Yeniden Doğuş
-----------------------------------------------------------------------
* Hayat sen olsaydın belki çok severdim*
( Winter’ın anlatımıyla)
Gözlerimi açtığımda arkamdan gelen kapı kapanma sesi ile ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bedenimi hareket ettirmekte zorlanıyordum.
Ln Ars o gece ay ışığı altında Bellick ile sarılsa da bana bunu affettirmeyi çoktan başarmıştı. Gözlerimi bu yaralanmanın ardından tekrar açacaktım. Çünkü Ungol’a inat yaşayacaktım. Her şeyi Ln Ars’dan benimle konuşmaya başlayınca öğrenmiştim.
Bir keresinde saçmalamaya başlamış ve içini tümden bana dökmüştü. Bu gün gözlerimi ilk kez yaşama tekrar açıyordum. Belki de şafağın sökmeye başlarken güneşin doğması gibi yeniden başlayacaktım. Aslında burayı bir yerden çıkarıyordum. O karanlık oda. İlk hikâye başlangıcım. İşte buradan ayrıldığımdan beri tekrar tekrar yeniden doğuyordum. Tekrar başlangıca ulaşmıştık.
O kan kokusu daha dün gibi aklımdaydı. O baş belası ile aynı ortamda aynı havayı kokladığım iğrenç günlerden bir gündü.
Şimdi yine buradaydım. Wlardn krallığı… Bu gün ki konuşma faslının da bittiğine göre sesimi bile zor çıkarırken içeriye seslenmem mümkün değildi. Kaç gündür ağzımı açıp su dahil hiçbir şey yiyip içmemiştim.
Yarın Ln Ars bu saatlerde tekrar konuşmaya gelecekti. Her gün aynısını yapıyordu. Aslında konuşamasam bile içimden ona tepkiler veriyordum.
Yarına kadar gözlerimi kapatıp biraz güç toplayacaktım. Sesimi dahil çıkaramazken ne yapabilirdim ki?
Güç bana tam şu zamanda lazımdı. Aslında güçlüydüm ben. Hayatım boyunca bedenimi çiğneyerek ruhumu kattım her şeye. Ben hani yıllar boyunca toprağın altına kök salan o çınar ağacı gibiydim.
Yaşamadım diyemem. Yapmadım diyemem. Yapmadığım, yaşamadığım hiçbir şey yoktu.
Ne kadar ruhun yaşam sevgisini öldürdüysem o kadar ben öldüm.
Şahıs yaşatmadan ölmez diyor arkadaşlarım dan biri…
Ben yaşattığım kadar öldüm. Ne kadar yanar ki bir ruh? O ormanda ateşe verdiğim araç gibi yanar mı? Can acısı sadece bedensel mi hissedilir? Acı kalbe yerleştikten sonra anlatmadığımız zaman ağzımızı açıp “ben acıyı hissediyorum. Canım yanıyor benim” diyemediğimiz zaman büyüyor. Bedenin bir parçası oluyor. Vücudu o hissi ile boğuyor.
Sevdiğimiz zaman ne kadar hızlı geçiyorsa acıyı sevmediğimiz ve ona katlanmadığımız zaman o kadar yavaş geçiyor.
Sevsek aslında belki o da sevinç gibi sevilen duygu olunur.
Yağmur yağmadan gök kuşağı oluşmaz ki. Dene bakalım düşmeyi… Düşmeden kalkamasın sen.
Bir kere kaybet izin ver seni bir kere geçsinler bir kere zaferin tadına baksınlar. Geri toparlarsın kendini. Parçalanan yapboz birleştirince güzelleşiyor. Güneş açınca aydınlanıyor etraf. Ay soluk bir ışık verse de seviliyor.
Akışa bırak kendini kapılıp git o denizin içinde. Akarsular dursun bir kere ne olacak ki? Yeneme bir kere. Sadece “ bir” kelimesine de çok alışma.
Senin tek bir yaşamın yok ki. Yeniden doğduğun yeniden başladığın yaşam tek kelimesiyle adlandırılmıyor. Kaynamasın içindeki su. Doya doya yaşa duygunu. Eğer gülü seviyorsan katlan o zaman dikenine. Zor değil ki. Sararsın kesilen yerlerini.
Yankılanmasın içindeki duygular tek bir yönde gitsin. Her ayrı bir doğuş, her ayrı bir beden, her ayrı bir umut demek. Sevmek istiyorsan doya doya seveceksin. Katlanacaksın…
Taşıyacaksın o düşünceleri, duyguları… Yaşama attığın ilk adımda tecrübe edineceksin. O içinde oluşan üzüntü ve bitmeyen keder bir acı o… Öğren ki çaresine bak değil mi?
Neden gidiyoruz okullara bize öğrenilmesi gerekenleri öğrenmek için değil mi?
Hayatımız o da bir okul. Okulda tek dersler öğretilmiyor. Baksana yaşadığın duygular ve sorunlarda seni yeni bir yaşama hazırlıyor. Onlar da sana bir şeyler katıyor.
Bu satırları okuyan gözler elbet yarın yeni şeyler öğrenecek yeni şeyler hissedecek. Belki içi mutluluktan kaynarken diğer tarafı acıdan yıkıma uğrayacak. Parçalama şunu yap bitir bunu. Zorlaştırmak yerine çözümlerin ile kolaylaştır.
Sabaha kadar kısa bir rahatsızlık yaşasam da sonun da Güneş doğdu. Yerimden kıpırdayamamak içime bir huzursuzluk veriyordu. İçeriden gelen sesler kalbimi hızlandırırken ben burada hafif sararmış tavanı izliyordum. Wolf, ihtiyar varis ve tüm içini dışını bana döken Ln Ars kahvaltı ediyordu. Kalbimin hızlanmasının nedeni ise Ln her kahvaltı sonrası yanıma geliyordu. Artık bana sorular soran o sese kısık ve güçsüzde olsa bir cevap verecektim.
Tabi bana bağlanan bu cihaz maalesef susmak biliyordu. Kalbimin hızlanmasıyla beraber ötmeye, ses çıkarmaya başladı. Hay Allah’ım ölmüyorum ya!
Ne diye ötüyor bu? Elimi kıpırdatsam şunun bana bağlanan yapışkan şeylerini sökecektim. Sesi oraya gitmesin ve Ln Ars’a sesim gitmesin diye bildiğim bütün duaları şu yatakta okudum.
Tabi seslerin azalmasıyla kahvaltının sona erdiğinin farkına vardım. O bu ya da şu değil de kafamı hareket ettiremiyordum. Hiçbir tepkide veremiyordum.
Boş boş tavanı izliyordum ki. O ses duyuldu.
Kapı açılma sesi…
İşte bana bağladıkları o cihaz artık ses çıkarmayı bıraktı.
Sanki yıllarca görmediğim bir arkadaşımı şimdi görecek gibi bir duygu vardı içimde. Özlem denilemezdi. Bu bir beklentinin heyecanı idi.
Yüzünde hafif bir şaşkınlık ile gözlerini benden ayırmadan karşımda eski kırmızı bir koltuğa oturdu. Her benimle konuşmak için geldiğinde aynı koltuğa oturduğunu gelen seslerden anlayabiliyordum. Kafamı ona doğru yavaşça çevirip gülümsemeye çalıştım. Beni bu halde görünce hem biraz mutluluk hem de biraz acı çektiğini hissettim. Uzun bir bakışmanın ardından bana her gün olduğu gibi bir şeyler anlatmasını bekliyordum ki ona ilk cümleyi ben kurdum. Tabi sesim buna izin vermek için zorlansa da bunu başardım
“ Her şeyi duydum”
Sesim nefes nefese çıkmıştı. Ayıca sanki yıllarca konuşmamışım gibi bir hali vardı. Ln Ars’dan bir tepki beklerken yüzündeki halsiz ve şaşkınlık içinde olan gülümsemesinin yüzünde donduğuna şahit oldum. Beni böyle görmesi tarafından acı çektiği belliydi.
En sonunda bir ses duymak için beklediğim yanıtı etkileyici ve benim kalbimin hızlandıracak şekilde olan cümlelerini dudaklarının arasından boşluğa doğru bir gönderimde bulundu.
“ İlla ölmen gerekirse sen yaşamalısın Winter. Çünkü sen buna değecek birisin. Seninle biraz soğuk olsam da bu zamanda senin için çok endişelendim. Seninle tanışana kadar sana ihtiyacım olduğunu bilmiyordum. Ve itiraf etmeliyim ki seni çok seviyormuşum ben. Bunu kendim bile bilmezken bunu bana sen hissettirdin. Sana olan sevgim herhangi bir nedene bağlı olmadan bir şeye bağlı kalmadan sırf sensin diye…”
İşte o an cihaz yine aynı şekilde ötmeye başladı. Tepki veremiyordum. Etkileyici bulduğum bu sözler ya da bu cümleler beni içine hapsetmişti sanki… Ln Ars ilk defa bana duygularından bahsediyor ve açıkça beni sevdiğini söylüyordu. Arkadaşlıktan öte bir âşık gibi…
Bana duygularını sunarak kalbinin açmıştı. Bir yanıt bekliyor gibi dursa da sadece o kahverengi arada sıra da da siyaha çalan renkte olan etkileyici o gözlere bakıyordum. Cihaz sesini bize sunmayı kesince derin bir nefes aldım.
Konuşmak yerine saatlerce susarak birbirimize baktık. Bilmem kaç saat geçti aradan yada kaç dakika ama sonunda bir haraketlilik oldu.
Odanın kapısın da oluşan haraketlilik ile zorlayarak kafamı o yöne çevirdim. Wolf’un bana şaşkın bir şekilde dik dik baktığını gördüğümde onada kısa ve hafif bir tebessüm ile karşılık verdim. Bana biraz daha
Baktıktan sonra içeri girmeye karar vermiş olmalı ki içeriye doğru bir adım attı.
“ Nasılız?”
Sorusunu bana doğru sunarken sadece soluk bir şekilde,
“İyiyim”
Cevabımdan sesimin ne kadar kötü olduğu belliydi. Bir an önce buradan bu şekilden kurtulmak zorundaydım.
Wolf birkaç saat bizimle konuşup dışarı çıktıktan sonra Ln Ars’da tekrar bir şeyler konuşmaya başladı.
Sadece yatarak vakit geçirmek beni sıkmıştı. Anında aklıma gelen ilk soruyu L Ars’a sordum.
“ Ne zaman yürüyeceğim”
Sorumun ardından sesimin iyiye gittiğinin farkındaydım. Biraz toparlanmıştı. Konuşa konuşa açılıyordu.
“ Doktorun kararına göre”
“Bana bunu yapan o şahıs daha varis olduğu belli olmayan o …”
“Sakin mi olsan? Daha şimdiden sinirlendiysen işimiz uzun. Merak etme sen yaralandıktan sonra onuna biraz mücadele ettim. Boğarak öldürdüm de diyebiliriz.”
Şaşırmadım. Zara veren zarar ile karşılık verilecekti. Ne yapabilirdik onu baş vezir ya da cehennem avcısında başkomutan yapamazdık. Koca krallıkta asla kabul edilemeyen gerçek ise bir hüküm sürdürene ölüm ile saldırmak...
Bana bunu yapan Ungol’un canı cehenneme
Farklı gezegene de ayrı bir kural olduğunu bilmiyor sanırım. Her gezegen elbet bizim ki gibi rahat topraklara sahip değil. Rahat derken iyi bir havaya sahip değil.
Yuswart kralının eline geçen o sıcak gezegen cehennem ateşinden bile ateşli. Diğer bir gezegen ise cennetin kapılarını kendine kapamış. İçi karanlığın gizemi kaynıyor.
Bir başkası da su, doğa gibi elementlerden esinleniliyor.
Yapılacak tek şey iyi bir gezegen seçimi..
“ Ln aslında bu yeniden doğuşta hayat belki sen olsan çok severdim. Ama maalesef hayat acı dolu bir travma her yeni doğduğumda hayatın sen olduğunu düşünerek başlıyordum. Senin bana olana bir itirafından sonra bende sana bir iltifat ve gerçekte bulunayım. Belki bir varis olarak yaşadığım gezegenden memnuniyet duyarak mutlu bir hayat sürdürmeli iken ben daha güçlü ve ölümüm isteyen bir intikam isteyen bir hayat sürdürüyorum. Ben burada daha fazla yaşamak dahil istemiyorken arada seni düşünüyorum. Bunu en derinlerimde yapıyorum. O içe ve dışa dönük olan mağarada. Pek memnun değildim aslın bu olaydan. Her şey olmadan önce o savaştan daha önce işte ben o zamanlarda bir kitap okudum. Bir varisin hatırladığım kadarıyla beş farklı krallık yöneterek rekorlar kitabına girmişti. Bende farklı gezegenlerde farklı krallıklar kurmak ve daha başarılı bir hale gelmek istiyorum. Olur mu dersin.”
Bu cümleleri söyleyene kadar ölüyordum. Ben şu zamana kadar yaralandığımdan beri ilk kez böyle uzun konuştum. Uçmak istiyorum. Ve bunu kimseye söyleyemiyordum. Çünkü biliyorum ki beni elbet düşürmeye çalışacaklar. Ve bu benim hayallerim ile dolu uçan balonumun tepesinde bir yırttık demekti.
Kimse hayallerin den vaz geçmemeliydi. Her çocuğun illa bir hayali olduğu gibi bir geleceği vardır.
Uçmak istediğimi birine söylesem elbet düşürmeye çalışırlardı. İmkânsızla başlamaz mıydı her şey?
Aşklar, savaşlar, intikamlar, mutlu sonlar… Her bir yüreği çarpanın bir mutlu sonla biten hikâyesi var mıdır? Sonumuz her nefeste yaklaşıyor. Bu yüreğin bir kalp için duracağı ve ya ansızın bir şekilde duracağı belli değil mi?
Herkes ölecek elbet bir nefesin, bir adımın da sonu var. Gezegende varislerin gelecek insan adında bildiği varlıkları yeni çıkmış tanrı türlerinden tahmin ediyorlardı. Güneş, yıldız veya elementler taptıkları şeylerin geleceği gösterdiğini var sayıyorlardı. Daha önce yaralanmadan hatırladığım haberlerdi bunlar.
Cümlelerim Ln Ars’ı cümlelerim hem mutlu etmiş hem de etkilemişti. Acabalar kafamda dönerken artık beni bağladıkları bu cihazdan kendi kendimce kurtulmam gerekiyordu.
Doğrulmaya çalıştığımda kendime gelmiş olan bedenim artık harekete geçmem için çabalıyordu. Yani artık hareket edebiliyordum. Uzandığım bu yerden doğrulduğumda Ln Ars çatık kaşlar ile beni izliyordu.
Tam olarak oturur hale geldiğimde bu ayaklarında tekerleğe benzeyen cihazı kendime yaklaştırdım ve sonunda da arkada bulunan kapatma tuşuna bastım. Ln bunu fark etmemiş olsa ki bir tepki vermedi. Sonra bana bant gibi bir şekilde taktıkları bu cihazı söküp çıkardım. Bu sefer Ln Ars telaşa kapılıp konuşmaya başladı.
“ Delirdin mi? Ne yapmaya çalışıyorsun? KENDİNİ ÖLDÜRMEYE Mİ?”
Beni durdurmaya çalışması hiçbir işe yaramıyordu. Cümlesinde endişeli bir tını seziyordum. Ama şu lanet cihazdan kurtulmam için kimse artık beni tutamazdı. Bütün bantları vücudumdan çekip çıkardığımda biraz hızlı çektiğim için canım yanmıştı. Ama bu benim için bir problem bile değildi.
Sonunda ilk iyileşme sürecime şundan kurtularak bir adım atmıştım. Belki yeni defterimin ilk sayfasına YENİDEN DOĞUŞ değil de İLK ADIM yazmalıyım.
Ama şimdilik bu hikaye benim kendi enkazımın altından kurtulup tekrar bir yuva bir bina haline geldiğim bir hikaye idi. Benim son bölümümde bu satırlar bu cümleler artık yarına yeni sayfama bir başlangıca ilerliyorlardı…
İyi okumalar!!
Umarım seversiniz... :)