@berennkaya
|
Dost bulmak zordu bu hayatta. Kimine göre canını feda etmekti, kimine göre sırtını yaslamak ve sırt sırta savaşmak. Mücadele içinde birbirine tutunan bir grup genç ve peşlerini bırakmayan kötü bir geçmiş. Ya geçmişe takılıp kalacak ve yok olacaklardı, ya da birbirlerine tutunup geleceğe umutla bakacaklardı. Zorlu bir hayat sınavı onları bekliyordu.... Uraz, gece yarısı nefes nefese koşarak eski tren istasyonunda gizlenen arkadaşlarını bulmak için vagonlara baktı ve kırmızı büyük kapılı vagonun içine girdi. Arkadaşı kirli, karanlık olan bu vagonun bir köşesinde kıvrılıp uyumuştu. Uraz, uyuyan arkadaşı Gırgır Ender'in üzerindeki yıpranmış kahverengi battaniyeyi hızla çekince Gırgır Ender önce irkildi ama Uraz'ı görünce uyuşuk bir şekilde uzandığı yerden gözlerini ovup doğruldu. "Ne oldu dostum gecenin bu saatinde?" diyerek homurdandı. "Kalk hadi diğerlerini uyandırıp buradan çıkmamız lazım. Birileri yerimizi Klave’ye söylemiş, biliyorsun ki bizi bulursa öldürür." diyerek durumu anlatmaya çalıştı. Gırgır Ender korkudan hemen ayağa sıçradı ve beraber arkadaki diğer vagonlara doğru koşar adımlarla gittiler. tam beş kişiydiler. Uraz, Alkın, Deha, Gırgır Ender ve grubun tek kızı olan Alin. Kapısı kırık olan ve tüm demirleri paslanmış vagonda Alin ile Deha oturmuş sohbet ediyorlardı. Hemen arkalarında duran Alkın ise düşünceli bir halde dışarıyı seyrediyordu. Uzun boylu, sarışın ve oldukça hızlı biriydi. Anne babasını evde çıkan bir yangında daha bebekken kaybetmişti. Teyzesi ona bakmış, büyütmüştü. Fakat dırdır yapan eniştesine dayanamayarak evden iki ay önce kaçmış buraya gelmişti. Hepsi aynı sınıfta, çok iyi anlaşan arkadaşlardı. Uraz, uzamış kahverengi saçlarını geriye doğru attı ve Klave’nin peşlerinde olduğunu anlattı. Dışarısı alacakaranlıktı. Böyle günlerde bu şehirde kimseler dolaşmazdı. Yağmur yağmaya başlamıştı. Gök gürültüsü her yeri inletiyordu. Klave, yanında iki adamıyla terk edilmiş tren istasyonundaki vagonların içini tek tek arıyordu. Vagonlar çok fazlaydı, buda işlerini epey zorlaştırıyordu. Gök gürültüsü çoğalmıştı, arada çakan şimşekler karanlık havayı kısa süreli aydınlatıyordu. Klave çok sinirliydi, çocukları bir an önce bulup öldürmek istiyordu. Uzun boylu ve oldukça esmer tenliydi. Siyah giymeyi sevdiğinden dolabındaki tüm kıyafetleri siyahtı. Beyazlamış olan uzun saçları tel tel yüzüne dökülmüş, yağmurdan dolayı çok ıslanmıştı. Fakat buna aldırış dahi etmemişti. Yüzünde beliren ifade oldukça korkutucuydu. Yanındaki adamlarıyla etrafına bakarken kısa boylu, şişman olan adamı, karşısındaki çelik vagonun arkasında duran çocukları görüp işaret parmağını onlara doğru salladı. “Efendim buradalar!” diye tüm gücüyle bağırdı. Klave’nin, onları fark etmesiyle gençler hızla koşmaya başladılar. Klave onları görünce “Yakalayın!” diye bağırarak her yeri inletti. Ardından hızlı bir kovalamaca başladı. Adeta avını fark etmiş aç bir aslana benziyordu. Uraz “dağılın her zamanki yerde buluşalım.” diye seslendi arkadaşlarına nefes nefese bir halde. Hepsinde yakalanma korkusunu iliklerine kadar hissediyorlardı. Deha ve Alkın birlikte istasyondan çıkıp sola doğru koştuğu esnada Alin ile Uraz’da ara sokakların içine doğru koştular. Klave’nin, kırmızı uzun sakallı, şişman adamı onların peşinden, zayıf, kısa adamı ise Dehaların peşinden gitti. Adam o kadar atikti kionlara yetişmek üzereydi. Tüm bu kovalamaca yaşanırken Gırgır Ender ise korkudan bir vagona saklanmış, elleriyle yüzünü kapatarak hiç kıpırdamadan sessizce ağlıyordu. Alkın cebindeki ipi çıkarıp ona bakan Deha’ya fırlattı. Deha, ipi görünce ne yapacaklarını anlayıp gülümseyerek ipi havada kapmıştı. Gençler, sürekli yanlarında ip taşırlardı. Şeffaf, ince görünümlü ama kolay kopmayan bir ipti. Buryai’ de kurulan halk pazarına gittikleri günler ikisi bir şeyler çalardı ve onları kovalayanları dar, arka sokaklara sürüklerler, ipi çıkarıp basit düzeneği kurarlardı. Hep te çok keyif alırlardı. fakat şu an içinde bulundukları durum keyiften çok onlara korku vermişti. Adam onlara yetişmeden durup yanlarında olan Sönmüş sokak lambasının demirine ipin bir ucunu bağladrken diğer ucunu da sokak lambasının tam karşısında duran tahtadan olan beyaz banka bağladılar. Adam onların yanına doğru koştu ancak ayağı ipe takılarak yere düştü. Onun düşmesiyle çocuklar yerlerinde durup onu görmek istediler. Öfkeden deliye dönen Alkın, yumruğunu sıkarak hızla etrafına bakındı. Gözüne ağaç altında duran taş takılınca eğilip yerden o büyükçe taşı hemen aldı. Yere düşerek sersemleşen adam ayağa kalkmaya uğraşıyordu, zorda olsa becerebilmişti. yere çakıldığından dolayı iki gence çok öfkelenmişti. Onlara doğru tam bir hamle yapacaktı ki yağmur yeri kayganlaştırdığı için tekrar yere düştü. Bunu fırsat bilen Alkın adamın başucuna gelip hiç beklemeden elindeki taş ile ona vurmaya başladı. Kendini kaybetmiş gibiydi. Tüm hıncını bu adamdan almaya çalışıyordu. Deha arkadaşını iterek önüne geçip şaşkınlıkla onu durdurdu. Elindeki taşı zorla alıp uzağa fırlattı. Yakasını tutup onu sarsarak konuşmaya başladı. “Derdimiz onu öldürmek değil, sadece izimizi kaybettirelim yeter.” “Bu fırsat onların eline geçseydi emin ol bize daha fazlasını yaparlardı.” diye verdi cevabını dişlerini sıkarak sakinleşmeye çalışan Alkın. Deha bıkıp sinirle arkadaşını itti. “Biz onlar gibi değiliz, Klave gibi kindar değiliz.” diye bağırarak aydınlık yere doğru koşmaya başladı. Alkın hala olduğu yerde duruyordu. Adam yavaş yavaş kendine geliyor, yüzündeki kanın dudağına değmesiyle o acı tadı hissetmeye başlıyordu. Deha, son kez arkasına baktı.” hadiiii!” diye seslendi. Alin ile Uraz adamlara çoktan izlerini kaybettirmişlerdi yinede dar sokakta koşmaya devam ediyorlardı. Alin birdenbire durdu ve panikle kendi kafasına vurdu. “Gırgırı unuttuk.” |
0% |