@beren_simay39
|
------------------------------------------------------------------ * Aslında çok şeye ihtiyacım yok, yanımda sen ol yeter işte* Acımdan dolayı beni yatırdıkları yerde kıvranıp duruyordum. Bacaklarımı kendime çekmiş bir o yana bir bu yana sızlanarak dönüyordum. Daha acı vericisi ise ben bu şekilde dönerken açılan yer ağrıyordu. Ama acıdan da duramıyordum. Wolf’un ani bir şekilde içeri girmesi beni panikletmiş ve yere yapışmama neden olmuştu. Beni korkutmasaydı aslında belki şu an dikişli yaram halen açılmamış duruyor olacaktı. Uğultu kesilmeye başlamış ve artık Ln Ars’ın sesi benden uzaklaşmıştı. Şimdi gözlerimin ardındaki perdede bir oyun sergiliyordum. Tek değişiklik bu oyunda seyirci yok ve ışıkta yoktu. Kendi kendime dans ederek etrafta dolaşıyordum. Tek tek onların ismini haykırıyordum. “ Anne” “ Ln Ars” “ Gladrien” “Baba” “Wolf” “İhtiyar” “Hepiniz neredesiniz? Neden tek bir tane bile ışık yok?” Sorularım bitmiyor, sesim yankı halinde geri bana dönüş yapıyordu. Kendi kendime attığım çığlıklar kendi kulaklarımda son buluyordu. Benim dış dünya ile aramdaki son saniyelerimde var gücümle “Ben acı çekiyorum” demiştim. İşte şimdi o saniyelerde çektiğim bedensel acıyı ruhumda hissediyordum. Bu boş, karanlık ve soğuk sonsuzlukta tek başıma yerde oturmuş kendime sarılıyordum. Evet, yanlış okumadınız kendime sarılıyordum. Şimdi aklınıza elbet dizlerimi kendime çektiğimi ve kollarım ile onları sardığımı düşünüyorsunuz. Yanılıyorsunuz, çünkü ben şu an bu boşluktaki bedenime sarılıyorum. Ruhum ile sarılıyorum… Ne yaparsam yapayım bir bataklıkta bir lotus çiçeği bile olabilmeyi öğrendim ve öğreneceğim. Dünyayı bir çöplük olarak sayarsanız, orada kendinizi en temiz bir eşya, canlı, çiçek gibi hissedin. Çevredeki olumsuzluklara sağır hale gelin. Elbet onları bu kulaklar duyacak, linçleri ben gözler görecek ama her şeye rağmen bedeninizi tamamen kapatın. Hedef ne kadar zirvedeyse, zirveye giden merdivende ne kadar uzunsa o kadar yol boyunca size gelen boş çağrılar ve ikazlara kapatın kendinizi. Bu bataklık gibi perdemin arkasında bulunan yerde ben bir lotus çiçeği olacağım. Dibe doğru bedenimin çamura çekildiğini fark et semde çırpınamıyorum, konuşamıyorum. Dışarı ile aramdaki bütün kablolar tek tek kesilmişti. Kimse bir şey demiyor ve ya ses vermiyordu. En son bu bağlantı koparken sol kolumun omuz hizamda bir acı hissettim. Bu acıdan sonra oranın benden uyuştuğunu sanki bir ağacın yaprak dökerken bir yaprağının düşüşü gibi düştüğünü hissettim. Tam o sırada da bağlantı ben de koptu…
Ln Ars’ın Anlatımıyla Winter’ın dinlenmesi için odadan çıktım. İhtiyar varisin elini sol omzum da hissedince ona doğru döndüm. O kadar bitkin ve yorgun görünüyordum ki birazdan sanki ayaklarımın altındaki yerde kendimi bulacaktım. Başım bir yandan sızlarken varise doğru dik bir şekilde bakmaya ve söyleyeceklerini beklemeye başladım: “ Merak etme oğlum o iyi olacak. Endişeye gerek yok” Ardından omzumun üzerindeki elini iki kez omzuma vurdu. Tam itiraz edecek, endişelenmediğimi söyleyecektim ki bana hemen bir cevap daha verdi. “ Gözlerinden ne olduğu belli Ln itiraza ve ya yalan gerek yok. O seni seviyor sende onu… Saklanacak bir şey yok bu arada ihtiyacın olan bir şey olursa seslen arka odada dinleniyor olacağım duyunca yanına gelirim. Hadi sende biraz kestir. Yorgunsun” Yanımdan ayrıldığını düşündüğümde: “Aslında çok şeye ihtiyacım yok, yanımda o olsun yeter işte…” Diye mırıldandığımda arkamdan bir ses duyuldu. “ Olacak mera etme” Lanet osun ihtiyar varis gitmemişti ve bu çekici sözümü duymuştu. Ah ne aptaldım ben keşke arkama baksaydım. Odama ağır ağır adımlarla yürüdü ve yatağıma uzandım. Saatlerdir bu anı bekliyordum ki bedenim bunu yapmak istediğini çoktan yerini uykuya bırakırken belli etmişti. Tam en iyi noktada dalmıştım ki ilk bir yerin kapısı hışım ile açıldı. Ardından bir bağrış ve çığlık sesleri duyuldu. Sesin sahibi Winter’ın ilk defa bu kadar çok bağırdığını duydum. Korku ve ürperti için de ayağa kalktım. Kapıda Wolf’u görünce içimden ona bir şey yapmamayı diledim. Ama çığlık seslerine bakılırsa bu gerçekleşmeyecekti. En azından o manzarayı görene kadar. Winter’ın dikiş atılan kısmı açılmış ve etrafa kan damlatmıştı. Ayrıca diğer dikkat ettiğim ise Winter yatakta değildi. Yerde boylu boyunca kıvranıyordu. Şok ve sinir içinde Wolf’a attığım bakışlar onu ürpertmeye yetmişti. Kulaklarımı tırmalayan bağrışlar ruhumun parçalarını sanki bir bir ayırıyordu. Kemiklerim kırılsa ya da uçurumdan aşağıya düşsem bu kadar acı çekmezdim. Aynı şeyi üst üste yaşaması ve dikiş atılan bir derinin açılması ona acı veriyordu. Olduğum yerde ancak salak gibi kaldım. Ne yapacağımı, kimi çağıracağımı ve ya ne demem gerektiğini bilmiyordum. Çok şükür ki Wolf yanımda hareketlenmeye başladı. Koşar adım içeriye doğru ilerlediğinde çoktan görüş alanımdan çıkmıştı. Aklıma ilk olarak yapılacaklar geldi. Birinci olarak bilincimi açık tutmalıyım ve soğukkanlı olmalıyım. İkinci olarak yaralanan ve bu duruma düşen şahsa gereken müdahaleyi yapmalı en yakın hastaneye götürmeliyim. Bu hatırlamam ile beraber kendime geldim. Başta derin nefesler alıp vererek sakinleşmeye çalıştım. Ardından Winter’ın yanına geldim. Tıp ta bir tüp kan bile kişiyi fenalaştırırken burada ki kan birini öldürebilecek derecedeydi. Kanı gördükçe fenalaşmaya ve panik olmaya devam ediyordum. Savaş, kavga gibi kanın bolca bulunduğu durumlarda bir problem yaşamadan birinin akan kanına bakabilirken burada fena halde kötü hissediyordum. İçte içe bir şey yapamam korkusuna aldırmadan doktor varisi burada yedek bıraktığı temiz bezi aldım. Winter’ı diz kapağının arka kısmından ve belinden tutarak yavaşça kaldırdım. Tabii bu sırada da Wolf ortaya çıkınca ona bağırmaya ve sinirlenmeye başladım. Ama her ne olursa olsun doktor gelene kadar ilk müdahaleyi yapmam gerekiyordu. Sırtında açılan bir dikiş olduğu için yüz üstü yatağa onu bıraktım. Winter halen yatakta bir o yana bir bu yana dönse de elimden geldiğince düz bir biçimde onu yatırmaya çalışıyordum ki bu anladığım kadar imkansızdı. Bir uyarıda bulunamıyor tek kelime bile edemiyordum. En sonunda çığlıkları duyanlar etraftan bu kulübe gibi yere toplanmaya başladı. Toplananların arasında doktorda görününce müdahaleyi ona teslim ettim. Tam o sırada ortada o şekilde kalmış Wolf’a gözüm ilişti. Yanına bir sinir ile yaklaştığımda bile tepki vermiyordu Sinirim bedenimi, ruhumu, bu evi ya da kulübeyi hatta Gezegeni bile aştığında bana tek bir cümle söyledi. “ Özür dilerim” İşte tam o an o sıra bendeki sinir dışarıya akmaya başladı. Patlamıştım. Gerçekten de patlamıştım. Üzerine doğru yürüdüğümde kavga edeceğimiz, onunda buna izin vereceği belliydi. Ne kadar zayıf ta olsa bu onun hatasıydı. Üzerine doğru yürüdüğümde geri adım dâhil atmıyordu. Yüzüne yumruğumu geçirerek yakasına yapıştım. Tabi o dayı dolduran diğer varisler korkuyla bana bakarken kendimden geçmişçesine konuşup ona sadece bir neden soruyordum. “ Niye” diyordu beynim “ Olmamız kaybetmeyelim onu” diyordu öteki taraftan kalbim. Paramparça bir halde ettiğim kavgada en son Wolf’un burnunun kanadığını, kaşının patladığını, gözünün morarıp kıpkırmızı kesildiğini ve sadece kolunun acısı ile kıvrandığını hatırlıyordum. Sinirden hiçbir şey görmezken onun bu odada bir aptal gibi evet, tam bir aptal gibi burada kalmamalıydı. Bana bir cevap vermeli nedenini anlatmalıydı. Winter neden yatakta değildi de kanlar içinde yerdeydi? İhtiyar varis en sonunda Wolf’un perişan halini görüp bizi ayırmıştı. Benimde Wolf’tan farklı bir halim yoktu. Üzerimden baka geçmiş gibi hissediyordum. “ Dışarı çıkın” Doktor vârisin uyarısı ile kapıya yöneldim. Dışarı adımımı atmadan son kez ona bir baktım. Yüzü bile kanlar içindeydi tam iyileşmiş diye sevinirken bir anda bu olunca kaybetmiştim kendimi. En kötüsü de bir daha iyileşeceğini düşünmemek ile oluşuyordu. Bedenim değil ruhum bir bir parçalanıyordu. En sonunda toz olmaktan korkuyordum. Eğer rüzgâr eserse ben parçalar halinde hava akımına karışarak bitirirdim kendimi… Toparlanamaz mıydım bir daha? İyileşme haberi gelmeden. Hepsinden beter beynim ve kalbim aynı yönde gitmeye başlamıştı. İkisi de ya iyileşemezse ya annem, babam gibi onu da kaybedersem diye düşünce ile yol alıyordu. Eğer aldıkları yolun sonu bu şekilde çıkarsa o zaman rüzgâr eserdi işte. Yağmur yağmış, gökkuşağı açmıştı. Bunlar iki hatta bir küsur gün içerisinde olmuştu. Gökkuşağı bir günde açmış yağmur haftalarca yağmıştı. Şimdide gök kuşağı yerini bir kasırgaya bırakmıştı. Kasırga etrafımda oluşurken iki seçenek vardı. Ya oluşan kasırga bana zarar verecekti ya da ondan kurtulacaktım. Son bakışlarım üzerine dışarıya çıktım ve kapıyı kapattım. İçimde Winter’ın bu olaydan dolayı iyileşme oranının azaldığını bilirken bir yandan da sanki iyileşecek gibi bir hava vardı. Bu şüpheli doktora onun tedavisi iyi mi gelecekti? Bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Verdiği ilaçlar bir ambalaja sahip değildi. Döktüklerini toplarken cebinden düşen not da tıbbi bir şey olsa ki farklı bir biçimde yazılmıştı. İhtiyar Winter’a bu ilaçları içmemesini uyarmış onları incelemeye almıştı. Daha yirmi dört saat bile geçmeden olan olay gerçekten beni bunalıma sokuyordu. O hastane odalarının önünde idam cezası uygulanan annem için çok bekledim. Çok iyi bilirim bir sevdiğimizi kaybedince ki o acıyı. Ne kadar gözyaşı döksek de bir kurtuluşunun olmayacağını… |
0% |