@berf.cagla
|
"Uyan dar ölümlerinden erken vakitlerde." Sessizlik… Sessizlik tutulmuş çığlıkların ölümcül darbelerin kimsesiz çocukların harfleridir. Ve yalnızlığın en yalın hali. Söylenilecek söz bulunmaz bazen. İçindeki acıları ruhuna kusmak için bir sessizlik oyunu başlatarak içindeki hıçkırıklara karşı bir duvar hazırlarsın. Duvarın üstüne dizeler yığılır, duvar yıkılır ve sen tam altında kalırsın. Adım verda. Hayır, veda değil, verda. Vedaları hiç ama hiç sevmeyen bir verda. Okulun kütüphanesinden çıktım, gözkapaklarım gözlerimin üzerine devriliyordu uykusuzluktan. Evime doğru yürümeye başladım hava tenimi yakacak kadar soğuktu. Kabanımın yakalarını yukarı kaldırdım, ellerimle kollarımı sardım uzun tırnaklarımı kumaşın üzerinde gezdirdim. Sanki bir bağımlı gibi ruhumun derisinin üstünde gezinen haşaratları hissediyordum , ruhumun derisini tırnaklayarak onu kanatmıştım. Apartman kapısına yaklaştığımda gri kalın askılı çantamdan anahtarlığımı çıkardım. Gözlerim anahtarlığın süsüne kaydı ve hafifçe tebessüm ettim. Uğur böceklerini severdim çünkü bunu bana can dostum, sevgili ev arkadaşım, canımın paresi hediye etmişti. Evin kapı deliğine anahtarı yerleştirdim ve yavaşça çevirdim. Kapı açıldığında siyah kalın topuklu ayakkabılarımı çıkarttığımda çoraplarım ıslandı. Evi su mu basmıştı. Girişin hemen karşısındaki banyonun ışığı yanıyordu. Ya da anlaşılan birileri gene küveti taşırmıştı. Kapıyı tıklattım. "Firuze, yine mi küveti taşırttın inanmıyorum ya kızım bir dikkat artık ya" Sessizlik, "Bak ses de etmiyor neyse çıkta hallederiz sorun değil hem sana bir sürprizim var kızmıyorum bugün hiç canımı sıkamazsın." Kapıya bir kaç adım daha yaklaşıp kapıyı tıklattım, "Can parem kızmayacağım diyorum ya ne diye hala ses etmiyorsun... Firuze uyuya mı kaldın. Sessizlik. Hey içeri giriyorum tamam mı müsait falan değilsen de yapacak bir şey yok artık benden günah gitti." Sessizlik. Kapıyı araladım su ayak bileklerime dayandı. Sonra küvetin kenarında duran hareketsiz bir el takıldı gözüme. Uyuyor muydu, onun uykusu bu denli ağır mıydı. Titrek bir nefes aldım. "Firuze" Sessizlik. Korku. Sanki boğazıma görünmez bir el dolandı. Banyoda bir ses yankılandı, sanki bendim ama bin yaşımı da yaşamıştım. Titreyene ellerimi kaldırdım zar zor omzuna dokundum sanki az önce bir kaya parçası düşmüştü bileğimin üzerine ona dokundum buz gibiydi. "Firuze, bak şakaysa biliyorsun komik değil hem ben korkarım korkarım ki firuze biliyorsun değil mi." Sessizlik. Buz gibiydi omzunu hafifçe sıktım. Boğazımdaki el sıkılaştı. "Firuze, can parem. Ses ver." "Firuze buz gibi olmuşsun hadi bırak şu oyunuda kalk artık hem bak hiç gülmüyorum" Sessizlik. "Firuze bak bu sefer hasta olursan ilgilenmeyeceğim seninle, çok üşümüşsün diyorum kalksana, çıksana şu lanet olası sudan, firuze buz kesmişsin güzelim, hadi çıkta seni ısıtalım hem söz sarılırsın bana öyle ısınırsın istediğin kadar hemde söz şikayet etmeyeceğim, istersen kırarcasına kemiklerimi sarıl yine bana. İstediğin kadar kalırız firuze öyle söz şikayet yok." Boğazımdaki el baskısını arttırdı. Elimi boğazıma getirdim boğazımın üzerindeki ele sarıldım. Nefesim daha çok daraldı. Gözümden bir damla yaş aktı. Dizlerimin üzerine düştüm su etrafa saçıldı. Boğazımdaki el baskısını arttırdı. Kısık kısık nefes alırken göz yaşlarım cenemden aşağı aktı. Başımı kaldırıp yüzüne bakamadım. Ama sanki yapmalıydım. Cenemi sıktım başımı yukarı kaldırdım. Suyun yüzeyinde yalnızca dik burnu duruyordu yüzünün büyük bir kısmı suyun altındaydı. Yüzü bembeyazdı orman gözler tüm ağaçları devrilmiş gibi ifadesiz ve açıtkı. "Firuze, neden suyun içine girdin ki sen zaten tertemizdin. Firuze can parem pak pürü paksın sen zaten çıkalım şu sudan artık firuze kim ne kadar yıkanırsa yıkansın senin kadar temiz kalamaz ki." Bir iç çekiş, ruhum çıkarcasına. "Firuze artık hiç temiz olmaz ki ne kadar yıksansa da bu dünya, firuze gidersen lekesiz yüz tutunacak dal kalmaz ki firuze sen benim temiz yanımdın şimdi hangi su, hangi söz, hangi ah aklar, paklarki beni." Bir hıçkırık ardından bir çığlık kendime yabancı ama bana ait bir kaç yakarış.
|
0% |