Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm:Perde

@berfinatman

 

 

 

Kıyametten Sonra-

Hayat oyununu oynamamış, senaryo bitmemiş ve mürekkep kurumamıştı.

 

Ney'dir insanı bir dertten alıp bir dermana taşıyan. Ney'dir bir ezelden alıp bir sele kaptıran.

 

Dudaklarımın arasında ilahi bir ninninin nefesini üflerken, ellerimin mihram, parmaklarımın mimber kestiği saadeti yaşıyorum. Gözlerim dervişlerin, aşıkların, maşukların bir mirasıyla örtülmüştü.

 

Ve kalbim kim bilir kaç cesetin yığınıyla atıyordu.

 

Son nefesimi verip, ney'i uzaklaştırdım dudaklarımdan. Gözlerimi açarken semaya bir ben oturdu, mahsun bağrıma.

 

"Ağzına sağlık" can dostumun naif sesiyle mahçupça gülümsedim. Gözlerinin parıltısındaki hayranlığı seçebiliyordum. "Çok güzel çalıyorsun"

 

Kibarca düzelttim. "Üflüyorum"

 

Elini sanki bir şeyi savuruyormuş gibi salladı. "Hay aksi, ağız alışkanlığı"

 

Ney'i masamın üstündeki kılıfına yerleştirirken söylendim. "Artık eskisi gibi nefesim yetmiyor" fermuarı çekip kılıfı masanın kenarına bıraktım. "Tıkanıyorum, arada bir"

 

Çok normal bir şey söylemişim gibi baktı bana. "Tabi ki bundan doğal ne olabilir, bu halinle böyle güzel üflemen bile yetenek." Kara saçlarını eliyle şekillendirmeye başladı.

 

Gözlerimin kenarlarına yerleştirdigim kederle konuştum. "Eskiden daha iyi üflüyordum" ellerimi masamın üstünde birleştirdim. "belki de eskiden iyi olan nefesim değildi, bendim."

 

Arkadaşımın gözlerinden benimkine benzer bir keder gördüm. Hayır! Sadece benzeyen böyle bi kederi bilemezdi. "O kadar üzülüyorum ki sana..." yumuşak, bakımlı elleriyle tuttu. Soğuk kahırlı ellerimi... "Keşke anlatsan, bu içinde büyüyen şey senide içine hapsediyor. kilo alman gerekiyorken, kilo veriyorsun."

 

Derin bir nefes aldım yanık cigerlerime, belki biraz ferahlarlar diye ama daha da yandılar bilemedim. "inan bende istiyorum" yutkunamamam normal mi acaba ya da soğuk ellerimin terlemesi.

 

Sıcak elleriyle, ovdu terli soğuk elimi. "Senin için elimden geleni yaparım. Doktor da anlatman gerektiğini söyledi biliyorsun. "

 

Elimi usulca kurtardım sıcak ellerinden anında üşüdüler ama olması gerekende buydu zaten. Sandalyemin sırtına yaslanıp, ellerimle yüzümü sıvazladım. "Bilmiyorum... Ben buna hazır hissetmiyorum. "

 

Biraz daha öne doğru eğildi, masanın yüzeyine yapışacaktı neredeyse. "Böyle bir şeye hiçbir zaman hazır olmayacaksın zaten. Sadece yapman gerekeni yap bu yükten kurtul, kendini azât et"

 

Karşı çıktım. "Ben azât olmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum. "

 

Sesini yumuşattı dostum. "Bunun için geçmişle hesaplaşman gerekiyor. Kendini suçladığını biliyorum, yapman gereken ilk şey kendini affetmen. "

 

Affetmek mi sahiden yaptığım şeyin bir affı var mıydı. Solan çiçeklerin, biten umutların sönen rüzgarın, geri dönüşü varmıydı. "Sandığın kadar kolay değil. "

 

"Kolay" sesini yükselten Alya'ya şaşkınlıkla baktım. Sesinin dozunu her zaman kontrol eden biridir çünkü. "İstemen ve bir adım atman yeterli. Seni asla zorlayacak değilim, istedigin yerde bitirebilirsin. Yeter ki sen iyi ol, eski arkadaşım ol."

 

Gözlerim, hep böyle kederli mi kalacak bilmesemde içimdeki kederin gözlerimi gün geçtikçe ele aldığını biliyorum. "Ben.." gözlerim doldu. "İstiyorum"

 

Alya'nın da gözleri doldu ama mutluktan. Gülümsemesi zarif şekilde yayıldı çehresine. Eliyle gülümsemesini örtmeye çalıştı. "Gerçek hikayeni bana ne zaman anlatacaksın?" diye sordu.

 

Derin bir nefes aldım "dinlemeye hazır olduğunda" diye cevaplandırdım.

 

"Ben dünden hazırım"

 

"Öyleyse iyi dinle, gerçek bir hikayeden bahsediyoruz burada efsane değil"

 

Allahım şahit misin kalbimin nasıl çırpındığına, ellerimin titreyişine ya da dizlerimin uyuşukluğuna.

 

 

 

 

 

Kıyametten Önce-

 

Farklı bakış açıların, farklı görüşlerin kabul olmadığı at gözlüğüyle yaşam sürülen bir yerde bıraktım acılarımı. Ne onlar değişmeyi kabul ettiler ne de ben bu değişimi aşılamayı bıraktım.

 

Sadık Atman'ın küçük kızı göz bebeğiyim ben, abimle beraber büyüdük. Hiç bir zaman hayatımızdan şikayetçi olmadık elimizdeki değeri yaşamayı bildik.

 

Akşamları babam alırdı eline sazını, annem her zamanki köşesine geçer elindeki soyduğu mandalinaları babamın ağzına tıkardı, babam her defasında kaş catıp annemi uyarsada annem gülüp yeniden ağzına tıkardı. Abim kocaman adam olmasına aldırmadan dizime yatıp ellerimi saçlarına götürüp oynamamı isterdi. Babam işaret verince başlardım türküyü söylemeye. Neden niçin bilmiyorum hep aynı şarkı pelesenk olmuştu dilime, annem artık başka bir şey söyle dese de, beğenen ilk kişide o olurdu.

 

O zamanlar bu şarkının bizim için bu denli acı yüklü olacağını kimse bilemezdi. Bizde bilmiyorduk... Öğrendik.

 

Babam; Sadık Atman. Urfanın ileri gelen Ağalarından biridir. Her yerde saygı duyulan hürmet gören biridir.

 

Ben ise babasının gözünden sakındığı biricik Berfin'iyim.

 

Babam karların yolu kapattığı bir günde dünyaya geldiğim için bu ismi vermiş. Berf; kar demekmiş.

 

Şimdi yüzüme vuran serin hava, ısısını üstümden eksiltmeyen güneşin varlığıyla yatıyorum kırmızı toprağın üstüne. Sarı saçlarım kızıl toprakla oynaşırken yeni ayılıyordum. Burda uyumak o kadar güzel ki anlatabileceğim bir şey değildi. Gözlerimi belli aralıklarla açıp kaparken hala mahmur bir haldeydim. Güneşin varlığıyla daha da ağırlaşıyordu gözlerim. tam uykuya tekrar dalacakken duydum o sesi.

 

"Berfin!"

 

Gözlerimin ne ara açıldığını, ne zaman yattığım yerden kalktım bilmiyorum. Hızla elbisemin eteklerini silkeleyip, koşmaya başladım. Sesi hala uzaktan geliyordu, biraz daha hızlandım. Geniş incir ağacını geçip, ahırın arka tarafına geldim. Kütüğün üstüne çıkıp ellerimle pencereye doğru çektim kendimi.

 

"Berfin nerde Mümtaz?." ses daha da yakından geliyordu.

 

Mümtaz abinin çekingen sesini duydum. "Ahırdaydı Ağam"

 

Pencereden ayaklarımı sarkıtıp serbest bıraktım kendimi.

 

ayaklarımın üstünde doğrulmaya çalışırken adım sesleri duydum.

 

"Sesi çıkmıyor yine. Berfin!"

 

Demir kapının gıcırtıyla açıldığını duydum. Hemen önüme döndüm, "Baba, bana mı seslendin?"

 

Babam kaşları çatık bir vaziyette bana baktı. "Bütün köy duydu köy" Ayağındaki çizmelerle tezeklerin üstünden geçip yaklaştı. "Ne diye ses vermiyorsun"

 

Ellerimi arkada bağladım. "Kapı örtülüydü ya, duymamışım." Mahcup yüzüme bir kaç saniye baktıktan sonra. Bu kez arkamdaki atıma baktı.

 

"Gel dışarı." babam elindeki tespihiyle sabır çekerken, ahırın dışına doğru ilerledi. "Mümtaz atı hazırla"

 

"Seninkini mi Ağam?"

 

"Berfinin atını. Zümrütü. "

 

Ahırın dışına çıkınca, gergince babama baktım. Ellerimi ovuşturmaktan bir hal olmuştum. Derin bir nefes aldım. Diyeceği şeyi bekledim dalgalı saçlarım rüzgardan uçuşurken, elimle itekleyip yüzümü açığa çıkardım. "Bir yere mi gidecem baba?"

 

"He ya gideceksin." siyah çizgili takım elbisesinin cebinden çıkardığı köstekli saatine kısa bir göz atıp ben sormadan cevapladı.

 

"Abinin yanına. "

 

Kaşlarımı çatmam saniyemi aldı. "Tarlaya mı?"

 

Babam başım sallayıp onayladı. "O abin şimdi uyuyordur. Git başında dur, tembellik istemiyorum. İşler aksayıp duruyor zaten" canının sıkıldığını hissedebiliyordum.

 

"Ama ben hiç tarladan anlamam ki?.. Yani abim daha iyi bilir. Hem Mümtaz abi gitse daha iyi olmaz mı?"

 

"Berfin!" bana sert gözlerle bakınca bakışlarımı kaçırdım. Bana sinirli bakmasını sevmiyordum. "ne dediysem o. Mümtaz bu evi çekip çeviriyor, Ceylanpınar'a gidecek, işleri var."

 

Gözlerimi art arda kırpıştırdım, eve doğru bir kaç adım atmıştım ki babamın sesiyle durdum. "Nereye gidiyorsun?"

Anlamadığını yüzümle belli ettim.

 

"üstümü değiştirecem baba"

 

Babam üstümdeki dizimin altına kadar olan çiçekli elbiseme baktı, daha sonra eliyle bıyığını sıvayıp konuştu. "İyi böyle, git hadi sen"

 

Arkadan Mümtaz abi, atım

Zümrütü getiriyordu. Önce Zümrütü sevip biraz okşadım bu sırada babam konuşuyordu. "Abin uyuyorsa bana haber vereceksin. Ne diye koyuyoruz oraya, uyumaya mı?"

 

Belli belirsiz bir tamam çıktı ağzımdan. atımın eyerini sıkıca tutup bindim. Mümtaz abi dizginleri elime tutuştururken annem geldi. "Kız nereye gidiyorsun sen"

 

Ben cevap vermeye bile fırsat bulamadan babam cevapladı. "Sen karışma Sara hanım"

 

Onları öyle bırakıp dizginleri savurdum. "Deh!" Zümrüt hareket edince annemin ve babamın sesi uzaklaşıyordu. "Aramak isterseniz abimi arayın telefonum evde"

 

Konağın büyük kapısından çıkınca, atımı hızlandırdım. Saçlarım rüzgarda savrulurken, ben bu anın tadını çıkardım. Geçtiğim yerdeki insanların bakışlarını ve konuştuklarını seçebiliyordum. Burada kolay kolay hiçbir kız ata binemez. Ama benim babam, kızların sistemde en önemli role sahip olduğunu savunmuştur hep. Benide o şekilde büyüttü. Ve okuttu. Okumayada devam ediyorum, abim okumak istedigini ama babamın okutmadığını söyleyerek kinleniyordu, çogu zaman.

 

Oysaki babam, abim okusun diye ne çok çaba sarf etmişti. Babam her sene düzelecek umuduyla okula gönderiyordu ama abimin dersleri hiçbir zaman iyi olmamıştı.

 

Atımı Toprak yola doğru yönlendirince ardımızdan kalkan toz yumağı öksürmeme sebep oldu.

 

"Görüyorsun dimi Zümrüt şu babamın yaptığını, ben ne anlarım tarladan. bildiğin abime bekçilik yapmaya gidiyorum. " Zümrüt beni her zamanki gibi cevapsız bırakmıştı. Elbisemin eteği bacagımı ikinci bir deri gibi sahiplenmişti. Güneş ve rüzgar yüzüme vurmak için yarış halindeydi. Tarlanın arazisi uzaklardan belli olmaya başlamıştı bile. Gözlerim tarlaları gezerken, bir terslik olduğunu kavramam uzun sürmemişti. Zümrüt, hızını yavaşlatıp durdu. huysuzca kişneyip bir sağa bir sola gitmeye başladı. "Kızım ne oluyor!" dizginler savurup duruyordum, ama at ilerlemiyordu aksine geri geri gidiyordu. Ayaklarını yere vurup toz bulutuna hapsetti bizi. "Zümrüt!" Ön ayaklarını kaldırmasıyla hiç ummadığım bir şey yaptı.

 

Beni üstünden attı.

 

Düşmenin şiddetiyle kafam yere çarptı. Yan bir şekilde uzanırken olanların şokuyla etrafıma bakındım. Zümrüt ilerde kişnemeye devam ederek duruyordu. başımda bir tiz ses yankılanıyordu. Kulağım ve başım zonkluyordu. Alnıma doğru bir sıcaklık hissettim. Umarım ter damlasıdır.

 

Ama hayır, parmaklarıma bulaşan kanın sıcaklığıydı. Etraftaki toz bulutunun içinde uzaktan bir atın geldiğini gördüm. Üstünde ise bir adamın.

 

Bölüm sonu.

 

 

Loading...
0%