@beren_simay39
|
------------------------------------------------------------------* Yıkıldık mı? Kaldık mı kendi düşünce ve bedenimin altında?* Saatlerdir oturduğum koltukta duvarı izliyorum. Şişmiş ve kızardığını hissettiğim gözlerim ile etrafı inceliyordum. Yaşlı ihtiyar sağ tarafımda boş kalan yere oturmuş sırtımı sıvazlarken ben sabırsızca gelecek cevabı bekliyordum. Aradan saatler geçmesine rağmen doktor olduğunu varsayan varis bir türlü dışarı çıkmadı. Bu benim oldukça çok canımı sıkmaya başladı. Ne kadar teselli alsam da o kadar boş hissediyordum kendimi. Tarifi olmayan bir duyguyla kaplıydı içim. Her şey rayında giderken işte raylardan biri biraz kayma yapmıştı sanki. Ama bu ray o treni yoldan çıkarmıştı. İçinde kaç insan vardı trenin kim bilir. Ama o insanlar maalesef treninin enkazı altında kalarak can kaybına uğradılar. Bu can denilen şey ne kadar da kolay kayıp oluyor değil mi? Araba kazasında, otobüs kazalarında, az önce verdiğim örnekteki gibi tren kazalarında kayboluyor. Peki, geri bulabiliyor muyuz? Can dediğimiz şey bu ruhumuz… Bedenden çıkıp o ölüm hayatına girdiğimizde can kaybı diyoruz buna. Bazen gazetelerde, bazen televizyonda, bazen de radyoda duyuyoruz bu kelimeyi… Ve ya hayatımızda geçiyor bu. Ölmeden ölebilir mi kişi? Ya da bu can denilen ruha sahip olan varlık ölmeden ölebilir mi? İntikam peşinde koşan bu Winter, Ungol ve başlatan Runha ölmeden öldüklerine eminim. Yeşeren çiçekler, sarmaşıklar bir Winter’ın ruhunda oluşmaya başladı. Saydığım isimlerden ikisinin artık üstünde bir kırmızıçizgi var desek. Düşünceler beni denizdeki dalga gibi boğarken odanın kapısı açıldı. Başımı ve vücudumu dikleştirerek kendime gelmeye çalıştım. Sakince gelecek cevabı beklediğim sırada doktor şâhısı oturduğumuz odanın artasına gelerek hepimizin gözlerinin içine dikkatlice baktı. Ardından terlemiş alnındaki teri elinin tersi ile silerek söze başladı. “ Tek bir cümle ile olayı özetleyeceğim. Ama ilk bir açıklama yapmam ve nedenini açıklamam gerekiyor.” Sakince kafamı olumlu bir şekilde salladım. Derin nefes al ver Ln KENDİNE GEL LN ARS. TANRIM BEKLEYEİYORUM YAPAMIYORUM. “ Dikişlerinin açıldığı sıra eğer açılan yani yarılmış bölümü temiz bez ile silerek deriyi birbirine yaklaştırmış olsaydınız kan kaybını bu birinci adımda önlerdiniz. Ardından ikinci adımda o kanı temizlediğiniz bez ile kanayan bölgeye baskı uygulamalıydınız. Şimdi sakin olun ve diyeceklerime hazır olun.” Bu cümleleri derken bile kalbimin sıkıştığını hissediyordum. Ne olacaktı? Sol tarafımdaki bacağımı titreterek bu doktor şahsına streste olduğumu ve olayı açıklamasını acele ile beklediğimi belirttim. Bunu fark edince bana bir bardak su uzattı. Tam elime tutuşturmuşken o iyi cümleyi duymak için beklediğim dudaklarını araladı. Derin nefes aldığında gerilemeye başlamıştım. “ Kalbi…” O an yere düşen bardak ile şok içinde diyeceğine baktım. Ayağa kalktığım sıra gözüm yanımdaki ihtiyara ilişti. Bir taraftan elimi tutarken bir tarafı ile kalbini tutuyordu. “NE OLMUŞ KALBİNE? AÇIKLASANA NE BAKIYORSUN?” Bu girişimim ardından ihtiyar beni koltuğa oturttu. Elimden gelebileceği kadar sakinleşmeye çalışıyordum. “ Kalbi durdu… Cihazı da çıkardığı için bir müdahale yapmadım. Olmadı. Elimden gelmedi. Sırtındaki dikiş hareket etmesi ile beraber biraz daha açılmış. Ön taraflara doğru gelen ve durmak bilmeyen kan ile beraber kurtaramadım. İçeride saatlerce uğraştım. Ama bedeni parçala-“ O an işte tam o saniye beni biri uçurumdan aşağıya attı sanki. Bütün kemiklerim tek bir kelime ile parçalandı. Aslında tek kemiklerim değil. Bütün bedenim, ruhum, hayallerim, geleceğim, düşüncelerim… Kelimesini tamamlamadan odaya girdiğimde Winter’ı o halde görmek parçaladı beni… Çıkana ve iyi bir sonuç bekleyene kadar toz olmuştum ben… Şimdi ise rüzgâr tarafından dağılmıştım. Bu görüntü son kez görmek istediğim ve zincirlerimi kıran bir görüntü idi. Bedenindeki sıcaklık yerin soğukluğa bırakmıştı. Yüzünde eskisi gibi renkli ve canlı değil soluk bir halde bembeyazdı. Ölmüş müydü yani? Yanına yaklaşmaktan ve kendimi kaybedene kadar ağlamaktan çok korkuyordum. Çünkü korkak bendim! KORKAĞIN TEKİYİM BEN WİNTER BANA YAKIN DAVRANSA YA DA KONUŞMAYA ÇALIŞSA HEP SIRTIMI DÖNMMÜŞ KAPILARI KAPATMIŞTIM BEN! Şimdi o kapının ardında kapana kısılmıştım. Nasıl bir cesaretle bir güç ile açacaktım o kapıyı ben. Güç tek o bildiğimiz bir türden değildi. Güç serinkanlı, cesur, soğukluktu. Yenilmezlikti güç. Sevgili lordum güç sevginin sınırlarını yıkan kırılmazdık, sonsuzluk özgürlüktü. Daha ne olsun ki güç. Ama bazen de yanıltabilirdi güç. Siz hiç kendi gücünüz adına konuştunuz mu? Ya da kendi gücünüz adına konuşabildiniz mi? Belki güç zorluk demek değildi. Tek zor olan güç müydü? Belki de ikinci zorluk sevginin kapıları, sınırlarıdır. Bazen sevdiğimiz kişiye seni seviyorum demeden bunu davranışlar ile sergileriz. Belki de bazen sözlerimiz ile. Ben iki ya da üç gün önce Winter’a onan hoşlandığımı söylemiştim ki o da bana bir yanıt vermişti. Şimdi ölü bedeninin yanında korkak bir biçimde bekliyorum. Dakikalar geçti, saatler bir bir geçti. Sadece kapıya yaslanmış bir şekilde soluk renkteki bedenini inceliyordum. Küçükken annem bana bazen yaşadığım günü ve duyguları hatırlamam için bir günlük tutmamı isterdi. Her akşam odama kapanır yaşadıklarımı ve duygularımı yazardım. Örneğin mutlu olduğum günde satırlarca mutluluğu tanımlar iki sayfada bitirir günlüğü kapatırdım. Eğer şu durumda bir günlük yazsam yazacağım duygu: Acı bu duyguyu sadece iki sayfaya sığdıramayacağımı biliyordum. İki sayfa değil sayfalarca yazsam hatta ömrümün sonuna kadar yazsam yine de geçmezdi benim acım. Tanımlanamaz nitelikteydi benim kalbimi ağrıtan yüreğimin durmasına bile sebep olacak bu duygu tek iki söz ile tanımlanamazdı. Yıkıldık mı? Kaldık mı kendi bedenimiz ve düşüncelerimizin altında? Hislerim ile boğulmaya devam ederken boğazımda hissettiğim acı bana o günü hatırlatıyordu. Annemi gözümün önünde idam ettikleri günü. Babam bu olaydan sonra bana tek bir gözyaşı bile dökmemi yasaklamıştı. Bazen bedenimde hissettiğim acı yüzünden gözyaşı dökerdim. Ama babam benim asla ama asla gözyaşı dökmemi kabul etmezdi. Hem de duygularım yüzünden asla… Boğazımda hissettiğim acı ile odadan dışarı çıkarak koltuklardan birine oturdum. Sıkıntı ile nefes verişimin ardından doktorun gözlerini üzerimde hissettim. Bana dik dik bakmasının ardından ona “ e istiyorsun benden?” bakışımı direkt olarak fırlattım. “ Sen ondan hoşlanıyor musun?” Sorduğu soruya anlam veremeyerek baktığımda ilk defa birinin ağzından hissettiğim duyguları duyuyordum. Tepki vermeden önüme döndüğümde susmayacağını bir başka sorusuyla anlamıştım. “ Söylesene hoşlanıyor musun?” Tekrar bakışlarımı o yön çevirdiğimde net bir cevap verdim. “ Evet” İstediği cevabı almış gibi sırıtmaya başladı birde. Tanrım nereye düştüm ben. İçeride bir ölü beden yatıyor biz burada ondan hoşlanıyor musun? Muhabbeti yapıyoruz. “ Bana bak doktor ne yap ne et bilmem ama Winter’ı yaşama yeniden döndür. Bu işin şakası yok.” Dediğimde sesimdeki ciddilik her türden anlaşıyordu. Karşımda oturan ihtiyar eskimiş parkelere bakarak bir şeyler düşünüyordu ki yine çokbilmiş doktorumuz konuştu. “ Ben Eflien krallığından Profesör Sutse’yi çağırabilirim. O benden daha iyi ben sadece hastalara çözüm buluyorum. Ama merak etmeyin çözümü elbet bulacağız.” Derin bir nefes alarak olacakları beklemeye başladım. Ardından kurtarıcı doktorumuz (!) eklemesini de yaptı. “ Her hafta bu günlerde profesörlerin krallıklarda yeni sınavları olur. Bu günde Sutse’nin burada sınavı vardı. Yakın arkadaş olduğumuzdan dolayı sınav sonrası beni ziyarete gelir. Winter’ı ona bir gösteririz.” Kafamı olur anlamında salladığımda yıkılmış olan ben yani kendi harabem belki yeniden inşa edilerek bir bina olurdu. Acımı artık sayfalarca yazma gereği duymadan bir anı gibi yazardım. Winter’ın iyileşmesi için gerekirse yeri göğü birbirine karıştırırdım. Şimdiki süreçteki bütün engelleri sırtımdaki duygularım ile geçecektim.
|
0% |