir yönetici olacağını düşündüğüm biriyle karşınızda Hanedan-ı Ali Selçuklu'dan Sultan Alparslan.''

 

''Veziri Hanedan-ı Ali Selçuklu'dan Vezir-i Azam Aslan.''

 

''Hatunlar birliği Baş Komutanı Hanedan-ı Ali Selçuklu'dan Komutan Asena.''

 

Arkadan gelen alkışlarla birlikte taçlarımızı da taktıktan sonra oturup bugün için hazırlanan eğlenceyi izlemeye başladık. Daha sarayda yapılacak uluslararası eğlence vardı. Ona şu anda bizimle birlikte Dünya'yı yöneten büyük 5 imparatorluk geliyordu.

 

Şimdiden heyecandan kelebekler midemi istila etmişti bile.

 

ROMA ( 3 TEMMUZ 1037 ) ELENOR

 

Peşimden gelen elbisemin kuyruğuna bakıyordum. Toz pembe elbisenin üstümdeki duruşunu çok beğenmiştim. Romanın başına geçmeme daha 2 sene vardı ama ben bu elbisenin içinde kendimi şimdiden kraliçe gibi hissediyordum. Türklere gidiyorduk yeni sultanlarını kutlayacaklarmış. Komik. O çocuk o devleti iki güne yıkar, ben hayatımda onun kadar umursamaz bir insan görmedim. En son 5 sene önce gördüm ama olsun bence o çocuk her şeyi şakaya vurma huyundan gram vazgeçmemiştir. Eğlencelerine gidecekmişiz. Alp sultan olduğu için hem halk hem saray eğlence düzenliyormuş. Ben kraliçe olunca onlar asıl eğlenceyi görsünler. Büyük Roma eğlence konusunda bir numaradır.

 

Babamın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Ben tek çocuktum ve annemi benim doğumumda kaybetmişler. O yüzden babam benim üzerime hep çok düşmüştür ama hep seferlerde olduğu için pek bir anımız yoktur. Hayatımın büyük bir kısmını prenseslik ve asillik eğitimi aldığım dadım Alyona ve halam Nadya ile geçirdim.

 

Şimdi halam, ben ve babam Türklerin eğlencesine gidiyorduk. Benim kıyafetimi halam özel olarak diktirmişti. Babam at arabasının önünde halam ile beni bekliyordu.

 

''Nerde kaldın Elenor?''

 

''Geldim baba Türklere götüreceğimiz hediyeyi ayarlıyordum çok özel bir hediye seçtim.''

 

''Ne seçtin bakalım?''

 

''Altın ve üstünde zümrüt yeşili bir pırlanta olan yüzüğü seçtim hala.''

 

Babamın gözünde memnuniyet dolu bir ifade vardı.

 

''Seçimlerine güvenebileceğim konusunda yine beni haksız çıkarmadın Elenor.''

 

Birlikte arabaya doğru yürümeye başladık. Arabaya bindiğimiz sırada halamın kulağına,

 

''O şebek Alp için fazla ciddi bir yüzük oldu ama olsun.''

 

Halam kıkırdayıp eliyle sanki sinek kovalarmış gibi bir hareket yaptı o sırada bende gülmeye başladım.

 

Babam Türklerden pek hoşlanmazdı hatta hiç sevmezdi bile ona neden gittiğimiz sorduğumda ise bana hükümdar olmanın böyle bir şey olduğunu ve Roma kraliçesi olmama az kaldığını ve orda çocukça hareketler sergilemek yerine bir hükümdar gibi davranmam gerektiğini söyledi.

 

Derin bir nefes aldım ve omuzlarımı dikleştirdim madem öyle davranmam gerekiyordu bende rolümü en güzel şekilde oynardım.

 

VİKİNGLER (1037) ASTRİD

 

Hizmetlilere hemen üstümdeki şu paçavrayı çıkarmalarını belki yüzüncü kez böğürdüm ama kimse beni umursamıyordu. Hem o gereksiz Türklerin yeni sultan saçmalığını kutlamaya gidiyor birde yetmezmiş gibi üstünde tüm vücudumu sıkan bir korse ve iğrenç turuncu diz boyunda bir elbise giymeye zorlanıyordum.

 

''Kaslarımı bile hareket ettiremiyorum ki teyze''

 

''Bak tam bir Reis'e benzedin şimdi Astrid.'' diye cevap verdi.

 

Ben 20 yaşındaydım. ve tam 2 senedir Vikinglere reislik yapıyordum. Annemle babam Türklerle girdiği toprak savaşında öldürülünce ben başa geçtim.

 

Şimdi ise Türkleri kutlamaya sevgili teyzemin zoruyla tek başıma bir reis olarak gidiyordum ve çok sinirliydim. Umarım bir Türk'ü rendelemeden tekrar buraya gelebilirdim. Birde zorla hediye yaptırmışlardı bana, Alp denen en son 5 yaşındayken gördüğüm o şaklaban için. Çocuk her şeyi şakaya vurabilen bir tipti. Nasıl yönetici olacaksa o. Bu aslında benim yararıma o yönetemez bende Türklerin kökünü kurutup intikamımı alırım. Onun için teyzemin yaptırdığı özel kılıcı da yanıma alıp, daha fazla söylenmeden at arabasıyla yola çıktım.

 

FRANSA KRALLIĞI ( 3 TEMMUZ 1037) LUKA

 

''Türklerle atada biner miyiz abi?'' Dedi Roselia.

 

Roselia benden iki yaş küçük kardeşim. Onu da eğlenceye götürmem için baya yalvarmıştı bende kıramamış ve yanıma almıştım .Ortalama beş saattir yoldayız ve 15 dakika aralıksız sustuğunu hatırlamıyorum. Annemle babam bizden sonra geleceklerdi çünkü ülkede işçiler isyan çıkarmıştı ve onu bastırmadan ülkeden çıkmak istemiyorlardı. Bende tam 8 saatlik bir işkence olan Roselia ile yolculuğa mahkum edilmiştim. Annemle babama Roselia 'nın da onlarla birlikte gelmesini teklif etmiştim ama Roselia o kadar heyecanlıydı ki bir yada iki gün de olsa geç gidemezmiş.

 

Roselia 'nın Luka diye çığlık atmasıyla düşüncelerimden ayrıldım.

 

''Abi yarım saattir sana sesleniyorum niye cevap vermiyorsun?''

 

''Dalmışım Roselia.''

 

''Peki. Senin şu Elenor işi ciddi mi?''

 

''Seni ilgilendirmez Roselia.''

 

''Ne olur söyle ya kimse bana açıklama yapmıyor ve çok merak ediyorum.''

 

Romalılarla bir anlaşma yapmıştık ve karar olarak ortalama bir sene sonra benim Elenor ile evlenip krallıkları birleştirme kararı vermişlerdi. Babam böyle hem krallığımızı genişletip bana daha iyi bir krallık bırakabileceğini hem de bir eşle devlet yönetmenin daha kolay olduğunu söylemişti. İstemezsem eğer hemen durdurabileceğini de belirtmişti ama karar vermeden önce Elenor ile tanışmamı tavsiye etmişti, bende tamam demiştim.

 

''Daha belli değil Roselia.'' dedim.

 

''Emin misin?''

 

''Kaşınma istersen Roselia.''

 

''Tamam huysuz civcivim bir şey demedim.''

 

''Roselia.'' diye kükredim.

 

''Tamam ya!'' deyip olduğu yere sindi.

 

Roselia beni sinir etmek istediği ya da bana sinir olduğu zaman civcivim derdi bana, bunun sebebi sarışın bir ten, sarı saçlar ve bal rengi gözlere sahip olmamdı ve bana böyle seslenmesini hem tatlı buluyor hem sinir oluyordum.

 

ÇİN İMPARATORLUĞU ( 3 TEMMUZ 1037) KAİ

 

Bugün 21.yaş günümdü. Artık Çin imparatorluğunu yönetiyordum.

 

Türklerin yeni sultanını kutlamaya gidiyordum ama asıl amacım muhteşem askeriyelerini incelemek ve stratejilerini öğrenmekti. Elimdeki fırsatı kaçırmazdım değil mi. Yeni sultan yenilik ve yeni olmasından gelen tecrübesizlik demekti. Yok etmek için mükemmel bir zaman. Yeni sultanınız ve benim elimden olacak sonunuz, kutlu olsun Türkler.

 

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ ( 3 TEMMUZ 1037) ALP

 

Saraydan yemeklerin mis gibi kokusu geliyordu. Toplam dört tane masa kurulmuştu. İlk masa yetişkin erkekler için ikinci masa yetişkin kadınlar için üçüncü masa erkek çocuklar ve son masa kız çocuklar için hazırlanmıştı. Misafirlerimize Türklerin misafirperverliğini göstermek için tam bir haftadır geceli gündüzlü hazırlıklar yapılıyordu. İlk önce yemekler yenilecek, sonrasında babamın çocuklar için hazırlattığı ödüllü at yarışması yapılacak en son olarak da hediyeler taktim edilecek ve misafirlere dinlenmeleri için odaları gösterilecekti. Her şey sıkıntısız gidecekti. O zaman midemdeki davullar niye hiç susmuyordu. Sabahtan beri dilim tutulmuştu, konuşamıyor hatta hareket dahi edemiyordum. Takdim edildikten beri neredeyse hareketsiz bir şekilde oturuyordum. Gelecek yaşıt erkeklerle ise benim ilgilenmem uygundu yetişkin kadınlarla annem, erkeklerle babam ve kızlarla ise Asena ilgilenecekti ama ben hareket dahi etmiyordum.

 

Dışardaki at sesleri ile kendime geldim. Yerimden kalktım ve derin bir nefes aldım ben artık Sultandım ama her zaman eğlenceli umursamaz ve her şeyi şakaya alan yanım kalacaktı. Yüzümde her zaman ki gülümsemem ile gelen misafirlerin kim olduğuna bakmaya gittim.

 

Fransız krallığından Luka ve Roselia gelmişti. Kral Andre ve kraliçe Clara'nın çocuklarıydılar. Roselia o kızarmış yanakları ile Asena ile konuşuyor Luka ise anne ve babamla konuşuyordu. Aslan da bana annem ve babamın arkasından yanlarına gelmem için el işareti yapıyordu. Omuzlarımı dikleştirip yanlarına doğru yürümeye başladım. Annemle babamın yanına gidince babam elleriyle beni tanıttı. Elimi Luka'ya uzattım.

 

Biz geleceğin yöneticileri olduğumuz için birbirimizin dillerini biliyorduk ancak şimdi benim sarayımda olduğumuz için Türkçe konuşacaktık.

 

Biz selamlaşırken kapıda Roma prensesi Elenor görünmüştü. Onu karşılamak için arabaya yöneldim. En son gördüğümden beri hiç değişmemişti. Hala küçük ama kararlı bir kız çocuğu gibi bakıyordu. Luka'yı daha önce görmediğim için öncesiyle ilgili yorum yapamayacaktım ama bahsedildiği gibi sarışın, sarı saçlı ve bal rengi gözleri olduğu doğruymuş. Elenor ise tam tersi hafif esmer, simsiyah bir saça sahip ve kahverengi gözleri bize bakıyordu. Yanına gidip ikimizde hafifçe eğildik.

 

Ben kendi düşüncelerime dalmışken arkamda Aslan ile Asena belirdi. Sırayla kendilerini tanıttılar bizim tanışma seansı bitince kapıda Kai ile Astrid aynı anda belirdi, bizde yanlarına gittik onlarla da selamlaştık ve artık tüm krallıklar buradaydı. Yetişkinlerle de selamlaştıktan sonra ayrıldık ben, Kai, Luka ve Aslan kendi yemek masamıza geçtik. Elenor, Astrid, Asena ve Roselia ise kendi masalarına doğru yol aldılar.

 

Yemek masasında sohbet etmeye başladık. Luka normal bir şekilde baksa da Kai bizden nefret ettiğini o kadar belli ediyordu ki çocuğun gözlerinden okunuyordu bize olan nefreti. Konu Türk yemeklerinden açılmıştı.

 

''Bunun adı nedir?'' Diye sordu Kai.

 

Ona sofradakileri tanıtmaya başladım.

 

''Onun adı kebap yanındaki ise Hoşaf, Kebap'ın altındaki beyaz şeyin adı Pilav ve son olarak Mayalı Ekmek, aradaki karışık şeyler ise salata ve sadece bize ait olan ortadaki beyaz, hafif akışkan şeyin adı ise yoğurt.'' diye cevap verdim.

 

Ben Kai'e yoğurdu tanıtırken Luka yoğurt yiyordu, daha doğrusu yemeğe çalışıyordu ama çatalla. Aslan gülmemek için kendini zor tutuyordu, suratı morarmıştı birazdan patlayacaktı. Ben Luka'ya ağzım bir karış açık bakarken Luka kafasını kaldırıp bana baktı.

 

''Hey niye bana öyle bakıyorsun.'' dedi.

 

''Şey aslında yoğurt çatalla değil de kaşıkla yenir biraz akışkan ya çatalla zor yersin.'' dedim.

 

Ben konuşurken çatal elinde ağzı açık çatalı ağzına götürmüştü. Birden çataldaki yoğurt üstüne düştü ve kıyafetinde kocaman bir beyazlık oluştu. Luka daha ne olduğunu bile anlayamamıştı bal rengi gözleri şaşkınlık içinde bir bana bir çatala birde üstüne dökülen yoğurda bakıyordu. Aslan en sonunda dayanamadı ve kahkaha atmaya başladı. O gülünce Kai de gülmeye başladı. O sırada biz Luka ile bakışıyorduk ve ikimizde aynı anda gülmeye başladık.

 

''Abi ne oldu?'' Diye şen şakrak bir ses geldi arkadan. Luka'nın kardeşi Roselia doğruca bize doğru geliyordu.

 

''Ne olmuş gibi duruyor Roselia.'' diye cevap verdi Luka.

 

''Üstüne kusmuş bir bebek varmış gibi duruyor abi'' dedi.

 

''Sen niye geldin Roselia?'' diye onu tersledi Luka.

 

''Biz ata binmeye gideceğiz de kızlar kıyafetlerini değiştirmeye gitti bende size haber vermeye geldim eğer yemeğiniz bittiyse hazırlanın da hemen gidelim ata binmek için sabırsızlanıyorum abi.'' diye açıklama yaptı.

 

''Tamam sen git biz şimdi hazırlanırız'' dedi Luka.

 

Roselia kıkırdayıp gitti. Luka bize döndü.

 

''Şey gördüğünüz üzere kıyafetlerimi değiştirmem lazım da odamın yerini öğrenebilir miyim?'' Dedi.

 

''Tabii ki ben sana odanın yerini gösteriyim o sırada Kai 'de uygunsa onlarda Aslan'la bahçeye çıksınlar.'' dedim.

 

''Olur.'' dedi Kai.

 

Onlar Aslan'la bahçeye doğru yol alırken biz Luka ile onun odasına doğru ilerlemeye başladık. Luka iyi bir çocuğa benziyordu.

 

''Şey sence çok mu rezil oldum.'' dedi.

 

Bana bunu sorarken yanakları kızarmaya başlamıştı. Tatlı ama çok komik duruyordu. Galiba utangaç bir çocuktu.

 

''Oldukça.'' dedim

 

Ben öyle değince daha fazla kızarmaya başladı bende kahkaha atmaya başladım.

 

''Niye gülüyorsun ya hayatımda ilk defa yedim o yayık dediğin şeyi.''

 

''İlk olarak adı yayık değil yoğurt ikincisi rezil falan olmadın sadece komik duruyordun seninle eğleniyordum ama sen onu da ciddiye aldın.''

 

''Senin her şeyi şakaya alabilecek biri olduğunu söylüyorlardı doğruymuş.''

 

''Demek namım oraya kadar gelmiş, güzel.''

 

İkimizde gülmeye başladık .Bu çocuk çok iyi bir enerji veriyordu ve beni eğlendiriyordu galiba iyi anlaşacaktık.

 

''Senden bir şey isteyebilir miyim?''

 

''Elbette.''

 

''Şey Elenor ile konuşmam lazım da bizi at sürerken biraz yalnız bırakır mısınız?''

 

Demek ki onların şu evlilik meselesi doğruymuş diye geçirdim içimden.

 

''Olur elimden geleni yaparım.''

 

''Teşekkür ederim.''

 

''İşte geldik burası senin odan.''

 

''İzninizle.'' deyip odaya girdi.

 

LUKA

 

Oda oldukça sık duruyordu. İçerisi sarı ve beyaz tonlarına göre düzenlenmişti. Hemen çantamı alıp üstümü değiştirmeye başlamıştım. Çok pis rezil olmuştum ya. Ama ben bilmiyordum ki yayığın kaşıkla yendiğini. Neyse artık bende hiç olmamış gibi davranırım. O Türk çocuğu beni oldukça utandırdı ama aynı zamanda eğlendim hiç anlatıldığı gibi kötü birine benzemiyordu ama yeni tanıştığım birine güvenmeyecektim.

 

İşim bitmişti, kapıyı açtım. Alp beni bekliyordu hemen aşağıya indik kapının önünde Aslan, Kai, Roselia, Elenor, Astrid ve Asena bizi bekliyordu. Hemen arabalara bindik ve yola çıktık.

 

ELENOR

 

Cidden bu sakar varlık mı benim koca adayımdı. Çatalla yoğurt yemek ne ya. Beni hayallerimdeki o başı dik karizmatik adam kim, bu sakar maymun kim. Sadece tipi iyi, o da benim eşim olmak için yeterli değildi, halamla bunu konuşacaktım.

 

Atlar durunca düşüncelerimden sıyrıldım, gelmiştik. Arabadan indim ve gözlerim yerinden fırlayacaktı. Haklarını vermeliyim çok güzeldi burası. Düz bir arazi dağın başında ,hafif rüzgar ve gün batımı... Herkes hayranlıkla etrafı izliyordu. Şaşkınlığı üstünden atan Roselia konuşmaya başladı.

 

''ÇOK GÜZEL BURASI, BEN ŞU BEYAZ ATI İSTİYORUM.'' deyip koşmaya başladı Aslan da arkasından koşup, hey bekle diye bağırıyordu.

 

ASLAN

 

Şu kurtlu kız niye hiç durmuyordu ki. Başta abimler gelene kadar ne zaman gideceğiz diye başımın etini yedi şimdi ise son sürat benim savaş atıma koşuyordu ve sıkıntı şuydu ki atım onu tanımadığı için dokunmaya kalktığı anda onu tepecekti. Durması için bağırıyordum da kimin umurundaydı ki. Atıma çok yaklaşmıştı ama birden ayağı kaydı ve düştü. Bende düşünce hemen yanına gittim olduğu yerden bana sanki ben itmişim gibi bakıyordu.

 

''Niye öyle bakıyorsun ya.''

 

''Bana beddua ettin demi aslancık.''

 

''Bir bana bir daha aslancık deme, iki ben sana beddua etmedim kurtçuk.''

 

''Yalancı aslancık.''

 

''İftiracı kurtçuk.''

 

Bana ismimi öğrendiğinden beri aslancık diyor bende ona yerinde 15 saniyeden fazla duramadığını öğrendiğimden beri kurtçuk diyordum.

 

''Aaaa!''

 

Ayağa kalkmaya çalışmasıyla çığlığı basması bir oldu.

 

''Dur bir bakayım hareket etme de.''

 

Tam burktuğu bileğine bakmak için eğilmiştim ki ağlamaya başladı. Canı çok yanıyordu galiba.

 

''Çok mu acıyor?''

 

''Hayır.''

 

''Peki niye ağlıyorsun?''

 

''Çünkü ata binemeyeceğim aslancık ve ata binmek için tam bir haftadır bekliyordum.''

 

Cidden mi bu kız delirdi herhalde.

 

''Tamam bir ağlamada bileğine bakalım.''

 

''Ata binebileceğim değil mi?''

 

''bilmiyorum bekle bir hekim çağırayım.''

 

Ben tam hekime gidecekken abim ve diğerleri yanımıza geldi. Luka başta bileğine baktı sonrada ona bir daha yaramazlık yapmaması gerektiğine dair bir şeyler söyledi. Bende onlara önden gitmelerini bende Roselia'ya bir hekim baktıktan hemen sonra peşlerinden geleceğimizi söyledim. Luka Roselia'ya yanında olmasını isteyip istemediğini sordu, Roselia ise gitmesini hemen peşlerinden geleceğimizi söyledi.

 

Onlar gidince bende hekimi çağırdım ve koşarak yanımıza geldi.

 

''Ne oldu şehzadem?''

 

''Koşarken yanlışlıkla düştü bileğine bir bakar mısın?''

 

''Hemen şehzadem.''

 

Biraz baktıktan sonra incindiğini ama ata binmesinde bir sorun olmadığını söyleyip bileğini sarıp gitti.

 

''Hep senin yüzünden.''

 

Ben ne yapmıştım şimdi.

 

''Sırf meraktan soruyorum, ben ne yaptım?''

 

''Bana beddua ettin.''

 

''Ya sabır, ya sabır.''

 

''Ben şimdi ne yapacağım.''

 

''yürüyebilir misin?''

 

''Bilmem.'' deyip ayağa kalkmaya çalıştı.

 

Bende kolunu omzuma atıp yürümesine yardım ettim ve Abim ile diğerlerinin yanına yürümeye başladık.

 

ASTRİD

 

Aslan ile Roselia yanımıza doğru yürüyorlardı. Türklere hayran olabileceğimi hiç düşünmezdim ama atları çok iyiydi. Ben atları severken Aslan ile Roselia yanımıza ulaşmışlardı ve Alp konuşmaya başladı.

 

''Atlarla ormanda gezeceğiz ama olayı biraz eğlenceli hale getirmek istedik o yüzden ormanın ortasına çıkan dört yol var ikişerli ayrılıp ortaya ulaşmaya çalışacağız ilk ulaşanlar ödülü kazanacaklar.''

 

Bu ne saçmalıyordu gene kendi ormanında tabi ki üç kardeşten birinin takımı kazanırdı bizi kandırmaya mı çalışıyordu.

 

''Ama siz üç kardeş bu yolları biliyorsunuzdur hile olmaz mı?'' Dedim.

 

''Hayır, Aslan ve Asena bu ormanda hiç at talimi yapmadılar onlar bilmiyor benim ise bilmediğim bir yol var o yüzden benim takımım o yolu kullanacak ve hile olmayacak.''diye cevap verdi Alp.

 

''Peki ödül ne?'' Diye sordu Kai

 

Alp tam cevap verecekken araya Aslan girdi.

 

''Aris Ortalı.''

 

''Ne?''

 

''Ne?''

 

''Ne?''

 

''Ne?''

 

''Ne?''

 

Aslan, Alp ve Asena dışındaki herkesin ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kaldı. O sırada Asena açıklama yapmaya başladı. Alp ise gülmekten kıpkırmızı olmuştu.

 

''Eski bir Türk efsanesi vardır. Bu efsaneye göre Dünya'yı yönetecek olan varisler bir sınava tabi tutulur. Bu sınav ise şöyle yapılır; bir tane alet var çanağa benzeyen, bu aletin adı varis portalı. Bu varis portalı'nın üstünde ise bir insan var. İnsanın kafasında taç sırtında ise avlanmış bir aslan var, bu insan, Dünya'nın hakimi anlamına geliyor bu varis portalı'nın etrafında beş tane anahtar girişi var. Bu beş anahtarı aynı anda beş tane varis yerine yerleştirirse sınav için zamansız zamana gidiyorlar ve sınava tabi tutuluyorlar. Eğer geçebilirlerse geri Dünya'ya geliyorlar.''

 

''Bunun Aris Ortalı ile nasıl bir alakası var peki, diye sordu Elenor.

 

''Şu alakası var babam Alp abime küçükken bu efsaneyi anlattığı zaman Varis Portalı'nı görmek istemiş. Alp abimde varis portalı'nı ilk gördüğünde konuşmayı yeni öğrendiği için ona Aris Ortalı demiş. Bizde o zamandan beri varis portalı'na Aris Ortalı deriz.'' diye açıklamaya devam etti Asena.

 

''Peki bunun neresi ödül?'' Diye sordum.

 

''Ormanın ortasına Varis portalı'nı yerleştirdik altında ise dört küçük kese bir tane ise sandık var. Keselerin içinde altın sandığın içinde ise altın ve en gizli savaş taktikleri kitabı var. Yol boyunca dört tane anahtarı bulacağız ve beşinci anahtar ise ormanın tam ortasında, ormanın ortasına ilk ulaşanlar onu da alacak yani kazananlar iki tane diğerleri ise bir tane anahtarı yerine yerleştirecek ve altındaki altınlar ortaya çıkacak orda dört tane küçük kese kaybedenlerin sandık ise kazananların olacak.'' dedi Alp.

 

Çok iyi bir ödüldü bu diye içimden geçirdim. O kitap o kadar işime yarardı ki diğer varisler içinde aynısı geçerliydi. Aslan, Alp ve Asena ise altınlardan yararlanacaklardı. Ne kadar padişah çocuğu olsalar da her varis gibi para idaresini öğrenmek için belirli miktarda altın alabiliyorlardı. Hem benim gibi mükemmel bir izci için bu çok kolay olacaktı.

 

ELENOR

 

Bu işte bir iş vardı. Türkler neden en gizli savaş taktikleri bilgilerini içeren bir kitabı bize elleriyle versin ki. Neyse kokusu çıkar ortaya diye düşündüm. O sırada Roselia takımların nasıl belirleneceğini soruyordu. Alp ise açıklamaya başladı.

 

''Kahyayı çağıracağım ve o isimlerimizin olduğu kağıtları çekecek böylelikle hile olmayacak.''

 

Kahya geldi ve kuraları çekti ve açıklamaya başladı.

 

''Aslan/Roselia''

 

''Alp/Kai''

 

''Elenor/Luka''

 

''Asena/Astrid''

 

Cidden mi ya, Luka ne. Ben daha yeni onunla dalga geçiyordum ama itiraz edemeden kendimi ormana uzanan bir yolun önünde buldum sonra ise düdük sesi başlamamızı söyleyen işaret. Luka ile atlarımızı sürmeye başladık hızlı hızlı labirent gibi yolda gidiyorduk. O sırada Luka konuşmaya başladı.

 

''Şey Elenor seni sık boğaz etmek istemem ama şu şey yani şey hakkında tabi ki sende istersen şey hakkında bir karar...''

 

''Ne söyleyeceksen gevelemeden söyle artık.''

 

Derin bir nefes aldı.

 

''Evlilik hakkında konuşabilir miyiz?''

 

''Tabi ki''

 

''Biliyorum sen beni tanımıyorsun, bende seni ama belki birbirimizi tanımaya çalışabiliriz.'' dedi biraz sıkıntılı bir şekilde.

 

''Bak Luka seni istemiyorum tamam mı, o kadar utangaç saf ve gereksizsin ki senin ailen olmadığım için çok mutluyum. Seninle evlenip her gün senden utanmak istemiyorum kendini utandırıyorsun bari beni utandırma.''

 

''Tamam.''

 

Sadece tamam dedi ama gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Fazla mı ileri gitmiştim ki.

 

''Bak Luka ben biraz fev...''

 

''Tamam konuşmaktan vazgeçtim Elenor fikirlerini açıkça belirttiğin için teşekkürler, babamla konuşup bu evliliğin olmaması için elimden geleni yapacağım.''

 

Tamam biraz sert konuşmuştum ama sorunu kökten çözmüştüm o yüzden mutluydum.

 

KAİ

 

Alp ile çıkışı bulmaya çalışıyorduk ama nafile ağaçtan başka bir şey görünmüyordu. O ödül Türkleri yok etmemde o kadar işime yaracaktı ki. O ödülü deli gibi istiyordum. Düşünerek ilerlerken birden atın nalından garip bir ses geldi, eğilip yere baktım ki anahtar anahtarı bulduysak çok yaklaşmışız demektir. Hemen Alp'e haber verdim ve daha hızlı ilerlemeye başladık.

 

ASENA

 

Şu suratsız ile anahtarı nasıl bulduğumuzu şaşırıyordum. Tek bir kelime etmiyor konuşmaya çalıştıkça da cevap vermiyordu. Şeytan görmüş gibi bana bakıyordu ama anahtarı bulmuştuk yani yaklaşmıştık belki şu suratsız ile olsa bile kazanabilirdim.

 

ROSELİA

 

Aslan ile Varis portalı'na bakıyorduk. Aslan'a hayran olmuştum. Ben Türklerin çok iyi bir binici ve izci olduğunu duymuş ama abartıyorlar zannetmiştim. Yanılmışım. Aslan o kadar iyiydi ki nerdeyse hiç bir şey yapmamıştım ve 15 dakikadan daha az bir sürede bulmuştuk. Elimizde iki anahtar oturuyorduk. Kafamı Aslan'a çevirdim.

 

''Sana hayran kaldım aslancık.''

 

Afallamıştı hem de gözle görülür bir şekilde. Duygularımı bu kadar net söylememe şaşırmıştı herhalde.

 

''Teşekkür ederim kurtçuk.''

 

''Bana sarayda kaldığımız zamanda at sürmeyi öğretir misin aslancık?''

 

''Bir şartla kurtçuk.''

 

''Neymiş aslancık?''

 

''Sende bana her zaman gülmeyi öğreteceksin.''

 

Bu seferde ben afallamıştım hem de çok daha beter.

 

''Her zaman güldüğümü nerden biliyorsun aslancık?''

 

''Ben iyi bir izci olduğum kadar da iyi bir gözlemciyimdir.''

 

''Peki, doğru diyelim nerden anladın?''

 

''Gözlerinin içi gülüyor.''

 

Bu çocuk neden insanları donduracak cevaplar veriyordu. Tam karşılık verecektim ki karşıda Astrid ile Asena göründü. Tam karşılarındaki yolda ise Alp ile Kai. Biraz şaşkın ve sinirli bir şekilde bize doğru geliyorlardı. Tam o sırada arkamda bir hışırtı duydum, arkamı dönmem ile abim ve Elenor göründü ama abim bir garip bakıyordu. Gözleri dolmuş, yanakları kızarmıştı. Ne olmuştu abime?

 

Herkes tam varis portalı'nın önüne gelmişti. Asena konuşmaya başladı.

 

''Abi ve Roselia sizi tebrik ederim. Çok büyük imparatorlukları yönetmek için eğitim almış insanları yendiniz.''

 

''Tabii ki benim gibi mükemmel bir insan kazanacaktı. Sen ne beliyordun prensescik ama yine de teşekkür ederim.'' dedi.

 

Aslan ve Asena ile gülmeye başladılar.

 

ALP

 

Hediyeleri babam hazırlamıştı. Aslında oyunda babamın fikriydi üzerimden heyecan ve stresi atmam için eğlenmemi istediği söylemiş ve böyle bir şey hazırlamıştı. Peki gerçekten en gizli savaş taktiklerini içeren kitabın gerçek baskısını hediyelerin içine koymuş muydu? Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı.

 

''Hadi anahtarları yerine yerleştirelim ödülleri görmek istiyorum.'' diye seslendim.

 

Kai, Astrid ve Elenor anahtarlarını eline almıştı. Luka'nın morali bozulmuşa benziyordu. Onları hile yapıp baş başa bırakarak hata mı yapmıştım acaba. Benim fark ettiğimi Roselia da fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı.

 

''Benim anahtarımı benim yerime bana izciliği ve atlardan korkmamayı öğreten abim yerleştirsin istiyorum.'' dedi ve anahtarı Luka'ya verdi. Luka'nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi ve anahtarı aldı.

 

Aslan konuşmaya başladı.

 

''Hadi benim anahtarımı da sen al tek anahtarı olmayan varis sen kaldın bana altınlar yeter.''

 

Bende anahtarı Aslan'ın elinden aldım ve üçten geriye saymaya başladım.

 

''Üç, iki, bir.''

 

Herkes anahtarları yerine yerleştirmişti ve birden Varis portalı dönmeye başladı. Ben ne olduğunu anlayamadan Kai, Elenor, Astrid ve Luka yere düşmüşlerdi, gözleri kapalıydı. Birden benim de başım dönmeye başladı ve arkadan çok güzel bir gül kokusu gelmeye başladı. Son hatırladığım şey Aslan'ın bana bakan korku dolu gözleriydi.

 

 

Loading...
0%