2. Bölüm
"Nasıl?" Diye sordu annem dehşetle. Kolumu sıkıca tutuyordu ama odağı Yiğit'in üzerindeydi.
"Zor olmadı." Dedi Yiğit umursamazca. Yağmur durmuş, güneş açmıştı. Ses çıkarmadan onları dinlemeye devam ettim. "Kızından şeytan kokusu geliyor. Bunu biliyor muydun? Onu burada barındıramazsın. Ölür."
"Kızımı nasıl koruyacağımı senden daha iyi biliyorum genç adam."
"O zaman şeytanı bulması gerektiğini de biliyorsundur." Dedi Yiğit sakince.
Bana ölür demişti! Annemin her zaman bir şeyler sakladığından şüphelenmiştim ama bu fazlaydı. Ayrıca şeytan kokusu mu? Şaka mıydı bu! Parfümümü değiştirmenin zamanı gelmiş olmalıydı.
"Neden buradasın ateş koruyucusu? Ne istiyorsun kızımdan?" Diye sordu annem Yiğit'e.
Ateş koruyucusu... çok tanıdık geliyordu.
Annemin eskiden bana okuduğu kitapta da buna benzer şeyler yazıyordu. Koruyucular, kurtlar, şeytanlar, melekler...
İçimden alaycı bir şekilde güldüm.
Saçmalama, Dolunay.
"Ben bir şey istemiyorum, yardım etmek için buradayım. Onu okulda buldum. Etrafında sayısız vampir var, onu izliyorlardı."
"Dolunay, içeri geç." Dedi annem ve ben daha ağzımı açamadan beni apartmana soktu. Kendisi içeri girmeden kapıyı hızla kapattı. Sinirle homurdandım.
Vampirler... elbette alacakaranlık izlemiştim ama hayır, onları yakınımda istediğimden emin değildim.
"Saçmalama, Dolunay." Diye yine mırıldandım kendi kendime. Koskoca dünyada sadece biz olamazdık, yaşadığım paranormal olaylardan sonra bunu inkar edecek değildim ama tanrı aşkına, vampirleri de istemiyordum!
Oflayarak apartmanın kapısına yaslandım ve konuşulanları dinlemeye çalıştım. Annemin benden sakladığı bir şeyler olduğunu her zaman biliyordum, öğrenirsem yararıma olmayacağını bildiğim gibi. O zaman susmuştum ama doğaüstü yaratıklar gerçekten varsa bu endişelenmem gereken en son problem gibi duruyordu.
"Burada güvende değilsiniz, dediğim gibi sürünüzün yanına gitmelisiniz. Onu ben bulabildiysem herkes bulur." Dedi Yiğit.
"Bulmaman gerekiyordu." Dedi annem kısık bir sesle. "Ayrıca şeytan konusuna sonra geleceğiz, şimdi gitmeni istiyorum. Bizi hedef haline getiriyorsun, Ateş koruyucusu."
"Onu koruyabilirim. Siz gidene kadar." Bir süre sessizlik oldu. Dolan gözlerimi silip kapıdan uzaklaştım.
"Ailen nerede senin?" Annem en son bu soruyu sormuştu ama dinlemeden kapıdan uzaklaştım ve merdivenleri hızla tırmandım. Eve girdiğimde koşarak annemin odasına ilerledim.
"Hadi... neredesin?" Çekmeceleri karıştırırken bulduğum şeyle gözlerim parladı.
Ateş koruyucusu terimini daha önce duymuştum! Biliyordum, eskiden annem şu anda elimde tuttuğum kitaptan bazı satırlar okurdu bana yatmadan önce. Hatırlıyordum ama ben büyüdükçe bırakmıştı, bende unutmak üzereydim artık hikayeleri.
Elimde tuttuğum sayfaları eskimiş kitabı odama girdiğim anda açtım. Ateş, hava, su, doğa. Her birine bir koruyucu. İlk satırlar bunlardı. Bu çocuk gerçektende ateş koruyucusu olabilirdi ama hala neyin içine düştüğümden emin değildim, ya aynada gördüğüm şeytanda gerçekse? Bu neyi ifade ederdi?
Tam sayfayı çeviriyordum ki fark ettiğim şeyle donakaldım. En başta sadece Şeytanlar yazıyordu.
Geri kalan sayfa ise bembeyazdı! Sayfalar bembeyazdı!
Ne yazı vardı ne de görsel.
Homurdanarak kitabı kapattım ve gözyaşlarımı silip telefonuma uzandım. Aradığım kişi anında açtı. Abimin sesini duyduğumda ağlamam daha da şiddetlendi. "Dolunay? Sen ağlıyor musun?"
"Neredesin?" Diye sordum titrek bir sesle. Abim birkaç dakika sessiz kaldı.
"Nerede olduğumu biliyorsun Dolunay, üniversitenin kısa bir gezisi-"
"Bana yalan söyleme abi! Sen üniversiteye gitmiyorsun!" Dedim öfkeyle. "Annem benden bir şey saklıyor! Sende dahilsin buna."
Telefonun diğer ucundan birkaç küfür işitsemde önemsemedim. "Annem nerede Dolunay? Telefonu ona ver."
"Hayır. Sen bana ne olduğunu anlatmadığın sürece vermeyeceğim."
"Güzelim, şu anda hiç sırası değil. Bana bunu nasıl öğrendiğini ve neleri bildiğini söylersen sana yardımcı olabilirim." Dediğinde iç çekip gözyaşlarımı sildim.
"Şeytanlar gerçek mi abi? Sanırım onlardan birini gördüm." Orada olmasamda abimin şok olduğunu biliyordum. Hoş, öz abimin nerede olduğunu bile bilmiyordum. Ne ironik ama...
"Nerede gördün? Hala orada mısın?"
"Hayır, değilim. Evdeyim." Dedim ve anlatmaya devam ettim. Dudaklarımı dişlemekten canım acımıştı. "Bir çocuk var, adı Yiğit. Kendisinin ateş koruyucusu olduğunu söylüyor. Bu kitapta yazanlar gerçek, öyle değil mi abi? Bana neden yalan söylediniz?"
"Dolunay..." Abim ne söyleyeceğini bilemiyormuş gibi bir süre sustu.
"Ben bu doğaüstü dünyayı kabul edebilirim abi, inkar etmem bir şeyi değiştirmez. Ama keşke en başından söyleseydiniz. Ben bu kahrolası şeytanı görüp aklımı kaçırdığımı düşünmeye başlamadan önce!"
"Biliyorum, biliyorum güzelim. Ama normal bir hayat yaşamanı istedik, bu dünyaya hazır değilsin. İnsanların yanında şimdiye kadar güvendeydin ama düşündüğüm şeyi yaşadıysan artık orada güvende değilsin demektir. Annem en iyisini bilir Dolunay. Ona güven ve sözünden çıkma. Bana söz verir misin?"
"Neredesin abi?" Dedim iç çekerek. "Yanıma gel. Lütfen."
"Üzgünüm... yapamam." Abim derin bir nefes aldı. "Bu konuşmayı böyle yapmamalıydık. Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Özür dilerim Dolunay."
"Şeytanı aynada gördüm abi. Bir daha görür müyüm? İstemiyorum." Dediğimde sıkıntıyla konuştu.
"Yakında buraya gelmen gerekecek, annem sana şu anda her şeyi anlatmayacaktır. Onu zorlama tamam mı Dolunay? Her şey senin iyiliğin için güzelim. Sakın şeytanı ona sorma. Hazır değilsin."
"Neden? Öğrendiklerim yetmedi mi?" Dedim ve sinirle güldüm. "Aşağıda ateş koruyucusu denen adam var abi. Annem onunla konuşuyor."
"Onun orada olmaması gerekiyor. İkiniz nasıl karşılaştınız bilmiyorum ama bir şeyler ters. Uzun zamandır yoktu, şimdi seni nasıl buldu bilmiyorum." Dedi abim. "Annemin yanına git Dolunay. Yakında burada olacaksınız."
Sessizce telefonu kapattım ve iç çektim. Başım ağrıyordu, izim sızlıyordu ve o şeytan aklımdan çıkmıyordu.
Ama üzerimden bir yük kalkmış gibi rahatlamıştımda. Her zaman böyle şeylerin gerçek olduğuna inanmıştım, sadece kendimi ikna etmem gerekiyordu. Aniden ve hazırlıksız yakalanınca ne yapacağımı bilememiş, inkar etmiştim ama inkar etmem hiçbir şeyi değiştirmeyeceği için, son seçenek olarak abimi aramıştım. Bana anlatacağını biliyordum.
Bugün öğrendiklerim fazlaydı ama güçlü durmalıydım. Daha öğreneceğim çok şey varmış gibi hissediyordum.
Özellikle o şeytan hakkında...
Salondan gelen seslere kulak kesildim. Annem Yiğit'in eve girmesine izin vermişti!
Kitabı komodine bıraktım ve hızlı adımlarla salona ilerledim. Yiğit'le annem bir şey hakkında konuşuyordu. Salonun kapısını aralayıp içeri girdiğimde sessizleştiler. "Abimden öğrendim bazı şeyleri ama bana seni her şeyi söylemen için zorlamamam gerektiğini söyledi." Dedim annemden bakışlarımı kaçırarak. Ona kırgındım, hemde tahmin ettiğinden çok.
"Dolunay..." Başımı salladım.
"Bana yalan söylemene gerek yok anne." Dedim ve bakışlarımı Yiğit'e çevirdim. "Ama bu ateş koruyucusu denen adama güvenmiyorum."
Yiğit güldü. "Ne kadar açık sözlüsün." Dedi ve anneme döndü. "Onu koruyacağıma güvenebilirsiniz." Dediğinde kaşlarımı kaldırdım.
"Kendimi koruyabilirim." Dedim sinirle. "Sana neden güvenelim ki?"
"Sana zarar veremez Dolunay." Dedi annem güven verircesine. "Okulda yanında olacak, yakında burada olmayacağız zaten."
"Ben kendimi koruyabilirim ama sen koruyamazsın. Yardımım dokunacaktır." Dedi Yiğit sırıtarak. Alaycı bir kişiliği vardı. "Yinede çok iyi saklandığınızı söyleyebilirim. Şimdiye kadar varlığınızdan kimsenin haberi yoktu."
Annem yorgun bir şekilde iç çekti ve bana döndü. "Kolyeni çıkarma ve Yiğit'in yanından ayrılma, Dolunay."
"Bir şartla kabul ederim." Dedim kaşlarımı çatarak. "Bana ne olduğunu en kısa sürede anlatacaksınız. Şimdi değil ama en kısa sürede."
"Zaten anlayacaksın." Dedi Yiğit. "Şimdilik koruyucuların gerçek olduğunu bil yeter."
İç çekip başımı sallayarak odama ilerledim.
Koridordaki aynanın önünden geçerken bir an şeytanı tekrar gördüğümü sandım ama sanırım yorgunluktandı.
Ya da ben öyle umuyordum...
Yarın görüşmek üzere!
instagram: irem_cft_
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn 🤍
Devam edecek...