@berenkayabasoglu
|
GÜNÜMÜZ
Oğuz’un anlatımı
Planeteryumun girişinde Leyla’yı bekliyordum. Giriş için ikimize aldığım biletler bir elimde, ona hediyem ikinci elimdeydi. O sırada bana bakanm gözlerini gördüm. Hızlıca bana yaklaştı ve tam önüme geçti.
“Hediyeleri verelim mi?” diyre sordu heyecanla. Küçük bir çocuğun doğum günüymüş gibi heyecanlanması kıkırdamama sebep oldu. “Tamam verelim”dediğimde üçten geriye saydık ve aynanda hediyeleri verdik. Elime verdiği hediyeyi açarken o da kendininkini açıyordu.Hediyesini açtığında karşısında 3 adet ayraç bulmuştu. Normal ayraçlar yerine demir, ucundaki uzun kanca sayesinde kitapa koyulup sayfayı tutan ama boncuklarla süslü duran ayraçlardan almıştım. Kendi hediyemi açtığımda karşımda bir dinazor ve bir karınca anahtarlığı vardı. Aklım beni geçmişe götürürken gülümsedim. O günlerde Leyla benim çocukluk aşkımdı. Araya yıllar içinde başka insanlar eklense bile hiç bir kişiye Leyla kadar onlara karşı saf bir sevgi hisettirememişti. Sonuç olarak yıllar sonra, çocukluk aşkım olan Leyla’ya tekrar tutulmuştum ve maalesef bu sefer çok fena tutulmuştum. O zamanlar beni karıncaya benzettiği için çok üzüldüğümü hatırlıyordum. Eski anılardan çıkınca Leyla’ya baktım. Bir kitabına ( çantasında nasıl her zaman kitap taşıyabildiği bir gizemdi) aldığım ayraçlardan birini takmış gülümsyordu. “İçeri girelim mi? Biletleri aldım ben” dediğimde kitabı çantasına koyarken “ keşke bekleseydin, ben alırdım” şeklinde konuşmaya başladığında sözünü kestim ve “ Bir biletin lafı bile olmaz Kamelya, bunu boşver de içeri girelim” dedim. Gülümseyerek büyük uzay temalı kapıdan girdiğimizde gözlerime inanamadım. Tavandaki yıldızlar, az ilerimizdeki kocaman merkür gezegeniyle beraberken her yer uzay doluydu. İlk odada bir kaç temel bilgi öğrendikten sonra ilk kapıdan geçtik. Odanın adı “Merkürün gizemi”ydi. Yerler kumluk, havalandırmadan verilen sıcak hava sayesinde oda sıcacık, etrafta yıldızlar varken sanki merkürün yüzeyindeydik. O odada geçirdiğimiz 15 dakikanın ardından eğlenmeye başlamıştım. Sonraki odaya girmek için kapıdan çıkıp bir koridora girdiğimizde koridor biz uzay gemisi gibi tasarlanmıştı. Altımızdaki yürüme bandı bizi ileri götürürken etrafı inceledik. Sonraki odaya girdiğimiz an yüzüme gelen sıcak hava dalgası beni sıcaklatmaya yetmişti. En sıcak gezegen olan venüs odasına gelmiştik. Heryer tekrar çok güzel yapılmıştı ve kendinizi o gezegende hissediyordunuz. Leyla sebepsiz yere Venüs’ü daha ilgiyle incelemişti. Sanki venüs onun için farklı bir yere sahipti. Burda neredeyse iki kat zaman geçirdiğimiz için bende etrafı dikkatle incelemiştim ve şimdi sanırım Leyla’nın neden bu konuyu bu kadar sevdiğini anlıyordum.Dikkat çekici ve eğlenceli bir konuydu. Olduğumuz odanın tavanı yarım daire gibi yuvarlak şekilliydi. Sanki bir yarım kürenin ortasında duruyorduk. Etraf Venüs'ün yeryüzü gibi dekore edilmişti ve projektörlerden bilgiler çıkıyordu. Leyla en sonunda incelemeyi bitirdiğinde bu sefer geçtiğimiz koridor uzay boşluğu olarak dekore edilmişti. Burdan geçtiken sonra geldiğimiz dünya gezegeni en az vakit geçirdiğimiz odaydı. Diğerlerinden daha az özenliydi. İnsanın neden kendi gezegenine bu kadar az uğraştığını düşünürken bir sonraki odaya geçmek için koridora gideceğimizi sanarken bir anda kendimizi dünya’nın sorunları ve doğal affetleriyle ilgili bir odada bulduk. Bir anda insanların yaptığı sorunlar hakkındaki tüm yazıları görünce affallamıştım. İnsanşarın yaptğı tüm o sorunların belki yarısı bile değildi. Gelen farkındalıkla Leyla’da aynı benim gibi şok olmuştu. Bir süre sessizce odadaki yazılar okuduk. Belki 15 dakika sonra Leyla’nın “ gidelim mi” fısıltısının sonucu çıktık odadan. İkimizde bu sefer normal bir şekilde yapılmış koridorda biraz durup okuduklarımızı sindirdik ve tekrar yanı moda döndük. İkimiz de bu okuduklarımızı sonra düşüneceğimizi biliyorduk ama şimdilik unutmak istiyorduk. Mars gezegeninin odasına girdiğimizde yerde kızıl kumlar, önümüzde mars keşif araçları, yukarıda diğer gezegenlerdeki gibi yıldızlar ve diğerlerinden farklı olarak mars ın iki uydusu yani mars ın iki ayı vardı. Tüm yazıları tekrar okuyup odayı gezmemiz tekrar 15-20 dakika sürmüştü. Her oda ile Leyla’nın uzaya ilgisini daha iyi anlıyordum.Bilgiler kafamda uçuşuyor ama bir andan kendimi iyi hissetmeme neden oluyordu. Sonraki koridor meteorlarla doluydu. “İç gezegenler bitti, astroid kuşağı sonrası dış gezegenlere geçiyoruz yani şuan mars ve jupiter arasındaki iç ve dış gezegenleri ayıran astroid kuşağındayız.” diye açıkladı Leyla. Jupiterin odasına girdiğimizde Mars’ın ve Dünya’nın ki gibi ay motifleri vardı fakat bu sefer sayısız var gibi gözüküyordu. “ Jupiter ikinci en çok uydusu olan gezegen ama Satürn ile kimin daha çok olduğu hep değişiyor çünkü ikisinin de bir çok yeni uydularını buluyoruz” dedi Leyla ben uydulara bakarken. Satürn ve karadelik koridoru sonrasında diğer gezegenleri de gezdik. Son gezegenlerde havanın soğduğunu havalandırmadan bolca soğuk hava vererek anlatıyorlardı. Leyla üşümeye başlamıştı ki odaları biraz daha hızlı geçti. Odaların bittiğini sanarken karşımıza son bir oda çıktı. Bu bir 0 yer çekimi odasıydı. Görevliler bizi hazırladıktan ve özel kıyafetleri giydirdikten sonra ikimizde birer 0 yerçekimi odasına yanımızda görevlilerle girdik. Ben daha en alttayken ve çıkamamışken Leyla en tepedeydi. Dudaklarımı oynatarak “Nasıl bu kadar iyisin” dediğimde o da dudak oynatarak “ Nasıl bu kadar kötüsün” dedi. İkimizde güldükten sonra ben de en sonunda havalanmaya başlamıştım. Sadece birkaç dakika sonra ikimizde havadaydık ve birbirimizle kim daha iyi yarışına girmiştik ama maalesef beni ezip geçmişti. Havada çok güzel görünüyor adeta süzülüyordu.
Aşağı indiğimizde “Seni yendim” dedi ayakkabılarını giyerken. İnerken daha başarılı olduğu için ben indiğimde o çoktan koruyucu kıyafetini çıkarmıştı. “ Sadece yenmedin, ezdin geçtin” dedi fermuarını indirdiğim koruyucu tulumu kolumdan çıkarmaya çalışırken. En sonunda üstümden çıkarıp ayakkabılarımı giydiğim de Leyla bana döndü. Birazcık utanmış gibiydi. “Bugün için teşekkürler, çok eğlenceliydi.” Gülümsedim ve “Ben de çok eğlendim.”İçeride tam 3 saat geçirmişiz” dedi hayretle, “Dakikalar gibi geldi” dediktren sonra “Kavanoz yanımda bir sonraki etkinliği seçelim mi” dediğimde başıyla onayladı.
O sırada telefonum titredi. Leyla bugün çektiğini bile fark etmediğim fotoğrafları Diana’nın da olduğu 3lü gruba atmış, buluştuğumuzu kanıtlamıştı. Ben de bunun üstüne çektiğim fotoğrafları attım.
Arabaya doğru giderken Leyla arabama kavanozdan etkinlik seçmeye geldi. Kavanozu bana kavanozu açtım ve ona uzattım.
“Sen seç” dediğinde ben bir şey demeden konuştu.
”Hep ben seçmemeliyim. Sıra sende seç hadi”dediğinde elimi daldırıp küçük bir kağıt seçtim. Küçük kağıdı açıp sesli bir şekilde okudum. “ Sushie yemeye gitmek” Bunu da ben yazmıştım. Leyla’da bunu düşünmüş olmalı ki “ Benimkileri eklemediğini düşünmeye başladım” dedi alayla. Güldükten sonra “Bir iki yer biliyorum, bu sefer yeri ben seçerim” dedim. “Yarın uygun musun Kamelya? Saat 6-7 gibi?”. “6 mükemmel olur” diye cevapladığında “Seni almaya gelirim”dedim ve vedalaştık. O arabasına gidene kadar bekledim ve sonrasında ben de yola koyuldum.
Okulun bitmesine yaklaşık bir saat kalmıştı. Eve vardığımda hızlıca üstümü değiştirmiştim. Koltuğa yerleşip bir yarım saat kadar uyuduktan sonra mutfağa gidip, doyurucu bir sandviç hazırladım. Masaya oturup telefonumdan açtığım videoyu izlerken sandviçimi yedim. Saat 12ye geliyordu ve saat 4'te spor salonuna gitmek dışında bıgün yapacağım pek birşey kalmamıştı. Öğlen sıcağı katlanılamaz olduğu için evde klima altında kalmak daha mantıklıydı. Sandiviçim bittiğinde tabağımı yıkadım ve odama çıktım. Masamın başına oturduğumda klimayı hızlıca açtım ve ders kitaplarına gömüldüm.
Leyla’nın anlatımı
Bale dersim için giyiniyordum. Saat çoktan 3 buçuktu ve yarım saat içinde esneme haraketlerimin bitmiş olması gerekiyordu. Üstüme antremanlarda genellikle giydiğim kıyafetlerimi giydikten sonra saçımı at kuyruğu yaptım ve ısınma yapmak için bale sınıfıma girdim. Hızlıca yaptığım 25 dakikalık ısınma sonrası antrenörüm Esma gelmişti. Güler yüzlü, enerjik antrenörüm yüzündeki gülümsemeyi bana da bulaştırmıştı. Dalgalı, siyah küt saçları vardı ve ela çekik gözleri neşeyle parlıyordu.Hızlıca selamlıştıktan sonra şarkıyı başlattı ve geçen hafta öğrenmeye başladığım haraketleri yapmaya başladım.
“Bir iki üç dön bir iki üç dört bir iki üç dön” şeklinde alkışlayarak bana ritim vermenin yanında bazen hareketleri de söyüyordu. “Piliye sonrada 5. pozisyona geç” “3 dediğimde 5. pozisyonda zıpla havada üçüncü pozisyona geçeceksin. Bir, iki, üç. ŞİMDİ!!!”
Arkada akan müzikle uyum sağlamaya çalışıyordum.
“ Burda ritim değişti, 5 e kadar artık. Hazır ol!”
“1”. Alkış.”2” Alkış. “3” Alkış. “4” Alkış.”5” Alkış
Ritim yavaşlamaya başladığında hareketlerim de yavaşladı ve ritim durduğunda bitiş pozumu aldım. Esma beni alkışlarken ona gülümsedim. Bana bazı eksiklerimi söyledikten sonra müziği tekrar başlattı ve benim maratonum tekrar başladı.
BALE DERSİ ÇIKIŞI
Kolumdaki çantayla arabama binmiştim. Yarım saatte yakın bir süre sonra eve vardığımda, Melih’ selam verip hızlıca duşa girdim. Duşta ne kadar zaman geçirdiğimi bilmiyorum ama çıktığımda her yerim kızarmıştı ve banyoda alınacak hava kalmamıştı. Tüm gün eve gelmemiştim çünkü plenataryum sonrası kütüphanede ders çalışmış, daha sonra bale dersine arabamda olan antreman çantasını götürmüştüm. Çok yorulmuştum ve adım atacak gücüm yok gibiydi. Duştan sonra bornozumu giyip kendimi yatağa attım. Birkaç dakika uzandıktan sonra kalktım ve üstüme pijamalarımı giydim. Aynada kendime baktıktan sonra yüzümü buruşturdum. Cildim insanların söylediğine göre pürüzsüz de olsa ben aynaya baktığımda kendimde gördüğüm kusurları görmezden gelemiyordum. Makyaj masamın yanındaki çekmecelerden cilt bakım çekmecemi açtım. İçinden aldığım kil maskesini yüzüme uyguladıktan sonra saçımı saç havlusuna sardım ve aşağı kata Melih’in yanına indim. Telefonunu inceleyen Melih başta bana boş boş baktıktan sonra kahkaha atmaya başladı. En az iki dakika sonra gülmesi anca azalmıştı. Hala gülerken “Öcüye benzemişsin”dedi. Neye güldüğünü fark edince suratım düştü. Rol gereği kaşlarımı çatıp kollarımı önde kavuşturdum. Arkamı ona dönüp ona bakmaktan vazgeçtiğimde gülmesi en sonunda durmuştu. “Sen küstün mü bana” dediğinde ona bakmadan kafamı sallayarak onayladım. “Ciddi misin sen?” dedi rol yapıp yapmadığımı anlamaya çalışırken. Gülmemi bastırmaya çalışarak hala onun yüzüne bakmadan onu onayladım. Melih ciddi olduğumu sanmıştı. “Ama ben seni üzmek istemedim ki.” dedi sessizce. Artık kıkırtımı durduramadım. Kıkırdamaya başladığımda Melih’te ne olduğunu anlamıştı. Hızlıca oturur pozisyona geçip kollarını bana doladı ve beni yatırdı. Başım onun dizine düşmüştü ve artık dizine uzanıyordum. Ben ona bakarken bir anda ellerini göz hizama getirdi. Ardından beni gıdıklamaya başladı. Deli gibi gülmeye başladığımda o da gülüyordu. Bir süre sonra gülmekten koltuktan yere düştüm. Yere düşmeme ekstradan gülerken kahkahalarımı durduramıyordum. En sonunda gülmeyi bıraktığımda tekrar nefes almaya başlamıştım. Banyoya önüp yüzümdeki maskeyi çıkardım ve saçımı taradım. Salona döndüğümde beyaz büyük L koltukta, Melih’in yanına oturdum. Melih beni belimden tutup kendine çekti. Şimdi arkam Melih’in göğsüne yaslanıyordu. Melih’in göğsü bir anlığına bana çok rahat geldiğinde kendimi dokunuşuna yasladım ve o film izlerken gözlerimi kapadım. Melih’in göğsündeyken kendimi uykuya bıraktım.
|
0% |