Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@berceste_sb

Öncelikle hepinize merhaba 🤍

Dolunayın Altında'nın aksiyon ve maceralarla dolu sihirli dünyasına hoş geldiniz. Wattpad'te bir milyon okunmayı aşmış kitabımla birlikte şimdi buradayım, üstelik düzenlenmiş bölümlerle!

Biliyorum sizinde benim gibi içiniz buruk, ama her şey yoluna illaki giriyor, yeni bir başlangıç yapmış olduk en azından. Birazda güzel yanlarından bakalım... şimdiki planımız tekrar bir milyonu görmek, o yüzden yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyin lütfen, çevrenize önermeyi de unutmayın.

​​​​​Wattpad açıldığında düzenlenmiş bölümleri oraya da koyacağım merak etmeyin, aslında planım yazın bunu yapmaktı ama olmadı...

Eski okuyucularım, yeniden merhabalarr. Yeni okuyucularımız ise hoş geldiniz 🤍

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn.

İyi okumalarrr 💕

1. BÖLÜM

Bir şeytan... hayatınızı ne kadar değiştirebilir?
Ya da onun uğruna ne kadar ileri gidebilirsiniz? Bunun için değer mi?
Değdi...
Şeytan, meleği için ölümü göze aldı,
Melek, şeytan için bütün zorlukları aştı...

Kabus dolu gecelerden birinde...

"Neden buradayız?" Diye fısıldadım kendime, amacımızı unutmamak için. O an karşımda duran aynada, arkamdaki yansımasını gördüm.

"Çok fazla düşünüyorsun..." dedim bir kez daha. Bununda bir rüya olduğunu tahmin edebiliyordum. Yine uyandığımda unutacaktım, bir şey değişmeyecekti. Sadece rüyalarımda hatırlıyordum neye benzediğini.

"Biliyor musun sevgili kendim? Bırak gitsin." Diye çıkıştım kendime. Aynadaki yansımam gülümsedi. Ama o hareket etmedi.

"Bir şeytan mı? Gülüşünü gördün..." Ona kısa bir bakış attım.

"Bir şeytan mı? Yanında kal diyor..." En azından bakışlarıyla.

"Hâla bir şeytan. Sadece aşık. Her bakışında bile aşk olan bir şeytan," yavaşça iç çektim. "Hadi ama, aptal olma. Sende aşıksın."

Evet.

Bir şeytana aşığım.

Ve bu yaptığım en büyük doğru.

Sevdiklerini koru, bir fedakarlık yap, aşık ol, öldür, yaşa...

Nedense uyandığımda her şey değişecekmiş gibi hissediyordum. Bir daha onu göremeyecekmiş gibi. En azından rüyalarımda.

Çünkü her bitiş, yeni bir başlangıçtı...

"Elveda şeytan..." diyerek sırıttım ve arkamı döndüm. Buz mavisi gözler görüş alanıma girdi. "Başka bir gerçeklikte, yine beraber olacağız." Diye mırıldandım. Üç ay sadece. Rüyalarıma girdiğinden beri hiç konuşmamıştı. Büyük bir ihtimalle o da hatırlamayacaktı...

"Ama bu anılarımız, sonsuza dek kaybolacak..."

🫀

Sabah annemin öpücüğüyle ve tatlı sesiyle uyandığımı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz...

Sabah annemin, yeni kayıt olduğum okula geç kalmam nedeniyle bağırmasıyla uyandım.

Ve bu kesinlikle çok can sıkıcı...

"Dolunay! kalk artık geç kalacaksın." Gözlerimi ovuşturup bir sağa birde sola koşuşturan anneme baktım. Anneler neden böyle?

"E hadi kızım!" Annemin tekrar bağırmasıyla yerimden sıçradım. Ayakta uyuyordum resmen...

Gözlerimi devirip tekrar başımı yastığa bastırdım. "Tamam anne, kalkıyorum." dedim ve yataktan sürünerek çıktım.

Odamın köşesindeki lavaboma sarsak adımlarla ilerledim, elimi yüzümü yıkayıp aynaya kısa bir bakış attım. Kahverengi dalgalı saçlarım yeni kalktığım için karışmıştı, kahverengi gözlerim ise aynaya yorgun bakışlar atıyordu. Oldukça sıradan, on yedi yaşında bir kızdım. Şey... omzumdaki doğum lekesini saymazsak neredeyse oldukça sıradandım.

Bakışlarım askılı geceliğime ardından sol omzumdaki izime kaydı. Her zamanki gibi kendi bağımsızlığını ilan eden izim, durduk yere kızarmıştı. S harfi daha çok belirginleşmiş, üzerindeki üç kısa çizgi kabarmıştı. Annem doğduğumda bile orada olduğunu söylerdi, ben kendimi bildim bileli ise vardı. Tuhaftı, biliyordum ama görmezden gelmek en iyisiydi.

Odama ilerleyip koltuğumun üzerinde duran yeni okul formamı giydim. Evet, kesinlikle Türkiyedeki okul formaları çok çirkindi, kabul edelim. Neden dizilerdeki gibi değillerdi ki?

Yeni okula kayıt yaptırmamın nedenine gelecek olursak... O iş biraz karışıktı, insanlarla kolay anlaşan bir kız değildim, sürekli okul ya da sınıf değiştirmek zorunda kalırdım çünkü uyum sağlamam yaşıtlarımın aksine zor olurdu.

Boynumdaki kırmızı taşlı kolyemi formamın içine sakladım. Ben annemle yaşıyordum, babamı hiç görmemiştim ya da küçük olduğum için hatırlamıyordum, annem ondan çok bahsetmezdi ama ona kalbiyle bağlı olduğunu hissetirirdi, bu da bana yeterdi. Benden beş yaş büyük bir abim vardı, şu anda üniversite için uzaklardaydı. Arada sırada konuşsakta onu özlüyordum, eve pek gelmezdi. Okulundan bahsetmeyi ise hiç sevmezdi.

Babam gitmeden önce bana bir not ve boynumdaki kolyeyi bırakmıştı, sanırım yanımızda olmasa bile ona kızamıyordum, biliyordum ki zorunda olmasa gitmezdi. Notunda 'zamanı gelince her şeyi anlayacaksın. Bu senin güvenliğin için, kolyeyi tak' yazıyordu. Küçüklüğümden beri kolyem boynumdan çıkmazdı, çıksa bile annem beni uyarırdı.

Biliyordum, ne kadar istemesemde farklıydım ama şimdilik normal olmaktan memnundum. Belkide hissediyordum, öğrenirsem bir daha normal olamayacağımı.

Annemin kahvaltıya çağırdığını duyduğumda sırt çantamı alıp aşağıya indim.

🫀

Yeni okulumun gri binasında gözlerimi gezdirirken yavaşça iç çektim. Bahçede kimse yoktu, ne yazık ki ben okula zamanında varamadan zil çalmıştı. Yürüyerek gelmiştim ve annem yolu ne kadar göstersede birkaç sefer kaybolmuştum...

İzlendiğimi hissedince başımı kaldırıp ikinci katta duran pencereye baktım. Sarı saçlı bir çocuğun gözleri üzerimdeydi. Utana sıkıla başımı önüme eğdim ve müdürün odasına ilerledim. Sınıfımı ve okul numaramı öğrenip son kata çıkmak için merdivenleri tırmandım. Derin bir nefes alıp sınıfın kapısını çaldım. İçeriye girdiğimde bütün gözler bana döndü.

"Girebilir miyim?" dedim tahtanın önünde duran orta yaşlardaki kadına. Minik bir tebessümle başını salladı.

"Sen yeni öğrenci olmalısın, müdür bey bahsetmişti." Dedi kadın ve sınıfa döndü. "Yiğit'in yanı boş, oraya oturabilirsin. Adın Dolunay, değil mi?" Diye sorduğunda onayladım.

Ben Dolunay Kurt.

Evet, soyadım ve adım öyle dalga geçilesiydi ki, bütün ilkokul ve ortaokul hayatım boyunca bana sorun yaşatmıştı. Annemi adımı değiştirmek için ikna bile etmeye çalıştığım olmuştu on yaşında ama tabiki kabul etmemişti. Her zaman. 'Kurtlar asil varlıklardır' derdi. 'Ayrıca adını ben koydum ve seviyorum, sende seviyorsun. O yüzden hayır, bu konu burada kapanmıştır.'

Gerçekten öyleydi, adımı seviyordum. Beni yansıtırdı.

Ben düşüncelerime dalmışken en arka sıraya, Yiğit denen çocuğun yanına ilerledim. Bu o'ydu, pencerede beni izleyen sarışın çocuktu. Tesadüf diye buna derdim işte... Mavi gözleri yine benim üzerimdeydi. Sanki uzaylıymışım gibi bakıyordu.

Ona bakmamaya çalışarak çantamı yanıma koydum ve sıraya oturdum. Derse devam eden öğretmeni dinlerken sıkılmıştım, yanımdaki çocuk kendi kendine sessizce bir şeyler mırıldandığında ona bakma zahmetine girmedim. Birkaç saniye sonra ise omzumdaki izimin sızlamasıyla irkildim. Tanrım, sanki kesilmiş gibi acımıştı.

Bu daha önce hiç olmamıştı.

Bakışlarımı kimseye belli etmemeye çalışarak omzuma çevirdim ama kısa kollu formamdan bir şey gözükmüyordu. Sızı giderek arttı, acıdan inlememek için kendimi zor tuttum. Dişlerimi sıkıp elimi omzuma bastırdım.

Siktir.

Elime bulaşan kırmızı sıvı ile dona kaldım. İzim kanıyordu. Daha önce böyle bir şeyi asla yaşamamıştım, bu nasıl olabilirdi? İmkansız, yaram bile yoktu orada. Sadece kırmızı izim vardı, arada kızarırdı, doktor alerji olduğunu söylerdi.

Titrek bakışlarımı yanımdaki çocuğa kaldırdım. Hayır, hayır, hayır.

Bu olanlar saçmalıktan ibaretti.

Bana sakince sus işareti yaptı ve eliyle kendi kanayan omzunu tutarak gözlerini yavaşça etrafta gezdirdi. Onunda izi kanıyordu!

Yanımdaki çocuğa aldırış etmeden üzerime yanımda getirdiğim ceketimi geçirdim ve parmak kaldırdım. Lavaboya gitmek için izin aldığımda çok şükür hoca izin verdi. Titreyen ellerimi cebime sokarak üzerimdeki bakışlara aldırmadan hızlı adımlarla sınıftan çıktım.

Size normalim demiştim değil mi? Hayır, kesinlikle değilim. Bu olanların başka bir açıklaması olamazdı.

"Deliriyorsun sonunda Dolunay." Diye mırıldanarak koridorun sonundaki lavaboya girdim. Bir takım küfür ağzımdan kaçarken temizlik sopasını aldım ve kapının kulpuna sıkıştırdım. İçeride kimse yoktu, bir sürede gelmezlerdi dersteyiz diye.

Üzerimden siyah ceketimi hızla çıkararak kan içinde kalmış koluma baktım. Tanrım, sanki bıçaklanmışım gibi kanamıştı. İzimi bulup inceledim. Etrafa kan bulaştırmamaya özen gösteriyordum.

"Benimle dalga mı geçiyorsun!" Sinirle bağırıp normal bir şekilde duran izime baktım. Sanki kanayan o değilmiş gibi öyle normal duruyordu ki... Musluğu açıp sol kolumu bütünüyle yıkadım, kandan arındığımda her şey eskisi gibiydi. Başımı lavaboya eğip sakinleşmek için yüzümü de yıkadım.

Yanımda oturan çocuğa da aynı şey olmuştu. Onunda mı omzunda iz vardı? Aynı yer kanamıştı. Sol omzundan süzülen kanları hatırladığımda irkildim.

Bana sus demişti. Bir şeyler biliyor olmalıydı ama onunla konuşmayacaktım, bir an önce anneme ulaşmalıydım. İşim bitince cebimden telefonumu çıkarıp annemi aradım. Açmıyordu. İşte olmalıydı. Homurdanarak telefonumu yerine koydum.

Arkamdan gelen sesle yerimden sıçradım. Gergin bir şekilde başımı sıralı tuvaletlere çevirdim ama kimse yoktu. Boş olduğundan emindim.

Ayrıca içerisi... çok mu karanlıktı? Geldiğimde bunu fark etmemiştim panikten ama hava kararıyor gibiydi.

Tanrım, aklıma kaçırıyordum.

Gelen tıkırtı sesine aldırış etmeden önüme döndüm. Aynada gördüğüm şeyle ise ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım. Korkuyla geriye sendeledim ama ayaklarım birbirine takıldı. Yere sert bir düşüş gerçekleştirdiğimde ellerimle yüzümü kapatıyordum.

Aynada... aynada bir gölge vardı. Bir insan gölgesi. Tam arkamda duruyordu.

Bir insandı ama aynı zamanda değildi. Siyah gölgenin kafasında iki küçük boynuzu vardı!

"İyisin, sorun yok! Güvendeyim. O gerçek değil. Sadece çok endişelendim, o yüzden hayal gördüm." Kendi kendime sayıklayarak ellerimi yüzümden çektim ve yavaşça aynaya baktım.

Aynada hiçbir şey yoktu.

Titrek bir nefes alırken yere düşmüş ceketime uzandım ama o sırada kapı zorlandı. Biri kapıyı açmak için uğraşıyordu. "İçeride biri var mı? Ses duydum sanki?"

Ayağa hızla kalktım. Bozulmuş saçlarımı düzelttim ve ceketimi üzerime giyip kapüşonunu başıma geçirdim. Aynaya bakmamaya çalışarak sopayı kapıdan aldım ve kapıda kimin olduğuna bakmadan lavabodan uzaklaştım.

Tenefüs zili çalmıştı.

Gözlerim kızarmıştı. Kalbim çok hızlı atıyordu ve zar zor nefes alıp veriyordum.

Ne oluyordu?

Kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak sırama oturdum. Yanımdaki çocuk yoktu. Gitmiş olmalıydı.

Titrememi durduramıyordum. Sınıftaki gözler benim üzerimdeydi, betim benzim atmıştı büyük ihtimalle. Yanımda oturan çocuk tekrar geldiğinde onunla ilgilenememiştim. Soru soramamıştım, ilgilendiğim tek şey o gölgeydi. Umarım annemin iyi bir açıklaması vardır.

"Titriyorsun." Dedi yanımda oturan çocuk. Derin bir nefes aldım. "Bu halin ne? Şeytan görmüş gibisin." Dedi alayla ama benim gülmediğimi görünce kaşlarını çattı. "Hey? İyi misin?"

Şeytan... şeytan!

İki boynuzu olan siyah bir varlık görmüştüm ama gölge gibiydi, ne yüzü vardı ne de bedeni. Sadece anlamsız bir silüet. Filmlerde, kitaplarda böyle bir görünüşe sahip olan tek bir yaratık vardı.

Aynada gördüğüm şey bir şeytandı.

Bakışlarımı çocuğa çıkardım. "İyi gibi mi görünüyorum?" Diye sordum düz bir ses tonuyla.

"Hayır. Kesinlikle hayır." Dedi ve önüne döndü.

Okul bitene kadar ikimizde konuşmadık. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak akıl sağlığımı korumam için gerekliydi.

Okul bitene kadar sıramdan kalkmadım. Son zil çaldığında hızla çantamı topladım. Yiğit, yanımda oturan çocuk beni izliyordu. "Daha ne kadar beni görmezden geleceksin?" Diye sordu.

"Seni neden görmezden geleyim?" Diye sorduğumda etrafa kısa bir bakış attı sonra ise bana döndü.

"Bilmemezlikten gelme. Çok kötü bir oyuncusun."

Sinirle güldüm. "Sence fantastik kitaplar ve filmler gerçek mi?" Diye sordum. Kendi soruma cevap verdim. "Hayır. O yüzden güzel bir tesadüftü, bir daha olmaz diye umut ederek eve gidiyorum, sende görmezden gelirsen sevinirim."

Alayla bana baktı. "Evet, hadi gidelim. Evine."

"Pardon?" Diye sordum şaşkınlıkla. "Sen... Sen kimsin tam olarak?" Dedim sakin kalmaya çalışarak.

"Gerçekten... sana hiçbir şey söylememeye karar verirken ne düşünüyorlardı acaba? Kendini öldürtürsün bu bilgisizlikle." Mavi gözlerini gözlerimin içine odakladı. "Annen her şeyi biliyor olmalı. Onunla konuşmalıyım."

"Hiç kimseyle konuşmayacaksın, şimdi gidiyorum ve eğer bu saçmalıklara devam edersen polisi ve akıl hastanesini arayacağım." Omzuna çarparak hızla sınıftan çıktım.

Homurdanarak evime yürmeye başladım. Birde akıl hastalarıyla uğraşamazdım. Zaten gözlerimin önünden o şeytan gölgesi gitmiyordu. Ayrıca izim yine acımaya başlamıştı.

Umarım, diye geçirdim içimden. Umarım iyi bir açıklaman vardır anne...

Telefonumu çıkarıp kulaklıklarımı taktım. Geldiğim yolu tekrar yürürken yağmur hafifçe yağıyordu. Evimin önüne gelmiştim ama huzursuz hissediyordum. Duraksayıp kulaklıklarımı çıkardım. Arkamdan ses geldiğinde hızla döndüm.

Bu okuldaki çocuktu. Beni takip etmişti! "Derdin ne senin?!" Diye bağırdım sinirle. Saçlarım rüzgarda uçuşuyordu.

"Sakin ol asi kurt. Sadece ailenle kısa bir görüşme yapacağım. Onlarda olayın farkında değil demek ki..." dedi.

Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken apartmanın kapısı açıldı. "Dolunay?" Diye sordu annem endişeyle. Sonra ise Yiğit'e baktı. Gözlerini onun üzerinden ayırmadan bana seslendi "Yanıma gel." Deyip elini uzattı. Hızlı adımlarla yanına ilerledim. Beni kolumdan tutup arkasına aldı.

Yiğit tanıştığımızdan beri ilk kez ciddi bir hal aldı. "Merhaba efendim, ben ateş koruyucusu." Diye kendini tanıttı. Ardından bakışları bana döndü. "Sizinle konuşmamız gerek."

Annem titrek bir ses tonuyla konuştu. "Ne hakkında?"

Yiğit bakışlarını benden ayırmadan cevap verdi. "Onu buldular."

Yarın akşam saat 20.00'de görüşmek üzere! Her gün yeni bölümlerle buradayız 🤍

Merak etmeyin dediğim gibi sadece ilk bölümler biraz değişti, onun dışında bir değişiklik yok.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn.

Devam edecek...

 

Loading...
0%